Ne "Korkunç Tahran" romanı, ne "Tahran 1943" filmi... Türkiye'nin sıkı duruşu yalpalatıyor

Mayis Alizade Independent Türkçe için Ümit Yardım, Ahmad Obalı ve Mehman Aliyev ile konuştu

Fotoğraf: AFP

Tahran'daki son zirvenin, bundan önceki zirvelere benzememesinin ana nedeni Ukrayna'ya savaş açan Rusya'nın kendi planlarını çok kısa sürede gerçekleştirememesi.

'Çarşıya uymayan evdeki hesaplar' Moskova'yı adeta her gün yeni arayışlara sevk ederken, özellikle son bir asırda Anadolu'dan Kafkasya'ya, oradan Orta Asya'ya ve hatta Çin'e kadar uzanan bölgedeki Türk varlığına karşı, aynı çıkar noktasından hareket eden İran ve Rusya bu kez Suriye sahasında Türkiye'yi sıkıştırmayı hesaplamıştı.

Ancak Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın kararlı duruşu Tahran'daki hesapların da çarşıya uymamasına neden oldu.

Nasıl mı?

Uzmanlarına sorduk.

İki ülkenin de politikalarını iyi bilen Türkiye'nin eski Tahran ve Moskova Büyükelçisi, Gelecek Partisi'nin Dış ilişkilerden sorumlu genel başkan yardımcısı Ümit Yardım, Independent Türkçe'nin sorularını yanıtlarken dikkati şu hassas noktalara çekti:

Küresel ölçekte son dönemin en dikkat çekici ve önemli buluşmalarından biri Tahran'da gerçekleştirilmiştir. Gerek liderlerin ikili görüşmeleri, gerek İran ile uzun süredir yapılamayan Yüksek Düzeyli İşbirliği Konseyi'nin yedincisinin düzenlenmesi ve şüphesiz Cumhurbaşkanı Erdoğan-Putin-Reisi Üçlü Zirvesi, Tahran buluşmalarına özel bir boyut kazandırmıştır. Dini Lider'le yapılan görüşmeler de keza taraflar arasında ikili, bölgesel ve uluslararası ölçekte gelişmelere yönelik siyasi iradenin en açık ve kararlı haliyle ortaya konulabilmesi anlamında en belirleyici temasları teşkil etmiştir.

Öncelikle Tahran zirvesinin zamanlamasının dikkate alınması gerekir. Zira Madrid NATO Zirvesi ve ittifakın yeni genişleme kararları, bu vesileyle NATO-İndo Pasifik Zirvesi'nin de yapılması, ABD Başkanı Biden'ın küresel ölçekte yeni ABD stratejisini ortaya koyan son Ortadoğu ziyareti, bölgede ABD, İsrail ve BAE/Suudi Arabistan merkezli yeni bir güvenlik mimarisi teşkili girişimleri, Hindistan üzerinden geçen ve Japonya-Güney Kore'ye kadar uzanan bir NATO/ABD etki bölgesi kurulması arayışları, QUAD, AUKUS, TPP, ASEAN vb. gibi bölgesel kuruluşlarla işbirliğinin güçlendirilmesi ve diğer birçok son dönem gelişmesi Tahran Zirvesi bağlamında değerlendirilmelidir.

 

Türkiye'nin Moskova eski Büyükelçisi, Gelecek Partisi Dış İlişkiler Başkanı-Ümit YARDIM.jpg
Türkiye'nin Moskova eski Büyükelçisi, Gelecek Partisi Dış İlişkiler Başkanı Ümit Yardım

 

Tahran buluşmalarının aktörlerinin içinde bulundukları bölgesel/küresel siyasi durum da benzer şekilde önem taşımaktadır. Şöyle ki Ukrayna'yı işgali sonrasında Rusya belki de tarihinin dünyada en dışlanmış, en kritik ve geleceği pek de belli olmayan zor bir dönemini yaşamaktadır. Kurucu üyesi olduğu BMGK'daki konumu bile sorgulanır haldedir.

İran da her zamankinden daha yalnız ve sıkıntılıdır, giderek de yalnızlaşmaktadır. NATO ve yeni ABD stratejisinin küresel tehdit değerlendirmesinin iki ana hedefi Rusya ve İran'dır. Daha da ötesi, çeşitli köklü sorunlara (NATO üyesi olması, Azerbaycan'la yakınlığı gibi) veya zaman zaman kendini gösteren konjonktürel krizlere (Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Bakü ziyaretinde okuduğu şiir krizi  vb.) rağmen yine de ihtiyatlı bir işbirliği seviyesini tutturabildiği Türkiye'nin tedricen ABD, İsrail gibi devletlerle ilişkilerini düzeltme çabaları Tahran'ın dikkat ve tedirginlik merkezindedir. Tahran Zirvelerinin üçüncü aktörü Türkiye'nin de bölgesel/küresel ölçekteki konumu her türlü yoruma açıktır. Ne orada ne burada misali.


"Özetle gerek birbirleriyle başta Batı olmak üzere, dış dünya ile ilişkileri sorunlu üç ülkenin bir araya geldiği bir Tahran Zirveleri silsilesinden bahsediyoruz" diye konuşan Ümit Yardım, "Üstelik 29 Haziran 2022'de Hazar'a Kıyıdaş Ülkeler 6. Zirvesi'nin açıkça Türkiye'yi (Azerbaycan'la birlikte yaptığı bazı deniz tatbikatları nedeniyle) hedef alan ifadeleri daha bütün ruhuyla ortadayken. Zirve sonrasında açıklanan bildiride Suriye'nin belki en önemli kaygı olduğu gözü çarpmaktadır. Rusya resmi heyetinde Ortak Bildiri'nin lafzında önemli rolü olduğu hissedilen Bogdanov ve Lavrentyev gibi isimlerin yer alması da bunun işaretidir" ifadelerini kullandı.

Ayrıca Ümit Yardım, "Türkiye'nin olası Suriye operasyonuna İran'ın tepkisinin Dini Lider Hamaney'den geldiğini görüyoruz. Kapalı kapılar arkasında nelerin konuşulduğunu bilmememize rağmen Türkiye'nin aylardan beri konuşulan olası bir Suriye operasyonuna ilişkin iki katılımcıdan da olumlu işaret alamadığını söyleyebiliriz. Bunun dışında İran basını Putin'in Zirve'ye katılmasına olumlu yaklaşımlar ortaya koyarken Türkiye Cumhurbaşkanı’nın Tahran'da bulunmasıyla ilgili aynı tavrı ortaya koymamıştır. İran basınının siyasi otoriteden bağımsız olmadığını bildiğimize göre Tahran Zirvesi'nin yapıldığı bir ortamda dahi; Türkiye'nin NATO üyeliği, Azerbaycan'la yakınlığı, bölgesel işbirliği söylemlerine rağmen özünde İran'a rakip bir ülke oluşu, bilhassa son dönemde İsrail, Mısır, BAE ve Suudi Arabistan gibi ülkelerle ilişkileri gibi gelişmelerin İran siyasi yapısında dikkat ve hatta endişeyle izlendiğinin de işaretleri basında kendini açıkça göstermektedir" değerlendirmesinde bulundu.

Son olarak 1 Temmuz'da Azerbaycan tarafından kapatılan Nahçıvan sınır kapısıyla ilgili görüşünü de paylaşan Ümit Yardım, "Hafızamızı yokladığımızda, herkes, devlet adamlığı ve tecrübesinin büyük bir örneği olarak, Nahçıvan'ın statüsü konusuna 1921 Moskova Anlaşması ve 1921 Dörtlü Kars Anlaşması'yla özel bir yer verilmesinin sağlandığı, bir kez daha hatırlanacaktır. Nahçıvan'la ilgili her tür gelişme kritiktir ve doğal olarak hassasiyet taşır. Nahçıvan sadece iki ülke arasında bir can damarı teşkil etmemekte, Edirne'den Orta Asya'nın içlerine ve daha ötesine kurduğu bağlantılarla tarihi, siyasi, iktisadi ve her yönden önem taşımaktadır. Bütün bu hususlarda yeterli açıklamalar yapılmadığı takdirde ise, Türk-Ermeni görüşmelerine,22 Şubat 2022 tarihli Azerbaycan-Rusya Müttefiklik Anlaşması'na atıflar gibi çok farklı ve endişe verici spekülasyonların da doğmasına yol açtığını üzüntüyle görmekteyiz. Türkiye-Azerbaycan ilişkilerini en ileri yakınlık ve kapsamlı ilişki/işbirliği düzleminde gördüğümüz cihetle bu tür hassasiyetlere de son derece dikkat edilmesi gerektiğini düşünüyoruz" diye konuştu.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

İran'ın Azerbaycan bölgelerinin hakları uğruna mücadele veren kurum ve kuruluşların her zaman olduğu gibi son gelişmeleri de yakından izlediği biliniyor.

Bu kurum ve kuruluşların esas özelliği İran'daki gelişmeleri ülke içindeki temsilcileri vasıtasıyla ve daha sahih bilgiler ışığında analiz etme fırsatlarına sahip olmaları.

Merkezi ABD'nin İllinois eyaletindeki Chicago kentinde bulunan Günaz TV kanalı sahibi Ahmad Obalı, Independent Türkçe'nin Tahran Zirvesi'nden sonra ortaya çıkan durumlara ilişkin sorularını şu şekilde yanıtladı:

Rusya'nın Ortadoğu'daki ana hedeflerinden biri Türkiye'yi NATO'dan uzaklaştırmak ve kendine yaklaştırmak suretiyle Türkiye ile Batı'nın arasındaki çelişkileri daha da artırmaktır. Kuşkusuz Türkiye'nin NATO'dan uzaklaşması uzun vadede Rusya'nın yararınadır. Öte yandan Rusya, Türkiye'nin bölgede güçlenmesini istemiyor. Onun için Rusya ilk aşamada Türkiye'nin NATO'dan uzaklaşmasını, ardından ise zayıf düşmesini istemektedir. Yakın gelecekte Rusya'nın bölgede Türkiye'ye karşı sert politikalar yürütebileceğinin düşünülmemesi gerekir.

Durumları Türkiye de derinden tahlil ettiği için Rusya'yla ciddi sorunlarının olmamasına dikkat ediyor. Türkiye'nin kendi imkanları çerçevesinde bağımsız siyaset yürütmesinin yanı sıra NATO'da kalmasının en doğru yol olduğunu düşünüyorum. İran'la ilgili duruma geldiğimizde, Tahran rejimi elindeki potansiyelin hepsini şimdiye kadar kullanmıştır ve kullanmayı sürdürüyor. İran elindeki enerji kaynaklarının bir süre bu rejimi güçlü kılmasına rağmen uygulanan yaptırımlar sonucunda enerji kaynakları ülkeyi güçsüz duruma düşürmüştür. Petrolünü satmak için yalvarıyor, ucuz fiyat öneriyor, Ruslar daha ucuza aldılar, hatta İran'ın büyük miktarlarda sattığı asfalt ziftinin en az yüzde otuzunu ele geçirmiş durumdadır.

 

Ahmad Obalı
Ahmad Obalı

 

Rusya'nın Ukrayna'ya saldırmasından Moskova ile Tahran müttefiklikten daha ziyade rakip durumuna gelmişler. Suriye'de İran tüm potansiyelini tüketmiş durumdadır. Para dağıtmaktan tutun da Suriye ordusunun yanında kendi ordusunu kurması, sadece İran'dan değil Afganistan ve Pakistan'dan da Şia gruplarını Suriye'ye göndermesi atılabilecek son adımlardı. Rusya hava güçlerinin Suriye topraklarındaki operasyonlarına İran kendi kara kuvvetleriyle katılıyor ve böylece Tüm bu süreçlerden kazançlı çıkan ülkenin Rusya olduğu görünmektedir.

Suriye'deki hedeflerinin de önemli kısmına ulaşmış, uzun süreden bu yana istediği deniz, kara ve hava üslerini kurabilmiştir. Dikkat yetirseniz, Beşşar Esed'in her şeyi Rusya'yla istişare ettiğini, iş para aramaya gelince ise İran'a yüz tuttuğunu göreceksiniz. Rusya onlara para vermiyor. Onun için İran bir kullanım aracı olup Esed'in politikalarını belirleyen Rusya'dır. Rusya yeşil ışık yakmadığı için Suriye'de herhangi farklı bir politika belirleme imkanı şimdilik gözükmemektedir.


"Rusya ve İran'ın, Suriye sahasında Türkiye'ye karşı agresif bir politika izlemesi durumunda Arap ülkeleri ve İsrail tutumu ne olacaktır?" sorusunu da yanıtlayan Ahmad Obalı, "İsrail'in ana hedefi İran'ı Suriye'de sürekli vurmak ve oradan çıkarmaktır. Gerektiği anda hava akımlarını gerçekleştirmesi için halihazırda Rusya'nın hem iznine hem de sessiz kalmasına ihtiyacı bulunmaktadır. Onun için İsrail, Rusya'yla ilintili politikalarında Batılı ülkelerden farklı davranıyor" dedi.

Ayrıca, İsrail'in, İran içinde de çok faal olduğunu da vurgulayan Obalı, "Suriye sorununda Türkiye'yle Rusya arasında ciddi anlaşmazlıkların çıkması durumunda İsrail'in orta bir noktada duracağını düşünmek gerekir. Hatta ihtiyacı olduğu için belki gizli şekilde Rusya'yı da destekleyebilir. Biden'ın gelmesinden sonra Arap ülkelerinin Batı'dan biraz uzaklaşma eğilimleri baş göstermişti. Şimdi Biden onu çözmek için uğraşıyor. Özellikle ABD'nin, İran'la nükleer konusunda anlaşma imzalamasından sonra Araplar yalnız kaldıklarını düşünmüşlerdi. Şu anda Araplar da mümkün mertebe bağımsız siyaset yürütmeye çalışıyorlar. Biden'ın çabalarının biraz zaman alacağı gözükmektedir" şeklinde konuştu.

"Suriye sahasında Rusya-Türkiye ilişkilerinin gerilmesi durumunda Arapların orta pozisyonda duracağını düşünüyorum" diyen Ahmad Obalı, sözlerini şöyle sürdürdü:

Ancak İran'ın Türkiye'ye karşı provokatif faaliyetlerde bulunması durumunda Arapların hiç değilse siyasi bakımdan Türkiye'nin yanında yer alması düşünülebilir. İran tüm maddi desteğine rağmen Suriye'de en çok kaybeden taraf durumundadır. Tahran sadece uzaktan konuşuyor. İran Türkiye'ye karşı PKK terör örgütünün Suriye'deki ve kendi topraklarındaki (PJAK) kolunu kullanabilir. Ve bir de Irak'taki Haşdi Şabi örgütünü. Bunun dışında İran'ın farklı seçimleri bulunmamaktadır. Zaman geçtikçe İran gazına Türkiye ihtiyaç  duymayacak. Hâlihazırda Türkiye'nin İran'ın kendi gazını satmasına Türkiye'nin İran'dan gaz almasından daha fazla ihtiyacı bulunmaktadır.

Ancak Türkiye'nin elindeki en büyük koz İran sınırları içindeki Güney Azerbaycan konusudur. Türkiye'nin bunu siyaset kürsülerinden dile getirmesi durumunda İran geri oturmak zorunda kalacak. Onun için gerek Türkiye ve gerekse Azerbaycan Cumhuriyeti, Güney Azerbaycan kozunu akıl ve mantık çerçevesinden kullanmalıdır. Her ikisi kendi devletimizdir, her ikisinin güçlü olmasını istiyorum. Ankara da Bakü de kendilerini yalnız görmemeli çünkü Güney Azerbaycan ikisinin de yanındadır.


Türkiye-İran-Azerbaycan üçgenindeki gelişmeleri 30 küsur seneden bu yana yakından izleyen Azerbaycan'ın tek bağımsız haber ve analiz kurumu Turan Haber Ajansı imtiyaz sahibi ve üç dilde yayın yapan ASTNA Merkezi başkanı Mehman Aliyev, özellikle Rusya ve İran'ın girişimlerinin Türkiye için ilerde sıkıntı yaratabilecek noktalarına dikkati çekti.

Mehman Aliyev, Independent Türkçe'nin sorularını Bakü'den şu şekilde yanıtladı:  

Tahran'da 19 Temmuz'da gerçekleşen Astana Süreci Zirvesi, Batı Asya bölgesinde Türkiye'nin pozisyonunun güçlendiğini ortaya koydu. Batı yaptırımlarının mengenesinde pozisyonları iyice zayıflamış Moskova ve Tahran, Kürt ayrılıkçı terör gruplarının Suriye'nin Doğusundaki varlığına darbe indirerek güvenli bölge yaratma planlarını sekteye uğratmak amacıyla  Türkiye yönetiminden teminat almayı planlamıştı.

Zirve günü Vladimir Putin bir kısım askeri temsilcisini Kürtlerle konuşmaya gönderdi ve ardından PYD/YPG terör örgütü temsilcileri kendi kontrolü altında tuttukları bölgeleri Şam'ın kontrolüne vermeyi onayladılar. Birkaç gün önce İHA'lar Iraklı Kürtlerin kontrolündeki bölgede yerleşen Türk askeri üssüne saldırı düzenledi. Zirve toplantısından sonra İran'ın dini liderinin danışmanı Ali Ekber Velayeti Khamenei.ir sitesine yaptığı açıklamada Türkiye'yi Özgür Suriye Ordusu'na silah vermekte suçladı. Eski Dışişleri Bakanı Velayeti ayrılıkçı/terörist kürt grupları konusunun tek çözüm yolunun Beşer Esed yönetiminden geçtiğini ifade etti.

 

Mehman Aliyev.png
Mehman Aliyev 

 

Rusya ve İran'ın gerek Suriye gerekse Ukrayna bağlamında ortak retoriğe sahip olması Türkiye'yi sıkıştırma amacı taşımakta olup İstanbul'da imzalanmış ve Ukrayna buğdayını Karadeniz'den dünya pazarına çıkarılmasını öngören anlaşmanın mürekkebi kurumadan Odessa kentine Rus füzelerinin fırlatılması da aynı amacı gütmektedir. Bu bağlamda Türkiye'nin Azerbaycan'daki etkinliğini zayıflatmak amacıyla Rusya ve İran Karabağ'daki durumu yeniden provoke edebilir. Türkiye Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan ile Tahran'da bir araya geldiğinde Ali Hamaney’i 'Bin yıllık bir tarihe sahip İran'ın, Ermenistan'la sınırının kapatılmasına tahammül edemeyeceğini' ifade etmiştir. Bu, Rusya 'Barış Gücü' askerlerinin Karabağ'daki ermeni ayrılıkçı-terörist güçlere silah taşıdığı sırada dile getiriliyor.

Devlet Başkanı İlham Aliyev tüm dengeleri gözeterek topraklarımızın tamamı üzerindeki egemenlik hakkımızı  temin etmeye ve Nahçıvan ile  Azerbaycan arasındaki karayolunun açılması için çalışıyor. Nahçıvan-Türkiye sınır geçiş kapısının kapatılmasına Azerbaycan hükümetinin 'koronavirüsü' gerekçe olarak göstermesi de bu işin birkaç boyutunun olduğunu ifade etmemiz gerekir. Türkiye taraflından insanların karayoluyla Nahçıvan'a ulaşarak oradan Bakü'ye uçakla ulaşması söz konusuyken hükümet uçak biletlerini sübvanse etmekteydi. Şu anda Nahçıvan ile Bakü arasındaki uçak sefer sayısı dörde indirilmiş durumdadır. Sınırın kapatılmasının ikinci nedeni olarak Türkiye, İran ve Irak'tan 750 Kürt ailesinin Nahçıvan'a göç ettirilmesi gösterilmektedir. Bunun nasıl gerçekleşmesine ilişkin soruyu ise kimse yanıtlamıyor.


"Üzerinde en çok durulan varsayım ise İran ve Rusya ile olağanüstü durumlar ortamında bulunan Azerbaycan'ın bu ülkelerle kara sınırlarını kapalı tutması yüzünden Türkiye'yle de kapatmak zorunda kalması gösteriliyor" diyen Mehman Aliyev, "Ancak Nahçıvan'ın gerek Türkiye ve gerekse Azerbaycan için çok özel bir durumunun olduğunu hatırladığımızda burada hiçbir gerekçenin geçerli olamayacağını söylemek durumundayız. Bize gelen bilgilerin Azerbaycan'ın kendi tüm kara sınırlarını kapalı tutmasının ana nedeni Rusya'daki Azerbaycan kökenli vatandaşlardan ibaret bozguncu grupların eğitilerek Azerbaycan'a göndereceği yönündeki duyumlar da yer almaktadır" ifadeleriyle sözlerini tamamladı.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.  

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU