Öcalan'la görüşülmesini kim neden istemiyor?

Adil Zozani Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: Twitter

PKK lideri Abdullah Öcalan'ın Kenya'da yakalanıp Türkiye'ye teslim edilmesinin üzerinden 23 yıl 4 ay 8 gün geçti.

Dönemin Başbakanı Bülent Ecevit, 16 Şubat 1999 günü Öcalan'ın Kenya'da yakalanıp Türkiye'ye getirildiğini açıkladı.

O tarihten bugüne 8 bin 408 gün; yani 280 ay, dile kolay 202 bin saatten fazla zaman geçti. Öcalan İmralı'da tek kişilik hücrede tutuluyor.


Öcalan'ın cezaevinde olduğu süre içinde devletin ilgili birimleriyle sürekli görüşmeler yaptığını biliyoruz.

Devletin Kürt sorununa ilişkin Öcalan'la görüşme süreci cezaeviyle başlamıyor elbet.

Açıklanan kadarıyla Turgut Özal'dan itibaren devletin ilgili mekanizmaları zaman zaman Öcalan'la görüşmeler gerçekleştirdi/gerçekleştiriyor.

Mevcut sorunu çözme odaklı bu görüşmelerin müzakereye evrilmesi başarılamadığı için istenilen sonucu vermedi.

Nitekim 2012 ölüm oruçlarının sonlanmasını sağlayan Öcalan'ın çağrısı sonrasında başlayan çözüm görüşmeleri tam müzakere evresindeyken masa devrildi.

Temmuz 2015'ten günümüze daha önce defalarca tekrarlanan yönteme dönüldü. Sonuç ölüm ve gözyaşı.


Nisan 2015 itibarıyla kesilen çözüm görüşmeleri sonrasında Öcalan, tüm tutuklu ve hükümlülerin yasal hakları olan normal aile görüşmelerini dahi yapamıyor.

Bunun bir nedeni vardır elbette. Öcalan'la yapılan görüşmelerin (aile görüşmeleri de dâhil) bir siyasi sonucu olduğundan, görüşmelerin yapılıp yapılamasından farklı sonuçlar çıkarılabiliyor.

İmralı görüşmelerinin kesintiye uğradığı tüm dönemlerde şiddet ön plana çıkmıştır.

1999-2004 çatışmasızlık döneminde görüşmeler kesintisiz devam etti. 1 Haziran 2004'ten itibaren görüşmeler kesildi, şiddet ön plana çıktı.

2009-2010 döneminde Oslo görüşmeleri devam ederken şiddetin dozu düşüktü.

2011'den 2012 sonlarına kadar yoğun çatışmalar sonrası 2013-2015 Temmuzuna kadar silahlar sustu diyalog başladı. 2015 sonrası malum.

Ve şimdi yeniden Öcalan adı ön planda. Ailesiyle görüştürüleceği söyleniyor. Bu ihtimalin haberi bile gündem olabiliyor Türkiye'de.

Nedenini söylemeye gerek yok ama bu ihtimal üzerine inşa edilen iki temel görüşe vurgu yapmak gerekir. 


Birincisi; Kürt sorununun çözümü odaklı bakış açısı: Yaşanan can kayıplarını bir kenara not ederek çözümsüzlüğün maliyetine bakalım.

Türkiye'nin elzem gündemi üzerinden açıklık getirelim. Ekonomik kriz ve dayanılmaz hal alan hayat pahalılığı.

Türkiye kendi iç barışını sağlamış olsaydı küresel ekonomik krizin etkilerini bu denli derinden hissetmezdi.

Birkaç rakamla ifade etmeye çalışayım: Çözüm sürecinin başladığı 2013 yılı bütçe geliri yüzde 17,1; bütçe gideri ise 12,17 artmıştı.

Dönemin Maliye Bakanı Mehmet Şimşek'in açıklamasına göre, "2013 yılının tamamında bütçe giderlerinin 407,9 milyar lira, bütçe gelirlerinin 389,4 milyar lira, bütçe açığının ise 18,4 milyar lira olarak gerçekleşti" (Hürriyet 15 Ocak 2014).

Önceki yıla göre yüzde 4,93 oranında daha düşük bir bütçe açığı. Sonraki yılın tablosu daha da iyiydi. Şimşek, 2014 yılı için öngörülen 22,7 milyar lira bütçe açığının 10,6 milyar lira daha düşük gerçekleştiğini (Milliyet 15 Ocak 2015) açıklamıştı. 


Bu tabloyu mümkün kılan gelişme çözüm süreciydi. Çünkü bir savaş uçağının (F16) bir saatlik uçuş maliyeti 382 bin 500 lira, mühimmatlı uçuş maliyeti ise 1 milyon 377 bin lira civarındadır.

17 Nisan'dan bu yana gerçekleşen sınır ötesi operasyonların maliyetini hesaplayabiliyorsanız ne demek istediğim anlaşılacaktır. 


Yardımcı olmak adına bir veri paylaşayım; 

Araştırmacı İzzet Akyol tarafında Londra merkezli Demokratik Gelişim Enstitüsü (Democratic Progress Institute) için hazırlanan raporda, Kürt sorunu odaklı 40 yıllık çatışma sürecinin Türkiye'ye maliyeti 3 trilyon dolar civarındadır (Mahmut Bozaslan; 22.10. 2021, VOA). Türkiye'nin mevcut ekonomik büyüklüğü 800 milyar dolar civarındadır.

Mübalağa etmiyorum. Bu parayla Urfa büyüklüğünde bir şehri Mars'ta inşa ederdiniz.

Bu nedenle çözümün çözümsüzlükten evla olduğunu söyleyenler, aslında iç barışın yanında refah düzeyi yükselmiş Türkiye arzusunu da dillendirmiş oluyorlar. 


İkincisi; Öcalan'la görüşmenin iktidar sürecine etkisine odaklanıyor. Öcalan'ın siyaset denklemindeki etkisi burada açığa çıkıyor.

Bülent Ecevit, 16 Şubat 1999'da "Öcalan'ın Kenya'da yakalanıp Türkiye'ye getirildiğini" açıkladı ve bu haber kendisine iktidar kapısını araladı.

Bu ekti sonraki dönemlerde de kesintisiz devam etti. Bu etkinin tezahürü olacak ki Öcalan'ın ailesiyle görüşme olasılığı yeniden iktidar odaklı bir tartışmaya neden oldu. 

Kürt sorununun çözümsüzlüğünde hükümetin tercih ettiği çatışmacı yaklaşım bir yanda dursun, Öcalan'la görüşme olasılığını muhalefet engellemeye çalışıyor.

Peki, İmralı tecridinin devamında muhalefetin umut ettiği şey nedir? 


Mesele 2023 Haziran seçimleridir. CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu 17 Haziran 2022 günü katıldığı bir televizyon kanalında, Abdulkadir Selvi'nin Hürriyet'teki köşe yazısında dillendirdiği aile görüşmesi ihtimalinin sorulması üzerine "(Hükümeti kast ederek) yeni bir şey değil, zaten görüşüyorlar. Acaba Kürtlerin oyunu nasıl alabiliriz? Seçime gidiyoruz ya. Kürtler o kadar akılsız mı, Allah aşkına. Yapılan zulmü, haksızlığı görmüyorlar mı?" cümlenin devamında tekrarlanan İstanbul yerel seçimleri öncesinde bir akademisyene okutulan Öcalan mektubuna atıf yaparak olası görüşme veya görüşmelerin siyasi getirisi durumuna odaklandı. 

21 Haziran'da Karar gazetesinin yazarları İbrahim Kiraz ve Ahmet Taşgetiren, Selvi'nin yazısına atıfla olası görüşmenin siyasi iktidar denklemi üzerine etkisini yazdılar.

Aynı gün Evrensel gazetesi yazarı Yusuf Karataş, şunları yazdı:

Öcalan'ın Kürt sorununun çözümü bakımından önemli bir aktör olduğu ve tecridin demokrasi mücadelesinin bir konusu/alanı olduğu doğrudur. Ancak bir başka doğru da bugün tecridin kaldırılmasını demokrasi mücadelesinin merkezine koymanın, bu mücadelenin alanını darlaştıran ve dahası HDP ve demokrasi güçlerinin rolünü zayıflatıcı bir rol oynadığıdır (Evrensel; 21.06.2022). 

Yusuf Karataş, bir adım ileriye giderek HDP'nin Öcalan'a yönelik tecridin sonlandırılması amacını içeren eylemini/söylemini de eleştiriyor. 


Gelelim İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener'e. Ocak ayındaki Erdoğan'ın açıklaması üzerine alevlenen tartışmada; bir kesim Öcalan'ın ev hapsine çıkarılacağını dillendirmişti.

Akşener 19 Ocak 2022'deki beyanında şunları söylüyor:

Seni şimdiden uyarıyorum; Eğer arzu ettiğin hesabı kesmesi için, İmralı'dakini, İmralı'dan çıkarmanın peşindeysen, orada duracaksın, sakın ha. Seçim kazanmak için, böyle bir kötülüğü, bu memlekete yapmaya kalkma. Belki küçük ortağını ikna edebilirsin, ama böyle bir ahmaklığa yeltenirsen karşında bizi bulursun.


Bu minvaldeki açıklamaları uzatmak mümkün; ama birbirinden farklı değerlendirmeler olmadığı için iktidar utkusuna kapılmış muhalefetin ortak yaklaşımını özetleyen görüşler bunlar.

Kimse açık söylemiyor ama gerçek şu ki tecridin devam etmesini arzuluyorlar. 


Kaygıları şu:

Öcalan konuşursa siyasi denklem değişecek ve herkes yeniden politika oluşturmak durumunda kalacak.

Mesela 6 bileşenli masanın Kürtlere telkin ettiği "mevcut iktidarı devirene kadar sesinizi çıkarmayın, talepte bulunmayın" politikasının geçerliliği kalmayacak.

Kamuoyundaki mevcut intibaa göre "birileri her şeyi konuşmuş, ortaklaşma tamam. Öcalan devreye girerse zımni ortaklık çökecek ".

(Gerçekte bir zımni ortaklık olduğu da tartışma konusu olmakla birlikte ben inanmıyorum) ancak bu intibaının kendisi bile 6 bileşenli masaya yaradığından kurgunun bozulması istenmiyor. 


İşin garip kısmı ise şu: 

Öcalan konuşursa mevcut iktidar güçlenecek; konuşmazsa muhalefet güçlenecek ve iktidar el değiştirecek.

Ankara siyaseti, durumu böyle okuyor. 

Hülasa garip memleket, garip siyaset yapma tarzı. Olan gencecik insanlara oluyor.

İnsanlar hayatlarının baharında toprağa düşüyor, siyasetin yaklaşım tarzı bu.

Topunuzun iktidarı başınıza yıkılsın diyesi geliyor insanın. Ne memen hastalıktır ki insanların canından daha değerli kılınıyor. 

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU