"Çok radikal önlemler alınmazsa olmaz" (3)

Celalettin Can, Prof. Ahmet Muhtar Çakmak ile röportajının ikinci kısmı

Kolaj: Independent Türkçe

Celalettin Can: Ahmet Hocam, bildiğiniz gibi IPCC (Devletlerarası İklim Değişikliği Paneli) 1988'de kuruldu, 195 ülke bu panelin üyesi. Birleşmiş Milletler'in ve Dünya Meteoroloji Örgütü'nün en önemli iklim bilimi organı. İki gün önce birinci kısmı yayımlanan rapor iklim değişikliği ve etkileri konusunda şimdiye kadar yayınlanan en kapsamlı ve ayrıntılı çalışma olarak kabul ediliyor.

"Zamanın dolmasına az kaldı" üst başlığı altında dün yayımladığımız röportajın ışığında iki gün önce yayımlanan IPCC raporunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Prof. Dr. Ahmet Muhtar Çakmak: Önce şunu belirtmek isterim. Rapor bazı konularda artık geri döndürülemez düzeylere geldiğimizi ortaya koyuyor. Geçmişteki ve gelecekteki sera gazları salınımının sonucu olarak okyanuslardaki yaşamda büyük ve olumsuz değişimler olmakta.

Okyanusların asidifikasyonu sadece biyoçeşitliliğin büyük kısmını oluşturan deniz canlılarının giderek yok olmasına ve dolayısıyla balıkların da son derece azalmasına ve değişim geçirmesine, balıkçılıkla geçinen insanların sefalete düşmesine neden olmakla kalmaz. Büyük iklim değişikliklerine sebep olabilir.

Bunların yaratacağı iklim değişikliklerinin boyutları henüz tam olarak bilinmiyor. 6-7 yıl önceydi. Çeşitli ülkelerden çok sayıda bilim insanının önüne açlık ve yoksulluktan tutun küresel ısınmaya kadar dünyanın en önemli sorunları listesi kondu ve kendileri için en önemli olanı işaretlemeleri istendi.

Açık ara okyanusların asidifikasyonunu seçtiler. O zaman oldukça şaşırmıştım. Şimdi ne kadar haklı oldukları bu raporla da anlaşılmış oluyor. Benim için en önemli sorun açlık ve yoksulluk ama konumuz bu değil.
 

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

- Raporun en önemli bulgularından başlasak…

IPCC raporunun en önemli bulgularından biri şu: 2015 Paris Konferansı'nda üzerinde anlaşılan 1,5 derece küresel ısınma hedefine daha 2030 başlarında ulaşılacak. Demek ki en fazla on yıl var. Oysa Paris Konferansı bunu 2050 hedefi olarak saptamıştı. Diğer taraftan sera gazı salınımının 2025'te zirve yapacağı biliniyor.

Şimdi, geriye kalan 5-6 yılda sera gazı salınımında büyük azalmalar nasıl olur da sağlanır? Üç ay sonra, Kasım başında Glasgow Konferansı gerçekleştirilecek. Artık çok belli ki burada çok radikal kararlar alınması gerekiyor. Çok zayıf ihtimal olmakla birlikte bu yaz yaşanan felaketlerin baskısı bunu sağlayabilir mi?

Uluslararası büyük bir kamuoyu baskısı da ortada olmadığından, ben gereken ölçüde radikal kararların bu konferanstan çıkamayacağı kanısındayım. Belki birtakım radikal kararlar alınabilir ama bunlar da temenni kararları olmaktan öteye geçemez, bağlayıcı niteliği olmaz.

Ekolojik krizin varlığını reddedenlerin ileri gelenlerinden, şimdi adını hatırlayamadığım biri küresel ısınma konusunda sıkı tedbirler talep eden on binlerce kişilik yürüyüş kortejlerini ben göremiyorum demişti ki doğru söylemişti ve bu tespit hala geçerli.

Dolayısıyla kasım ayı başlarındaki Glasgow Konferansı insanlığın geleceği bakımından son derece önem kazanmış durumda ama ben mucize beklemiyorum maalesef.


- Şöyle sorayım, IPCC raporu yeni bir şey söyledi mi?

Daha önce söylenenleri daha sağlam kanıtlarla ortaya koydu. Yani uyarı evvelden gelmişti. Mesela 2019'da 11.000 bilim insanı, evet yanlış okumadınız, 11 bin bilim insanı küresel iklim konusunda acil durum ilan etmişlerdi.

Orada önemli konulardan biri fosil yakıtlara verilen -bir yıl bazında tüm dünya olarak- sübvansiyonların kaldırılmasına yapılan vurguydu.  Bu sübvansiyonların tutarı 5 milyar dolardır.

Bunun kaldırılması hem fosil yakıt kullanımında azalma sağlar, hem de buradan gelecek olan 5 milyar dolar ekolojik krizle mücadelede kullanılabilir. Glasgow'da bu konuda ne gibi kararlar çıkacak, göreceğiz.


- Görmek istediğimizi mi göreceğiz?

Bence en fazla bazı temennilerde bulunulabilir ama bunun pratikte fazla bir etkisi olmaz.
 


- 2019'dan bu yana geçen sadece 2 yıl içinde büyük felaketler yaşandı, bu kadarı bekleniyordu diyebilir miyiz?

Anlaşılan bu kadarını onlar da beklemiyordu… Bunlar arasında Endonezya'daki muazzam sel baskınlarını, ABD'nin güneybatısındaki rekor düzeyde sıcaklık dalgalarını, Hindistan'daki olağanüstü fırtınaları, büyük Avustralya yangınları ile bu yaz Türkiye dahil yaşanan yangınları ve su baskınlarını sayabiliriz. Öyle ki bilim insanları acaba tahminlerimizi revize etsek mi diye düşünmeye başladılar.
 


- Diğer sorunlar…

Diğer sorunlardan biri buffalo, koyun, keçi ve büyükbaş hayvanlar. Bu bir sorun çünkü biyoçeşitlilikteki bazı olumsuz gelişmeler, salgıladıkları muazzam miktarda metan gazı ve onlara yer açmak için toprak kullanımının değiştirilmesi söz konusu.

Dolayısıyla et tüketimini önemli ölçüde azaltmamız gerekiyor. Hazır yeri gelmişken şeker ve şekerli ürünler endüstrisinden bahsetmek isterim.

Birkaç yıl önce bir kısım İngiliz doktor, aynen sigarada olduğu gibi, şekerli ürünlerin üzerine ‘öldürür' yazılmasını önermişlerdi. Öyleyse et ve şeker tüketiminin olabildiğince azalması gerekiyor. Bunun bir yolunu bulmamız gerekiyor.

Bir de yeni gelen bir haberi eklemek gerektiğini düşünüyorum. İlk defa olarak Sibirya'daki orman yangınlarının dumanları kuzey kutbuna ulaştı ve hem dünyanın hem de Rusya'nın en soğuk bölgelerinden olan Yakutistan'da aşırı sıcaklık görüldü. Neredeyse her gün yeni bir haber geliyor.

Bilim insanları biz tehlikenin boyutunu ve zamanını acaba olduğundan az mı tahmin ettik diye düşünmeye başlamakta haklı çıkacaklar belki de.

- Teşekkürler Hocam…

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU