Rusya neden Ukrayna'nın NATO'ya katılmasını engellemek istiyor?

Vladimir Putin komşu Ukrayna'nın askeri ittifaka katılmasına şiddetle karşı çıkıyor

Rusya, Ukrayna sınırına 100 bini aşkın asker yığdı (AP)

Vladimir Putin'in 24 Şubat Perşembe günü Ukrayna'nın doğu bölgelerinde "özel bir askeri operasyon" başlattığını duyurmasının ardından Rusya'nın komşu devletiyle sınırındaki gerginlik nihayetinde aktif bir savaşa dönüştü ve Rusya Devlet Başkanı'nın istila niyetiyle asker yığdığına dair aralıktan bu yana devam eden korkular doğrulanmış oldu.

Kremlin lideri, Rusya'nın kararlı ve hızlı adımlar atmak zorunda kaldığını düşündüğünü söylerken Moskova'nın Ukrayna'yı "askerlerden ve Nazilerden arındırmayı" planladığını da sözlerine eklemişti. Putin ayrıca Ukrayna hükümet güçlerinin Rus yanlısı ayrılıkçılarla çarpıştığı 8 yıllık savaşı sona erdirme sözü de verdi.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Kısa süre sonra Harkov, Kramatorsk, Mariupol şehirlerinin yanı sıra başkent Kiev'in çevresinden de bildirilen patlamalar birçok Ukraynalının kuşatmayı aşmak ya da kaçmaya çalışmak için süpermarketler, ATM'ler ve benzin istasyonlarında kuyruklar oluşturmasına yol açtı.

Ukrayna Dışişleri Bakanı Dmitro Kuleba, Putin'in, "Ukrayna'ya yönelik tam kapsamlı bir istila başlattığını" söyleyip bunu "taarruz harbi" diye niteledi.

Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenski, hükümetin ülkenin tüm bölgelerinde sıkıyönetim ilan ettiğini söylerken yurttaşlara mümkün mertebe evden çıkmama çağrısında bulundu.

Ülkenin havalimanları da o günden bu yana geçici olarak devre dışı bırakılıp Rus uçaklarının iniş ihtimaline karşı güvence altına alınırken, Rusya da sınırının etrafındaki kendi hava sahasını gelecek 4 ay için sivil erişime kapattı.

Ukrayna ordusu ilk çatışmalarda ülkenin doğusundaki Harkov kentinin yakınlarındaki karayolunda 4 Rus tankını imha ettiğini, Luhansk bölgesindeki bir kasabanın çevresinde 50 Rus askerini öldürdüğünü ve yine doğuda 6. Rus uçağını düşürdüğünü duyurdu.

Uluslararası topluma yardım etmek için daha fazlasını yapması çağrısında bulunan Zelenski'ye göre savaşın ilk gününün sonunda 137 Ukraynalı sivil ve asker ölmüş, 316 kişi de yaralanmıştı. Cuma sabahı erken saatlerde Rus füze saldırıları Kiev’i hedef almaya başlarken Zelenski, şehirde kalma sözü vermişti.

O zamandan beri ABD Başkanı Joe Biden, Birleşik Krallık (BK) Başbakanı Boris Johnson ve Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Antonio Guterres de diğer küresel güçlere katılarak Moskova'nın perşembe sabahki "kışkırtma ve gerekçeden yoksun" saldırısını kınadı ve Rusya'yı "sorumlu" tutma sözü verdi.

Putin öncesinde komşu devleti işgal etmek gibi bir niyeti olmadığını tekrar tekrar belirtmiş ve Batı'dan bir dizi talepte bulunmuştu. Bu talepler arasında Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü (NATO) üyeliğinin doğudaki eski Sovyet devletlerine doğru genişletilmesine son verilmesi ve ABD ile NATO'nun Rusya'nın kapısının önündeki askeri faaliyetlerini azaltması da vardı.

Rusya Devlet Başkanı ve Güvenlik Konseyi'nin sonraki pazartesi günü isyancı grupların elindeki ayrılıkçı iki Doğu Ukrayna bölgesini bağımsız devletler olarak resmen tanımak için harekete geçmesi ve Putin'in bunu müttefiklerini koruma amacıyla yaptığını öne sürerek Rus askerlerini ülke sınırlarının ötesine göndermeye bahane olarak kullanması üzerine bölgedeki durum iyice kızıştı.

İlk olarak Mayıs 2014'te bağımsızlığını duyurarak kendilerini Donetsk Halk Cumhuriyeti (DHC) ve Luhansk Halk Cumhuriyeti (LHC) ilan eden bölgeler, o zamandan beri kanlı çatışmalara dahil oluyor. Bölgelerin bağımsızlığını tanıma kararı, bölgelerin sırasıyla liderleri Denis Puşilin ve Leonid Paseçnik'in doğrudan bir çağrıda bulunarak askeri ve mali yardım istemesinin ardından alındı.

14 binden fazla kişinin ölümüne yol açan savaşta NATO ve Ukrayna tarafından isyancılara silah ve fon sağlamakla suçlanan Rusya daha önce bu ithamları reddetmişti.

Uluslararası toplum, Rusya'nın satranç tahtasındaki bu son hamlesine hemen tepki gösterirken, BM Güvenlik Konseyi de "büyük endişesini" dile getirdi.

Rusya'nın BM Daimi Temsilcisi Vasiliy Nebenzya ise Doğu Ukrayna'da "yeni bir kan gölü" oluşmayacağı konusunda ısrar etmiş ama Batı'yı da işleri kötüleştirmeden önce "iki kez düşünmesi" için uyarmıştı.

BK çoktan 5 Rus bankasına ve varlıklı üç Rus plükratına karşı yaptırımlar açıkladı. Almanya Başbakanı Olaf Scholz da yakın zamanda tamamlanan, Rusya'dan Almanya'ya gelen Kuzey Akım 2 doğalgaz boru hattının düzenleyici makam onayının bu yeni durum ışığında "yeniden değerlendirileceğini" söyledi.

Gerginliğin artması, Batılı müttefiklerin yılın başından beri tansiyonu düşürmek için barışçıl çözümler bulmak amacıyla giriştiği hummalı diplomatik çabaların hiçbir işe yaramadığı anlamına geliyor.

Özellikle ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken durumu yatıştırmak için yoğun çalışmış, hem Rus mevkidaşları, hem Zelenski hem de diğer Avrupalı liderlerle sayısız görüşme yaparak Rusya'yı Soğuk Savaş döneminin düşmanlıklarına dönmekten kaçınmaya çağırmıştı.

BK Dışişleri Bakanı Liz Truss, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ve Scholz aynı görev uğruna sırayla Moskova'yı ziyaret etti ama görünüşe bir sonuca ulaşamadı.

Diplomatik ilişkiler uzmanı James Goldgeier'e göre Ukrayna'nın NATO'ya girmemesi meselesi Putin için uzun süredir bir saplantı haline gelmiş durumda. Putin, Sovyetler Birliği'nin çöküşüyle selefi Boris Yeltsin'in yönetimindeki 1990'lı yılları, Bill Clinton ABD'sinin "Avrupa'ya kendi düzen tasavvurunu (1999'da Kosova da dahil) dayattığı esnada Rusların durup izlemek dışında hiçbir şey yapamadığı" bir "10 yıllık aşağılama" dönemi olarak buruk bir şekilde hatırlıyor.

Yeltsin, Eylül 1993'te buna benzer endişelerini Clinton'a ifade ederken şunları yazmıştı:

Şüphesiz, Doğu Avrupa ülkelerinin NATO'ya girmesi durumunda ittifakın otomatik olarak Rusya karşıtı bir hal almayacağını anlıyoruz ama buradaki kamuoyunun bu hamleye nasıl tepki vereceğini hesaba katmak zorundayız.

Bu endişeleri gidermek için 1997'de NATO-Rusya Kurucu Senedi imzalanmıştı; bu, açıkça "NATO ve Rusya birbirlerini düşman olarak görmüyor" diyen siyasi bir anlaşmaydı.

Bunu 2002'de NATO-Rusya Konseyi'nin kurulması takip etmişti.

Fakat Putin'in 1999'da eski Sovyet uyduları Çekya, Macaristan ve Polonya'nın, ardından 2004'te de Bulgaristan, Estonya, Letonya, Litvanya, Romanya, Slovakya ve Slovenya'nın katılmasıyla ittifakın doğuya doğru kademe kademe genişlemesi olarak gördüğü bu gelişmeleri hoşnutsuz karşıladığı söyleniyor.

Putin bu ulusların ittifaka girmesini, dönemin ABD Dışişleri Bakanı James Baker'ın Berlin Duvarı'nın yıkılmasının ardından Almanya'nın yeniden birleşmesini tartışmak üzere Şubat 1990'da Moskova'ya yaptığı ziyaret sırasında Mihail Gorbaçov'a verdiği öne sürülen sözün tutulmaması olarak yorumladığı görülüyor.

Rus yetkililere göre Baker, Gorbaçov'a "NATO güçlerinin NATO'yla ilgili yetkileri bir santimetre dahi doğuya genişlemeyecek" sözü vermişti ama bu çok tartışmalı bir alıntı ve Ekim 2014'te Kommersant gazetesine verdiği röportajda Gorbaçov da bu meseleyi konuştuklarını inkar etmişti.

Her halükarda Putin o zamandan beri kin besliyor, kuşkusuz ülkede Batı karşıtı duyguları teşvik etmeye ve kendi tabanını sağlamlaştırmaya hevesli ve hem Gürcistan'ın hem de Ukrayna'nın ittifaka katılmasına şiddetle karşı çıktı.

2007'de Münih Güvenlik Konferansı'nda yaptığı açıklamada Putin, "NATO'nun genişlemesinin örgütün modernleşmesiyle ya da Avrupa'da güvenliğin sağlanmasıyla herhangi bir alakası olmadığı açık" demişti.

Aksine bu genişleme, karşılıklı güven seviyesini düşüren ciddi bir provokasyonu temsil ediyor.

Nisanda Bükreş'teki NATO zirvesine katılırken tonu daha da sertti:

Hiçbir Rus lider, Ukrayna'nın NATO üyeliğine yönelik adımlar karşısında bir şey yapmadan duramaz. Bu, Rusya'ya karşı düşmanca bir davranış sergilemek olur.

Putin 4 ay sonra Gürcistan'ı işgal etmiş, ülkenin silahlı kuvvetlerini yok edip iki özerk bölgeyi ele geçirirken NATO üyeliği için açıktan açığa sinyaller veren devlet başkanı Mihail Saakaşvili'yi küçük düşürmüş, bu hamleleriyle yeni uluslararası kınamaların hedefi olmuştu.
 

Vladimir Putin.jpg
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin (AP)


NATO'nun resmi tavrı, "demokrasi ve hukukun üstünlüğüne sıkı sıkıya bağlı, egemen, bağımsız ve istikrarlı bir Ukrayna'nın Avrupa-Atlantik güvenliğinin anahtarı" olduğunu belirtiyor.

Örgüt, ülkeyle ilişkilerinin SSCB'nin dağıldığı günlere dayandığını ve Rusya'nın 2014'te Kırım Yarımadası'nı ilhak ettiği bölgesel saldırganlıkta Putin yanlısı Viktor Yanukoviç'in başa geçirildiği ve aradan geçen yıllarda 14 bin kişinin ölümüne neden olan ayrılıkçı isyandan bu yana işbirliğinin artırılması gerektiğine dikkat çekti.

ABD içinse Ukrayna'nın NATO üyeliği yolu bu kadar net değil.

Blinken, 8 Haziran 2021 gibi yakın bir tarihte Senato Dış İlişkiler Komitesi'ne, "Ukrayna'nın NATO üyeliğini destekliyoruz" demişti ama yardımcısı Wendy Sherman çarşamba günü bu meseleye değindiğinde daha ihtiyatlıydı, yalnızca şunları söyledi:

Birleşik Devletler ve NATO müttefikleri, her daim NATO ittifakının merkezinde yer alan açık kapı politikasından vazgeçmeyeceğini açıkça belirtti.

Eski üst düzey Demokrat ve daha sonra da aynı komitenin başkanlığını üstlenen Biden, eski Sovyet cumhuriyetlerini NATO müttefiki haline getirmenin "50 yıllık yeni bir barış sürecinin başlangıcı" anlamına geldiğine inansa da zamanla ABD'nin uzak diyarlardaki "Sonsuz Savaşlara" dahil olması karşısında şüpheci bir tavır geliştirdi. Barışı korumak için 20 yıl süren işgalin ardından geçen yaz Afganistan'dan apar topar geri çekilmek de bunun sonucuydu.

Biden, Ukrayna'da siyasi ve adli yolsuzluğun kökünden kazındığını görme kararlılığı ve Rus ayısını daha fazla kışkırtma isteksizliğiyle biliniyor. Yaşamının büyük kısmını karşılıklı kesin yıkım döneminde geçiren Biden, bilhassa Çin'in oluşturduğu güvenlik tehdidini düşünüp bunu göz ardı edilemeyecek güncel bir öncelik olarak görüyor.

Ukrayna ittifakın parçası olmadığı sürece ne ABD'nin ne de NATO'nun Rusya saldırısı durumunda ülkenin yardımına koşmasını gerektirecek herhangi bir anlaşma yükümlülüğü bulunmuyor, oysa bu tip güvenlik vaatleri 2004'te imza atan Estonya, Letonya ve Litvanya gibi yakın Baltık ülkeleri için genişletilmişti.

Putin'in cesaretlenmesine müsaade edilirse bu üç ülke de yakında Rusya'nın gelecek ilhaklarının potansiyel hedefleri haline gelebilir.

Bununla birlikte, askeri güç gösterileri yaptığı retoriğe bakılırsa Biden öyle ya da böyle müdahalede bulunmaya hazır olduğunu açıkça ima ediyor, tabii bu Amerikan askerlerinin sahaya ayak basması anlamına gelmeyebilir.

ABD, ocakta Ukrayna'ya 200 milyon dolarlık savunma amaçlı askeri yardım gönderdi (ve 2014'ten bu yana da toplam 2,5 milyar dolar verdi). Pentagon ise ülkede halihazırda 200 Ulusal Muhafız askeri bulunduğunu duyurdu.

Fakat Putin'in resmi savaş ilanı düşünülürse sert ekonomik yaptırımların ve diplomatik izolasyonun da takip edeceğine kesin gözüyle bakılıyor.

Eğer savunma kaynaklarını daha doğrudan göndermek isterse ABD, Ukrayna'ya hava savunmasından tanksavar ve gemisavar sistemlerine, elektronik harp ve siber savunma sistemlerinden küçük silah ve topçu mühimmatı sevklerine kadar birçok farklı yardımı hiçbir karşılık almadan sağlayabilecek bir konumda.

Geçen hafta Stratejik ve Uluslararası Araştırmalar Merkezi için yazdıkları durum analizinde Seth Jones ve Philip Wasielewski, "Rusların heveslerini kursağında bırakmanın anahtarı, Moskova'nın hızlı bir zafer elde etmesine mani olmaktan, ekonomik yaptırımlar uygulayıp Batı'nın siyasi izolasyonuyla ekonomik, siyasi ve askeri maliyetleri yükseltmekten ve uzun süreli isyan olasılığını artırarak Rus ordusunun şevkini kırmaktan geçiyor" dedi.



https://www.independent.co.uk/news/world

Independent Türkçe için çeviren: Ata Türkoğlu

Bu makale kaynağından aslına sadık kalınarak çevrilmiştir. İfade edilen görüşler Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independent

DAHA FAZLA HABER OKU