Antik İsrail'de bir Davud Şehri: Yeruşalem (Kudüs)

Umut Ataseven Independent Türkçe için yazdı

Klasik idari taksimatı içerisinde kendine yer edinen ve özel bir statüsüyle dönemine damga vuran, günümüzde halen önemini koruyan bir şehir vardır ki biz buna Yeruşalem yahut diğer bir söylem ile Kudüs demekteyiz.  

Mevcut siyasi mekanizmanın gölgesinde, ilk başlarda küçük ancak etkisi büyük daha sonraki dönemlerde ise etkisi tüm çağlarda ses getirmiş bir şehir olarak anılan Yeruşalem, Tanrının Evi anlamına gelmektedir.

Karma bir toplum yapısıyla öne çıkan bu şehir Tunç çağı boyunca bu özelliğini muhafaza ve müdafaa ederken, aşırı dindar Yehovacıların istilasına maruz kalmıştır.

Toplumsal düzenin daha çok radikalize biçimiyle elde edilme çabası muhafazakar Apirucular tarafından dikte edilmiştir. 
 

 

Davud öncesi Yeruşalem; inançlar bağlamında elle tutulacak birçok unsuru bünyesinde barındırırken zaptı sonrası gerçekleşen peşi sıra diktatör rejimin de kurbanı olmuştur.

Öyle ki; birçok kent tarihçisi bu şehir hakkında iki farklı alem ayrımına gitmektedir.

Bu ayrım daha çok Davud öncesi ve sonrası diye ikiye ayrılmaktadır.

Davud'un mevcut Apiru liderlik karizması şehrin kaderini tayin etme noktasında belirleyici bir unsur olmuştur.

Daha ayrılıkçı bir şehir yapısından mutlakıyetçi, otoriter ve dindar bir şehir yapısına evrilmesine kadar olan süre içerisinde meydana gelen tüm değişimler bugünün Kudüs şehrinin de temelini oluşturmaktadır. 


Şehir, bulunduğu konum itibarıyla işgalci güçlere karşı keskin bir yapıyı kendi içerisinde barındırmasa da oldukça korunaklı ve alçak tepelere üzerine kurulmuş idi.

Modern Kudüs'ün üzerinde yer aldığı bölüm eski şehir olarak anılmakla birlikte toplam nüfus yoğunluğu bahsettiğimiz bu alanı işgal etmektedir.

Karma bir toplum yapısına sahip olan bu şehir de Amarna mektuplarından edindiğimiz bilgiye istinaden Dımaşk halklarının bir kısmı yerleşik idiler. 


Yoğun bir göç hareketine maruz kalan ve mevcut kültürel yapının çok kez kıyıma uğramasıyla şehir halkları uzak memleketlere iltica etmek durumunda kalırken sonraki yerleşik toplumlara kendi kültürlerinden çok şey bağışladılar.

Bunlardan en önemlisi ise onomostik tabirler olmakla birlikte birçok yer adı sonraki dönemlerde de boy göstermeye devam etmiştir.

Yoğun göç hareketleri sırasında karşımıza çıkan önemli bir halk ise Yebusiler olup köken itibarıyla Kenani olan bu halk, şehri ele geçirerek bir bakıma şehrin kurucuları olarak da anılırlar.


Davud'un zaptı devrinde farklı bir adla da anılan Yebusi şehri, Mesudat Zion yani Siyon Hisarı olarak da anılmaya layık bulunur.

Köken itibarıyla bir keseye atmak çok güç olmakla birlikte İbranice olmadığı da açıkça ortadadır.

Kitab-ı Mukaddes'te özel bir yeri olan bu anlam tufanı ilerleyen dönemlerde Kudüs'ün özerk bir anlam taşımasına kaynaklık edecektir. 
 

 

Davud, bu şehri istila ettiğinde asıl adı olan Uruşalim yahut Jerusalem adını tekrar iade etmekle birlikte birtakım devrimlere girişse de geçmişe dair izleri silmekte pek başarılı olduğu söylenemez.

Katı bir idaresiyle zapt etmeye çalışan Davud, bu şehirde bir İsrail kültü yaratmak istemiş, ancak ondan yüzyıllar sonra bile bu başarıya ulaşabilen olmamıştır.

Şehrin zaptı sırasında yaşanan her türlü hadisenin elbette Kitab-ı mukaddes'te bir karşılığı olmamakla birlikte istila edilen şehirde yapılan kıyımlardan da hiç bahsedilmez.

Temelde bir su meselesi halini alan ve kutsal metinlerde de bu hikayenin dramatize edilerek yansıtıldığını söylemek çokta güç değildir.

Şehir içindeki su meselesinin tüm meselelerden üstün olduğu vurgusu Davud'un karizmatik liderliği noktasında pekte dikkate değer bulunmaz. 


Şehrin kaderini tayin etme girişiminde bulunan Davud'un yerleşik halka ne yaptığı ve onların akıbeti hakkındaki bilgimiz maalesef yetersizdir.

Yine bu şehirde yapılan arkeolojik çalışmalardan da bu döneme ait bir puzzle parçası elde edebilmek çok güçtür.

Yeni bir iktidarın kurulduğu bu şehirde klasik devlet anlayışı rafa kaldırılmış ve bürokratlar hiç şüphesiz Davud'a olan bağlılıklarını ilan etmişlerdi bile.

Böyle bir durumda salt kültür ile hezeyana uğrayan dönemin aristokratları Davud'un karşısında pek başka bir şansları da bulunmamaktaydı.  

Antik İsrail diasporasının bu şehirdeki katı baskısı görünürde bir Yehovacı toplumun yaratılması için oldukça erken idi.

Önceki iktidardan kalan liberal Kudüslüler Davud'a içten bağlılıklarını ifade edemiyorlardı. 
 

 

Davud'un kurduğu iktidarda akrabalarının etkisi oldukça fazladır çünkü etrafında güvenebileceği pek başka bir Yehovacı da bulunmamaktaydı.

Öyle ki yeni kurulan iktidarda bir ordudan bahsetmek yahut İsrail ordusundan bahsetmek ne yazık ki çok güçtür.

Daha evvel Kenani toplumlardan biri olan Yebusilerin paralı askerlik statüleri bu devirde de devam etmekteydi.

Ordu, etnik yapısıyla çok fazla çeşitlilik arz ediyor ve Davud aslında bu durumdan pek de hoşnut değildi.

Bu çeşitlilik Antik Yakındoğu ekseriyetinde dönemin karmaşasını da gözler önüne sermektedir. 


Paralı askerlik hususu devlet mekanizmasında pek sorun teşkil etmese de Davud'un kurmak istediği devlet modeli tamamen İsrailist bir propaganda üzerineydi.

Askeri taife her ne kadar İsrailist görünse de temelde yatan asıl düşüncenin maaş üzerine kuruluyor olması pek de samimi bir durumu yansıtmamaktaydı. 
 

 

"Kimin gemisindeysen onun küreğini sallamalısın" sözüyle eşdeğer bir durum halini alan bu faktör devlet yönetiminde pek sorun teşkil eden bir husus değildi.

Öyle ki, Davud'un Yehovasını yerin yedi kat altına kadar alaşağı eden bu taife Davud'a dolaylı yoldan da meydan okuyordu.

Tanrısal her etkinlik ancak Davud'un nazarında bir anlam ifade etmekteydi ki neredeyse tüm askeri taife ata dinlerinden asla vazgeçmiyor ve Yehovayı benimsemiyordu. 

Firavunlar devrinin çağdaşı olan Davud ve Süleyman'ın, şehri idare etme biçimi otoriter Mısır ile hemen hemen aynı özelliği taşımaktaydı.

Bu hususta en önemli faktörün Abdu-Hepa'nın Amarna devriyle öne çıkan ideolojik yapısıdır.

Davud'un şehirde yarattığı kaos ve politik düzen Antik Yakındoğu toplumları tarafından da endişeyle karşılanmaktaydı ki; tek adam rejimi yine yeniden boy göstermeye başlamıştı.

 
Artık Yeruşelam Davud'un Şehri olarak anılmaya başlamış ve tüm komşuları Davud'un otoritesi altından eziliyorlardı.

Merkez teşkilatının bel kemiğini oluşturan bu şehir,bürokrasinin de hayat bulduğu bir konum halini almıştır.

Başkentini Hebron'dan taşımakla birlikte Kudüs'ün kaderini tayin eden Davud, buranın aslında hiçbir zaman İsrail şehri haline gelmediğinin de farkındaydı.

Böylelikle Kudüs Antik yakındoğu coğrafyasında tarafsızlığını ilan etmiş olurken Davud, farklı kökten kavimleri tek çatı altında birleştirerek bir fedarasyon kurmayı başarmış oluyordu.

Bunlar şüphesiz İsrailistler ve olmayanlar idi…

Yeni bir kültür diyasporası yaratan Davud Antik yakındoğu'da Neo-israil devrinin kurucusu olma görevini de üstlenmiş oluyordu. 

 

Devam edecek...

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU