Kavga ederken aynı yoldan yürümek

Mayis Alizade, Independent Türkçe için yazdı...

Fotoğraf: Reuters (arşiv)

SSCB resmen dağılalı 30 sene olacak... Baltık Cumhuriyetlerinin 2004 yılında Avrupa Birliği'ne üye olması dışında Moskova'nın eski üye cumhuriyetler üzerinde değil etkisini kaybetme, aksine nüfuzunu daha da artırma girişimleri stratejik ve taktik hamlelerle zaman zaman uygulamaya konulmakta olup, bunun son örneklerinden biri Azerbaycan-Ermenistan savaşının 44'üncü gününde 'Barış gücü' adı altında Rusya silahlı kuvvetlerinin yeniden Azerbaycan topraklarına dönmesi ve Bakü'nün kontrolü dışındaki çok önemli bir  bölgeyi kendi kontrolüne alması oldu (sınır kontrolü de keza öyle).

2004 yılında başkent Kiev'deki' Maydan' protestoları sonrasında gerçekleşen iktidar değişikliği Ukrayna-Rusya ilişkilerinde sayısız sıkıntılar yarattı.

Halk harekatıyla devrilerek Rusya'ya sığınmak zorunda kalan 'oligark' Cumhurbaşkanı Viktor Yanukoviç'in dönemi  (2010-2014) hesaba katılmazsa, ilişkiler genelde gerilim üzerinden yürüdü. 

Dizi oyuncusu Vladimir Zelenski`nın, Mayıs 2019`da iktidara gelmesinden sonra yürüttüğü aşırı Batı yanlısı politikalar sıkıntıları üst düzeye taşımış durumda.

Mart 2014`te Rusya'nın Kırım'ı ilhakına, Mart 2015`te Donbas merkezli Doğu Ukrayna üzerinden kavgalar eklenince ilişkilerin düzelmesi ümidi de gelecek baharlara kaldı gibi gözükmektedir.

Türkiye'yi de yakından ilgilendiren ve tartışmalarda sık sık Türkiye'nin adının da telaffuz edildiği bölgede neler oluyor? 

Bir yandan Doğu Ukrayna'daki pozisyonunu pekiştirmeye çalışan Rusya Federasyonu'nun, öbür yandan Beyaz  Rusya ile 'İffifak Devleti' adı altında  yürütülen entegrasyon çalışmalarını ve imzalanan antlaşmaları nasıl  değerlendirmeli?

Independent Türkçe'nin, Ukrayna'da son günlerde yaşanan gelişmeler ve yeniden  tırmanma eğilimi sergileyen Rusya-Ukrayna kavgasına ilişkin sorularını Rusya'nın dünya ölçeğinde en etkili gazetesi Kommersant'ın  genel yayın yönetmeni Azer Mürseliyev, şu sözlerle yanıtlıyor:

Ukrayna-Rusya anlaşmazlığı süresinde en önemli olay bugün yaşandı. Ukrayna  Cumhurbaşkanı Zelenski parlamentodan geçen ve büyük miktardaki para   sahiplerine siyasi parti kurma ve finanse  etmesini ve aynı zamanda büyük çaplı  özelleştirme ihalelerine girmesini   yasaklayan 'Oligark karşıtı yasa'yı   onayladı. Günümüze kadar oligarklar ile mücadele eden olmamıştı. Bir kısım oligark diğerleriyle mücadeleye girebilir, anlaşabiir ittifaklar kurabilir, serveti ve iktidarı paylaşabilir, eski Cumhurbaşkanı   Yanukoviç örneğinde olduğu gibi bir taraf  aşırı servet topaldığında birleşebilirlerdi.
Fakat devrim veya karşı devrimden asılı olmadan oligarkların kendileri ülke siyasetinin ve ekonomisinin belirleyici gücü  olarak kalmayı sürdüryordu. İşte bundan dolayı Ukrayna'nın en son dönem tarihini  ülkenin ekonomik ve siyasi örgüsüne,  sökülüp atılması imkansız şekilde nüfuz  etmiş oligarkların oyunu açısından  bakılması gerekmektedir. Ve işte 'Halkın kölesi' partisinin ve onun lideri Zelenski'nin zaferine başrolde oynadığı dizinin üçüncü  sezonunun somut bir oligark tarafından sahnelenmiş 'gerçeklik şovu' olarak    bakılmaktaydı. Burada Rusya Federasyonu eski Cumhurbaşkanı Dmitri Medvedyev'in,  kısa süre önce yayımlanan ve Moskova'nın  pozisyonunun ifade edildiği makalesinde gündeme getirdiği duruma hak  kazandırılması gerekir: Günümüz Ukrayna  iktidarıyla bir şeyler yapılamıyor, onun için iktidara uygun insanların gelmesi gerekir. Ukrayna'nın oligark sistemi çerçevesinde tamamen gerçekçi bir senaryodur. Ukrayna oligarklarını Moskova da iyi tanıyor ve onlarla anlaşabiliyorlar. Fakat bu sistemin  demonte edilmesi durumunda 'uygun  insanlar' gelmeyebilir de. Yeri  gelmişken, kendi zamanında Cumhurbaşkanı Vladimir  Putin dikey iktidarı kurmaya 'ologarkı ekarte etmekten' ve bölücülüğe karşı mücadeleden başlamıştı. İşin özü itibarıyla Vladimir  Zelenski de aynı yoldan gitmeyi tercih  ederek oligarklara karşı yasa çıkardı ve   bölücülere karşı mücadelede kararlılık sergileyerek, temas çizgisine Türk  'Bayraktar' larını sevk etti. Moskova'da bu iki kararlı adımı okudular ve aynı kararlılıkla  cevap verdiler: Kendi imkanlarınızı gerçekçi çerçevede değerlendirin ve Batı da (Türkiye'nin şahsında) Kiev hükümetinin adelelerini sertleştirirken iyi düşünsün.

277431-1708110145.jpeg
Azer Mürseliyev.

 

Eski Sovyetler Birliği konularını iyi bilmesinin yani sıra, günümüz BDT ülkeleri  arasındaki ilişkilerin seyrini de yakından izleyen Türk Konseyi Kurucu Genel Sekreteri, Türkiye'nin eski Moskova Büyükelçisi Halil Akıncı, son dönemdeki gelişmeleri" "Rusya'nın kendi nüfuz alanlarını koruma gayretleri" olarak  değerlendiriyor.

Independent  Türkçe'nin, Moskova-Kiev  arasında cereyan eden gelişmelere ilişkin sorusunu, Türk diplomasinin en deneyimli şahsiyetlerinden biri olan Halil Akıncı, şu şekilde yanıtlıyor:

İki ülke arasında anlaşma zemini  eninde-sonunda bulunacaktır. Vaktiyle  Sovetler Birliği yıkılırken Rusya onu Slav Devletleri Federasyonu ile ikame etme niyetindeyim. Sovyetler Birliği'nin kilit  sanayi dalları, en eğitimli nüfusu, verimli  toprakları, doğal kaynakları, Slavların ezici çoğunluğu yeniden tek devlette birleşmiş olacaktı. Bu gerçekleşmedi ancak Rusya iki önemli devletin kendi yörüngesinden çıkmasına rıza gösteremedi. Öte yandan Ukrayna, Batı'nın desteğine güvenemeyeceğini gördü. Batı'nın sözel  desteği Rusya'yı durduramadı ve  Ukrayna, Kırım' i kaybetti. TürkAkımı ve KuzeyAkımı'nın transit taşımada Ukrayna'yı tamamen devredışı bırakabileceğini ve hatta  kendi gaz tedarikini tehlikeye düşüreceğini  Kiev idrak etmeye mecbur  kaldı. Ukrayna'nın daha fazla kayba uğramaması Rusya ile iyi ilişkiler kurmasına bağlıdır. Eğer Türkiye gizli arabuluculuk kabiliyetini  kaybetmemiş, olumlu bir rol oynayabilir. İlkelerinden vazgeçmemeli ancak bunu da  her vesileyle tekrarlamamak, iki tarafın da güvenini kazanmaya çalışmalıdır.

Rusya ile Ukrayna arasında daha 2000'li yılların başlarından itibaren sorunlar yaşandığında gündeme gelen önemli konulardan biri Karadeniz olmuştur.
Kıyıdaş olmasının yanı sıra, bir dizi çıkarlarının da bulunduğu Karadeniz konusu Rusya-Ukrayna krizlerinde Türkiye'den de çok yakından izlenmiştir ve  kuşkusuz  bundan sonra da izlenecektir. Türkiye'nin Karadeniz'deki etkinliğini güçlendirme projelerine ilişkin 2012 yılında "Hedefteki  Donanma" isimli kitabı yayımlanan emekli Tümamiral Cem Gürdeniz, gelişmelerin Karadeniz bağlamında çok farklı boyutlarına dikkati çekiyor.

Halil_Akıncı.jpeg
Halil Akıncı. 

 

Independent Türkçe'nin, Ukrayna-Rusya  ilişkileri bağlamında yaşanan son gerilime  ilişkin sorusunu emekli Tümamiral Cem Gürdeniz, şu şekilde yorumluyor:

ABD'nin, AUKUS ve QUAD gibi  Asya-Pasifik hamlelerinden sonra şimdi de NATO'yu  kullanarak Rusya'yı çevreleme hamlelerine hız verdiğini görüyoruz. Gerçekte  Karadeniz'de ABD ve NATO'nun, Rusya ile gerek deniz ortamında gerekse kara ve hava   ortamında bir savaşı göze alamayacağını tüm strajetistler biliyor. Burada sorun Rusya'nın savaşa dönüşmeyecek bir konjonktür içinde barış ve savaş dönemi  arası bir gri bölge yaratarak enerjisini harcamak. Bunu birçok krizde gördük: ABD, Ukrayna ve Gürcistan'ı kışkırtarak Rusya'yla  savaşın eşiğine getiriyor ve ardından geri çekiliyor. Bundan sonra bu kışkırtmaların üst eşiğe kadar çıkarılacağını düşünüyorum. NATO'nun özellikle son dönemlerde bu gibi  süreçlerde Romanya ve Polonya'yı da aktif  kullandığını görüyoruz. ABD veya NATO bu bölgede Rusya'yla konvansiyonel bir savaşı göze alamaz. O nedenle kışkırtmalarda  Rusya'nın temkinli olması ve bu çatışma ve kışkırtmaları siahlı çatışma haline  getirmemesi lazım.

Ukrayna'nın içinde ve Rusya'yla ilişkilerinde  bu kadar önemli gelişmeler yaşanırken, Rusya Federasyonu ile Beyaz Rusya arasında yürüyen 'İttifak Antlaşması' çerçevesinde, Vladimir Putin ile Aleksandr  Lukaşenko arasında imzalanmış 'Güvenlik  Antlaşması'; gerek iki ülkeye gerekse  bölgeye neler vadediyor?

Antlaşmayı nasıl nitelendirmeli?

Geleceği var mı, yoksa ölü doğmuş çocuk olarak mı görmeli?

Independent Türkçe'nin konuya ilişkin sorusunu Azer Mürseliyev, şu şekilde yanıtlıyor:

Süreç sonuçtan daha karlıdır... Rusya ve Beyaz Rusya neredeyse 25 seneden bu yana entegre oluyor. İki ülke buna, azami  düzeyde 1990'ların sonunda yaklaştı. Süreci Minsk hızlandırmaya çalışıyordu. O zamanın genç Belarus Cumhurbaşkanı Rusya'da en popüler siyasetçiyi, kamuoyu araştırmaları Aleksandr Lukaşenko'nun Rusya seçimlerine katılması durumunda koşulsuz kazanacağını gösteriyordu. Kendisi de o vakit buna uygun şekilde   davranıyor ve Rusya'yla sınır bölgesinin valilerini toplantılarına davet ediyordu. Ve  onlar da uslu uslu geliyordu. Ancak  popülaritesi olmayan ve kıyaslandığında  Lukaşenko'nun önde çıkacağı görünen    Cumhurbaşkanı Boris Yeltsin'in ani istifasıyla yeni yeni popülarite kazanan  Vladimir Putin iktidara geldi. Ve Rusya iktidar gökdeleni Lukaşenko için artık el yetmez oldu. Fakat entegrasyon süreci devam etti. Şimdi artık inisiyatif  Moskova'ya geçmişti. Ama süreç içinde  Minsk'te çarpıcı bir ihraç malı buldular: Rusya'yla ittifak. Dostluk ve yakın dönemde   ittifak birleşmesi söylemlerinin karşılığında  Belarus doğalgazı ve petrolü Rusya'dan  iki-üç misli ucuza alıyor. Buna ilaveten kendi   mallarını serbest şekilde Rusya pazarına  sokma yetkisi bulunmaktadır. Çift taraflı çıkar. İttifak birleşmesi olması halinde tüm  avantajları anında sıfırlanacaktır. Burada  ise çıkar sahibi sadece Aleksandr  Lukaşenko değil. Bu, yıllar boyunca şekillenmiş Beyaz Rusya elit tabakası   işinden olarak etkilecenek. İki Dışişleri, iki  Savunma Bakanlığı kime lazım ama? İşte  bundan dolayı Rusya Federasyonu'yla  Beyaz Rusya'nın tek devlete dönüşme süreci alabildiğince uzun sürecektir.

'İttifak Devleti Antlaşmaları' çerçevesinde Vladimir Putin ile Aleksandr Lukaşenko  arasında birkaç gün önce imzalanmış  'Güvenlik Antlaşması'nı Independent  Türkçe'ye yorumlayan Türkiye'nin eski  Moskova Büyükelçisi ve Türk Konseyi  Kurucu Genel Sekreteri Halil Akıncı'ya göre, bu ikilinin birbirinden kopması imkansız olduğu gibi, tek çatı altında  birleşmelerini  doğal karşılanması gerekmektedir:

Belarus'un hinterlandı Rusya'dır. Aralarındaki dil-kültür farkı olduğu da şüphelidir. Belarus'un kendi nüfuzundan çıkmasına ne Rusya izin verir, ne de Belarus tek başına ayakta durabilir. Son anlaşma sadece mevcut durumun tescilidir. Yeni bir  gelişme olarak nitelendirilmesi pek doğru  sayılmaz.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU