Yönetmen sineması: En gösterişli filmlerde imzası bulunan şovmen bir yönetmen; Baz Luhrmann

Mehmet Erduğan Independent Türkçe için 'Yönetmen Sineması'nda bu hafta Baz Luhrmann'ı ve filmografisini yazdı

Kolaj: Independent Türkçe

O, yıllar içinde olağanüstü bir yapımcı, yazar ve yönetmen olduğunu kanıtlayan, tüm eserlerinde kendine özgü bir tarz ortaya koymayı başaran modern bir auteurdir.

Tüm çalışmalarında kendine has stili, senaryo yazımı, hikâye anlatımı, yönetmenliği, tasarımı ve müzikal bileşenleri ile sanat sineması yaparken, onun bu imza filmleri ticari açıdan da tüm zamanların en yüksek hasılatını yapan filmler olarak sinema tarihine geçmiştir.

Eserlerindeki yaratıcılığı izleyicileri hayrete düşürürken prodüksiyon tasarımları her zaman göz kamaştırmıştır.

Edebiyat, tiyatro, dans ve operadan beslenen filmleri; romantizmi ve çöküşü, fanteziyi ve müstehcenliği, ruhu ve bedeni kucaklarken o her zaman yeni şeyler deneyerek olağandışı olmayı başarmıştır.

Evet, bu hafta sizin için kadraja aldığım isim, en gösterişli filmlerde imzası bulunan ve yapımlarında şov yapmaktan kaçınmayan şovmen bir yönetmen; Baz Luhrmann'dır.
 

 

En gösterişli filmlerde imzası bulunan şovmen bir yönetmen; Baz Luhrmann

Sinema, televizyon, opera, tiyatro, müzik ve kayıt endüstrilerinde pek çok projeye imza atan Mark Anthony "Baz" Luhrmann 17 Eylül 1962 tarihinde Sidney'de doğan Avustralyalı bir aktör ve film yapımcısıdır.

Annesi Barbara Carmel Brennan balo salonu dans öğretmeni ve bir butik sahibiydi ve disiplin odaklı bir Vietnam Savaşı gazisi olan babası Leonard Luhrmann ise bir benzin istasyonu ile sinema işletmecisiydi.

Hayat dolu annesi çocukken onu bir balo dansçısı olmaya teşvik ederken, babasının sinemadaki çalışmaları ona erken yaşlarında pek çok iyi filmi ücretsiz izleme şansı verdi ve bu girişimler, onun hem dansa hem de sinemaya olan sevgisinin gelişmesinde oldukça etkili oldu.

Çocukken balo salonu danslarına katılan Baz Luhrmann, ona sahnede gerçekten başarılı olmak için neye ihtiyaç duyduğuna dair erken yaşlarında derinlemesine bir bakış sağladı.
 

 

Erken yaşlarından itibaren bir Rönesans insanı gibi yetişen Baz Luhrmann çocukluğunu resim, binicilik, hızla giden bir arabadan uzaktaki hedefi vurması gereken atış talimleri ve hatta komanda eğitimleriyle iç içe yaşadı.

Bu komando eğitimleri sırasında babası Baz Luhrmann'ı kardeşleriyle birlikte ıssız bir yerde bırakıyor ve çocuklar karanlıkta, kendi yöntemleriyle eve dönüş yollarını bulmaları gerekiyordu.

Bu eğitimleri veren babasının mesajı açıktı; çocuklarının her şeye karşı hazırlıklı olmalarını istiyordu.

Hayatının ilk yıllarını iki kardeşi Brett ve Chris ile birlikte geçiren ve Yeni Güney Galler'in kuzeyindeki küçük bir kırsal yerleşim yeri olan Herons Creek'te büyüyen Baz Luhrmann, 1975-1978 yılları arasında Port Macquarie'de, öğrenmeyi yaşamla harmanlamak için eşsiz bir fırsat sunan St. Joseph Hastings adında bir Katolik ilköğretim okulunda okudu.

Sonrasında öğrenimine St. Paul Katolik Koleji'nde devam eden Baz Luhrmann daha sonra da gelecekteki işbirlikçisi Craig Pearce ile tanışacağı Narrabeen Spor Lisesi'ne kaydoldu.

Luhrmann okulda kendisine saç stili nedeniyle verilen "Baz" lakabını aldı, bu isim bir kızıl tilki olan kukla karakter Basil Brush'tan geliyordu.

Böylelikle lisedeyken adını Bazmark olarak değiştiren Luhrmann takma adı ile doğum adını bir araya getirdi ve 1980 yılında da lise öğrenimini tamamladı.
 

 

1983'te Ulusal Dramatik Sanat Enstitüsü'nde oyunculuk kursuna başlayan Baz Luhrmann, 1985 yılında Sonia Todd, Catherine McClements ve Justin Monjo ile birlikte bu enstitüden mezun oldu.

Okulda geçirdiği süre boyunca Sydney Opera House'daki Avustralya Opera şirketi ile çalışma imkânı buldu.

Bu sayede çeşitli yapımlarda yer aldı ve kendi eserlerini yaratmaya başladı; ilk projelerinin çoğu Avustralya Operası ile olan ilişkisinden aldığı ilhamlardan oluşsa da 1986 yılında kendi geçmişinden esinlenerek "Strictly Ballroom" adlı bir oyun yazıp bu sahneye koymayı başardı.

Altı yıl sonra ise bu ilk oyununa dayanarak Strictly Ballroom adlı romantik bir film yaptı ve pek çok ödül kazandığı bu film ile büyük çıkış yapan Baz Luhrmann böylelikle bir yönetmen olarak sinema dünyasında emin adımlarla yürümeye başladı.
 

 

Çalışma disiplini

Bazı insanlar için şöhret ve servet doğduklarından itibaren sahip oldukları bir şey olsa da bu hiçbir zaman Baz Luhrmann için geçerli bir şey olmadı ve kariyer yapmaya çalışırken hemen başarılı olmadı.

Zira sektördeki pek çok kişi gibi iniş çıkışlarla dolu hayatında ilerlerken başarının yanı sıra başarısızlıklarıyla da yüzleşmek zorunda kaldı.

Ama bu başarısızlıklar her zaman onu kamçıladı ve paraları olmadığında bile her zaman bu hedefe ulaşmaya çalıştı.

Kendisine bir kariyer inşa ederken İtalyan büyük operalarından ve Bollywood filmlerinin yönetmenlik tarzlarından etkilendiğini söyleyen Baz Luhrmann'ın bir film yaparken tek planı, hiçbir planının olmamasıdır.
 

 

Bazıları onu anlamadığı, bazılarının ise akılları bu şekilde çalışmadığı için onun bu çalışma disiplinini faydasız görse de o, bir işe plansız girmenin hızlı düşünen ve anında bir şeyler yapabilenlerin tercih edebileceği bir teknik olduğunu söylüyor.

Çalışmalarında detaylara çok önem veren Baz Luhrmann bazen tek bir sahne için haftalarca prova yapmaktan da kaçınmıyor.

Kurgu konusunda da benzersiz bir tarza sahip olan Baz Luhrmann'ın çoğu filmi biraz komediyle başlıyor olsa da genellikle trajedi ile bitiyor, ayıca yapımlarında hem gerçekliği hem de fanteziyi tutarlı bir şekilde harmanlamayı da ihmal etmiyor.

Eserlerinin çoğunda hakikatin peşinde olan Baz Luhrmann, parıltılı yaşamları çoğu zaman hayatın nasıl olabileceği yanılsamasını izleyicisine göstermek için kullanıyor.

Bu arada Baz Luhrmann'ın favori filmleri arasında Savaş ve Barış (War and Peace, 1956), Sekiz Buçuk (8½, 1963), Amerika Nereye? (Medium Cool, 1969), Fitzcarraldo (1982) ve Sarı Bebek (Star 80, 1983) gibi filmler yer alıyor.
 

 

Yaratıcı bir insanın hayatı

Baz Luhrmann üniversitedeyken, 26 Ocak 1997 tarihinde yapım tasarımcısı Catherine Martin ile evlendi ve bu birlikteliğinden çiftin iki çocuğu oldu.

Sidney'de pek çok ortak işe imza atan çift Temmuz 2015'te Darlinghurst'taki evlerini satmaya ve daha yerleşik bir aile yaşamına sahip olmak için New York'a taşınmaya karar verdi.

Sidney anavatanı olduğu için yeri doldurulamayacak olsa da burada kendisine her zaman bir rock yıldızı gibi davranılmasından dolayı özgürce yaşayamayan Baz Luhrmann böylelikle aradığı sessizliği ve sakinliği New York'ta buldu.
 

 

Ne kadar baskı altında olursa olsun, bu şehirde rastgele bir bara girip, istediği şeyi gözler üzerinde olmadan sipariş verebildiği, kim olduklarını deklare etmeden barmenle veya yanındaki biriyle isimsiz bir konuşma gerçekleştirebilme özgürlüğüne sahip olduğu için Baz Luhrmann New York şehrini çok seviyor ve bu şehrin kaosu onu rahatlatıyor.

Diğer taraftan dışardaki düzenin içindeki yaratıcılığı da etkilediğini düşünen Baz Luhrmann her ne kadar bu şehrin kaosundan hoşlansa da kendi hayatında işlerine odaklanırken ona engel olabilecek tüm kaosları da engellemeye çalışıyor, öyle ki farklı lokasyonlardaki yaşam alanlarının hepsinde aynı düzeni kurarak yer değiştirse bile sanki tek bir yerde yaşıyormuş gibi hissetmek istiyor, çünkü alıştığı düzenin dışına çıkmak onu huzursuz ediyor.

Gereksiz ayrıntıları düşünmek zorunda bırakmayan böylesi bir düzen ve sadeliğin kendisine yaratıcılık için daha fazla alan ve zaman bıraktığına inanıyor.

Uykuyla ilgili sorunları nedeniyle geceleri sürekli çalışan Baz Luhrmann birbirlerini rahatsız etmemek adına karısı ile kendisinin evde ayrı yatak odaları olduğunu ve bu yüzden de karısıyla evde birlikte yatmadığını söylüyor.
 

 

Ama telefonları da dahil olmak üzere kendilerini gerçekten meşgul eden her şeyi geride bırakarak karısıyla baş başa kalabilmek, sohbet edebilmek, birlikte vakit geçirebilmek ve beraber uyuyabilmek için her cumartesi bir otele gitmek gibi yıllardır sürdürdükleri bir ritüelleri olduğundan da bahsediyor.

Romantizmin sadece aşk ya da aşıklarla ilgili bir şey olmadığını, yaratıcı bir maceranın, bir köprüde yürümenin, şehrin nabzını hissetmenin, kalabalığa kapılmanın ve bir kırmızı şarabın verdiği hazzın da bir aşk olabileceğini düşünen Baz Luhrmann yaşama serüvenini sürdürmek için doğru yolları bulmanın çok önemli olduğunu söylüyor.


Filmografisi

Baz Luhrmann'ın ilk üç filmi "Kırmızı Perde Üçlemesi" olarak bilinir, ancak bunlar genel olarak hikayeleri ve olay örgüleri birbiriyle bağlantılı bir üçleme değildir.

Luhrmann, sadece belirli bir film yapım tekniği olarak bunları bir üçleme olarak tanımlamıştır; her film, anlatı boyunca yeniden ortaya çıkan bir tiyatro motifi içerir.

Her filmin, iyi bilinen bir hikâyeye ya da efsaneye dayanan, her biri izleyicinin muhtemelen aşina olması gereken bir sonla biten bir konusu vardır.

Üç film de kendi hikayelerini yerleşik bir tematik araç aracılığıyla anlatır; Strictly Ballroom'da "dans", Romeo + Juliet'te "şiir"  ve Moulin Rouge!'da "müzik" ön plandadır.

Baz Luhrmann'ın eserlerini tanımlayacak olursak, bu eminim "kaotik bir iyilik" olurdu.
 

 

Luhrmann'ın filmlerinde büyük ölçüde öne çıkan şey hem canlı hem de coşkulu olan benzersiz görsel ve teatral yönüdür.

Bu sıra dışı auteur her ne kadar bazen göz yoran bu "şatafatlılığı" ve "iddialı cüretkarlığı" nedeniyle eleştiriliyor olsa da sinematik izleme deneyiminde yaratıcılığın sınırlarını zorlamaktan hiçbir zaman vazgeçmiyor.

Sonuç olarak geçekten yapmak istediğini değil, yapılması gerektiğini hissettiği şeyleri yapmaya bağımlı olduğunu söyleyen Baz Luhrmann filmlerinde yapabileceklerinin sınırlarının ötesine geçmekten korkmuyor.

Yönetmen olarak Baz Luhrmann'ın evrimini de görebileceğiniz her biri çağdaş yorumlarla harmanlanmış bu filmleri aşağıda sizin için özetlemeye çalıştım.


Dans ve Aşk

Yönetmen: Baz Luhrmann / Oyuncular: Paul Mercurio, Tara Morice, Bill Hunter, Pat Thomson, Gia Carides, Peter Whitford, Barry Otto, John Hannan, Sonia Kruger, Kris McQuade, Pip Mushin, Leonie Page, Antonio Vargas, Armonia Benedito, Jack Webster, Lauren Hewett, Steve Grace, Paul Bertram, Di Emery, Lara Mulcahy, Brian M. Logan, Michael Burgess, Todd McKenney, Kerry Shrimpton, Simone Gage, Bradley Sabott, Ray Mather, Jo Shinta, Peter Lynch, Lee Becchiet, Warren Ring, Jaya Jamieson, John O'Connell, Anita Curtis, Roxana Vella, Deanne Curtis, Ángel García, Dene Kermond, Genevieve White, Lisa Ellis, Jacqueline Lendich, Bob Adams, Michelle McClatchy / Süre: 94 dakika
 

 

Vals, Rumba, Samba, Tango, Cha Cha, Step Salsa… Baz Luhrmann'ın 1992 yılında ilk kez bir sinema filmi için yönetmen koltuğuna oturarak çektiği Strictly Ballroom; muhtemelen daha önce bu kadar zengin bir koreografiyi bir arada görmediğiniz müzikal bir hikâyeyi kadrajına alıyor.

Kırmızı Perde Üçlemesi'nin ilk bölümü olan bu filmin ana karakterlerinden Scott Hastings, Avustralya Dans Federasyonu'nun düzenlediği geleneksel balo salonu dans yarışmasını kazanmayı hedefleyen hırslı ve atletik bir dansçıdır.
 

 

Ancak partneri Liz, çocukluğundan beri prestijli bir dans okulunda eğitim görmüş parlak bir balo dansçısı olan ve geleneksel balo salonu stilini ve hareketlerini takip ederse bir sonraki Pan-Pasifik şampiyonu olacak olan Scott'un başına buyrukluğuna kızıp ekibi terk eder.

Böylelikle bu başıboş dansçı, alışılmadık bir rutin uygulayarak kariyerini riske atar ve yeni bir partnerle başarılı olmak için yola çıkar.

Bunun üzerine yeni partner arayan Scott, Fran adında acemi bir dansçıyla tanışır.
 

 

Fran'a güvenmeyen Scott, onun İspanyol ailesiyle tanıştığında ve dans üzerine kurulu kültürlerini tanıdığında fikirleri değişir.

Bu hem bir aşk hikayesi hem de kendi olmaktan vazgeçmeden hayallerinin peşinden gidenlerin ve pes etmeyişin hikayesidir, ama aynı zamanda gerçek Avustralyalı karakterlerin, Anglosaksonların ve göçmenlerin (bu filmde İspanyolların), rekabet ve spor konusunda tutkulu, her şeyi kazanmak için her zaman ellerinden gelenin en iyisini yapan, çalışkan hayalperestlerin bir karışımını ekrana getirmektedir.
 

 

Çarpıcı, parlak, renkli, şaşırtıcı bir peri masalı, tam bir romantizm, bolca dans ve baştan sona yaratıcı.

Muhteşem kurgusu, sinematografisi ve müzikleriyle izleyicisine her karesinde dansın ve müziğin tutkusunu yaşatan bu modern zaman klasiği, Baz Luhrmann'ın kendi memleketinde çektiği türünün en iyi örneklerinden biri olarak kabul edilmektedir.


Romeo + Juliet

Yönetmen: Baz Luhrmann / Oyuncular: Leonardo DiCaprio, Claire Danes, John Leguizamo, Harold Perrineau, Lupita Ochoa, Pete Postlethwaite, Gloria Silva, Paul Sorvino, Brian Dennehy, Paul Rudd, Vondie Curtis-Hall, Carolyn Valero, Miriam Margolyes, Paco Morayta, Jesse Bradford, M. Emmet Walsh, Margarita Wynne, Zak Orth, Jamie Kennedy, Dash Mihok, Vincent Laresca, Carlos Manzo, Christina Pickles, Diane Venora, Pedro Altamirano, John Sterlini, Harriet Sansom Harris, Michael Corbett, Edwina Moore, Quindon Tarver, Mario Cimarro, Ismael Eguiarte, Ricardo Barona, Fausto Barona, Alex Newman, Cory Newman, Jorge Abraham, Farnesio de Bernal, Catalina Botello, Des'ree, Rodrigo Escandon / Süre: 120 dakika
 

 

Muhtemelen yazılmış en büyük ve en iyi aşk hikayesi olan Romeo ve Juliet'in trajik öyküsünü artık bilmeyen kalmadığı için aslında olay örgüsüne dair söyleyecek fazla bir şey yok; hikâyenin geçtiği Verona şehrinde soylulukta birbirine denk olan Montague ve Capulet aileleri can düşmanıdır.

Bu yüzden günün birinde Romeo Montague ve Juliet Capulet tanışıp birbirlerine âşık olduklarında, ailelerinin ilişkilerine müsamaha göstermeyeceklerini bildiklerinden gizlice evlenmek zorunda kalır.

Bu birliktelikten kimsenin haberi yokken Romeo, arkadaşları ile Capulet ailesinden Tybalt arasında çıkan bir tartışmaya tüm iyi niyetiyle müdahale eder, öyle ki artık akraba olduklarını düşündüğü Tybalt ona tüm öfkesiyle saldırdığında bile ona karşılık vermeyi reddeder.

Ancak Romeo iki taraf arasında alevlenmiş olan gerilimi söndürmeye, bu kavgayı ayırmaya çalışırken en yakın arkadaşı Mercutio bu kargaşada ölümcül bir yara alır.

Bunun üzerine acı içindeki Romeo, çaresizce Tybalt'ı öldürür.

Bu suç için Romeo sürgüne gönderilir ve bu süre içinde Juliet'in ailesi, onun zaten evli olduğunu bilmeden ona talip olan başka biriyle evlendirmeye girişir.
 

 

Romeo ile Juliet'in gizlice evlenmesine yardım eden rahip bu sorunu çözmek için her şeyi göze alan Juliet'e onu bir süreliğine ölü gibi gösterecek bir ilaç verir ve Romeo'ya durumu açıklayan bir mektup gönderir.

Ancak bu mektup ona ulaşmadan önce Juliet'in ölüm haberini alan Romeo vakit kaybetmeden Verona'ya geri döner ve mezarında yatan biricik karısı Juliet'i ziyaret eder.

Romeo her şeyden çok sevdiği Juliet'ine kavuşabilmek için mezarda kendisini ölümcül bir zehirle zehirlediğinde Juliet'in içtiği ilacın da etkisi yavaş yavaş geçer.

Ama Juliet uyandığında artık her şey bu iki aşık için çok geçtir; Romeo'nun başucunda ölmüş olduğunu gören Juliet, Romeo'nun silahını alarak bu defa gerçekten intihar eder.

Başından sonuna kadar olayların tek şahidi olan Rahip Laurence, ailelere tüm olanları anlatır ve bundan sonra iki aile arasındaki düşmanlık sona erer.
 

 

1996 yılında, Kırmızı Perde Üçlemesi'nin ikinci bölümü için yeniden yönetmen koltuğuna oturarak bu eski hikâyeye yepyeni bir yorum getirerek günümüze uyarlayan Baz Luhrmann'ın Romeo + Juliet adlı bu filmi, Romeo ve Juliet'in destansı aşk hikayesi çağdaş dünyada vuku bulsaydı nasıl bir trajediye yol açardı sorusuna bir cevap niteliğini taşımaktadır.

Bugüne kadar yapılmış en çağdaş Shakespeare uyarlaması olan bu filmde, William Shakespeare'ın bu trajik aşk öyküsü her ne kadar günümüz dünyasında geçse de aşıkların kaderlerine yazılmış olan trajedisi yine aynıdır.

Bu çağdaşlık belki kimilerini rahatsız edebilir ama film, Shakespeare'in kendisine has edebi dilini ve hikâyenin özünü bozmadan, orijinal diyalogları koruyarak olayları kusursuz bir akıcılıkla aktarmayı başarmıştır.

Mekanların, aksesuarların seçimi ve çağdaş yorumu dönemsel farkları aratmayacak kadar yaratıcıdır.
 

 

Başrollerde yer alan Leonardo DiCaprio ve Claire Danes harikadır; karakterleri arasında gerçek kimya gözden kaçmamaktadır.

Harold Perrineau da Mercutio rolüyle oldukça dikkat çekicidir; onun açılış sahnesi, bir kez gördüğünüz ve asla unutamayacağınız sahnelerden biridir; gümüş kostümü, giydiği peruğu ve oyuncunun kostümünü tamamlayan parlak kırmızı ruju bu çılgın uyarlamanın imzasını yansıtmaktadır.

Bir klasiği böylesi bir çağdaşlıkla uyarlamaya cesaret eden Baz Luhrmann, arşivlerde mutlaka yer alması gereken bu iddialı filmiyle sinemanın bir sanat olduğunu unutmadan bu işin nasıl yapılabileceğini izleyicisine ustalıkla göstermeyi başarmıştır.

Baz Luhrmann'ın William Shakespeare'in klasik oyununa dayanan bu çağdaş yorumu en iyi yönetmenlik, müzik ve senaryo dallarında BAFTA'da kazandığı ödüllerle kategorilerin bir diğer adayı olan "Titanic" filminin önüne geçmiştir.

Bu arada Baz Luhrmann'ın anavatanı Avustralya'da, filmin müziklerine ait soundtracki yılın en çok satan ikinci albümü olmuş ve beş kez platin plak kazanmıştır.


Kırmızı Değirmen

Yönetmen: Baz Luhrmann / Oyuncular: Nicole Kidman, Ewan McGregor, John Leguizamo, Jim Broadbent, Richard Roxburgh, Garry McDonald, Jacek Koman, Matthew Whittet, Kerry Walker, Caroline O'Connor, Christine Anu, Natalie Mendoza, Lara Mulcahy, David Wenham, Kylie Minogue, Ozzy Osbourne, Deobia Oparei, Linal Haft, Keith Robinson, Peter Whitford, Norman Kaye, Arthur Dignam, Carole Skinner, Jonathan Hardy, Plácido Domingo, Kiruna Stamell, Anthony Young, Dee Donavan, Johnny Lockwood, Don Reid, Tara Morice, Daniel Scott, Veronica Beattie, Lisa Callingham, Rosetta Cook, Fleur Denny, Kelii Grauer, Jaclyn Hanson, Michelle Hopper, Fallon King, Wendy McMahon, Tracie Morley, Sue-Ellen Shook, Jenny Wilson, Luke Alleva, Andrew Aroustian, Stephen Colyer, Steve Grace, Mark Hodge, Cameron Mitchell, Deon Nuku, Shaun Parker, Troy Phillips, Rodney Syaranamual, Ashley Wallen, Nathan Wright, Susan Black, Nicole Brooks, Danielle Brown, Anastacia Flewin, Fiona Gage, Alex Harrington, Camilla Jakimowicz, Rochelle G. Jones, Caroline Kaspar, Mandy Liddell, Melanie Mackay, Elise Mann, Charmaine Martin, Michelle Wriggles, Michael Boyd, Lorry D'Ercole, Michael Edge, Glyn Gray, Craig Haines, Stephen Holford, Jamie Jewell, Jason King, Ryan Males, Harlin Martin, Andrew Micallef, Jonathan Schmölzer, Bradley Spargo, Joseph 'Pepe' Ashton, Jordan Ashton, Marcos Falagan, Mitchel Falagan, Chris Mayhew, Hamish McCann, Adrien Janssen, Shaun Holloway, Darren Dowlut, Dennis Dowlut, Pina Conti, Nandy McClean, Maya McClean, Patrick Harding-Irmer, Albin Pahernik, Aurel Verne, Kip Gamblin, Wilson Alcorn, Kerry Casey, Peter Collingwood, Cass Cumerford, Matthew Dale, Brenda De Lacy, Eliana Dona, Nash Edgerton, Coralie Eichholtz, Tim Elliott, Pat Evans, Nicole Fantl, Sandi Finlay, Waldo Garrido, Scott Gregory, Kahlia Greksa, Karinna Greksa, Trent Harlow, Troy Harrison, Geoffrey Kiem, Harold Kissin, Ian Lind, Tony Lynch, Angus Martin, Liliya May, Paul Maybury, Scott Peters, Chris Pickard, Greg Poppleton, Brett Praed, Thern Reynolds, Greg Robinson, David Scotchford, Neeraj Singh, Sotiri Sotiropoulos, David Whitford, Matt Wilson / Süre: 127 dakika
 

 

Baz Luhrmann'ın Kırmızı Perde Üçlemesi'nin üçüncü ve son halkası olan, 2001 yılına ait Moulin Rouge! adlı bu dans, tiyatro, opera, resim ve müziği, sinema ile harmanlayan filmde; İngiliz bir şair olan Christian, şehrin yeraltı dünyasını ele geçiren Bohem devrimini takip etmek için Paris'e gider.
 

 

Christian bu süre içinde, Paris'in Montmartre Mahallesi'nde, sık sık ziyaret ettiği bir gece kulübü olan Moulin Rouge'daki dansçılardan birine delicesine âşık olur, ancak ortada büyük bir sorun vardır.

Zira oldukça kıskanç bir karakter yapısına sahip olan bir Dük de aynı kıza sırılsıklam aşıktır.
 

 

Artık ortada başlamak üzere olan müzikal bir düello vardır.

Kulübün yıldız dansçısı ve kabare oyuncusu Satine ve Christian birlikte kalmak için her şeye göğüs germeye çalışırken tehlikeli bir aşk üçgeni ortaya çıkar, ancak aşkın bile yenemeyeceği bir güç Satine'e zarar verir.
 

 

Belli olan şudur ki, bu aşkta sadece iyi olabilen kazanacaktır.

Hikâyeyi özetlemek gerekirse, her şey özgürlük, güzellik, gerçek ve aşk hakkında ama 1890'ların Paris'indeki bu gece kulübünde alevlenen aşkı, tutkuyu, kıskançlığı müzik ve dansla harmanlayıp anlatan bu büyüleyici müzikalin konusu aynı zamanda üç opera/operetten oluşan bir karışımdır.
 

 

Bohem arkadaşları olan, ölümcül hasta bir kıza âşık olan genç bir yazar, Henri Murger'in "La Vie de boheme" adlı romanından uyarlanan La Bohème'dendir.

Aşkın da gerçek ve idealist olabileceğini öğrenen Satine karakteri, Alexandre Dumas fils'in ölümcül hastalığı da içeren romanı "La Dame aux Camélias"a dayanan La Traviata'dan gelmektedir.
 

 

Son olarak, aşkını bulmak için Moulin Rouge'un yeraltı dünyasına giren ve onu yukarı dünyaya geri götürmeye çalışan yazarın olay örgüsü, Jacques Offenbach'ın "Orpheus in the Underworld" eserine dayanmaktadır.

Ve muhteşem kostümleri, göz kamaştırıcı koreografisi ve görkemli sinematografisiyle bir kez daha izleyicisini büyüleyen Baz Luhrmann tüm bu hikâyeyi Yunan mitolojisi Orpheus ve Eurydice trajedisinden esinlenerek birbirine harmanlamıştır.
 

 

Luhrmann'ın Oscar ödüllü müzikali Moulin Rouge! belki klişe dolu bir aşk üçgeni olabilir, ancak filmin yönetmeni Baz Luhrmann, tanıdık bir olay örgüsü üzerinde taze ve çarpıcı bir özgünlük sergilemeyi bir kez daha başarmıştır.
 

 

2001 yılının en iyi on filminden biri seçilen Moulin Rouge! ayrıca 2010'da Birleşik Krallık'ta 150 bin kişinin katıldığı bir ankette 2000'li yılların en iyi filmi seçilmiştir.
 

 

Film ayrıca, yapımcılığını Baz Luhrmann'ın üstlendiği, yedi milyondan fazla kopya satan ve Grammy ödüllü bir numaralı hit single "Lady Marmalade"in liderliğinde çifte platin plak kazanan başarılı bir film müziği albümünün doğmasını sağlayan şarkılarıyla da müzikseverlerin gönlünü fethetmiştir.


Avustralya

Yönetmen: Baz Luhrmann / Oyuncular: Shea Adams, Eddie Baroo, Ray Barrett, Tony Barry, Jamal Sydney Bednarz, Damian Bradford, Bryan Brown, Nathin Butler, Tara Carpenter, Rebecca Chatfield, Lillian Crombie, Max Cullen, Essie Davis, Arthur Dignam, Michelle Dyzla, Haidee Gaudry, Sandy Gore, Terence Gregory, David Gulpilil, Jamie Gulpilil, Peter Gwynne, Sean Hall, Nigel Harbach, Joy Hilditch, Matthew Hills, Jimmy Hong, Bill Hunter, Jarwyn Irvin-Collins, Hugh Jackman, Robert Jago, John Jarratt, Eugene Kang, Nicole Kidman, Jacek Koman, Crusoe Kurddal, Liam Lannigan, Siena Larsson, Nathan Lawson, Cody Lea, Jack Leech, Charles Leung, Jacob Linger, Mark Malabirr, John Martin, Logan Mattingley, Adam McMonigal, Ben Mendelsohn, Dylan Minggun, Phillippe Moon, Nyalik Munungurr, Patrick Mylott, David Ngoombujarra, Barry Otto, Angus Pilakui, Robin Royce Queree, Mark Rathbone, Garry Scott, John Sheerin, Bruce Spence, Jack Thompson, Wah Yuen, Kerry Walker, Elaine Walker, Brandon Walters, John Walton, David Wenham, Matthew Whittet, Ursula Yovich, Brendan Byrne, Danielle Carey, Will Gabriel, Jedda, Shaun R.L. King, Bronte Larsson, Anton Monsted, Brennan Muhoberac, Harrison Norris, Chris Polzot, Derek Steen, Schuyler Weiss / Süre: 165 dakika
 

 

İkinci Dünya Savaşı'nın hemen öncesinde geçen, 2008 yılına ait Australia adlı bu filmde; Nicole Kidman, Avustralya'da başarısız bir sığır çiftliğini miras alan zengin bir İngiliz kadın olan Lady Sarah Ashley'i oynuyor.

Lady Sarah, Kuzey Avustralya'da kendisine miras kalan topraklardaki çiftliğini kurtarmak için yaklaşık iki bin baş sığırını Darwin'de satabileceği bir limana götürmek zorundadır, ama onun bu çabalarını sabote etmeye kararlı olan King Carney adında bir rakibi vardır.

Hal böyle olunca Lady Sarah, sığırları sürmesi için bölgenin yerlilerinden, kaba ve sert mizaçlı bir çobanla mecburiyetten gönülsüzce bir anlaşma yapar.
 

 

Ama süreç içinde onunla aynı safta yer almak istemese de buna mecbur kalır hatta kaba saba olmasına rağmen bu çekici adamla zaman içinde aralarında fırtınalı bir aşk doğar.

Ancak tüm bu süre içinde çok önemli bir sorun karşılarına çıkar; bulundukları yerden çok uzakta olan topraklara varabilmek için yola çıktıktan sonra Darwin isimli şehrin Japon kuvvetleri tarafından bombalandığını öğrenirler.

7 Aralık 1941'de Pearl Harbor'ın bombalanmasından sonra Japon İmparatorluk Donanması güneye doğru ilerlemiş ve silahlarını Avustralya'nın kuzey bölgesindeki "Timsahlar Diyarı" olarak bilinen şehri Darwin'e yöneltmişlerdir.
 

 

Burası sığır baronları ve savaşçılar için macera ve romantizmin bir yaşam biçimi haline geldiği bir yer olmasının yanı sıra aynı zamanda melez Aborjin çocukların ailelerinden zorla alınıp beyaz toplumda hizmet etmesi için yetiştirildikleri de bir yerdir.

Film ilerledikçe Sarah, "Çalınmış Nesiller" kavramının doğmasına sebep olan bir politika sonucu yerli çocukları bölgeden uzaklaştırmak amacıyla onu gözaltına almaya kararlı olan beyaz yetkililerin elinden defalarca kaçarak saklanmak zorunda kalan Nullah adında melez bir Aborjin çocukla bağ kurar.

Lady Sarah, tüm bu süre içinde tahmin edemeyeceği kadar çok şeyle yüzleşmek ve mücadele etmek zorunda kalır.
 

 

Billur Köşk (1939), Rüzgâr Gibi Geçti (1939), Afrika Kraliçesi (1951), Büyük Ülke (1958), Arabistanlı Lawrence (1962), Doktor Zhivago (1965) gibi filmlere yaptığı göndermelerle dikkat çeken ve izlerken kendinizi iyi hissettiğiniz bu eski klasik filmlerden birini izliyormuş gibi hissettiren bu filmde Avustralya'nın kalbi ve ruhu, Avrupalı yerleşimcilerle çalkantılı bir ilişkisi olan yerli halkının mitolojisi, Aborjin kültürü ve özellikle onların doğayla olan ilişkisi Baz Luhrmann'ın yaratıcı vizyonunu ateşlerken bir çift film yıldızı, egzotik yerler ve bir yığın melodram ile etkileyici bir hikâye ortaya çıkar.

"Çalınmış Nesiller" ve taşranın görkemli cazibesi Baz Luhrmann'ın anlatısını güçlendirirken türler arasında gezinen filmde fantezi, müzik, aşk, anılar, öfke, korku, nefret, huşu ve umuda dair her şey Avustralya'nın doğal güzelliğinin ekranı doldurduğu gibi ekranı kaplar.

Ancak yine de böylesi cüretkâr göz kamaştırıcılığına rağmen film bazı eleştirileri de beraberinde getirir; bir kesim yirminci yüzyılın ortalarındaki kırsal Avustralya'nın gerçek koşulları hakkında çok az şey anlattığından ve böylesi karmaşık bir tarihi basitçe olay örgüsüne sıkıştırmakla yetindiğinden bahseder.
 

 

Bir kesim ise sinema tarihinde iz bırakan Kırmızı Perde Üçlemesi'nden çok farklı olarak, izleyiciye üzerinde düşünmesi için bir şeyler vermek isteyen Baz Luhrmann'ın Avustralya'nın çalınmış nesil ve ırkçılıkla ilgili alacakaranlık tarihi hakkında dramatik bir hikâye anlatmak istemesine rağmen filmin gülünç bir komedi gibi başladığı, hemen akabinde romantizmin devreye girdiği, sonra bir taşra macerasına, ardından da bir savaş filmine dönüşmesi nedeniyle kafasının çok karışık olduğunu söyler.

Bu yüzden de pitoresk manzaraları, dijital olarak güçlendirilmiş sinematografisi ve baş döndürücü kamera çalışması ile teknik yönleri oldukça etkileyici olsa da şişirilmiş bir epik dramdan öteye gidemediği yönündeki yorumlar filmin vizyon yolculuğunu da etkiler.

Baz Luhrmann bu filmden önce aslında Antik Yunan Kralı Büyük İskender hakkında biyografik bir film yapmayı planlar.

Filmin başrollerinde de Leonardo DiCaprio ve Nicole Kidman yer alacaktır, ancak Oliver Stone, ondan önce davranarak Büyük İskender'i çekince Baz Luhrmann bu projesinden vazgeçerek bu filmi yazıp yönetmeye karar verir.
 

 

Ama diğer taraftan Australia, Baz Luhrmann'a zaten en başından itibaren epey sıkıntı çektiren bir film olmuştur; öyle ki oyuncu kadrosundaki belirsizlikler nedeniyle proje bir süre askıya alınmış, daha sonra da Baz Luhrmann, Drover rolünü Russell Crowe yerine Hugh Jackman vermek zorunda kalmıştır.

Çekimleri 2007'nin ilk yarısında başlamasına rağmen projedeki bu büyük aksaklıklar nedeniyle planlanan takvim sarkmış, bu da Baz Luhrmann'ın sahip olduğu bütçenin oldukça üzerine çıkarak projeyi bitirmesine sebep olmuştur.


Muhteşem Gatsby

Yönetmen: Baz Luhrmann / Oyuncular: Lisa Adam, Frank Aldridge, Amitabh Bachchan, Steve Bisley, Richard Carter, Jason Clarke, Adelaide Clemens, Vince Colosimo, Max Cullen, Mal Day, Elizabeth Debicki, Leonardo DiCaprio, Joel Edgerton, Emmanuel Ekwensi, Eden Falk, Isla Fisher, Emily Foreman, Tiger Leacey Wyvill, Charlize Skinner, Garrett William Fountain, David Furlong, Daniel Gill, Iota, Price Johnson, Stephen James King, Goran D. Kleut, Kim Knuckey, Barrie Laws, Mark Lemon, John Maumau, Brendan Maclean, Tobey Maguire, Callan McAuliffe, Ben McIvor, Hamish Michael, Brian Rooney, Kevin McGlothan, Nick Meenahan, Olga Miller, Heather Mitchell, Carey Mulligan, Gus Murray, Kate Mulvany, Barry Otto, John O'Connell, Corey Blake Owers, Tasman Palazzi, Brenton Prince, Bryan Probets, Milan Pulvermacher, Alfred Quinten, Gadir Rajab, Jake Ryan, John Sheerin, Nicholas Simpson, Kasia Stelmach, Nick Tate, Jack Thompson, Kieran van Bunnik, Sylvana Vandertouw, Gemma Ward, Matthew Whittet, Felix Williamson, Bill Young, Nancy Denis, Kahlia Greksa, Karinna Greksa, Natasha Marconi, Jaclyn Seymour, Briden Starr, Charles Bartley, Veronica Beattie, Kane Bonke, Kirby Burgess, Henry Byalikov, Thomas Egan, Danielle Evrat, Ryan Gonzalez, Michelle Hopper, Lyndell Harradine, Lara Mulcahy, Romina Villafranca, Mitchell Woodcock, Kaylie Yee, Sophie Rose Holloway, James May, Zac McAliece, Alex Stewart, Mikaela Smith, Tiana Canterbury, Morgan Choice, Lisa Viola, Eden Dessalegn, Elenoa Rokobaro, Effie Nkrumah, Thabang Baloyi, Donna Stevens, Lil Tulloch, Erik Anderson, Shae Beadman, Taryn Beadman, Alison Benstead, Sarah Bishop, Mitchell Bowker, Julie-Anne Breen, Chris Broadbent, Joel Amos Byrnes, Elliott Collinson, Ryan Cooper, Saxon Cordeaux, Jeremy Costello, Arthur Dignam, Jeff Duff, Simon Edds, Rhianne Evelyn-Ross, Conor Fogarty, Jesse Michael Fullington, Paul Godfrey, Lara Goldie, Gareth Hamilton-Foster, Nigel Harbach, Denning Isles, Matt James, Georgia Jarrett, Shaun R.L. King, Hrvoje Klecz, Jacek Koman, Alex Lissine, Kate Little, Baz Luhrmann, Jesse McGoldrick, Corey Mills, Stefan Mogel, Rowan Moses, Emma Mothersdill, Brennan Muhoberac, Felix Orion, Jey Oz, Kai Pantano, Drew Pearson, Jaimee Peasley, Eddie Ritchard, Alexander Roberts, Cocheene Smith, Roger Adam Smith, Bruno Stephane, Leah Wood, Roberto Zenca / Süre: 143 dakika
 

 

Yirminci yüzyılın en iyi Amerikan romanlarından biri olan F. Scott Fitzgerald'ın unutulmaz klasiğini yine kendine has bir şekilde yorumlayan Baz Luhrmann'ın 2013 yılına ait olan The Great Gatsby adlı bu filmi; Fitzgerald'ın hikayesindeki gibi yazar olmak isteyen Nick Carraway'in Midwest'ten ayrılıp eğlence hayatının gözdesi olan New York'a yerleşmesini ve tesadüfen milyoner Jay Gatsby ve onun çevresiyle yollarının kesişmesini anlatıyor.
 

 

Olayların yaşandığı 1922 senesi baharı, ahlaki değerlerin çöktüğü, ışıltılı caz hayat tarzı, kaçakçıların ve yükselen hisse senetlerinin dönemidir.

Böylesi bir dönemde kendi Amerikan rüyasının peşinden giden Nick, kuzeni Daisy ve onun soylu çapkın kocası Tom Buchanan sayesinde gizemli milyoner Jay Gatsby'e komşu olur.
 

 

Eğlencede sınırın olmadığı, alkolün su gibi aktığı göz kamaştırıcı ev partilerinin organizatörü olarak da büyük sükse yapan Gatsby'nin kapıları herkese açık olduğu için kimseye özel bir davet göndermemesine rağmen Gatsby'nin sahip olduğu zenginliğin kenarından bile geçemeyen Nick, bir gün bu gizemli komşusundan davetiye alan ilk kişi olarak bu partilerden birine katılır.
 

 

Birinci Dünya Savaşı sonrasında, günden güne güçlenen Amerikan ekonomisiyle kısa sürede sayılı zenginlerin arasına katılan ve verdiği ev partileriyle sosyete arasında bir efsaneye dönüşen Jay Gatsby isimli bu gizemli adam sayesinde Nick, artık son derece zengin insanların aşk ve entrika ile dolu hayatlarının içine girer.
 

 

Yazar olma basamaklarını tırmanan Nick bu hayata şahit oldukça imkânsız aşk, bozulamaz hayaller ve trajedilerle dolu bir hikâyeyi kaleme alarak günümüzün modern hayatına ayna tutar.
 

 

Gatsby, eski ve yeni aristokrasiyi bir araya getirdiği bu gösterişli partileri ile namını yürütürken, onun asıl amacı yıllar önce âşık olduğu fakat aralarındaki sosyal statü farkı yüzünden birlikte olamadığı Daisy Buchanan'ın sevgisini geri kazanmaktır.
 

 

Fakat bu ihtişamlı ve parıltılı Amerikan rüyasında Gatsby'nin hayalleri ve umutları, bencillik, hırs ve gururla karşılaşınca olaylar beklediğinden bambaşka bir hal alır.
 

 

Öte yandan bu büyülü Amerikan rüyasının çöküşü de yaklaşmaktadır, dışarıdan görkemli görünen bu hayatın örtbas etmeye çalıştığı gerçekler de su yüzüne çıkacaktır.

Böylelikle Nick çok geçmeden kendini, umutsuz bir romantik, takıntılı bir kaçık ve servetine tutunan tehlikeli bir gangster olan Gatsby'nin saplantı, delilik ve trajedi dolu dünyasına şahitlik ederken bulur.
 

 

86'ncı Akademi Ödülleri'nde film, aday gösterildiği "En İyi Yapım Tasarımı" ve "En İyi Kostüm Tasarımı" kategorilerinin her ikisinde de Oscar Ödülü'nü kazandı.

Eleştirmenlerin çoğu uyarlamayı "romanın özünü yakalamak için şimdiye kadarki en iyi girişim" olarak nitelendirirken, Fitzgerald'ın torunu da filmi "Scott bunu görseydi gurur duyardı" diyerek övgülerini paylaştı.
 

 

Bu arada, şatafatlı partileri ile baş döndüren, müzikleri ile büyüleyen, atmosferi ve zamanın kostümleri ile göz kamaştıran bu filmin çekimleri sırasında Baz Luhrmann'ın kafasına hareketli bir kamera vinci çarpması ve ardından üç dikiş atılması yapımın kısa bir süre ertelenmesine sebep olmuştu.


Elvis

Yönetmen: Baz Luhrmann / Oyuncular: Austin Butler, Tom Hanks, Olivia DeJonge, Helen Thomson, Richard Roxburgh, Kelvin Harrison Jr., David Wenham, Kodi Smit-McPhee, Luke Bracey, Dacre Montgomery, Leon Ford, Gary Clark Jr., Yola, Natasha Bassett, Xavier Samuel, Adam Dunn, Alton Mason, Shonka Dukureh, David Gannon, Shannon Sanders, Charles Grounds, Josh McConville, Kate Mulvany, Gareth Davies, Chaydon Jay, Christian Kisando, John Mukristayo, Miles Burton, Gad Banza, Aristene Kisando, Senayt Mebrahtu, Princess Mariama Andrews, Sharon Brooks, Nicholas Bell, Anthony Phelan, Sandro Colarelli, Cle Morgan, Charles Allen, Natalie Bassingthwaighte, Liz Blackett, Mike Bingaman, Christian McCarty, Tony Nixon, Andrea Moor, Mark Leonard Winter, Hugh Parker, Thomas Larkin, Hilton Hyppolite Denis, Christopher Sommers, Brad Leaver, Simon Mallory, Terepai Richmond, Alex Knight, Jordan A. Holland, Lenesha Randolph, Elizabeth Cullen, Angie Milliken, Luke Corrin Care, Jack McGirr, Miranda Frangou, Lakota Johnson, Ruby Gonzales-Judd, Greg Powell, Patrick Shearer, Sarah Ogden, Iain Gardiner, Melina Vidler, Connor Barton, Jack Daniel, Vanesa Everett, Joshua Fisk, Zachary Van Zandt, Sam Arnold, Mikaela Bradshaw, Lamar Brown, Meganne Byng, Kyle Byrne, Linda Chien, Tom Coyle, Josie Cross, Shé D'Montford, Florian Delain, Liam Donnelly, Jamie Martin Duncan, Roger Dvorak, Lachlan Engeler, Asabi Goodman, Daniel Goodwin, Pierce Gordon, Mia Grunwald, Tonia Renee Hammerich, Liam Head, Elke Hinrichsen, Stephen Hirst, Graeme Isaako, Alyson Joyce, Murran Kain, Cale Kampers, Jenna Kenney, Joel Knights, Rae Leigh, Jasmine Liew, Cameron Alexander McDonald, Gracen Newton, Scott Nielsen, Amanda O'Dempsey, Peter O'Hanlon, Nathalie Oliveira, Logan Skye Owen, Renee Petersen, Georgie Pilling, Afik Ahmed Pious, Ethan Pond, Jade Prechelt, Isaac Priest, Alex Radu, Johnny Reardon Jr., Laura Reid, Isabel Riley, Lynne Rose, Stephanie Ross, Matthew Scully, Jaz Sebastian, Michaela Shuttleworth, Rachel Sinclair, Bomber Hurley Smith, Debora Tamay, Chase Vollenweider, Lillie Wallace, Rachael Ward, Katrina West, Ally Wright / Süre: 159 dakika
 

 

Çekimleri pandemi öncesinde başlayan ve pandemi sürecinde de devam ederek dört uzun yıl boyunca süren ve nihayetinde dünya prömiyerini kısa bir süre önce Cannes Film Festivali'nde gerçekleştiren Baz Luhrmann'ın ilk biyografik filmi olan Elvis; Rock 'N' Roll müziğin kralı Elvis Presley'nin hayatını, müziğinin gelişimini ve nasıl bir ikona dönüştüğünü anlatıyor.
 

 

Filmin başında Albay Tom Parker bariz bir felç nedeniyle evinde yığılır ve hastaneye kaldırılır.

Hastane yatağında ölmek üzereyken, haber kaynakları onu bir yalancı ve dolandırıcı olarak manşetlere taşır.

Bunun üzerine Parker kendisi anlatmaya başlar; birçoğu onu kötü adam olarak gösterse de o kendisini dünyaya Rock and Roll kralı Elvis Aaron Presley'i kazandıran adam olarak gördüğünü söyler.
 

 

Bu çerçevede, Elvis Presley'nin hayatının bilinmeyenlerinin gözler önüne serildiği filmde Elvis'in hayat yolculuğu, onu henüz kimse tanımazken keşfeden ve müzik yolculuğunda yanında yer alan esrarengiz menajeri Albay Tom Parker'ın anlatımı ile şekillenmeye başlar.

Elvis'in ırkçılığa karşı duruşundan tutun depresyona girişine kadar birçok farklı tema üzerinde duran hikâye, Amerika'da gelişen kültürel manzara ve masumiyetin kaybolmaya başladığı zeminde, Elvis'in şöhrete yükselişinden, benzeri görülmemiş bir yıldıza dönüştüğü yirmi yılı aşkın sürede, Elvis ve menajeri Albay Tom Parker'ın arasındaki karmaşık ilişkinin dinamiğini de gözler önüne serer.
 

 

Bu yolculuğun merkezinde Elvis Presley'nin hayatındaki en önemli ve etkili insanlardan biri olan Priscilla Presley de yer alır.

Sinematografi, soundtrack ve kostüm seçimi gibi birçok teknik ayrıntıyı kusursuz bir titizlikle ele alan Baz Luhrmann bu filmiyle bir kez daha övgüler toplamayı başarır.
 

 

Baz Luhrmann'ın beyanına göre, filmin dört saatlik bir kesiti vardır, ama bu kesintinin yayınlanıp yayınlanmayacağı henüz belli değildir.

Elvis, 2018 yapım Bohemian Rhapsody'den sonra en çok hasılat yapan ikinci müzikal biyografi filmi olmuştur.


Kronolojik olarak diğer çalışmaları

Çok erken yaşlarda sahneyle tanışan Baz Luhrmann lise yıllarında Shakespeare'in "Henry IV, Bölüm 1" yapımında rol almaya başladı.

Baz Luhrmann televizyon kariyerine ise ilk kez ödüllü bir Avustralya televizyon dizisi olan "A Country Practice" dizisinde oynayarak başladı, dizinin dört bölümünde yer alan Luhrmann, 1981 ve 1982 yılları arasında Jerry Percival rolünü canlandırdı.

1981 yılında da ilk kez "Winter of Our Dreams" adlı romantik drama türündeki bir filmde aldığı rol ile bir aktör olarak sinema dünyasına adım attı, ancak bir aktör olarak dikkatleri üzerine çektiği ilk yapım 1982 yılına ait "The Highest Honor" adlı film oldu.

1982 yılında televizyon ve sinema deneyimlerinden kazandığı parayı kullanarak, gelecekteki arkadaşları ve işbirlikçileri Nellee Hooper ve Gabrielle Mason ile kendi tiyatro şirketi olan The Bond Theatre Company'yi kurdu.

1983 yılında bir grup sokak çocuğuyla yaşadığı tartışmalı bir televizyon belgeseli olan "Kids of the Cross"ta yer aldı.

Yıllar içinde "All's Well That Ends Well", "Funeral Games" ve "Holiday Makers" gibi oyunlardaki performansıyla Avustralya tiyatro sahnelerinin önemli bir figürü oldu.

Ayrıca başta İtalyan besteci Giacomo Puccini'nin "La boheme" eseri olmak üzere oluşturduğu pek çok sahne prodüksiyonuyla Broadway ve opera dünyasına katkıda bulundu.

Prömiyeri Wharf Theatre'da yapılan "Strictly Ballroom" adlı kısa oyun da dahil olmak üzere teatral başarılarından sonra Baz Luhrmann bir yönetmen olarak sinema dünyasına geçiş yaptı.

Ayrıca 1990'ların sonunda RCA Records ile iş birliği içinde kendi plak şirketi olan House of Iona'yı kurdu.

Baz Luhrmann 1993 yılında, eski Avustralya başbakanı Paul Keating'in seçim kampanyasına yardım etti.

1997 yılında ise karısı Catherine Martin ile birlikte "Bazmark" adını verdikleri kendi şirketini kurdu.

Tüm bu süre içinde perakende satış, mimari ve tasarım projelerinde kendi tarzını yaratan Baz Luhrmann'ın yetenekleri geleneksel medya ve eğlence dünyasının dışına taştı; 2004 yılında Luhrmann, Nicole Kidman ve Rodrigo Santoro'nun başrollerini paylaştığı, Kırmızı Perde Üçlemesi'nden esinlenerek Chanel No 5 için "N° 5 the Film" adlı milyonlarca dolarlık bir reklam filmini yönetti.

Moda ve sanat dünyalarıyla derinden ilgili olan Luhrmann'ın bu reklam filmi, şimdiye kadar yapılmış bir reklam için en yüksek bütçeyle Guinness Dünya Rekoru'na sahip olurken aynı zamanda markalı içerik türüne öncülük eden bir yapım olarak pek çok ajansa da ilham verdi.

Metropolitan Sanat Müzesi ile yakın iş birliği içinde çalışan Baz Luhrmann, her yıl düzenlenen Met Gala'ya başkanlık ederken, ayrıca müze için Miuccia Prada ve Elsa Schiaparelli'yi kutlayan bir kısa filme de imza attı.

2010 yılında, Baz Luhrmann ve ressam Vincent Fantauzzo, onları Hindistan'a götüren bir sanat girişimine imza attılar ve burada otellerin duvarlarında, Rajasthan sokaklarında ve 17'nci yüzyıldan kalma kalelerde çeşitli sanat eserleri yarattılar.

2016 yılında ortak yapımcı olarak televizyon dünyasına geri dönen Baz Luhrmann, 1970'lerde Hip Hop'un doğuşunu anlatan Netflix dizisi "The Get Down"da ödüllü oyun yazarı Stephen Adly Guirgis ile iş birliği yaptı.

Değişen kültürel ve politik dönüşüm sırasında hip hop, punk ve disko yükselişinin hikayesini anlatan bu mini dizi, dönemin önemli tarihi figürlerinin çoğunun gösterinin gelişiminde merkezi rollere dahil etmesi, canlı müziği, taze kadrosu ve özgünlüğü ile övgüler topladı.

  • Hayallerimizin Kışı (Winter of Our Dreams, 1981, Sinema)
  • Bir Ülke Uygulaması (A Country Practice, 1981-1982, Televizyon dizisi)
  • Bu Gece Yalnız mısın? (Are You Lonesome Tonight?, 1982, Tiyatro oyunu)
  • En Yüksek Onur (The Highest Honor, 1982, Sinema)
  • Karanlık Oda (The Dark Room, 1982, Sinema)
  • Fanshen (1982, Tiyatro oyunu)
  • Haçlı Çocuklar (Kids of the Cross, 1983, Belgesel)
  • Dans ve Aşk (Strictly Ballroom, 1984, Tiyatro oyunu)
  • Sonu İyi Biten Tüm Şeyler İyidir (All's Well That Ends Well, 1984, Tiyatro oyunu)
  • Tatilciler (Holiday Makers, 1984, Tiyatro oyunu)
  • Harika Performanslar (Great Performances, bölüm "La boheme", 1994, Televizyon dizisi)
  • Cenaze Oyunları (Funeral Games, 1985, Tiyatro oyunu)
  • Hayatta Bir Kere (Once in a Lifetime, 1985, Tiyatro oyunu)
  • Oda Müziği (Chamber Music, 1985, Tiyatro oyunu)
  • Rüya Oyunu (Dreamplay, 1985, Tiyatro oyunu)
  • Yunanlılar (The Greeks, 1985, Tiyatro oyunu)
  • Timsah Deresi (Crocodile Creek, 1986, Tiyatro oyunu)
  • Güney Kutbunun Fethi (The Conquest of the South Pole, 1989, Tiyatro oyunu)
  • Aşk Havadadır (John Paul Young: Love Is in the Air, 1992, Video müzik klibi)
  • Bir Yaz Gecesi Rüyası (A Midsummer Night's Dream, 1993, Tiyatro oyunu)
  • Puccini's La boheme (2002, Tiyatro oyunu)
  • Chanel N°5: The Film (2004, Reklam filmi)
  • Belden Yukarı/Belden Aşağı (Waist Up/Waist Down, 2012, Kısa film)
  • Çirkin Şık (Ugly Chic, 2012, Kısa film)
  • Gerçeküstü Vücut (The Surreal Body, 2012, Kısa film)
  • Egzotik Vücut (The Exotic Body, 2012, Kısa film)
  • Klasik Vücut (The Classical Body, 2012)
  • İmkansız Konuşmalar (Schiaparelli & Prada: Impossible Conversations, 2012, Kısa film)
  • Naif Şık (Naïf Chic, 2012, Kısa film)
  • Sert Şık (Hard Chic, 2012, Kısa film)
  • Chanel N°5: İstediğim Kişi (Chanel N°5: The One That I Want, 2014, Reklam filmi)
  • Aşağıya İn (The Get Down, bölüm "Where There Is Ruin, There Is Hope for a Treasure", 2016, Televizyon dizisi)
  • ERDEM x H&M: Çiçeklerin Gizli Yaşamı (ERDEM x H&M: The Secret Life of Flowers, 2017, Kısa film)

Ödüller

  • 1992 Avustralya Film Enstitüsü Ödülleri: En İyi Senaryo & En İyi Yönetmen (Strictly Ballroom)
  • 1992 Cannes Film Festivali Gençlik Ödülü: En İyi Yabancı Film (Strictly Ballroom)
  • 1992 Heartland Film Truly Moving Picture Ödülü (Strictly Ballroom)
  • 1992 Şikago Uluslararası Film Festivali Gümüş Hugo Ödülü: En İyi İlk Film (Strictly Ballroom)
  • 1992 Toronto Uluslararası Film Festivali Halkın Seçimi Ödülü (Strictly Ballroom)
  • 1992 Vancouver Uluslararası Film Festivali: En Popüler Film Ödülü (Strictly Ballroom)
  • 1993 Bulgaristan, Aşk Aptallıktır Uluslararası Film Festivali: Altın Afrodit Ödülü (Strictly Ballroom)
  • 1993 Danimarka Film Ödülleri: En İyi Yabancı Film Robert Ödülü (Strictly Ballroom)
  • 1993 Londra Eleştirmenler Birliği Film Ödülleri: Yılın Yeni Geleni (Strictly Ballroom)
  • 1997 Avrupa Film Ödülleri: En İyi Avrupa Dışı Film (Strictly Ballroom)
  • 1997 Berlin Uluslararası Film Festivali: Alfred Bauer Ödülü (Romeo + Juliet)
  • 1998 ARIA Müzik Ödülleri: En İyi Video (Now Until the Break of Day)
  • 1998 BAFTA Ödülleri: En İyi Uyarlama Senaryo & Yön İçin David Lean Ödülü (Romeo + Juliet)
  • 1999 Avustralya Film Enstitüsü Byron Kennedy Ödülü
  • 2001 ACCA (Awards Circuit Community Awards): En İyi Sinema Filmi (Moulin Rouge!)
  • 2001 Avrupa Film Ödülleri: Ekran Uluslararası Ödülü (Moulin Rouge!)
  • 2001 Dünya Film Müziği Ödülleri: Bir Film Müziğinde Mevcut Malzemenin En Yaratıcı Kullanımı (Moulin Rouge!)
  • 2001 Hollywood Film Ödülleri: Yılın Hollywood Filmi (Moulin Rouge!)
  • 2002 Altın Küre Ödülleri: Müzikal Kategoride En İyi Sinema Filmi (Moulin Rouge!)
  • 2002 Amerika Yapımcılar Birliği Ödülü: En İyi Film (Moulin Rouge!)
  • 2002 Avustralya Film Eleştirmenleri Birliği Ödülleri: En İyi Yönetmen (Moulin Rouge!)
  • 2002 Birleşik Krallık Empire Ödülleri: En İyi Yönetmen (Moulin Rouge!)
  • 2002 Broadcast Film Eleştirmenleri Derneği Eleştirmenlerin Seçimi: En İyi Yönetmen (Moulin Rouge!)
  • 2002 Danimarka Film Ödülleri: En İyi Amerikan Dışı Film Robert Ödülü (Moulin Rouge!)
  • 2002 Eleştirmenlerin Seçimi Film Ödülleri: En İyi Yönetmen (Moulin Rouge!)
  • 2002 Palm Springs Uluslararası Film Festivali: Sonny Bono Vizyoner Ödülü
  • 2002 PGA Ödülleri Tiyatro Sinema Filmlerinin Üstün Yapımcısı (Moulin Rouge!)
  • 2002 Prêmio Guarani: En İyi Yabancı Film (Moulin Rouge!)
  • 2002 Satellite Ödülleri: En İyi Film & En İyi Yönetmen Altın Uydu Ödülü (Moulin Rouge!)
  • 2002 Uluslararası Monitör Ödülleri: Tiyatro Yayınları - Renk Düzeltme (Moulin Rouge!)
  • 2002 Vancouver Film Eleştirmenleri Birliği: En İyi Yönetmen (Moulin Rouge!)
  • 2008 Modern Sanat Müzesi Film Faydası Onur Ödülü
  • 2008 Satellite Ödülleri: Auteur Yönetmen Ödülü
  • 2009 Giffoni Film Festivali: François Truffaut Ödülü
  • 2010 CinEuphoria Ödülleri: On Yılın En İyi Filmleri - Uluslararası Yarışma (Moulin Rouge!)
  • 2013 Avustralyalılar Filmde: Orry-Kelly Ödülü (Moulin Rouge!)
  • 2014 Avustralya Sinema ve Televizyon Sanatları Akademisi Ödülleri: En İyi Film & En İyi Yönetmen (The Great Gatsby)
  • 2016 Clio Ödülleri: Onur Ödülü
  • 2017 Müzik Denetçileri Birliği Ödülleri: Televizyon İçin Oluşturulmuş En İyi Şarkı/Kayıt (The Get Down)
  • 2020 Tony Ödülleri: En İyi Müzikal (Moulin Rouge!)

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU