PKK nasıl biter? Etnik ayrılıkçı bir örgütle mücadele için düşünceler

Gökçe Hubar Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: MSB

Rusya ve Çin dâhil kimi devletlerin terör örgütü olarak tanımlamadığı, ancak uluslararası toplumun önemli bir bölümü tarafından (Avrupa Birliği, NATO, ABD, Birleşik Krallık, Avustralya, Kanada ve diğerleri) terör örgütü olarak tanımlanan PKK, 1978 yılında Diyarbakır'ın Lice İlçesi'nin Fis Köyü'nde Abdullah Öcalan ve beraberindeki 21 şahıs tarafından kurulmuştur.

İlk terör saldırısını 1984 yılında Siirt'in Eruh ve Hakkari'nin Şemdinli ilçelerinde gerçekleştirmiştir.

O tarihten bu yana binlerce hayata mal olmuş, ölüm ve yaralamaların yanı sıra, psikolojik travmalara da yol açmıştır. 

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)


PKK'nın ideologları her ne kadar etnik ayrılıkçı terör örgütlerininkini çağrıştıran söylemlerde bulunsa da, zaman zaman anarşist ve radikal sol terörizme de eğilim göstermişlerdir.

Örgütün ideolojisi sabit kalmamış; Marksizm-Leninizm, Kürt milliyetçiliği, demokratik konfederalizm, sosyal ekoloji, liberteryen belediyecilik, komünalizm, anti kapitalizm ve jineoloji gibi farklı kavramlar üzerinden betimlenmiştir.

Örgütün güncel kimlik inşasında serhildan (ayaklanma), serxwebun (bağımsızlık), çalaki (aksiyon), şehiden (şehitler) ve gerîla (gerilla) kavramları öne çıkmaktadır.

PKK erkek egemen, faşist ve soykırımcı olduğunu iddia ettiği Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin Kürtlere ait olan toprakları işgal ettiğini öne sürmekte, Türkiye'nin toprak bütünlüğünü ve egemenliğini hedef almaktadır.

Esasen Birleşmiş Milletler Sözleşmesi devletlerin toprak bütünlüğünü ve egemenliğini öne çıkarmaktadır.

Ancak PKK, Türkiye'nin toprak bütünlüğünü ve egemenliğini hiçe saymakta ve bu doğrultuda silah kullanmaktadır.


38 yıldır silah bırakmayı reddeden ve amaçlarına şiddet kullanarak ulaşacağına inanan PKK terör örgütü, çok iyi bilindiği üzere, sadece Türkiye'de aktif değildir.

Türkiye, Irak, İran ve Suriye temelli dört parçalı Kürdistan devleti kurma düşüncesinde olan kimi örgüt mensupları, başta Avrupa ülkeleri olmak üzere dünyanın pek çok yerinde faaliyet göstermektedirler. 

PKK'yı terör örgütü olarak tanımlayan Avrupa ülkelerinde, paradoksal olarak, çok sayıda PKK sempatizanı mevcuttur.

Aralarında terörizmin finansmanına, propaganda üretimine ve eleman teminine katkı sağlayan şahıslar olmasına rağmen, bu ülkeler Türkiye ile yeteri oranda iş birliği yapmamaktadırlar.

Bu durum gerek iade taleplerinin reddedilmesinde gerekse de politik, akademik ve medyatik çevrelerde örgüt mensuplarının haklı gibi gösterilmesinde görülmektedir. 


Türkiye'nin şu an için en rahatsız olduğu konulardan biri, PKK ve yurtdışı uzantılarının (örneğin Suriye'deki yapılanmanın) bazı ülkelerin parlamentolarında, Cumhurbaşkanlığı saraylarında ağırlanmaları ve bu ülkelerde faaliyet göstermelerine izin verilmesidir.

YPG'nin IŞİD'le mücadele eden kahramanlar olarak gösterilmesi Türkiye'yi rahatsız etmektedir.

Bu, sadece resmi kanallar üzerinden değil, fiktif niteliğe sahip yapımlar üzerinden de yapılmaktadır.

Bir örnek vermek gerekirse, Fransız dış istihbaratını anlatan Le Bureau des Légendes dizisinin üçüncü sezonunda, Türkiye'nin terörist olarak gördüğü şahıslar, IŞİD'e karşı mücadele eden kahraman kadın savaşçılar olarak, Türk güvenlik güçleri ise IŞİD'e karşı mücadelede yetersiz kalan unsurlar olarak gösterilmiştir. 


Dahası, kimi akademik makalelerde ve basında Türkiye'nin PKK ile mücadelesinden bahsedilirken "Türk ordusunun Kürt isyancılara saldırdığı", "Türkiye'nin Suriyeli Kürtlerle mücadele ettiği" gibi kasıtlı yanlış bilgiler yayılmaktadır.

Doğrusu, ne PKK'nın Suriye uzantısı olan YPG/YPJ'den -sanki bütün Suriyeli Kürtleri temsil ediyormuşçasına- Suriyeli Kürtler olarak bahsedilebilir ne de terör örgütü mensupları isyancılar gibi hoşgörülü bir dille geçiştirilebilir.

Nasıl ki IŞİD ve El Kaide mensuplarına "Sünni isyancılar" demek bir hata ise, PKK ve uzantılarına da "Kürt isyancılar" demek de bir hatadır.

Terörizmin dini, mezhebi, cinsiyeti, etnik kökeni olamaz. Türkiye'yi "PKK düşmanı" gibi değil, "Kürt düşmanı" gibi gösteren yayınlar, PKK'nın -bilhassa Avrupa'da- sempatizan kazanmasına yol açabilmektedir. 


O halde, PKK'yı tarihten silmek için, öncelikle PKK'nın dış desteğinin kesilmesi lazımdır.

Zira PKK'nın "gerilla" olarak adlandırdığı şahıslar, kendileri tarafından üretilmeyen fakat kendilerine verilen silahları, mühimmatları, el yapımı patlayıcı düzenekleri, füzeleri, gelişmiş kamera ve gözetleme sistemlerini kullanmaktadırlar.

Bugün PKK'nın Türkiye'de ve başka ülkelerde eleman kazanabilmesi, pankartlar açabilmesi, etkinlikler tertipleyebilmesi, propaganda yaptığı internet sitelerini yönetebilmesi, asker ve sivillere yönelik terör saldırıları gerçekleştirebilmesi -büyük oranda- dış destek sayesinde mümkün olmaktadır. 


Bu dış desteğin kesilmesi için Türkiye'nin çok dikkatli davranması, uluslararası hukuk prensiplerine -özellikle uluslararası insanî hukuka- uygun bir şekilde hareket etmesi gerekmektedir.

PKK'nın yayın organlarında Milli İstihbarat Teşkilatı, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin "yasaklı ve kimyasal silahlar kullandığı", "sivillere zarar verdiği", "işkence uyguladığı", "demografik değişim yaptığı" veya "Avrupa'nın göbeğinde karanlık suikastler tertiplediği" şeklinde iftiraların atılması kesinlikle tesadüfi değildir. 


PKK ve onu ayakta tutan şahıslar, Türkiye'yi suçlu, haksız ve hukuksuz, kendilerini ise adalet savaşı veren kahramanlar olarak tanıtmak istemektedirler.

Şayet Türkiye uluslararası insanî hukuku gözeterek bu örgütle mücadele ederse, Türkiye'nin karşısında kimse duramaz.

Çünkü uluslararası hukuka göre haklı olan taraf Türkiye'dir. Birleşmiş Milletler Sözleşmesi toprak bütünlüğünü ve egemenliği yüceltmektedir.

Şiddet kullanarak veya şiddet kullanma tehdidinde bulunarak bir devletin toprak bütünlüğünün hedef alınması uluslararası hukuka aykırıdır. 


PKK mensuplarının öldürülmeleri, hapsedilmeleri, vatandaşlıktan çıkarılmaları veya örgütün internet sitelerine Türkiye'de erişimin yasaklanması ise, bu örgütü bitirmeye yetmeyecektir.

Çünkü örgütü ayakta tutan koşullar ortadan kalkmamış olacaktır. Ama örgütün sempatizan ve militanlarının örgütten soğumasının ve uzaklaşmasının sağlanması, örgüte büyük bir hasar verecek ve onu kalıcı olarak ortadan kaldırabilecektir.

Bu konuyla ilgili kısa bir yazı değil, uzun bir kitap yazılabilir. Çok kısaca birkaç öneri öne sürelim: 

  1. PKK'yı meşrulaştıran, haklı gösteren, gençlere onu özendiren akademisyenlerin ve medya mensuplarının hukuken bunu yapmalarının önüne geçilmelidir.

    Bu şahıslar her ne kadar silah kullanmamış olsalar da, aslında PKK'nın ömrünü uzatmaktadırlar. Maalesef Türkiye'nin en prestijli devlet üniversitelerinde çalıştığı halde bunu yapanlar mevcuttur.

    Terör propagandasının önüne geçmek, insan haklarını ve özgürlükleri baltalamak anlamına gelmemektedir. Nasıl ki IŞİD'i öven şahıslar terör propagandası yapıyor ise, PKK için de bu durum aynen geçerlidir.
     
  2. PKK'nın dış desteğini kesmek için, PKK'yı haklı gösterebilecek olan her türlü eylem ve söylemden uzak durulmalıdır.

    Örneğin Paris'teki 3 kadın suikasti olayı sonrasında, PKK'nın varlığına göz yuman kimi ülkelerin istihbarat örgütleri, örgütün ileri gelenlerini daha dikkatli bir şekilde korumaya başlamışlardır.

    Avrupa'da bu tür suikastler gerçekleştirmek, sadece örgütün Avrupa'dan aldığı desteği artırmaya yarayacaktır.

    Avrupa'da bir süre yaşamış olan kişiler bilirler ki, bu ülkelerde PKK'yı meşru gibi gösteren çok sayıda yayının karşısında, onun bir terör örgütü olduğunu anlatan daha az yayın bulunmaktadır.

    Türkiye bıkmadan ve sabırla Avrupa ülkelerine PKK'nın bir terör örgütü olduğunu anlatmalıdır. Fakat bunu sadece resmi kanallarla değil, akademiyle, medyayla, STK'larla da yapmalıdır.

    Unutulmamalıdır ki, bugün uluslararası kamuoyunun El Kaide ve IŞİD'i terör örgütü olarak tanımlamasının nedeni, onların terörist olduğundan haberdar olmuş olmasından kaynaklanmaktadır.

    PKK ve yurtdışı uzantılarına barınma izni veren ülkelere "Siz terörü destekliyorsunuz" diye suçlayıcı bir dille konuşmak yerine, onlara PKK ve uzantılarının aynı yapılanma içerisinde yer aldığını, isyancı veya kahraman değil terörist olduklarını somut delillerle ve uluslararası insanî hukuku gözeterek anlatmak lazımdır.

    Şayet bu ülkeler arasında, PKK'yı ve uzantılarını sırf Türkiye'yi hedef aldıkları gerekçesiyle destekleyenler var ise, onlara diplomatik ve istihbari alanlarda gereken cevap verilmelidir. 
     
  3. PKK sadece mevcut silahlı militanlardan ibaret değildir ve onların tamamının etkisiz hale getirilmesi örgütü yok edemeyecektir.

    Zira örgütün propaganda faaliyetleri halen aktiftir ve yeni katılımlar da olmaktadır.

    Yeni katılımları engellemenin tek yolu, Türkiye'de ve diğer ülkelerde gerek birey gerekse de grup temelinde radikalleşme ile mücadele etmektir. Yeni katılımlardan mahrum kalan örgüt, orta ve uzun vadede çöküş içerisine girecektir.

Bunun mümkün olabilmesi için, örgüte katılanların, katılmayı düşünenlerin veya katılmasa bile onun varlığına hak verenlerin "kalplerinin ve zihinlerinin kazanılması" elzemdir.

Türkiye'nin PKK ile olan mücadelesinde oyun değiştirici olan husus, işte budur. 

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU