Ukrayna savaşı ve uluslararası ilişkiler disiplini

Prof. Dr. Mesut Uyar Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: Reuters (Arşiv)

Rus ordusunun 24 Şubat 2022'de Ukrayna'ya saldırarak savaşı başlatması bütün dünyayı şaşırttı.

Oysa Rusya aylardır Ukrayna sınırı boyunca asker yığınağı yapmaktaydı.

Ayrıca ABD Başkanı Joe Biden, Rusya'nın çeşitli bahaneler ileri sürerek saldıracağını ısrarla duyurmuştu.

Kamuoyunun şaşkınlığını anlamak kolay ama aynı şaşkınlığa uluslararası ilişkiler uzmanlarının düşmesini anlamak zor.

Üstelik bazıları açık ve net bir şekilde devletlerarası konvansiyonel bir savaşın başlamış olmasına rağmen, bunu kabullenmeyip savaş yerine başka terimler kullanmaya çalıştı.

Bir başka grup ise Ukrayna'yı yani kurbanı, Rusya'yı yani saldırganı tahrik etmekle suçladı.

Uluslararası ilişkiler uzmanlarının çoğunluğu ise savaşı öngöremedikleri ve gelişmeleri açıklamakta zorlandıkları için susmayı tercih etti.


Sonuçta Ukrayna savaşı, uluslararası ilişkiler disiplinini ciddi ölçüde sarstı ve 1980'lerden bu yana hakim olan görüş ve yaklaşımların sorgulanması ihtiyacı ortaya çıktı.

Oysa uluslararası ilişkiler bu savaşa en hazırlıklı olması gereken sosyal bilimler disipliniydi.

Çünkü bağımsız bir disiplin olarak doğuşunu başka bir savaşa I. Dünya Savaşı'na borçluydu.


İlk uluslararası ilişkiler bölümleri 1919'da İngiltere Galler'de Aberstwyth Üniversitesi ve Amerika'da Chicago Üniversitesi'nde açılmasının sebebi I. Dünya Savaşı'nın yarattığı büyük yıkım ve bir daha asla sloganıdır.

İdealist düşünür ve siyasetçiler Erasmus'tan bu yana, savaşlara son vermek için çareler aramaktaydı.

Devletlerarası sorunlara barışçı çözüm bulmak için siyaset ve diplomasinin yeterli olmadığı ekonomik, sosyo-kültürel, hukuk ve diğer yöntemlerin de kullanılması gerektiği dile getirilmekteydi.

Bu süreç ve tartışmalar esnasında savaşları önlemek için uluslararası sistemi bilimsel bir şekilde inceleyip sorunları analiz edecek akademisyenlere ve bir bilim disiplinine ihtiyaç fark edildi.

Kendisi de bir profesör olan ABD Başkanı Woodrow Wilson'ın da etkisiyle 1919'da ilk uluslararası ilişkiler bölümleri açıldığında bu yeni disiplinin ana amacı savaşlara son vermek için gerekli araştırma ve analizleri yapmaktı.  


Gerçekten de 1950'li yıllara kadar uluslararası ilişkilerin temel uğraşısı savaş oldu.

İdealistler savaşa son verecek yöntemler arayışındayken Realistler savaşı insan tabiatının bir parçası olarak görüp savaşlarla beraber nasıl yaşayacağımızı ve gereksiz savaşların nasıl önlenmesi gerektiğini tartışmaktaydı.

1939'da ilkinden daha büyük ve daha geniş coğrafyaları etkileyen II. Dünya Savaşı'nın patlak vermesi bilimsel çaba ve araştırmalar hız verdi.

Üstelik savaş yüzünden farklı disiplinlerden binlerce bilim insanı asker alınmış veya ordu emrine girmişti.

Artık savaş onlar için teorik bir olgu değil pratik ve gerçek bir uygulama alanı ve deneyime dönüşmüştü.


Bilim insanları savaşları sona erdirmek ve barışçı çözüm yolları bulmak için 1920'de kurulan Milletler Cemiyeti'nin kurulma sürecinde rol almışlardı. II. Dünya Savaşı esnasında ise bir yandan savaşla ilgili alanlarda çalışırken diğer taraftan Milletler Cemiyeti'nden daha kapsamlı ve güçlü Birleşmiş Milletler Örgütü'nün 1945'te kurulmasında görev aldılar.


II. Dünya Savaşı sona erip askerler terhis edildiğinde bilim insanları eski akademik görevlerine dönüp hiçbir şey olmamış gibi bıraktıkları yerden çalışmaya başlamadılar.

Tam tersine savaş tecrübesi onları değiştirmiş, savaşın ne kadar önemli ve aynı zamanda yıkıcı olduğunu birinci elden görmüş ve yaşamışlardı.

Özellikle Hiroşima ve Nagasaki'ye atılan atom bombaları savaştan duydukları dehşet ve endişeyi arttırmıştı.

Bir taraftan II. Dünya Savaşı'nın doğrudan etkisiyle stratejik çalışmalar ve yöneylem (harekât analizi) gibi yeni alt disiplinler kurulurken, diğer taraftan mevcut bilimsel disiplinler içinde savaşın kendisini veya etkilrini inceleyen çalışmalar yapılmaya başlandı.

Örneğin sosyoloji içinde askeri sosyoloji ve savaş sosyolojisi üzerinde araştırmalar yapılmaya başlandı.


Bütün bilim dallarının savaşa yoğun ilgi göstermeye başladığı bu dönemde savaş nedeniyle kurulmuş ve savaşı odağından çıkarmaması gereken uluslararası ilişkilerin bütün bu çalışmalara liderlik ve öncülük etmesi beklenirdi. Ama öyle olmadı.

II. Dünya Savaşı sonrasında iyice canlanan uluslararası siyasi, ekonomik ve sosyo-kültürel ortam uluslararası ilişkiler disiplininin inceleme ve kapsama alanını genişletti.

Bünyesinde farklı alt disiplinlerin bulunduğu bir şemsiye disipline dönüşerek uluslararası düzeyde cereyan eden bütün ilişki ve faaliyetleri incelemeye başladı.


Uluslararası ilişkiler odak noktası ve inceleme alanını genişletip daha büyük bir disiplin haline gelirken savaşı incelemek için yepyeni bir alt disiplin stratejik çalışmalar kuruldu.

Yalnız bu yeni alt disiplin uluslararası ilişkiler şemsiyesi altında gözükse de çoğunluğu fen bilimlerinden gelen bilim insanları ne uluslararası ilişkiler disiplininin yaklaşım ve teorilerini beğeniyordu ne de askeri tarih ve askeri teoriyi.

Onlara göre nükleer silahlar savaşın tabiatını değiştirmişti. Artık konvansiyonel savaşlar demode olmuştu.

Önemli olan iki süper güç arasındaki nükleer denge ile nükleer silahlar ve balistik füzelerde yaşanan gelişmelerdi. 


Oysa II. Dünya Savaşı'nın bitişi ile sömürge imparatorluklarının çöküşü başlamıştı.

Bazı sömürgeler barış içinde bağımsızlığa ulaşırken diğerleri savaşarak bağımsızlıklarını elde etti.

Asya ve Afrika bağımsızlık ve gerilla savaşlarıyla yanarken devreye süper güçler girmiş ve bu savaşları vekâlet savaşlarına (proxy wars) dönüştürmüştü.

Ne yazık ki ne uluslararası ilişkiler ne de stratejik çalışmalar bu savaş ve çatışmalarla ilgilendi.


1960'lı yıllarda nükleer silahlanma ve savaş karşıtlığı bütün batı dünyasında kitlesel protesto ve gösterilere neden olurken uluslararası ilişkiler hâlâ savaş yerine savaşın etkilerine odaklanmaktaydı.

Bu boşluğu başka sosyal bilimlerden gelen ve çatışmaların barışçı çözümlenmesi konusunda çalışan akademisyenler doldurdu.

Çatışma çözümleme odaklı barış çalışmaları alt disiplini bu şekilde kuruldu.


Nükleer savaş hariç bütün savaşları, askeri tarih ve düşünceyi, uluslararası ilişkiler teorilerini dışlayan stratejik çalışmalara duyulan bilimsel tepki 1980'li yıllarda güvenlik çalışmaları adı altında yeni bir alt disiplinin doğmasına neden oldu.

Barry Buzan ve arkadaşları uluslararası ilişkilerin sadece devlete yönelik başta savaş olmak üzere geleneksel tehditlere, stratejik çalışmaları ise sadece nükleer savaşa odaklanmakla suçlayıp bunların yerine insan güvenliğini esas alan ve geleneksel olmayan modern tehditlere yoğunlaştı.

Güvenlik çalışmalarının devlet yerine insan güvenliğini merkeze koyması, çevre güvenliği, küresel ısınma, iklim değişimi, çevre kirliliği, salgın hastalıklar, açlık, sefalet ve göç gibi tehdit ve konuları ön plana çıkarması uluslararası ilişkiler disiplininde büyük etki yarattı ve değişime sebep oldu.


Soğuk Savaş'ın aniden bitişi ve nükleer savaş endişesinin sona ermesi stratejik çalışmaların alan üstündeki hakimiyetini sona erdirip kendini yeniden yapılandırmaya zorlarken savaş istisnalar hariç tamamen dışlandı.

Hatta Francis Fukuyama savaşın gelişmiş ülkeler için tamamen sona erdiğini iddia eden "Tarihin Sonu" tezini açıkladı.


Dünya genelinde barışın hakim olacağı beklentisi Yugoslavya, Ruanda, Somali ve Irak savaşlarıyla sona erse de devletlerarası konvansiyonel savaşın bittiği inancı varlığını devam ettirdi.

Üstelik 9-11 terör eylemleri, Amerika'nın buna tepki olarak Afganistan ve Irak'a müdahalede bulunması ve devamında patlak veren gayrinizami savaşlar bunu pekiştirdi.

Bu zamana kadar savaş çalışmakta ısrar edenler bile konvansiyonel savaşlar yerine devlet dışı aktörler arasındaki etnik çatışma, soykırım ve diğer savaş dışı çatışmaları incelemeye başladı.


Böylelikle Rusya'nın 24 Şubat 2022'de Ukrayna'ya saldırarak hem de Avrupa'da bir konvansiyonel savaş başlatması uluslararası ilişkiler disiplinini hazırlıksız yakaladı.

Savaş nedeniyle kurulmuş bir bilimsel disiplin zaman içinde her türlü güvenlik tehdidini inceleyip savaşı dışladığı için bu zor duruma düştü.

Bu trajik savaş aslında uluslararası ilişkiler için bir erken uyarıdır. Uluslararası ilişkiler bilimsel bir disiplin olarak kendini acımasızca sorgulayıp eleştirmelidir ki varlığını koruyabilsin.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU