Aşk! İnsanlık aşkı; doğruluk ve adalet aşkı… İşte Che Guevara!

Celalettin Can Independent Türkçe için yazdı

Ernesto Che Guevara, Havana, Küba, Ocak 1963 / Fotoğraf: Renê Burri (Magnum Photos) 

Ernesto Che Guevara 14 Haziran 1928'de Arjantin-Rosario'da doğmuştu. Yolculuk tutkusu, onu küçük yaşlarda sarmıştı. Daha ilk gençlik yıllarında eski püskü motosikletiyle And Dağlarını dolaşmaya karar verdi.

Şili'de maden ocağında, ardından da gönüllü olarak Peru'da bir cüzzamlı kolonisinde çalıştı. Cüzzamlıların durumu onu derinden etkilemiş ve tıbbın Üçüncü Dünya'daki durumu konusunda düşünmeye itmişti.

Doğduğu yere dönüp doktor olmaya karar verdi. Bu kararının nedenlerinden biri, bir doktor olarak Üçüncü Dünya'nın herhangi bir yerinde çalışabileceğini bilmesiydi.

Latin Amerika'daki sınırlar formalitesi onu öteden beri tedirgin edegelmişti.

Che doktor oldu.

Ancak bütünsel bir toplumsal iktisadi dönüşüm olmaksızın tıbbın zenginlerin tekelinde kalacağını keşfetmesi uzun sürmedi.

Böylelikle tıp, onun için devrim yolunda bir sıçrama tahtası olmuştu.
 

Che çocuklarıyla. Küba, 1964.jpg
Che çocuklarıyla birlikte, Küba, 1964

 

Che'nin dikkat çekici özelliği her koşulda statükoyu reddedebilmesiydi.

Küba halkının nezdinde konumu yükseklerde bir yerdeydi. Bir ulusal kahramandı.

Dünya ölçeğinde de yüksek bir itibara sahipti.

Kişisel yaşamı tutarlıydı. İç savaş süresince kızlarıyla birlikte Meksika'da kalan eşi Hilda Gadea'dan ayrılmış ve sonra Kübalı yoldaşı Aleida March'la evlenmiş, iki çocuğu olmuştu.

İktidarın insanı yozlaştırdığı doğrudur ama bu Che için geçerli olmadı.

Fidel Castro ile Küba Devrimi için yola çıkarken ilişkilerin ve olanakların sınırlılığını gayet iyi biliyordu.

İç savaşın gerilla savaşı biçiminde yürütüldüğü o ağır koşulları da biliyordu. 

Tek ülkede sosyalizmin tehlikelerini ve sınırlılıklarını da...  
 

Che ve Fidel Castro.jpg
Che ve Fidel Castro

 

Devrimci harekete katıldı, yürüdü ve Batista diktatörlüğünün yıkılmasından Fidel ve Raul kardeşlerle birlikte Küba devriminin muzaffer komutanı olarak çıktı.

Devrimden sonra Küba'ya uygulanan ABD ambargosu ve tecridi kırılmalıydı.

Aynı zamanda Vietnamlıların da yardıma ihtiyacı vardı. Vietnam'a gitmiş ve bu ülkenin bir ölüm kalım mücadelesi içinde olduğunu görmüştü.

Castro onu Küba'da tutmak için çok uğraştı ama onu ikna etmek için ileri sürdüğü görüşlerden hiçbiri onu ikna etmeye yeterli olmadı.

Castro ile çok şiddetli tartışmalara girip ona karşı çıkabilen birkaç devrim önderinden biriydi, gerçi sonunda pes eden genellikle Che olurdu ama bu kez öyle olmadı.

1965 yılı ortalarında Fidel'e kamuoyuna sonradan açıklanan bir mektup yazarak Küba'daki bütün görevlerinden istifa ettiğini bildirdi.

 
Che'nin mektubundan, okuyalım:

Bundan hem sevinç hem de keder duyduğumun bilinmesini istiyorum. Sosyalizmin inşası için duyduğum en arı umutlarımı, sevdiklerim arasında en değerlilerini ve beni oğulları olarak bağırlarına basan bir halkı geride bırakıyorum. Bu ruhumun bir bölümüne derin acı veriyor. Bende uyandırdığınız inancı, halkımın devrimci ruhunu, görevlerin en kutsalını, bulunduğu her yerde emperyalizme karşı savaşma görevini yerine getireceğim duygusunu yeni muhabere alanlarına taşıyacağım. Bu beni rahatlatıyor ve her türlü kederi fazlasıyla telafi ediyor.

Küba'yı ortaya koyduğu örnek dışındaki her türlü sorumluluktan tenzih ettiğimi bir kez daha söylememe izin verin. Uzak gökler altında son saatim gelip çatarsa, son düşüncelerim bu halka, özellikle de size değgin olacak... Karıma ve çocuklarıma maddi olarak hiçbir mülk bırakmadım ve buna pişman da değilim; bunun böyle olmasından mutluyum. Onlar için hiçbir şey istemiyorum, devletin gereksinimlerini karşılayacağını biliyorum.

 
"En kötüsü de ne biliyor musun? Kendine yenilmek, pes etmek"

Arjantin'deki anne-babasına, eşi Aleida'ya ve çocuklarına da yazdı. Che anne-babasına, "Bir sanatçı titizliğiyle yetkinleştirdiğim iradem, şimdi titreyen bacaklarımı ve tükenmiş ciğerlerimi sırtlayacak. Başaracağım..." diyerek, kaygılarını gidermeye çalışıyordu.
 

Devrimden hemen sonra anne ve babasıyla Havana’da, Ocak 1959.jpg
Devrimden hemen sonra anne ve babasıyla Havana'da, Ocak 1959

 

Çocuklarına kendilerini terk ediş nedenlerini açıklıyor ve kendisiyle gurur duyacaklarını umduğunu belirtiyordu. Siyasal vasiyeti olan belgede siyasal amaçları en ince ayrıntısına kadar açıklanmıştı.

Havana'daki Üç Kıta Konferansı'na gönderdiği mesaj, 1967 Nisan'ında yaymlandı. "İki, üç daha fazla Vietnam yaratın" başlığı Asya, Afrika ve Latin Amerikalı delegelerin savaş belgesi haline geldi.

"Latin Amerika'da bir yerlerden" mesajında Che, Vietnamlıların yalıtılmışlığının kırılması çağrısında bulunuyordu.

Davasının ruhu büyük bir tutkuyla açıklanmaktaydı mesajında:

Ortada acı bir gerçek var: -tüm unutulmuş insanlar dünyasının umutlarını, özlemlerini temsil eden ulus-Vietnam bugün trajik bir yalnızlık içinde. Bu ulus ABD teknolojisinin öfkeli saldırılarına karşı dayanmak zorunda... Ama her zaman yalnız başına.

Bugün dünyadaki tüm ilerici güçlerin Vietnam halkına gösterdiği dayanışma, Roma arenasında pleblerin gladyatörlere yaptığı tezahüratı andırıyor ne yazık ki. Önemli olan saldırının kurbanına başarı dilemek değildir; kişi ona ölüme ya da zafere giden yolda eşlik edebilmeli.

 

Che, Küba’daki tüm görevlerinden istifa ettikten sonra önce Kongo’da Afrika’nın kurtuluşu için gizli mücadeleye girdi, 1965.jpg
Che, Küba’daki tüm görevlerinden istifa ettikten sonra önce Kongo’da Afrika’nın kurtuluşu için gizli mücadeleye girdi, 1965

 

Guevara, ABD'yi yenilgiye uğratabilmek için dünya ölçeğinde bir devrimci strateji oluşturulması çağrısında bulunuyordu.

Latin Amerika, Asya ve Afrika'daki yenilgi ve zaferleri tahlil ediyor, şehitleri saygıyla anıyordu: Kongo'da Lumumba, Kolombiya'da Peder Camillo Torres ve Asya'da pek çok başkası.

Rodezya ve Güney Afrika'daki karaderili insanların mücadeleye başladıklarında, 'Afrika'da yeni bir çağın doğacağını' öngörüyordu. Mesajı risklerden sakınmama çağrısıyla son buluyordu:

Her eylemimiz emperyalizme karşı bir savaş çığlığı ve halkların, insanlığın büyük düşmanı Amerika Birleşik Devletleri'ne karşı şu andaki birliği için bir savaş ilahisi.  Ölüm nereden ve nasıl gelirse gelsin... Savaş sloganlarımız kulaktan kulağa yayılacaksa ve silahlarımız elden ele geçecekse ve başkaları mitralyöz sesleriyle, savaş ve zafer naralarıyla cenazelerimize ağıt yakacaklarsa, ölüm hoş geldi sefa geldi...


Bu sözcükleri yazan insan kuramını uygulamaya dökmek için her şeyi, zafere ulaşmış bir devrimi, dünya çapındaki prestijini, ana-babasını, çok sevdiği Aleida ve çocuklarını terk etmişti.

Kılları kıpırdamadan insanları ölüme gönderen Batılı önderlerle karşı bundan daha çarpıcı olamaz.

 

 

Kaynak:

Tarık Ali, Sokak Savaşı Yılları, İletişim Yayınları, 1.baskı, İstanbul-1995.

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU