Taliban'la dost olmak…

Zeki Sarıhan Independent Türkçe için yazdı

ABD ve müttefiklerinin Afganistan'da başarısız olması, yabancı bir askeri gücün ülkeye demokrasi ve uygarlığı götüremeyeceğini kanıtladı. Zaten ABD'nin de böyle bir amacı yoktu.

Büyük güçler, nüfuz alanları peşinde. ABD'nin ve müttefiklerinim amacı, Orta Asya'nın göbeğindeki bu ülkeyi elde tutarak Rusya ve Çin'in bu bölgedeki varlığına duvar çekmekti.

Taliban gibi radikal dinci örgütlerin, Batı toplumu için bir tehdit oluşturduğu da gerçek. Amerikan İkiz kulelerini intihar saldırısıyla vuran El Kaide de Afganistan'da üstlenmişti. 

Barış ve uygarlıktan yana olan halkçı güçler, bu karşılıklı kışkırtmalardan biri yanında saf tutamaz. Ortaçağ anlayışını temsil eden radikal İslamcılarla savaşıyor diye ABD tarafını tutmayacağı gibi, onunla savaşan gerici güçleri de alkışlayamaz.


İŞID örneği

ABD'nin Saddam rejimini yıkması sonrası Irak'a barış ve istikrar gelmediği gibi ABD işgali Irak'ta IŞİD'i doğurdu.

Aklı başında hiç kimse ABD ve Batılı güçlerle savaşıyor diye IŞiD'i alkışlamadı. İlk başlarda onu masum bir direniş olarak görenler de karşısında tutum almak zorunda kaldılar.

Çünkü IŞİD, yalnız Amerikalılara değil, İslam olmayan bütün topluluklara ve kendi Müslümanlık anlayışına aykırı gördüğü İslamlara karşı vahşet uyguluyordu.

Bütün dünyanın nefretini üzerinde toplayan bu derme-çatma gözü kararmış örgütün uzun süre herhangi bir yerde hükümran olamayacağı açıktı.


Afganistan'daki cepheleşme de Irak ve Suriye'deki cepheleşmeye benziyor. Afganistan'ın farkı, İslamcı güçlerin buradaki Batılı askerî kuvvetleri ülkeden çıkarmış olmasıdır.

Daha doğrusu ABD, Afganistan'da yıpranmış, orada büyük servetler kaybetmiş, ABD askerlerini de Afgan dağlarında heba etmiştir.

Buna rağmen kalıcı bir sonuç alamayacağını anlayınca ülkeden çekilme kararı almıştır. Taliban, bunu kendi zafer hanesine yazmakta haksız da sayılmaz.  

Ve şimdi bütün Afganistan'a coğrafyasına hâkim olmaya çalışıyor. Bunu başarıp başaramayacağı, Afganistan'ın hangi sosyal depremler içinde çalkanacağı belli değildir.


Niçin kaçıyorlar?

Dünya kamuoyu, şimdi Afganistan'da olup bitenlerden en çok, havaalanı çevresinde toplanmış on binlerce Afganlının bir an önce ülkeden kaçma çabasıyla ilgilidir.

İç savaş yaşamış veya devrim yapmış ülkelerde, az çok, yenilen taraftaki insanların ileri gelenlerinin ülke dışına çıktıkları görülür.

Yıkılan rejimle yakın işbirliği yapanların, çeşitli suçlara karışmış olanların kendilerinden hesap sorulacağı korkuları vardır. Türkiye'nin Kurtuluş Savaşı sonunda da böyle bir durum yaşanmıştı.

Savaşın sonu ve Kuvayı Milliyenin İstanbul'a da hâkim olacağı anlaşılınca, savaş boyunca Ankara'ya karşı şiddetle tavır alan politikacılardan ve gazetecilerden bir kısmı, İstanbul'dan ayrılarak Avrupa ülkeleri veya Mısır'a kaçmışlardı. Tacı elinden alınan padişah Vahdettin, bunların en önde gelenidir.


Fakat günümüzde Afganistan'da Taliban'ın yönetimi ele geçirmesinden büyük bir huzursuzluk duyan, can güvenliğinden yoksun kitlenin, Amerikalılarla işbirliği yapan veya suça karışanlardan ibaret olmadığı anlaşılıyor.

Yoksul ve aç bırakılmış kitlelerin de başka ülkelerde iş bularak güvenlik içinde yaşama umudu da bu kaçışların sebeplerinden biridir.

Böyle bir umut bile besleyemeyenlerin çokluğunu hesaba katarsak Taliban'ın Afganistan'da kuracağı rejimin niteliği daha iyi anlaşılır. 


Afganistan halkı Taliban, El Nusra örgütlerinin mensuplarından ibaret değildir. Kuşkusuz Afganistan'ın medeni dünyaya gülümseyen bir yüzü de vardır.

Geçmiş yönetimler zamanında bu kitleler biraz nefes alma imkânını da bulmuşlardı. Türkiye'nin Kurtuluş Savaşı döneminde

Ankara'nın en yakın dostlarından Emanullah Han, aynı zamanda Türk modernleşmesini izliyor ve ülkesinde yerleştirmeye çalışıyordu.

Ne var ki, bir ülkenin sosyolojik ve kültürel yapısını değiştirmenin kolay olmadığı Emanullah Han'ın ve Sovyet işgalini davet edenlerin deneyimi de gösteriyor.


Taliban, Afgan halkı demek değildir

Taliban örgütünü Afgan halkının temsilcisi olarak görmek doğru değildir. Taliban Pakistan'da eğitilmiş bir ruhban sınıfıdır.

Elimizde konu ile ilgili fazla veri olmamakla birlikte, bu sınıfın Afgan çiftçi ve çoban sınıfının yaşantısını temsil etmediği kanısındayım.

Zira tarım ve hayvancılıkla uğraşan kesimler, doğal hayatla iç içedir ve orada kadınların önemli bir yeri olmalıdır. Bunu Türkiye toplumunun yapısına bakarak da anlayabiliriz.

Türkiye'de gericilik köylülerin değil, kasabalarda yuvalanmış ortaçağ güçlerinin ideolojisi olagelmiştir. Kaldı ki, Türkiye Afganistan'da da Yalnız Sünni Peştunların değil, başka mezhep ve milliyetlerin de bulunduğunu biliyoruz.

Örneğin Kuzey İttifakı denilen güçlerin fotoğraf ve filmlerinde Taliban kılığı görmüyoruz.


Taliban, Afganistan'ın Atatürk'ü olamaz

Taliban'ın Kâbil'i ele geçirmesi üzerine Türkiye'de bazı uçuk yorumlar yapılmaya da başlandı. Buna göre Taliban Afganistan'ın Atatürk'üdür!

Afganistan'daki savaşla Türkiye'nin Kurtuluş Savaşı arasında sayısız benzemezliklerin olması bir yana, Atatürk'ü yalnız Kurtuluş Savaşı'nın komutanı olarak anlamak, Cumhuriyet'ten sonra Türkiye'de Batılı reformlara önderlik ettiğini hesaba katmamak bu iddiayı boşa düşürüyor.  

Böyle bir benzetmeyi Atatürk duysaydı her halde şiddetle reddeder, uyuşturucuya batmış, kadın ve uygarlık düşmanı bu örgüte benzetilmesinden hiç hoşnut olmazdı.

Taliban mensupları da Atatürk'e benzemeyi bir hakaret sayarlardı. Türkiye, Cumhuriyet'ten önce de Afganistan'a benzemezdi. Taliban olsa olsa, 31 Mart 1909'da İstanbul'da meşrutiyete karşı şeriat isteğiyle ayaklanan güruha benzetilebilir.

Mustafa Kemal Paşa, bu ayaklanmayı bastıran Hareket Ordusu'nun kurmaylığını yapmıştı.


Taliban hayranlığı…

Yalnız Türkiye'de değil, bütün dünyada kadınların insan hakları için mücadele eden kadın örgütlerinin Taliban rejimine karşı nefret bildirileri yayımlayıp Afgan kadınlarının yanında  olduklarını açıklamaları gecikmedi.

Buna karşılık Vatan Partisi'nin kadın kolları gibi çalışan bir örgüt, laik kadınların bu bildirisini kınayarak Taliban'dan yana tutum aldı.

Ancak açıklamalarında "Taliban'ı tanıyoruz" demekten utanarak bunun yerine "Afganistan'ı tanıyoruz" cümlesini kulandılar.

Adında "Cumhuriyet" kelimesi bulunan ve ilk kurucularının yönetiminde 17 yıl, gericiliğe karşı başı çeken bir örgütün, bir kongre baskınıyla el değiştirip bir partinin bağımsızlığını kaybetmiş taraftar grubu haline gelmesinin sonucu ibret vericidir.

"Afganistan'ı tanıyoruz" ne demektir. Bir devleti tanımak veya tanımamak devletlerin işidir. Türk devleti de herhalde şu anda diplomatik ilişkileri bulunduğu Afganistan'ı tanımaktan vazgeçmeyecek, bu ülkenin yeni yöneticileriyle de ilişkilerini sürdürecektir. 

Türkiye'yi yönetenler şimdi Afganistan karşısında bir ikilem içindedirler. Bir yandan ABD'nin yardımcı kuvveti olarak bulundukları Afganistan'da bu misyonun sona ermesinden telaşlı, diğer yandan Sünni bir grubun Afganistan'da iktidara gelmiş olmasından gizli bir memnuniyet duymakta oldukları anlaşılıyor. Şu Afgan göçü de olmasa durum çok daha iyi olacaktı…


Türkiye Afgan halkına nasıl yardımcı olabilir?

Toparlayacak olursak: Afganistan'ın İslam dünyasına nizam vermeye kalkışan, kendi halkına da gerici terör estiren bir üs olması memnunluk verici bir durum değildir.

Başka ülkelerin hangi gerekçeyle olursa osun Afganistan'ı işgal etmesi ve burada kukla bir hükümet kurması da başarısızlıkla sonuçlanmaya mahkûmdur. 

Türkiye'nin Afgan halkına yardımı, Türkiye'de insan haklarına dayalı, demokrat ve halkçı bir yönetim kurarak başka halklar tarafından örnek alınacak bir ülke olmasıyla mümkündür.

Türkiye'de bir partinin, Afganistan'a nüfuz etmede çıkarları olan Rus ve Çin devletinin Türkiye'de basın bürosu gibi davranması da düşündürücüdür.    

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU