Taliban'ın tehditleri karşısında Türkiye ne yapabilir?

Esedullah Oğuz, Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: Reuters

Amerikalıların Afganistan’dan tümüyle geri çekilme takvimi yaklaşırken Taliban’dan Türkiye’ye yönelik bir sıcak bir sert mesajlar gelmeye devam ediyor.

Öncelikle hemen belirtelim, Taliban sanıldığı gibi, savaş deneyimi ve kabiliyeti son derece yüksek bir örgüt değil. Son 20 yılda hiçbir cephede ne NATO ne de Amerikan askerlerini yenebilmiş veya geri püskürtebilmiş değil. Aksine 11 Eylül 2001’den günümüze kadar olan dönemde yüzlerce üst düzey Taliban komutanı ve örgütün onlarca üst düzey siyasi ve dini lideri öldürüldü. Binlercesi de Afgan güvenlik güçleri tarafından esir alındı. Kabil hükümetinin barış görüşmeleri hatırına bu yılın başında serbest bıraktığı 5 bin kişi, bu savaş esirlerinden bir kısmı. Daha binlercesi Afgan hapishanelerinde ömür çürütüyor.

Peki, Taliban’ı güçlü ve yenilmez kılan ne? Bunun birçok nedeni olmakla birlikte en önemlisi, örgütün sahip olduğu kör inancı. Taliban ölümden korkmuyor, aksine cihat ettiğine, öldüğünde cennete gideceğine yürekten inanıyor. Son 20 yılda binlerce Taliban intiharcısı bu kör inanç gereği kendilerini kâh Kabil’in en kalabalık pazarında, kâh bir camide, kâh bir düğün mahallinde, bazen de bir okulun önünde patlattılar. Ölümden korkmayan birini yenemezsiniz. Zira onun kaybedeceği bir şey yoktur.

Taliban’ı yenilmez kılan ikinci bir faktör ise, Pakistan’ın Peştun nüfuslu Veziristan bölgesidir. Burası, Taliban’ın kendisine militan ve terörist devşirdiği yerdir. Şu anda bu bölgeden on binlerce genç, Afgan kırsalında Taliban saflarında savaşmaktadır. Ölen her Taliban militanın yerine Veziristan’dan onlarcası gitmekte, örgütün saflarını doldurmaktadır.

Hemen belirtelim Veziristan’ın bir kısmı aynı zamanda Pakistan devletinin de kontrolü dışındadır. Geçtiğimiz yıllarda bu bölgede Pakistan ordusu ile Pakistan Taliban’ı arasında şiddetli çarpışmalar meydana gelmiş, iki taraf tam olarak birbirine galip gelemeyince de zoraki bir ateşkes sağlanmıştı.

Bir başka etken de Veziristan’daki medreselerin Taliban’ın ideolojik altyapısnı hazırlamasıdır. Zira bu bölgede medreseler, Sovyet işgalinden itibaren Vahabilerin yoğun siyasi ve dini propagandasına maruz kalmış, böylece geleneksel misyonlarından uzaklaşarak tamamen siyasallaşmıştır. Bu yüzdendir ki, bu medreselerde eğitim gören her Talip, Afganistan’daki yabancılara ve onların yandaşı olan hükümete karşı savaşmayı cihad, dolayısıyla farz saymaktadır.

Taliban’ı ayakta tutan en önemli faktör ise, Pakistan’ın 30 yıldır süren sarsılmaz ve kararlı desteğidir. Bu destek sadece yardım ve yataklıktan ibaret değildir; aksine lojistik, silah ve mühimmat, askeri, siyasi ve diplomatik gibi her alanı kapsamaktadır. Pakistan’ın nihai hedefi, büyük ezeli düşmanı Hindistan’a karşı Afganistan’da kendisine stratejik bir derinlik yaratmaktır. Bunun için de Kabil’de kendisine yandaş bir örgütün iktidarı tek başına ele almasını hedeflemektedir. Bu örgüt de, doğal olarak Taliban’dır.

Taliban’ın savaş kabiliyetinin zayıf olduğunu, buna karşın inancının çok güçlü olduğunu belirtmişitik yazının başında. Hatırlayın, 1990’lı yıllarda Afganistan’ın büyük bir kısmını, karşı tarafın komutanlarını büyük parasal rüşvetler karşılığında satın alarak ele geçirmişti. Günümüzde de örgüt, aynı taktiği deniyor. Son birkaç ayda Afgan güvenlik güçlerine mensup pek çok komutan ve emniyet müdürü, Taliban’ın tarafına geçince yüzlerce ilçe birden düştü.

Başlıktaki soruya gelince; Türkiye 11 Eylül 2021 sonrası Kabil Havaalanı’nın güvenliğini üstlenecekse, öncelikle Pakistan’ı araya sokarak Taliban’la anlaşma yoluna gitmelidir. Eğer karşı taraf buna yanaşmazsa, o zaman Türkiye, Kabil, Mezari Şerif ve Herat gibi kentlerde dron üsleri kurarak, Afgan devletine hava desteği verebilir. Dronların nokta atışlarıyla Taliban’ın beli kırılırken, Afgan ordu birlikleri pek  çok bölgede yeniden hakimiyet kurabilir.

Taliban’ın elindeki en önemli kozu, intihar saldırıları olacaktır. Bunun için de Türkiye, Kabil dışındaki temsilciliklerini küçülterek veya tamamen kapatarak önlem alabilir. Ayrıca Türkiye, Afgan devletinin de onayını alarak, Kabil Havaalanı’nın çevresini korumak için Afgan Özbeklerinden ve Türkmenlerinden oluşan bin veya iki bin kişilik bir milis birliği kurabilir. Bu birlik, pekâlâ General Dostum’un veya diğer Türk asıllı komutanların deneyimli adamlarından oluşturulabilir.

Milis gücün Türk asıllı olmasının nedeni, onların sadakatinden emin olmak içindir. Zira, Afganistan’da en önemli sorun, güven ve sadakattir. Geçtiğimiz yıllarda yüzlerce Amerikalı ve Nato askeri eğitmeni, Taliban’la işbirliği halindeki Afgan askerleri tarafından vurularak öldürülmüştür. Eski cumhurbaşkanı Karzai’nin kardeşi, bir Taliban işbirlikçisi olan kendi koruması tarafından öldürülmüştü. Afgan askerleri arasında bu tür vakalara karışan tek bir Türkmen veya Özbek asıllı asker yoktur.

Türkiye, Taliban’a rağmen Kabil havaalanının güvenliğini ve işletmesini üstlenecekse, Pakistan-Türkiye kardeşliği ciddi bir testten geçecektir. Zira ilk defa, kardeşlik ve dostluk laflarını dillerinden düşürmeyen iki ülke karşı karşıya gelecektir. Pakistan Türkiye’ye karşı gerçekten samimi davranırsa, Taliban’ı dizginleyebilir. Ama 20 yıl boyunca ABD’nin yüzüne gülüp arkasından iş çeviren Pakistan’da samimiyet ve dürüstlük aramak, bana saflık olur gibi geliyor.

Ayrıca şunu vurgulamak gerekir ki, Taliban’ın İslam inancı ile Türkiye’nin geleneksel İslam inancı arasında hiçbir benzerlik yoktur. Taliban, basit olaylar için kol kesen, sıradan suçlar için insanları boğazlayan, camilerde, kalabalık pazar yerlerinde bomba patlatan, hatta 7-15 yaş arası kız öğrencilerin gittiği bir okulun önünde tam öğrencilerin çıkış saatinde uzaktan kumandalı bombayı patlatıp tam bir katliam gerçekleştiren, IŞİD anlayışında bir terör örgütüdür. Türkiye Afganistan’daki varlığını sürdürecekse, bu örgütle şu veya bu şekilde karşı karşıya gelecektir. O yüzden, sadece basit bir hazırlık yetmez. En kötü senaryoları da düşünerek, tüm detayları içeren kapsamlı bir plana ve hazırlığa ihtiyaç var.

Bir Türkmen atasözü, yurdu beled çapar diyor. Yani, bir ülkeyi, en iyi oranın yerlisi bilir. Öyleyse, Türkiye Afganistan’da görev yaparken, bu ülkenin yerli halkından yüreğinde ayyıldız sevgisi olan insanlarından yararlanmasını da bilmelidir.

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU