Ruanda'dan Roe-Wade kararına: Tarihin bu noktasında, karamsarlığı kabullenmenin zamanı geldi

Şu basit soruyu soracak kimse yoksa, iyi şeyler kötüye gitmenin yolunu bulur: Ya bu artık olmasaydı?

Artık bir şeylerin aşağı yukarı şu an olduğu gibi kalmasını beklemek de bir tür iyimserlik (AP)

İyimser miyim yoksa kötümser miyim diye sorulduğunda pek tereddüt etmeden bardağımın yarısının boş olduğunu söyleyebilirim. Tabii ki keşke yarısı boş olmasaydı dediğim zamanlar da oluyor: İyimserlik sizin için gayet iyidir.

İyimser kişiler daha uzun yaşar, daha fazla arkadaşları vardır ve kederli kişilere kıyasla hayatlarından daha memnundurlar. Ve Helen Keller'ın kontrolümüz dışındaki muğlak bir durumda karamsarlığın epey anlamsız olduğu hakkındaki harika makalesinden ben de herkes kadar etkilendim ve aynı derecede takdir ettim. Bir durumu gerçekten de belirli bir şekilde yorumlamak zorunda hissediyorsak, neden iyimser olmayalım? Bunun alternatifi neredeyse bir tür mazoşizm gibi görünüyor.

Bize pazarlandığı gibi iyimser olmanın faydalarının her halükarda belirgin şekilde bireysel olduğunu fark edeceksiniz. Ayrıca debelenen başbakanımızın aşırı iyimserliğinin efsaneviliğinden bahsetmezsem olmaz. (Bu muhtemelen onun tanımlayıcı özelliklerinden.) Ve her ne kadar bireysel refahımızın çoğunlukla çevremizdekilerin refahı anlamına geleceğini söylemeye gerek olmasa da işlerin iyi sonuçlanacağını ummak gerçekten ne ölçüde ortak yarara hizmet ediyor? Hayallerimizde mükemmel bir geleceğin tadını çıkarırken şimdiki zamanı ihmal ederek risk almıyor muyuz? Biraz Voltaire'in Candide'i gibi değil miyiz: Biraz saf, keyfini kaçırması kolay?

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Roe-Wade kararının bozulması, Rusya'nın Ukrayna'yı istilası, Kovid'in gelişi; bu olaylara şaşırdığımız için kendimizi pek suçlayamayız. Ama yine de aynı şekilde, o kadar da şaşırtıcı değillerdi; tahmin edilebilirlerdi veya en azından tahmin edilmişlerdi. Başka bir deyişle, öyle ya da böyle uyarılmıştık.

Artık bir şeylerin aşağı yukarı şu an olduğu gibi kalmasını beklemek de bir tür iyimserlik. Diğeriyse işlerin giderek daha iyi hale gelmesini beklemek. Francis Fukuyama'nın 1992'de gururla "tarihin sonunu" ilan ettiği zamanı hatırlayın. Tony Blair'ın küreselleşmeyi tartışmanın "yazdan sonra sonbaharın gelip gelmemesi gerektiğini tartışmak" gibi olduğunu söylediğini göz önüne alın.

Geriye dönüp bakıldığında (liberal demokrasiler açıklarını gösterdi, küreselleşme bazı ulusların geri çekilmesine ve milliyetçi otoriter rejimlerin diğerleri içinde yükselişine yol açtı) bu beyanlar ve ifade edilirlerken gösterilen özgüven biraz kibirli, değilse bile gülünç görünüyor. Tarih amansız bir şekilde sözümona arzu edilen bir yöne doğru gidiyor gibi görünse bile kesinlikle iyimserdiler.

Gerçekliğin kendi planları vardır fakat bunun neye benzediğinde biraz söz sahibiyiz; şu anda değer verdiğimiz şeyin gelecekte var olup olmayacağında da kesinlikle biraz söz sahibiyiz. Tıpkı bir arkadaşlığın iki taraf da çaba göstermediğinde bozulma eğilimi olması gibi, etrafta şu basit soruyu soracak kimse yoksa, iyi şeyler kötüye gidecek yolu bulur: Ya bu artık olmasaydı?

(Örneğin) ya haksız bulduğumuz politikaları protesto edemeseydik, mültecilere güçlü bir el uzatamayıp insanlığımızı gösteremeseydik veya insan haklarımız için yeterince koruma olmasaydı? İdealin altındaki senaryoların gerçekleşebileceği temelinde çalışmanın bir değeri var. Tetikte olmak dünyadaki en kötü şey değil.

Tam teşekküllü profesyonel bir karamsar olmak zorunda değiliz (2 Haziran'da Londra'da gördüğümüz kuir hayatın muhteşem mozaiğine tanıklık ettikten sonra nasıl olabiliriz ki?) fakat en azından bizim için en önemli şeyler söz konusu olduğunda biraz karamsarlık geliştirebiliriz.

Başka bir deyişle, hepimizin herhangi bir fikri olup olmadığı sorulduğunda "Milyonlarca fikrim var. Hepsi de kesin ölüme işaret ediyor" diyen Otostopçunun Galaksi Rehberi'ndeki Paranoid Android Marvin'e (bu arada yaratılmış en iyi robot karakterdir şüphesiz) benzemesi gerektiğini  söylemiyorum. Başka bir sahnede gezgin muhabir Ford, Marvin'e "Nasıl gidiyor?" diye sorar. Marvin "Bilmem ki, hiç orada olmadım" der.

Demek istediğim, çiçeklerin suya, baktığımız hayvanların yiyecek, içecek ve ilgiye (bazıları diğerlerinden daha fazla) ve ortak yaşamımızın en çok değer verdiğimiz yönlerinin bazı idealler, kapris ve kızgınlık uğruna veya doğuştan gelen yıkıcı niteliklerle onları ortadan kaldıracak olanlardan korunmaya ihtiyacı vardır. İyimserliğe bağlı olmak çok fazla durumda net bir sorumsuzluk. Olaylar koşulsuz olarak her zaman en iyi şekilde sonuçlanmaz.

Fakat bu umutlu olamayacağımız anlamına gelmez. Daima umutluyum çünkü umut ve iyimserlik aynı şey değil. Seamus Heaney'in dediği gibi, "Umut, işlerin iyi sonuçlanmasını uman iyimserlik değil; uğrunda çalışmaya değer bir şey olduğu inancına dayanmaktır."



https://www.independent.co.uk/voices

Independent Türkçe için çeviren: Aylin Şener

Bu makale kaynağından aslına sadık kalınarak çevrilmiştir. İfade edilen görüşler Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independent

DAHA FAZLA HABER OKU