Dünyada ve Afrika'da dış destekli rejim değişiklikleri

Yusuf Kenan Küçük Independent Türkçe için yazdı

Görsel: Twitter

ABD Başkanı Joe Biden, 26 Mart Cumartesi günü Polonya'nın başkenti Varşova'da yaptığı konuşmada Putin için "Bu adam iktidarda kalmamalı" dedi. 

Biden'ın bu sözleri Brüksel'de düzenlenen olağanüstü NATO Zirvesi kadar gündem oldu. 

ABD makamları Biden'ın kastının Rusya'da bir rejim değişikliği olmadığını söyleyerek hasar kontrolü yapmaya çalıştı. 

Rus yetkililer ise Rusya Devlet Başkanının halk tarafından seçildiğini ve Rus halkının kimi tercih ettiğine ABD Başkanı^'nın karışmaya haddi olmadığını belirterek, sert tepki gösterdi. 

Öte yandan Rus yetkililer, resmi olarak deklare edildiği şekliyle Rusya'nın Ukrayna'yı işgalinin de bağımsız bir ülkede rejim değişikliği hedefleyen bir "özel askeri operasyon" olduğuna ise değinmedi.

Biden'ın sözleriyle gündeme gelmiş olmakla birlikte, dış güçler tarafından desteklenen veya dayatılan rejim değişikliği konusu uluslararası ilişkiler alanı için yeni bir olgu değil. 

Resmi olarak bağımsız kalmakla birlikte bir ülkenin başındaki lider veya hükümetin başka bir ülkenin etkin destek, tehdit, zorlama veya müdahalesiyle devrilerek yerine yeni bir yönetim kurulması anlamına geliyor. 

Bu vesileyle dış güçler, pazarlık yapmak istemedikleri veya pazarlığa yanaşmayan bir lideri bertaraf ederek çıkarlarına daha uygun addettikleri başka bir liderin iktidara gelmesini sağlıyor. 

ABD'li siyaset bilimi profesörü Melissa Willard-Foster'ın yaptığı bir araştırmaya göre, 1815 tarihli Viyana Kongresi'nden 2007 yılına kadar dünya genelinde 133 farklı rejim değişikliği girişimi vuku buldu. 

Bu girişimlerin büyük çoğunluğu küresel güçler tarafından zayıf devletlere yönelik olarak gerçekleşti. 

Ancak, özellikle İkinci Dünya Savaşı'na kadar büyük güçler arasında da meydana geldiği görülüyor. 

Örneğin ABD, 1917 yılında Rusya'da başlayan iç savaşta Bolşeviklere karşı savaşan Beyazlar'a destek olmak üzere binlerce asker göndererek esasen 100 yıl önce Rusya'da bir rejim değişikliği girişiminde bulunmuştu. 

Daha sonra küresel güç haline gelen ABD ve Rusya'nın yanı sıra diğer büyük güçler 20'nci yüzyıl boyunca kendi hinterlandı olarak gördükleri ülkelerde çok sayıda rejim değişikliği müdahalesi gerçekleştirdiler. 
 

1.jpg
KDC'nin ilk Başbakanı Patrice Lumumba / Fotoğraf: Twitter

 

Afrika ülkeleri de bağımsızlıklarını kazandıkları 1960'lı yıllardan itibaren özellikle Soğuk Savaş şartlarında dışarıdan desteklenen veya dayatılan rejim değişikliklerine maruz kaldı. 

Bu minvalde ABD, komünist politikalar benimseyeceğinden endişe ettiği Kongo Demokratik Cumhuriyeti'nin ilk Başbakanı Patrice Lumumba'nın öldürülmesinde önemli rol oynadı. 

1964 yılında Fransa, müttefiki olarak gördüğü ve fakat darbeyle iktidardan uzaklaştırılan Gabon'un ilk Cumhurbaşkanı Leon M'ba'yı askeri bir operasyonla yeniden koltuğuna oturttu. 

Yine Fransa, Orta Afrika Cumhuriyeti'nde kendisini imparator ilan eden Bokassa'yı paraşütçü birliklerini göndererek devirdi ve adı geçenin yerine daha önceki cumhurbaşkanını getirdi. 

Biraz daha günümüze yaklaşacak olursak NATO, 2011 yılında Fransa ve İngiltere'nin öncülüğünde Libya'ya müdahale ederek "koruma sorumluluğu" çerçevesinde 34 yıllık Kaddafi rejimini devirdi. 

Fakat Afrika'daki dış destekli rejim değişikliklerinin tamamını küresel güçlerin hesabına yazmak mümkün değil. 

Kıtadaki görece güçlü ülkelerin de kendilerinden zayıf olan komşularına karşı rejim değişikliği müdahalelerinde bulundukları bir vakıa. 

Nitekim Tanzanya, Yoweri Museveni liderliğindeki Ugandalı isyancıları destekleyerek ve 1979 yılında askeri müdahalede bulunarak diktatör İdi Amin'i devirdi ve eski Cumhurbaşkanı Milton Obote'nin yeniden iktidara gelmesinde önemli rol oynadı. 

Gambiya'da muhalif cephenin 1981 yılında iktidarı ele geçirmesi üzerine Senegal, ülkeye asker göndererek devrik cumhurbaşkanını görevine iade etti. 

Çad ve Kongo-Brazaville, 2003 yılında Orta Afrika Cumhuriyeti'nde gerçekleşen askeri darbeye destek vererek demokratik yollarla iktidara gelen Cumhurbaşkanı Patassé'nin iktidardan uzaklaştırılmasını sağladılar.
 

2.JPG
36 yıldır iktidarda olan Uganda'nın Cumhurbaşkanı Yoweri Museveni / Fotoğraf: Henry Nicholls/Reuters

 

Bununla birlikte kıtada dış destekli rejim değişikliğinin en çarpıcı örneğini 1996-1997 yıllarında Kongo Demokratik Cumhuriyeti'nde (KDC) yaşananlar teşkil ediyor. 

Anılan tarihte Ruanda, Uganda ve Angola'nın desteğini alan isyancı lider Laurent-Désiré Kabila, yedi ay gibi kısa bir süre içerisinde, aralarında binlerce kilometre bulunan Kisangani ve Lumumbashi gibi büyük şehirleri de kontrol etmek suretiyle başkent Kinşasa'yı ele geçirip 32 yıllık Mobutu rejimini yıkmıştı. 

Kabila aslında 1960'ların başından itibaren tam zamanlı değerli maden kaçakçısı ve yarı zamanlı isyancı olarak faaliyet gösteriyordu. 

1965 yılında Che Guevara liderliğindeki Kübalı devrimciler Kabila'ya destek için KDC'ye gelmiş, ancak Che'nin kendi notlarına göre Kabila ve örgütündeki devrimci ruh yoksunluğu, disiplinsizlik ve beceriksizlik nedeniyle kısa süre sonra ülkeden ayrılmıştı. 

Ruanda'da yaşanan soykırım ve akabindeki gelişmeler Kabila'nın da talihini değiştirdi. 

Ruanda'da Hutu kabilesi tarafından soykırıma uğrayan Tutsilerin Paul Kagame önderliğinde ülkede kontrolü ele geçirmesinin ardından bir milyonu aşkın Hutu KDC'nin kuzeydoğusunda sığınmıştı. 

Soykırımı irtikap eden Hutuların bu bölgede yeniden organize olmasını kendisi için büyük bir tehdit olarak gören Ruanda'nın yeni lideri Kagame, hem Hutuların belini kırmak, hem otoritesi Kinşasa dışında hissedilmeyen Mobutu'nun yerine Ruanda'ya müzahir bir yönetim oluşturmak için bölgedeki isyancı örgütleri destekleme kararı aldı. 

Aralarında Kabila'nın örgütünün de bulunduğu dört isyancı grup 1996 yılında birleştirilerek ortak bir cephe teşkil edildi. 

Uganda Cumhurbaşkanı Museveni ise hem gerilla savaşı yürüttüğü dönemde kendisine destek veren Kagame'ye diyet borcunu ödemek, hem KDC'nin Ugandalı isyancı güçler tarafından bir sığınma ve örgütlenme alanı olarak kullanılmasını engellemek için isyancılara destek verdi. 

Benzer şekilde Angola yönetimi de kendi isyancılarının (UNITA) KDC topraklarını ikmal üssü olarak kullanmasına son vermek ve isyancıları destekleyen Mobutu'yu devirmek için koalisyona katıldı. 
 

3.jpg
Laurent-Désiré Kabila Kinşasa'yı ele geçirmeden önce (1997) / Fotoğraf: Reuters

 

Kabila'nın Kinşasa'yı ele geçirmesinde bahsi geçen üç ülkenin askeri desteği belirleyici oldu. 

Harekatın sonuçlanmasının ardından Washington Post'a mülakat veren Kabila, Ruanda'nın isyanı planlayıp yönettiğini kabul etti. 

Böylece ülkede meydana gelen rejim değişikliğinin özü itibarıyla dış güçlerin bir dayatması olduğunu teyit etmiş oldu. 

Ancak, ülkesinde tek adam haline gelen Kabila'nın sponsorlarının etkisinden kurtulmak istemesi üzerine ortaklık 1998 yılı ortasında bozuldu. 

Kabila'yı iktidara taşıyan Ruanda ve Uganda bu defa adı geçeni devirmek harekete geçti. 

Kabila ise Angola ve Zimbabwe'nin desteğini alarak 2001 yılı Ocak ayında yakın korumasının suikastına kurban gidinceye kadar iktidarda kalmayı başardı. 

Netice itibarıyla dünyanın diğer coğrafyaları gibi Afrika ülkelerinde de azımsanamayacak sayıda dış destekli rejim değişikliklerinin gerçekleştiği görülüyor. 

KDC lideri Mobutu örneğinde olduğu gibi yalnızlaşmış ve halkı nezdinde meşruiyetini yitirmiş Afrikalı liderlerin dış destekli rejim değişikliği müdahalelerine maruz kalma ihtimalinin daha yüksek olduğu anlaşılıyor. 


Öte yandan, dış güçlerin iktidara gelmek için bir manivela olarak kullanılması, siyasi alanın muhalif ve dezavantajlı kesimlere kapatılması, demokratik ve barışçıl yönetim değişikliklerinin önündeki en büyük engeller olduğu görülüyor. 

Kazananın her şeyi aldığı böyle bir sistemin varlığının bilincinde olan küresel ve bölgesel güçler ise çıkarlarına takoz koyan liderleri devirip yerine yenisini getirme fırsatlarını değerlendirmekten geri durmuyor. 

Dolayısıyla uluslararası hukukun temel prensipleri olan güç kullanmama, uyuşmazlıkların barışçıl çözümü, başka devletlerin iç işlerine karışlama, kendi kaderini tayin ve egemen eşitliği gibi prensipler çoğunlukla kağıt üstünde kalıyor. 

Bu minvalde, özellikle Rusya için yıpratıcı olan Ukrayna'daki savaşın beraberinde getirdiği konjonktürden istifadeyle Fransa'nın, arka bahçesi olarak gördüğü Orta Afrika Cumhuriyeti ve Mali gibi ülkelerde Rusya'ya karşı ahiren kaybettiği zemini açık veya gizli rejim değişikliği müdahaleleriyle yeniden kazanmaya çalışabileceğini göz ardı etmemek gerekiyor. 

Küresel konjonktüre paralel olarak Afrika ülkeleri arasındaki rejim değişikliği müdahalelerinin de önümüzdeki dönemde devam edeceğini söyleyebiliriz.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU