Yerli teknik adamlar, kime ilham verebilir ki?..

Okan Can Independent Türkçe için yazdı

Kolaj: Independent Türkçe

Efsane futbolcular, yetenekleri kadar forma numaraları ile de hatırlanır. Attıkları gollerden ve sahada yaptıklarından çok, belki de numaraları akılda kalmıştır.

14 numaraya anlam katan Johan Cruyff, efsane 10 numara Maradona, 8 numaranın efendisi Socrates, forma numaraları özdeşleşir. Hatta George Best, Cantona, Ronaldo, 7 numarayı büyülü 10 numara ile rekabete sokmuştur.

Bazen de takımın yıldızı 5 numaralar olmuştur, Beckenbauer ve Zidane gibi.

Peki, teknik adamlar nasıl hatırlanır futbol dünyasında? Hatırlanacak ne bırakırlar arkalarında?

Teknik adamların sırtlarındaki numaraları, nedir?

Oynattıkları oyun mu, yenilikçi olmaları mı, yoksa kazandıkları kupalar mı?

Spor tarihinde çok yetenekli sporcular kadar, çok yetenekli teknik adamlar geldi. Onların yetenekleri, bazen yenilikçi olmaları, bazen isyan etmeleri, bazen de yaşadıkları dönemlerde yanlış gördüklerine ve oyuna dair kafa yormalarıydı.

Bu kafa yorma durumu, oyuna olan tutkularını da yönetti.

Mesela, yaşadığı dönemde maden işçileri için dertlenen ve işçilerin çalıştığı koşulları sorgulayan Matt Busby, Manchester United'da geçirdiği başarılı yılların temelini o düşünceler ile attı.

Eşitlikçi ve tek bir kişinin bir bütüne olana sorumluluğu üzerine kurdu takım kültürünü. Ve sonrasında yarattı oyun felsefesini. Ve bir efsane oldu Sir Matt Busby.

1958 yılındaki uçak kazasında 8 oyuncusunu kaybetmiş Manchester United'ın, kazadan ağır yaralı kurtulan teknik adamı olan Matt Busby, vazgeçmemiş, takımını tekrar ayağa kaldırmış ve kulübüne Avrupa Şampiyon Kulüpler kupasını getirmişti.

Ya da total futbolu Rinus Michel'den alıp, son şeklini veren futbolun gerçek devrimcisi Johan Cruyff'un yeteneği, futbolun basit bir oyun olduğunu dünyaya anlatmasıydı belki de.

Topa sahip olmayı ve sahanın her yerini kullanmayı, futbola miras bırakan Hollandalı, oyunun saf halini gösterdi herkese.

İskoçyalı Matt Busby'den ilham alan Alex Ferguson, Johan Cruyff'un kalemi ile çizilen Pep Guardiola, futbola olan tutkusu ile efsane olan Marcelo Bielsa'dan etkilenen Pochettino, hepsi bir bakış açısının devamı olarak, sahada yer aldılar. Futbola yorum kattılar bu teknik adamlar.
 

 

Süper Lig'de, 3 haftada 5 teknik adam, görevden ayrıldı

Peki, Türkiye'de genç teknik adamlar ve taraftarlar kimden ilham alacaklar? Hangi duygu üzerinden kuracaklar hayallerini? Hangi meydan okumaya şahit olup, hangi futbol devrimine şahit olacaklar?

Ya da takım ruhunu, paylaşmayı, kazanmaktan öte kaybetmeyi bilmeyi, kiminle yaşayacaklar?

Mesela 2 defa kovulmak zorunda kaldığı Kayseri'ye, üçüncü kez dönen Hikmet Karaman'dan mı etkilenecekler?

Takım bulmakta zorluk çekmeyen ve her gittiği takıma sayısız transfer yaptıran Bülent Uygun mu ilham verecek?

Sezon sonu yaklaştıkça, sahneye çıkması beklenen Yılmaz Vural'ın, hangi isyanına duygusal yakınlık duyacaklar?

Ya da yıllardır sahnenin en önünde olup, Türkiye'deki oyunun gelişimine bir şey sunmayan, ama sürekli havalı mesajlar veren Fatih Terim ve Şenol Güneş, hangi genç teknik adamı kalem ile çizdiler bugüne kadar?

Ya da hayata dair konuşmadan ve ortaya bir felsefe sunmadan, sadece görevde kalmayı amaç edinen teknik adamların, futbola ne faydası olabilecek?
 

 
Maalesef 20 takımlı Süper Lig, 18 yerli teknik adamla başladı sezona ve 3 haftada 5 teknik adam görevden ayrılmak zorunda kaldı. 

Fakat aslında teknik adamlar, kendi kendilerini görevden aldılar. Çünkü hem oyuna hem de kendilerine haksızlık yaptılar.

Zaten üçüncü kez, aynı kulübe gelen bir teknik adam ve sürekli küme düşmekte olan takımlar tarafından başarısızlığa ortak olan teknik adamlar, neden bunu kendilerine yapar ki?

Belki de oyunun kendisinden ve sporun ruhundan uzak bazı teknik adamlar. 
 

 

İyi teknik adamların kupalara ihtiyacı yok

Aslında futbol, hayatın kendisidir biraz da. Oyun ile mücadele, oyun ile meydan okuma, oyun ile takım içi adalet ve oyun ile taraftara, binlerce kişiye saygı ve oyun ile hayallerin gerçekleşmesi sağlanır.

Futbolu değiştirenler, oyunda devrim yapanlar, değişikliğe saha içinde değil saha dışında başladılar ve hayatın kendisinden beslendiler.

Oyuncularına, bir taraftarın maça gelmesi için ne kadar çalışması gerektiğini, 3 saat tesisleri temizleterek anlatan Marcelo Bielsa'nın, bu yüzden kupalara ihtiyacı yok belki de.

Çünkü yetenekli teknik adamlar, kendilerinden çok takıma ve oyuna önem verdiler, kazanmayı yüceltmeden, oyunu ve çalışmayı kutsadılar. Onları destekleyen seyircilerin, yaşamsal gerçeklerini bilerek çalıştılar.

Ve dertleri kazanmak olmadı çoğu zaman.

Matt Busby'nin dediği gibi;

Kazanmak her şey değildir. Zaferde kibir, yenilgide umutsuzluk olmamalı.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU