2013 "çözüm süreci" nasıl başladı? (1)

Celalettin Can Independent Türkçe için yazdı

21 Mart 2013 Nevruz'undan bir kare (Diyarbakır) / Fotoğraf: Reuters

Zaman makarasını, 2012 Sonbaharına doğru saralım… MİT ve PKK yetkililerinin 2008 Eylül’ünde Oslo’da, resmi olarak Norveç'in bilgisi dahilinde başlattığı görüşmeler, 14 Temmuz 2011’da Silvan’da 20 askerin ve PKK’linin öldüğü olayla akamete uğramıştı. Bunun üzerine Öcalan’ın yaşam koşulları daha bir ağırlaşmış, buna bir de kanunsuz tecrit cezası eklenmişti.

Öcalan’ın üzerine kapatılan kapılar, 1,5 yıl kadar bir zaman süresince açılmayacaktı. 12 Eylül 2012’de, Öcalan’la “görüşülmesi” talebiyle başlayan açlık grevleri, Kürt siyasi tutsakların yaşadığı bütün cezaevlerine yayılacaktı. 17 Kasım 2012’de iktidar, Mehmet Öcalan’ı İmralı’ya gönderecek, Öcalan’ın çağrısıyla açlık grevlerine son verilecekti.


Açlık grevlerine son verilmesinden takriben bir ay sonra, 29 Aralık 2012 tarihinde Başbakan Erdoğan katıldığı CNN programında şu açıklamaları yapacaktı:

Bir istihbaratçı, görevi gereği bir adım atacak ve soruşturma açılacak. Bu çok ciddi bir yargı vesayetiydi. Vesayetçiliği ortadan kaldırmadan bir yere varamazsınız. Ben risk alıyorum, Müsteşarım risk alıyor. Başına her şey gelebilir. Görüştükleri kişiler malum. Ben siyasetçi olarak bu görüşmeyi yapamam, ama onların eli ayağı durumunda olan devletteki ajanları, temsilcileri vardır ve bunları yapar. Ada ile de görüşür, Ada’nın kanaatlerini, düşüncelerini arar, sorgular. Neymiş? Anlaşmalar yapılıyormuş!.. Ada’daki bırakılacakmış, böyle bir şey söz konusu değil. Bizler mesafe almak istiyoruz… Ada’yla görüşmeler halen var. Çünkü netice almamız lazım. Bunun ışığını görüyorsak adımı atmaya devam ederiz.

Başbakan Erdoğan 7 Şubat 2012 tarihinde, MİT müsteşarı Hakan Fidan’ın soruşturmaya alınma girişimi ile ilgili konuşuyor. Fidan’ın Ada (Öcalan) ile kamuoyu bilgisinden uzak olarak yaptığı “gizli” görüşmeler dolayısıyla soruşturmaya alınmak istenmesine tepki gösteriyor. Soruşturma konusu yapanlar FETÖ’cü savcılar… Fidan’ı alırlarsa kuvvetle muhtemel sıra başkalarına gelecek. Asli hedef ise Başbakan Erdoğan olmalı…


Başbakan Erdoğan, Öcalan-Fidan görüşmesinin ne zaman gerçekleştiğini ifade etmiyor. Zaten bu görüşmenin asıl konusu da bu değil, Fidan’ı soruşturma girişimi 7 Şubat 2012 olduğuna göre, muhtemelen bu tarihten önce görüşmüşler. Açlık grevleri öncesinde değil, açlık grevleri sonlarında veya açlık grevleri talebinin karşılanmasından sonra görüştükleri anlaşılıyor.

17 Kasım’da biten cezaevleri direnişiyle, “görüşme” hakkını arkasına alan Öcalan’ın, Fidan’a dönük soruşturma hadisesini “darbe” girişimi ilan ettiğini, tavır koyduğunu, genelde iktidarı, özel olarak Fidan’ı bu konuda uyardığını biliyoruz.

Öcalan’ın, açlık grevi sonrası süreçte ortaya çıktığı anlaşılan bu konjonktürü, Fidan üzerinden çözüm sürecine yönlendirdiği anlaşılıyor. Çözüm hadisesini Öcalan’ın teklif ettiğini güvenilir kaynaklar doğruluyor zaten…

Fidan’la, Akil İnsanlar toplantılarında verilen aralarda müteaddit defa karşılaştım. Konuşmuşluğum olmadı. Davranış biçimlerini izleme olanağım oldu. Hakkında, Öcalan’ın birkaç kelimeyi aşmayan görüşlerini de okudum. Bende bıraktığı izlenim; akıllı ve konuşulabilir bir insan. Devlet düzeyinde çok yukarıda olmasına rağmen burnundan kıl aldırmayan tiplerden değil. Dinliyor. Belki yanılıyorum ama aklına ve zekâsına güvenen her istihbaratçının, hatta her cin insanın zevk aldığı “yönlenirken yönlendirme” oyununu tasarladığı da oluyor bu arada belki. Kendine güvenli. Başbakan Erdoğan, her durumda sahip çıktığına ve yanında tutmak istediğine göre güvenilir ve ketum bir kişilik. Nitekim Kürt sorunu ile ilgilenen hemen bütün devlet ve hükümet görevlileri çözüm sürecinin bitmesi sonrasında geri plana düştüler, o kaldı. Başbakan Erdoğan bir yana; üstelik sürecin asıl sorumlusu o olmasına rağmen. Basın önüne pek çıkmıyor. Faş olmayı da pek sevmiyor gibi. Oslo görüşmeleri deneyimi de var. Öcalan’ı ve PKK’yi etüt edercesine iyi incelediğine şüphe yok. İyi tanıyor mu, emin değilim. Üstelik Kürt veya Kürt kökenli.  

Başbakan Erdoğan’a gelince… Aslında Kürt sorunu diye bir sorunun olduğu görüşünü doğru bulmuyor. “Kürtler var, Kürt sorunu yok” düşüncesinde. Kürt sorununun, adının “sorun” olarak konmasının ülkeyi böleceğine inandırılmış. – Yeri gelirse bu “inandırılma” meselesi ile ilgili anımı anlatmak da isterim. - “Bir sorunu düşünmezsen yoktur” düşüncesi de ona ait.

Başbakan Erdoğan, Öcalan’ın teklif ettiği, Fidan ve MİT üzerinden geliştirdiği, çözüm sürecine nasıl ikna oldu, bu noktada soru budur.

Başbakan Erdoğan, Fidan’ı soruşturma girişiminin anlamının gayet ayırdında. Amacına ulaşmak için “kadr-i mutlak” iktidar ve devlet düşüncesinin ne kadar stratejik öneme sahip olduğunun, kimse ondan fazla ayırdında olamaz. Zorlandığında İslami düşüncenin kimi tefsirleri de buna açık... İktidar iplerinin kopma riski altında olması ihtimaline karşı duyarlılığı ziyadesiyle fazla olması anlaşılır. Ciddi bir iktidar mücadelesiyle karşı karşıya olduğunu hemen görüyor.

Belki de ABD’den doğru ilişkilerin de yönlendirmesiyle FETÖ’nün önünü açmış. Haksızlık yapmayalım, önceki iktidarların devamı olarak, kanımca soğuk savaş ürünü ABD'ci Devlet tercihi olarak kendisi de açmış. Ancak çok açmış. Yargı da, polis de, ordu da, uluslararası camia da FETÖ’nün gücünü -tam bilemese de- bildiği kadarıyla ziyadesiyle güçlü olduğunun ayırdında.

Öte yandan FETÖ’cü güvenlik güçlerinin planladığı, kendisinin siyasi sorumluluk gereği onayladığı 2011 “anti terör Kampanyası”ndan PKK yenilmeden çıktığı gibi bütün 2012 yılı boyunca “kapsamlı bir savaşı yürütecek şekilde kendini hazırlamış”.

Bu iki önemli güçle aynı anda savaşacak durumda olup olmadığını çok düşünmüş olmalı…  

Fidan’ın, Öcalan’ın FETÖ’nün uç veren darbe girişimine karşı uyarıları, barışçı yaklaşımları ile ilgili aktarımları,  PKK’nin 2011 konseptine karşın savaş kapasitesi kaybına uğramaması ama Öcalan’ın etkisi altında barışı tercih edebileceği ihtimali vb. etkenler, Başbakan Erdoğan’ın “çözüm dalına tutunma” tutumunu benimsemesini sağlamış olmalı…

Başbakan Erdoğan karakterinde olan insanlar “güvenirler” veya “güvenme ihtiyacı” duyarlarsa çok verirler… Dedi ya; “ne istediler de vermedik!” Ancak koparlarsa da pir koparlar; asla unutmaz, asla af etmezler… Kanaatim odur ki, FETÖ’den o zaman koptu. Ancak büyütmeme, zamana bırakma görüntüsü verdi. Hazırlandı…

Öte yandan, Ocak 2013 başından itibaren Öcalan’la BDP Milletvekillerinin görüşmeleriyle fiili olarak başlayan çözüm süreci, 21 Mart 2013 Newroz’unda Diyarbakır’da okunan “mutabakat” metniyle resmiyet kazanıyordu…

Şimdilerde konuşuluyor; son açlık grevleri nedeniyle Öcalan’ın avukatlarıyla ikidir görüşmesi, özellikle yaptığı açıklamalar yeni bir benzeri sürecin başlangıcı mı? 

 

 

 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU