Türkiye bugün ne istiyor?

Dr. Kerem Yavaşça Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: AA

Bülent Arınç'ın Türk Demokrasi Vakfı'nda yapmış olduğu konuşma medyada oldukça yankı buldu.

Arınç konuşmasında, mensubu olduğu AK Parti'ye dair eleştirilerini eğip bükmeden sıraladı.

Bu eleştiriler genel olarak, AK Parti'nin kuruluş döneminde benimsediği ilke ve değerler nezdinde, bugün gelinen noktadaki vahametin altını çizilmesi çerçevesinde idi.

Adalet ve Kalkınma Partisi'nin kuruluş sürecinde, bazı kesimlerde ön yargıların yaygın olduğunu; ancak kurucuların her platformu, her kürsüyü iyi değerlendirerek ve halkla doğrudan temas ederek, kendilerini anlattıklarını ve eleştirileri dinlediklerini ifade etti.

Ayrıca partinin başarılı olmasının ardında yatan ekip ruhunun altını çizdi: Bir ekip hareketi olduklarını ve ön plana çıkanların "eşitler arasında birinci" olarak daha görünür olduklarını söyledi.


Şüphesiz siyasette 50 yılını devirmiş Arınç'ın sözlerinden yalnızca AK Parti için değil, siyaset sahnesinde varlık gösteren ve geçmişten faydalanmayı önemseyen tüm siyasetçiler ve siyasi partiler için alınacak dersler olmalıdır. 

Bunların başında ise siyasetçilerin benimsedikleri ilke ve değerlere bağlı kalmak noktasında azami ölçüde dikkat göstermesi gerekliliği gelmektedir.

Zira siyasetin hızlı değişen yapısı nedeniyle, fikirsel ve eylemsel bazda kolayca savrulup gitmemek ve böylece toplumda güven duygusu yaratabilmek ancak ilke ve değerlere sadık kalınmasıyla sağlanabilir. 

İşler kötüye gittiğinde, yani tahminler tutmadığında "havanın güzelliğinden, suyun berraklığından" söz ederek, gerçeklerle yüzleşmekten imtina etmek, maalesef toplumda ve tabiatıyla siyasette yaygın bir davranış biçimidir.

Böyle bir ortamda sorunların çözümü ise neredeyse imkansızlaşmaktadır.

Çünkü sorunları çözmek için önce onun varlığını kabul etmek gerekir. Sorunlar karşısında "konforlu bir ayrıcalığa razı olanlar" kısa vadede yapmacık bir saygıya mazhar olabilir; ancak orta ve uzun vadede gök kubbede hoş bir seda bırakamazlar.


Ayrıca unutulmamalıdır ki, benimsenen ilkelerden taviz vermek er ya da geç "ama mutlaka" ideallere, politik tutarlılığa ve hatta bizatihi siyaset kurumunun kendisine zarar verecektir.

Hakeza ilkeleri bir kenara bırakarak, kişilere bağımlı ve keyfi bir yönetim anlayışı siyasetin karmaşık ve çok-gerçekli yapısı içinde kalıcı bir başarı yaratma ihtimalini oldukça zayıflatmaktadır. 

Arınç, Ak Parti'nin kuruluş aşamasında benimsenen ideal, yöntem ve ilkelerin "Türkiye bunu istiyordu" diyerek altını çizdi.

Peki, aradan geçen 21 yılın ardından "Türkiye bugün ne istiyor?"

Cumhuriyetimiz 100. yılına, maalesef, ulusal ölçekli büyük sorunların gölgesi altında girmektedir.

Ekonomide, eğitimde ve özgürlükler konusunda uluslararası endekslerde hak etmediği ölçüde en arka sıralarda yer almaktadır. 

Özgür, müreffeh ve uluslararası seviyede rekabet edebilecek genç beyinler yetiştirebilen bir ülkede yaşamak hepimizin ortak hayali.

Bu idealler, güçlü bir demokrasiyi ortak payda olarak benimsemekten ve onu yaratabilmek için "ortak aklı ve uzlaşı kültürünü" yaygınlaştırmaktan geçiyor.

Zira güçlü bir toplum ve güçlü bir devlet ancak güçlü bir demokrasi inşa edilerek ortaya çıkartılabilir. 

Öyle görünüyor ki, 2002 Türkiye'sinde istenilen şeyler, bugün de çok değişmiş değildir.

Siyasal alanda demokratik ilke ve değerlere dayanan yani katı oligarşik yapılar yerine çoğulcu, katılımcı ve ekip ruhundan mülhem kurumlar yaratılabilmek; toplumsal alanda ise -ancak demokrasinin güçlendirilmesi ile sağlanabilecek- özgür ve müreffeh standartlara erişebilmek bugün de Türkiye'de en çok arzu edilen hususlardır. 

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU