Rusya'nın Ukrayna müdahalesinin dünyaya etkileri

Oğul Tuna Independent Türkçe için yazdı

Görsel: Financial Times

Rusya Federasyonu ve dünyanın geri kalanı Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in 22 ve 24 Şubat tarihlerinde yayımlanan ve muhtemelen önceden kaydedilmiş iki konuşmasıyla tarihin bir dönemecinden bir başkasına geçti.

Putin, defaatle tekrar ettiği ve "Rusların ve Ukraynalıların Tarihsel Birliği Üzerine" başlıklı, 12 Temmuz 2021'de yayımlanan uzun bir makaleye döktüğü tezlerini yineledi.

Ardından Donetsk ve Lugansk'taki ayrılıkçı yapıların bağımsızlığını tanıdı. 24 Şubat sabahı, Ukrayna topraklarının işgali için düğmeye bastı.


Putin'in nihaî hedefinin ne olduğu ve Rus müdahalesinin başarılı olup olmayacağı tartışıla dursun, bu eylem bölge ve dünya siyasetinin, tarihinin akışını değiştirdi.

Ukraynalılar işgalle mücadele ederken, Rusya ve dünyanın geri kalanı olarak bizler bu akışın seyircileriyiz ve analizini yapıyoruz.

Fakat Doğu Avrupa'daki savaş rüzgarlarının yakın bir zamanda dünyanın büyük bir kısmına yayılması mümkün. Bu sebeple yaşananları iyi anlamak; Türkiye'yi bu uzun soluklu ve yorucu sürece hazırlamak elzem.


Doğu Avrupa'da sil baştan: 1945'e dönüş

Putin'in Ukrayna ve Rusya özelindeki tahayyül ve planları bir kenara, "Donbas'a özel askerî operasyon" adını verdiği; fakat ülkeyi dört koldan saran işgal harekatıyla en büyük hedeflerinden birinin NATO ve Avrupa Birliği'nin imajını sarsmak olduğu ortada.

İki örgüt kısa sürede konsolidasyon sağlamış ve 2021 Baharı'nda yeniden patlak veren Ukrayna krizi sonrası ilk defa kararlılık ve birliktelik görüntüsü vermiş olsalar da genel manada güç ve itibar kaybına uğradıkları açık.


Nitekim bu kayıp bir anda olmadı. Eski ABD Başkanı Donald Trump'ın 2017 yılında "modası geçmiş" ve Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'un 2019'da "beyin ölümü gerçekleşmiş" dediği NATO'nun durumu aslında müttefikler arası ayrımı ortaya koyuyor.

Ağustos 2021'de Afganistan'dan çekiliş esnasında yaşanan skandallar ittifak üyeleri arasında ve ittifak dışı devletlerin NATO'ya duyduğu güvende sarsılmaya yol açmıştı.

Ukrayna Cumhurbaşkanı Volodimir Zelenski'nin çağrılarına gayet cılız bir cevap veren NATO, işgal başladığından bu yana toparlanma emareleri gösterse de bunun etkisinin ne olacağı belirsiz. 


Öte yandan Rus yayılmacılığına karşı ilk defa NATO'ya girme talebini yüksek sesle getiren Finlandiya ve İsveç'in gelecek kriz hattında olmaları muhtemel.

Rus Dışişleri'nin 25 Şubat'ta bu talebe verdiği sert cevap, NATO sorununun sadece Ukrayna'yla sınırlı kalmayacağının bir ifadesi.

Ayrıca 27 Şubat tarihli Belarus Anayasa referandumu da kriz üstüne kriz çağırır nitelikte: Minsk'in artık anayasal olarak (Rus) nükleer silahlarına ev sahipliği yapabilecek hâle gelmesi İskandinav-Doğu Avrupa hattını iyice sıcak bir merkeze dönüştürüyor.


Bu analizin ikinci kısmında ele alınacak "çok kutuplu dünya" yapısı, NATO'nun işlevselliğine zarar verirken Vaşington ve özellikle Londra'nın başını çektiği Anglosakson dünya ile AB arasındaki fay hatlarını sergiliyor.

Farklı enerji ve ekonomi anlaşmaları ile oligarşik ağlar yoluyla Kremlin'e bağlanmış AB ise Ukrayna krizinin gösterdiği üzere dünya siyasetinde artık bir söz sahibi değil.

Britanya'nın başını çektiği Rusya karşıtı cephe muhtemeldir ki önümüzdeki süreçte Baltık ülkelerini, Polonya'yı ve hatta Karadeniz'in öbür tarafındaki Türkiye ile Azerbaycan'ı içine alan yeni bir savunma hattı ile Doğu Avrupa'yı şekillendirecek.

Bu noktada bir başka soru işareti belirmekte:

Bütün bu skandallar ve güven sorunu, NATO'nun içine kapanmak ve AB'nin Doğu Avrupa'dan çekilmek gibi birer politika ürettiğinin mi göstergesi?


Avrupa'nın doğusunda "yabancı savaşçılar"

Kıta tarihini değiştirmeye aday bir başka olay 27 Şubat tarihinde yaşandı. Zelenski'nin imzasıyla "Ukrayna'nın Arazi Savunması İçin Uluslararası Lejyonu" kuruldu.

Ukrayna Cumhurbaşkanlığının kararı, "Bütün dünya vatandaşlarını, Ukrayna dostlarını, demokrasi ve barış yanlılarını", "Rus savaş suçlularına karşı savaşmaya çağırıyor." 


"Yabancı savaşçılar" veya "Uluslararası Lejyon" ifadeleri akla İspanyol İç Savaşı'nı (1936-1939) getiriyor.

20'nci yüzyılın en kanlı olaylarından biri olan bu savaşa damgasını vuran unsurlardan biri Cumhuriyetçilerin yanında savaşan 30 binden fazla sol entelektüel ve devrimciyi bir araya getiren Uluslararası Tugaylar'dı.

Yakın tarihte ise Suriye İç Savaşı ve farklı cihatçı örgütlerin sancağı altında savaşan ve neredeyse her kıtadan gelen yabancılar bu kategoriye giriyor.

Karadeniz'den Baltık'a bütün bir bölgeyi istikrarsızlaştırması olası "yabancı savaşçı" meselesi de zaten bu noktada soru işaretleri taşıyor.

Çünkü geçmişte farklı örneklerde terörle birlikte anıldılar ve devletlerin "şiddet kullanma tekelini" tehdit ettiler.


Şu anda Ukrayna yönetimi ve Batılı müttefikleri tarafından coşkuyla duyurulan "yabancı savaşçılar" mevzuu, birincil olarak, Rusya ve NATO arasında gelecek çatışma noktası olması beklenen Baltık ülkelerini ve Polonya'yı tehdit edebilir.

Belarus'la yaşadığı krizde sınır güvenliği ve bütünlüğü sorgulanan bu ülkelerin istikrarsızlaşması ve şiddet sarmalına saplanması Rusya'nın eline koz sunabilir ve Avrupa'nın geri kalanına da sıçrayabilir.

Analizin bu kısmı daha orta vadeli geleceğe yoğunlaşsa da "yabancı savaşçılar"ın toplanacağı Ukrayna toprakları, ülkenin stabilizasyonunu tehlikeye atması muhtemeldir.

Kaldı ki Ukrayna'daki varlıklarının sebebi ve akıbetinin ne olacağı bilinmeyen Ramzan Kadırov komutasındaki Çeçen savaşçıları da bu kategori içinde düşünmek gerek.


Putin, Pandora'nın kutusunu açtı

Putin'in 22 Şubat tarihli açıklaması sadece Ukrayna değil, eski Sovyet devletleri açısından da tehdit taşıyor. Putin'in yıllar içinde tekrar edegeldiği revizyonist tarih anlayışı, tarihin dış politika aygıtı olarak kullanılmasının en güncel örneklerinden biri.

Bu konuşmada Ukrayna halkının, dilinin ve devletinin varlığını yapay olarak nitelendiren, bunları Bolşeviklerin ve Sovyetler Birliğinin yarattığını söylerken iki şeyi ortaya koydu:

Öncelikle, Kremlin'in Sovyet mirasını sahiplenmediğini, Finlandiya'dan Kore'ye uzanan Rusya İmparatorluğu'nun mirasçısı olduğunu ifade etti.

Daha sonraysa Çarlık'tan ve Sovyetlerden kopan ulus devletler üzerinde hak iddiasını yenileyerek gelecek toprak ve sınır tartışmalarına, müdahale ve işgallere kapı araladı.


Putin böylece Pandora'nın kutusunu açmış oldu. Sovyetler dağıldığından bu yana "donmuş çatışma bölgeleri" olarak bekleyen Transdinyester (Moldova), Güney Osetya ve Abhazya (Gürcistan) ve Dağlık Karabağ (Azerbaycan) bölgelerinin bir sonraki hedef olduğu açık.

Ayrıca irili ufaklı onlarca enklav ve eksklava sahip Kırgızistan, Özbekistan ve Türkmenistan arasında doğacak krizlerin çözüm adresi olarak Kremlin belirmekte.

Nitekim Karabağ ve Kazakistan'da olduğu gibi Rus "barış koruma gücü" son yıllarda kaosa sürüklenen Orta Asya'da yakın zamanda tekrar belirecektir. 


Putin'in çökmekte olan hegemonyaya karşı ilan ettiği revizyonist tarih tezi, bununla beraber, diğer hegemonya karşıtı ülkelere de örnek olacaktır. Bunun bir örneği İran.

Devrim Muhafızları Ordusu, 24 Şubat tarihinde Rusya'yı desteklemekle kalmadı; "Siyonist" ve "kafir" ilan ettiği Azerbaycan'ı da aynı muameleye (işgale) tâbî tutacağını açıkladı.

Her ne kadar bu tür mesajlar rejimin şahinlerince defalarca dile getirilmişse de değişen konjonktürde bu mesajların ciddileşip sertleşeceğine kuşku yok. 


Diğer bir örnek ise Çin Halk Cumhuriyeti. Rusya'nın Ukrayna müdahalesini, daha önce bu krizdeki duruşunun aksine, destekleyen Çin bu eylemden güç bularak Tayvan'a müdahalede bulunabilir. Tayvan ve Ukrayna, Çin Dışişlerinin de ifade ettiği, gibi birbirine hiç benzemeyen iki mesele aslında.

Fakat Rusya'yı görüldüğü ve daha arka planını bilmediğimiz şekilde destekleyen Çin'in de bu yardımı karşılığında Tayvan konusunda Moskova'ya döneceğini ve Doğu Avrupa'daki savaştan yararlanabileceği düşünülebilir.


Çok kutuplu dünyanın ilanı

Rusya'nın Ukrayna'daki macerası gerek blok içi çıkar çatışmaları olsun, gerekse revizyonist yaklaşım, temelde çok kutuplu dünya düzeninde olduğumuzu ifade ediyor.

Bu düzeni anlamak ve geleceğe hazırlanmak için Türkiye'de ve dünyanın önemli bir kısmında kullanılagelen kalıplardan artık sıyrılmak gerekiyor.

Karşımızda bir "Batı" yok; "Batılar", birbirleriyle bile çıkar çatışmasında olan Anglosakson devletler ile AB var. Öte yandan "Doğu" ya da "Avrasya" denen cephede ise kısa süreli çıkar uyuşması ve uzun dönemli çıkar çatışması yatıyor.


Bu düzen bir hâliyle 19'uncu yüzyıldaki dünyayı andırıyor. Temeli, Napoléon'un yenilgisi sonrası toplanan Viyana Kongresi'ne dayanan (1815) ve I. Dünya Savaşı sonuna dek devam eden o çok kutuplu düzende de kısa süreli ittifaklar, ittifaklar içi çatışmalar alışılageldik gerçeklerdi.

Osmanlı Devleti'nden iyi bildiğimiz "denge siyaseti" sadece Türkiye gibi orta büyüklükteki devletlerin hayatını kurtarmak için değil, önümüzdeki yüzyıla uzanmak için örnek ve model olarak alınması gereken bir kavram. 


Peki Ukrayna'dan sonra bu düzen nasıl devam edecek, "bekçiyi kim denetleyecek?"

Anarşik bir yapıya sahip günümüz uluslararası ilişkiler düzeninde bu soruların cevabını vermek imkansız.

Putin'in tarih tezleri, kendi "barış koruma gücü" gibi kurumlarla revize ettiği bu sistem, düzen ve istikrardan yana olan Çin liderliğini de etkileyecek.

Önümüzdeki dönemde ABD'de Trump ve benzeri isimlerin iktidara gelmesi, Doğu Avrupa ve komşu bölgelerde siyasî ve sosyal karışıklıkların artmasına karşı daha etkili, kapsayıcı ve dengeli bir anlayışın, yaklaşımın yükselmesi gerekiyor.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU