Özel okullar, yalnızca öğle yemeği veren okullar mı?

Prof. Dr. Levent Eraslan Independent Türkçe için yazdı

Fotoğtraf: Instagram

Türkiye'de özel öğretimin dönüşen işlevi üzerine eleştirel bir değerlendirme

Türkiye'de özel öğretim kurumları, son yıllarda yalnızca eğitimsel tercihlerin değil, aynı zamanda sosyal ve ekonomik mecburiyetlerin sonucu olarak gündeme geliyor.

Bu okullar, birçok aile için akademik üstünlükten çok, güvenli ortam, düzenli öğle yemeği, sosyal çevre seçimi ve fiziksel konfor gibi nedenlerle tercih ediliyor.

Dolayısıyla özel öğretim giderek pedagojik bir tercihten çıkmakta, "paket hizmet modeli"ne dönüşüyor.

Türkiye'de özel okullar sosyolojisi alanında çalışan ve sahayı iyi bilen bir akademisyen olarak konu ile ilgili analizlerimi paylaşmak istiyorum.


Yükselen maliyetler: Eğitim mi, hizmet mi?

2024-2025 öğretim yılı itibarıyla Türkiye'de ortalama birçok özel okulun yıllık ücretleri 400 bin TL ile 500 bin TL arasında değişiyor.

Bu ücretlere servis, yemek, kıyafet ve materyaller dâhil değil.

Bu tablo, özel okulun bir "öğretim kurumu" olmaktan çok; hizmet bileşenleriyle öne çıkan, kısmen lüks tüketime yönelmiş bir yapıya dönüştüğünü gösteriyor.

Birçok veli için özel okul tercihinin temel nedeni akademik başarı değil; çocuğunun güvende olması, sağlıklı beslenmesi ve sosyal yönden desteklenmesidir.

Yıllarca İngilizce eğitimin yanında ikinci yabancı dil eğitimi alan çocukların bu dillerin hiçbirini günlük yaşamda kullanamamaları buna örnek verilebilir.

Lise giriş sınavları ve yükseköğretime giriş sınavlarında başarının düşüklüğü gibi de durumlar buna örnek olarak verilebilir. 


Öğrenme kazanımları üzerinden bir değerlendirme: PISA verileri

OECD'nin özellikle 2022 PISA sonuçları, Türkiye'deki özel okulların pedagojik üstünlüğünü sorgulatan nitelikte.

Sosyo-ekonomik düzey kontrol altına alındığında özel okul öğrencileri ile devlet okulu öğrencileri arasındaki başarı farkı büyük ölçüde ortadan kalkıyor.

Matematik alanında bazı devlet okullarının özel okulların önüne geçtiği görülmektedir.

Bu sonuçlar, yüksek ücretli okulların daha iyi eğitim sunduğu varsayımının zayıfladığını; özel okul tercihlerinin daha çok sosyo-kültürel bir yönelim halini aldığını gösteriyor.


Uluslararası karşılaştırmalar: Hizmette eşitlik, kalitede istikrar

Finlandiya, İsveç ve Estonya gibi eğitimde yüksek başarı gösteren ülkelerde özel okul oranı son derece düşüktür.

Finlandiya'da özel okul oranı yüzde 3'tür ve tamamı kâr amacı gütmeyen modellerdir.

Bu ülkelerde tüm öğrencilere devlet eliyle sıcak öğle yemeği, psikolojik destek, rehberlik ve dijital beceri gelişimi gibi hizmetler ücretsiz sunuluyorr.

Dolayısıyla özel öğretim bu ülkelerde bir zorunluluk değil, pedagojik farklılaşma aracı olarak değerlendiriliyor.

Türkiye'de ise kamu okullarının bu temel hizmetlerinin niteliği özel okul talebini pedagojik değil işlevsel nedenlere dayandırıyor.


Eğitimci olmayan kurucular ve ticarileşen eğitim

Türkiye'de özel öğretim alanındaki yapısal sorunlardan biri de kurucu profiline ilişkindir.

Son yıllarda özel okul kuruculuğuna eğitim dışı sektörlerden (matbaa, inşaat, tekstil, medya vb.) girişler artmıştır.

Bu yeni aktörler, özel okulculuğu toplumsal sorumluluk ya da pedagojik ideal değil, yüksek getirili bir yatırım aracı ve prestij kaynağı olarak görüyorr.

Bu yaklaşım, birçok özel okulda aşağıdaki sonuçlara yol açmaktadır:

  • Mekân ve görsellik önceliği: Akademik içerikten çok bina, kampüs ve pazarlama materyalleri öne çıkarılmaktadır.
  • Niteliksiz öğretmen istihdamı: Maliyet odaklı yaklaşımla, deneyimsiz ve düşük ücretli öğretmenlerle çalışılmaktadır.
  • Yönetimde profesyonellik eksikliği: Kurucunun sürekli müdahalesiyle pedagojik süreçler istikrarsızlaşmaktadır.
  • Eğitim yerine 'müşteri memnuniyeti' anlayışı: Öğrenci, gelişim gösteren birey değil; hizmetten faydalanan bir tüketici olarak görülmektedir.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Oysa eğitim, ticari bir sektör değil; insan sermayesinin üretildiği bir kamu yararı alanıdır.

Kurucunun eğitimci kimliğine, vizyonerliği kadar pedagojik hassasiyetine de sahip olması gerekir.

Bu nitelik sağlanmadığında, özel okul; formu gösterişli ama içeriği zayıf bir "öğle yemeği merkezi"ne dönüşüyor.

Hayalet sınıflar, kanuna uygun olmayan devamsızlık ve notlandırma gibi durumları son dönemde sıkça duyar olduk.

Öğrenci servisinde et taşıyan, yemek ücreti alıp sadece belirli sınıflara kahvaltı veren, öğretmenlere sözleşmesini vermeyen ve onları açlık sınırında çalıştıran "okullar ve yöneticileri" de sistem barındırmaktadır. 


Öğretmen emeği: Göz ardı edilen temel dinamik

Türkiye'de özel okul öğretmenlerinin önemli bir kısmı düşük ücretle, güvencesiz koşullarda çalışıyor.

Türkiye Özel Okullar Derneği'nin 2023 verilerine göre, özel okullarda öğretmen sirkülasyonu yüzde 20'nin üzerinde. 

Bu oran, eğitim kalitesinin sürdürülebilirliğini doğrudan tehdit etmektedir.

Bir eğitim kurumunun kalıcılığı, binalarında değil; öğretmen kadrosunun niteliğinde ve sürekliliğinde saklı.

Bu yüzden özel okul sisteminde öğretmen emeği korunmadan kalite beklentisi gerçekçi olmayacaktır.


Politika önerileri

Türkiye'de özel öğretim sisteminin daha adil ve nitelikli bir yapıya kavuşabilmesi için şu adımlar atılmalıdır:

  1. Özel okul kuruculuğu için pedagojik yetkinlik kriteri getirilmeli, kurumsal yönetişim teşvik edilmelidir.
  2. Öğretmenlerin ücret, mesleki gelişim ve iş güvencesi devlet politikalarıyla desteklenmelidir.
  3. Kâr amacı gütmeyen okul modelleri (örneğin Finlandiya'daki gibi) teşvik edilmelidir.
  4. Akademik çıktı ve gelişim ölçütleri, bağımsız denetim kurumları tarafından değerlendirilmelidir.
  5. 5.Özel okul denetlemeleri sıkça ve periyodik yapılmalıdır.

Sonuç

Türkiye'de özel okulların hızla çoğalması, eğitim sistemine çeşitlilik ve dinamizm kazandırma potansiyeline sahipken; mevcut gidişat, bu potansiyelin büyük ölçüde ticarileşme ve standart altılaşma yönünde kullanıldığını gösteriyor.

Özellikle kamu eğitiminde yaşanan yapısal eksikliklerin özel okullar tarafından "fırsata" çevrilmesi, eğitimde eşitsizlikleri derinleştirmekte ve pedagojik işlevi ikinci plana itiyor.

Oysa özel okulun varlık nedeni, kamusal eğitimin tamamlayıcısı ya da ikamesi olmak değil; eğitimde alternatif modellerin, yenilikçi pedagojilerin ve kapsayıcı yaklaşımların taşıyıcısı olmaktır.

Özel okulun işlevi; devleti taklit eden bir hizmet replikası sunmak değil, öğrenmenin niteliğini artıran ve toplumsal faydayı önceleyen bir eğitim vizyonu inşa ediyor.

Bu nedenle özel okul kurucuları, yalnızca yatırımcı kimliğiyle değil; pedagojik duyarlılık, etik sorumluluk ve toplumsal bilinç ile hareket eden liderler olmak zorundadır.

Eğitim kurumu, finansal kârın değil, insani gelişimin ve kamusal faydanın öncelendiği bir alan olmalıdır.

Eğer bir özel okul gerçekten "özel" olacaksa;

  • Fiyatla değil içerikle,
  • Bina ile değil insan kaynağıyla,
  • Yemek listesiyle değil eğitim felsefesiyle,
  • Görünürlükle değil derinlik ve etkiyle anılmalıdır.

Aksi halde özel okul, yalnızca "öğle yemeği veren kurum" olmakla kalmaz; eğitimdeki adaletsizliğin, yüzeysel tüketim anlayışının ve kurumsal sorumluluktan uzaklaşmanın bir sembolüne dönüşür.

Eğitim, tüm bileşenleriyle birlikte kamusal sorumlulukla yeniden düşünülmeli; özel öğretim bu sorumluluğu paylaşan bir aktör olarak konumlandırılmalıdır.

 

 

*Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU