Siyasi iş birliği süreçlerinde rekabetin etkileri: Eski defterleri açmak…

Dr. Kerem Yavaşça Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: Twitter

İYİ Parti Ekonomi Politikalarından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Bilge Yılmaz'ın, ekonomide Babacan dönemine ilişkin eleştirel görüşleri bir süredir kamuoyunda ve siyasi çevrelerde tartışılıyor.

Esasen Yılmaz'ın çıkışları yeni değil. Uzun sayılabilecek bir süreden beri istikrarlı olarak bu yönde görüşlerini ifade ediyor.

Yılmaz'a göre, ekonomide yaşadığımız sorunlarda geçmişin etkisi yadsınamaz.

20 yıllık AK Parti iktidarının ilk dönemlerinde ekonomi açısından, bir nevi lale devri yaşandı ve yapıl(a)mayan köklü reformlar nedeniyle uzun vadeli bir iyileşme mümkün olmadı.

Yılmaz'ın dile getirdiği görüşlerin akademik açıdan haklılık payı olup olmamasından ziyade, siyasi açıdan yarattığı tartışma ve sonuçlar daha önemli.

Zira altılı masa henüz bir ittifak olarak değil, bir iş birliği olarak kodlanıyor.

Benzer tabanlara hitap etme niyetinde olan partilerin iş birliği yaparken, rekabeti bir kenara atmaları da şüphesiz beklenemez.

Bu açıdan, Yılmaz'ın Babacan dönemine ilişkin eleştirel görüşleri, bu rekabetin bir parçası olarak okunabilir.

Siyasette rekabet ne kadar olağan bir beklenti ise, iş birliği sürecinde yaşanan rekabetin, yıkıcı değil yapıcı yönüyle tesis edilmesine ihtimam gösterilmesi de o ölçüde kritik bir beklentidir.

Bir başka ifadeyle, iş birliği süreçlerinde siyasi rekabetin daha çok sorunların çözümü ve politika önerileri üzerinde olması, rekabetin olumlu sonuçlar yaratmasına daha fazla katkı sağlayacaktır.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Aksi durumda, iş birliği süreçlerinde karşılıklı güvenin azalması ve böylece iş birliğinin işlerliğini zayıflatma tehlikesi doğabilir.

Keza farklı siyasi geleneklerden gelen altı partinin geçmiş üzerinde noksansız anlaşması şüphesiz mümkün değil.

Ancak bunları argümanlaştırarak birincil mesele haline getirmek, gelecek üzerinde anlaşma ihtimalini de zayıflatacaktır.

Dahası iş birliğinin amaçları üzerinde olması beklenen ilgiyi ve odağı bu amaçlardan uzaklaştırır.

Bu minvalde, uzun sayılabilecek sürelerdir siyasette varlık gösteren liderlerin geçmişteki tercihlerini veya yaptıkları/yapmadıklarını şu aşamada tartışmaya açmak gerçekten faydalı olur mu sorusu üzerinde düşünmek gerekir.

Örneğin:

Meral Akşener'in 2018 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde muhalefetin tek aday çıkarma düşüncesi karşısında kendi adaylığı hakkındaki ısrarının, ülkenin bugün geldiği noktada hangi düzeyde etkili olup olmadığını tekrar tartışmaya açmak şu aşamada ne ölçüde faydalı olur?


Yahut;

7 Haziran (2015) seçimlerinin ardından yaklaşık bir aylık süreçte günlerce, saatlerce istikşafi görüşmeler yapan Kılıçdaroğlu ve Davutoğlu'nun bir uzlaşıya varamamaları ve koalisyon hükümetinin kurulamaması nedeniyle Kasım'da yeniden seçimlere gidilmesinin bugünkü siyasi ahvalimiz üzerinde hangi ölçüde etkili olup olmadığı sorusunu tekraren tartışmaya açmak şu aşamada ne ölçüde faydalı olur?


Şüphesiz bu sorular siyasi tarihimiz açısından oldukça önemli mahiyette ve akademik/siyasi açıdan tartışılması ve irdelenmesi beklenen konulardır.

Ancak siyasette ne söylediğiniz kadar ne zaman söylediğiniz de oldukça önemlidir.

Bu sebeple, niyet kötü olmasa bile, söylenenler zamanlama nedeniyle, amaçlanandan farklı anlaşılabilir veya niyet edilmemiş sonuçlar doğurabilir.

Sonuç olarak, altılı masayı oluşturan siyasi partilerin ortak gelecek inşası hedefiyle bir arada olduğu göz önüne alındığında, "Gelecek üzerindeki mutabakat öğeleri yerine, geçmiş üzerindeki anlaşmazlıkların öne çıkarılması, masadaki karşılıklı güvensizlikleri beslemekten başka bir işe yarıyor mu?" sorusu üzerinde düşünmekte fayda var.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU