İdris Deby: Su testisi su yolunda kırıldı

Yusuf Kenan Küçük Independent Türkçe için yazdı

Çad Cumhurbaşkanı İdris Deby / Fotoğraf: AFP

Geçtiğimiz salı günü (20 Nisan) Çad Cumhurbaşkanı İdris Deby'nin öldüğü açıklandı.

Deby böylece, Burundi ve Tanzanya Cumhurbaşkanları Nkurunziza ve Magufuli'nin ardından son bir yıl içerisinde görevdeyken hayatını kaybeden üçüncü Afrikalı Devlet Başkanı oldu. 

Deby'nin ölümü Çad şartlarında dahi umulmadık bir durum. 

Çünkü bir cumhurbaşkanı, seçim zaferinin ilan edildiği gün isyancılara karşı mücadelede cephede yaralanıyor ve hayatını kaybediyor. 

Burada şu hususu kayda geçirmek gerekiyor. 

Deby'nin gerçekten nasıl öldüğü ve kimler tarafından öldürüldüğü hakkında çeşitli spekülasyonlar var ve belki de gerçekleri hiçbir zaman öğrenemeyeceğiz. 

Ancak resmî açıklamanın, diğer iddialar kadar doğru olma ihtimali bulunuyor. 

Zira Deby isyancılara karşı kritik operasyonlara bizzat katılıp askerlerini sevk ve idare etmesiyle biliniyor.

Deby'nin ölümünü ülkede yönetimi devralan Geçici Askeri Konsey açıkladı. 

15 generalden oluşan Konseye, 37 yaşında olmasına rağmen Korgeneral rütbesi taşıyan Deby'nin oğlu Mahamat Deby başkanlık ediyor. 

Kendi varlık nedenini "devletin devamlılığını sağlamak" olarak ilan eden Konsey, anayasayı askıya aldı ve geçiş dönemi anayasası olarak addedilebilecek 104 maddelik bir Kararname yayımlandı. 

Bu bağlamda Geçici Askeri Konsey parlamento ve hükümetin feshedildiğini duyurdu ve 18 aylık geçiş döneminin ardından özgür ve demokratik seçimlerin yapılacağı vaadinde bulundu. 

İsyancı gruplar ve sivil muhalefet, ülkede yönetimi devralan Geçici Askeri Konsey'i tanımadıklarını, zira bunun askeri bir darbe hükmünde olduğunu, dolayısıyla halkın iktidarı tesis edilinceye kadar mücadeleye devam edeceklerini ilan ettiler. 

Muhalifler bu durumu darbe olarak değerlendirmekte haksız sayılmazlar. 

Çad Anayasası'na göre devlet başkanlığı koltuğunun bir şekilde boşalması durumunda Meclis Başkanının, bunun mümkün olmaması halinde ise Cumhurbaşkanı Birinci Yardımcısının görevi devralacağı kayıtlı. 

Dolayısıyla, şartların olağanüstü olduğu izahtan vareste olmakla birlikte, askeri bir darbenin tüm unsurlarını barındıran bu gelişmenin bir darbe olduğunu kabul etmek gerekiyor. 
 

Geçici Askeri Konsey Başkanı Mahamat Deby.jpg
Geçici Askeri Konsey Başkanı Mahamat Deby / Fotoğraf: Twitter

 

İsyanlar siyasi tarihi

İsyan hareketleri Çad siyasi tarihine damga vurmuş durumda. 

Nitekim, ülkenin ilk cumhurbaşkanı 1975 yılında isyancı bir kalkışmanın tetiklediği darbe neticesinde öldürüldü ve Çad 1982 yılına kadar devam eden bir iç karışıklığa sürüklendi. 

İsyancı lider Hissene Habré, 1982 yılında başkent Encemine'yi ele geçirdi ve devlet başkanı oldu. 

Böylece Sahra-altı Afrika'da ilk defa bir isyancı bir örgüt ülke yönetimini ele geçirmiş oldu. 

Deby bu süreçte Habré'nin sağ koluydu ve 1985 yılına kadar genelkurmay başkanlığı görevini yürüttü. 

1980'lerin sonunda Habré ile aralarının açılmasının ardından Darfur bölgesine kaçtı. 

Burada kendisinin de mensubu olduğu Zagava aşireti içerisinde isyancı bir hareket kurdu ve 1990 yılında başkenti ve iktidarı ele geçirdi. 

Deby'nin kendisi de 30 yıllık iktidarının neredeyse tamamında silahlı kalkışmalarla mücadele etti. 

Bu isyanların büyük çoğunluğunu devlet içerisinde makam vermek, isyancıları orduya entegre etmek veya maddi imkanlar sunmak suretiyle bertaraf etmeyi başardı. 

Yine de 2006 ve 2008 yılında başkente ulaşan ve cumhurbaşkanlığı sarayını kuşatan isyancıların elinden Fransa'nın desteğiyle ancak kurtulabildi. 

Son olarak 2019 yılında Deby'nin kuzeni liderliğindeki isyancı birlikler Encemine'deki Fransız üssünden kalkan Mirage uçaklarıyla vurularak durdurulabildi. 

Dolayısıyla Deby'nin iktidarını 30 yıl sürdürebilmesinde Fransa'nın desteği hayati rol oynadı. 

Ancak adıgeçenin siyasi ömrünü en az Fransa kadar uzatan diğer önemli etken, 2003 yılında Çad'ın ihraç etmeye başladığı petrol. 

Deby bu sayede ahbap-çavuş ilişkilerini tahkim etme ve rant dağıtarak sadakat satın alma imkanına kavuştu. 

Ülke GSMH'sinin yüzde 40'ını oluşturan petrol gelirleriyle Deby ayrıca, orduya yatırım yapabildi ve 11 Eylül sonrası dönemde kendisini "küresel terörle mücadele"de Batı'nın müttefiki olarak pazarlayabildi. 

Bu minvalde bölgedeki Birleşmiş Milletler, Afrika Birliği, ECOWAS ve G5 Sahel misyonlarına çok sayıda askeri birlik gönderdi. 

Deby ülke dışında yüksek maliyetli bu adımları atarken, ülke içerisinde de çok sayıdaki sosyo-ekonomik problemi zor kullanarak da olsa ötelemeyi başardı. 

Nitekim halihazırda ülke nüfusunun yüzde 66'sı aşırı yoksulluk sınırının altında yaşıyor. 

BM Kalkınma Programı tarafından hazırlanan "İnsani Gelişme Endeksi"nde 189 ülke arasında 187. sırada yer alan Çad, Nijerya ve Somali'yle birlikte dünya genelinde çocuk ölüm oranlarının en yüksek olduğu üçüncü ülke. 

Ancak ülkedeki bu vahim tablo, siyasi "istikrar" olarak yazılan ancak "ikbal" olarak okunan hesapların yapıldığı mevcut şartlarda kimsenin gündeminde değil.
 

afp.jpg
Fotoğraf: Bertran Guay/AFP

 

Fransa'nın tutumu

İşin özü bu olmakla birlikte Çad'daki gelişmelere Batılı ülkelerin vereceği tepkinin çerçevesini yine ülkede eski sömürgeci güç olan Fransa'nın belirlediği anlaşılıyor. 

Bu çerçevede Fransa makamlarının yaptıkları açıklamalarda demokratik prensiplerden ziyade "barışçıl" bir geçiş ve "istikrar" vurgusu göze çarpıyor. 

Fransa Cumhurbaşkanı Macron'un, Deby'nin cenaze törenine katılmak için 22 Nisan Perşembe akşamı geldiği Çad'da ayağının tozuyla Geçici Askeri Konsey'e başkanlık eden Deby'nin oğlu General Mahamat Deby ile baş başa görüşmesi de Fransa'nın darbeye muvafakat verdiği anlamına geliyor. 

Sözkonusu tutum Fransa'nın "Françafrique" olarak adlandırılan ve neo-sömürgeci olarak nitelenen Afrika politikasıyla örtüşüyor. 

Fransa, otoriter veya diktatör olup olmadığına bakmaksızın "müttefik" olarak gördüğü Afrikalı liderleri destekliyor. 

Kendisine sorun çıkaran liderlerin ise askeri darbeler yoluyla veya isyancı gruplar tarafından devre dışı bırakılmasına sessiz kalıyor.

Kısa vadede Fransa'nın işine gelmekle birlikte bu oyun kurgusu, Sahel bölgesindeki kronik sorunların en temel nedenlerinden birisi. 

Çünkü Fransa'nın bu müdahaleleri, sözkonusu ülkelerde iç dinamiklere dayalı demokratikleşme süreçlerini baltalıyor. 

Otoriter yönetimlerin kamu gelirlerini kendi menfaatleri istikametinde kullanması, insan haklarının ihlal edilmesi, hakların yoksullaşması ve marjinalize edilmesine çanak tutulması da cabası.
 

TRT World .jpg
Kaynak: TRT World 

 

Çad'ın kırılganlığı 

Deby'nin öldürülmesi, neopatrimonyal yönetimlere sahip tüm Afrika ülkeleri gibi Çad'ın da görünüşteki istikrarının kırılgan olduğunu tüm açıklığıyla ortaya koydu. 

Zira bu tür otorite tarzıyla yönetilen ülkelerde liderin altında örgütlenen hiyerarşik yapı, rant dağıtabildiği ve sadakat satın alabildiği sürece ayakta kalabiliyor. 

Bu çerçevede, Deby'nin öldürülmesi şüphesiz rejim içi dengeleri sarsıcı bir gelişme. 

Geçici Askeri Konsey üyelerinin tamamının Deby'nin müttefikleri olduğu, adıgeçenin ölümünün açıklanmasından bir gün önce önde gelen bazı generallerin olası bir kalkışmanın önünü almak amacıyla tutuklandığı iddia ediliyor. 

Öte yandan, babasının gölgesinde büyümüş bir prens olarak görülen Konsey Başkanı Mahamat Deby'nin ülkedeki askeri, siyasi ve ekonomik elitler arası dengeleri koruma, uyarlama ve yönetebilme becerisinin önümüzdeki dönem için belirleyici olacağını söyleyebiliriz. 

Buna ilaveten Deby'nin de ölümünden sorumlu tutulan "Çad'da Değişim ve Uyum Cephesi" (Front pour l'Alternance et la Concorde au Tchad- FACT) adlı isyan hareketinin mücadelesini sürdürerek başkenti ele geçirme riski bulunuyor. 

Rejimin kırılganlığının yüksek olduğu bu süreçte sivil muhalefetin de başkent Encemine içerisinde halkı örgütleyip sokak gösterileri düzenlemesi Geçici Askeri Konsey için en kötü durum senaryosu olsa gerek. 

Ancak gelişmelerin evrileceği yönden bağımsız olarak eski sömürgelerinde halen "king-maker" olan Fransa'nın tutumunun Çad'da belirleyici olacağı izahtan vareste.


Bölgesel kırılganlıklar 

Çad'ın iç kırılganlıklarına ilaveten Moritanya'dan Etiyopya'ya tüm Sahel bölgesinin bıçak sırtında olduğu bir dönemden geçiyoruz. 

Bu bağlamda Sahel bölgesinin genelinde Fransa ve ABD'nin güvenliği önceleyen politikalarının bu alanda kaydadeğer bir iyileşme meydana getirmediği, dahası varolan sorunları ağırlaştırdığı tartışılıyor. 

Boko Haram'ın Çad Gölü havzası ve Nijerya'nın kuzeyindeki faaliyetleri ve etkinliği giderek artıyor. 

Çad'a komşu olan Darfur'da kabileler arası çatışmalar şiddetleniyor. 

Bölgedeki uluslararası görev gücünün 2020 sonunda çekilmesinin ardından meydana gelen olaylarda yüzlerce kişi hayatını kaybetti ve yaklaşık 200 bin kişi yerlerinden oldu. 

Darfur'daki güvenlik durumunun kötüleşmesinde Çad yönetiminin de etkisinin olduğu, bu minvalde Deby'nin de mensubu olduğu Zagava aşiretinin silahlandırıldığı iddia ediliyor. 

Çad'ın kuzey komşusu Libya'daki durum belirsizliğini korurken, Etiyopya'da iç savaş devam ediyor ve bölgede tarafları Mısır, Sudan ve Etiyopya olabilecek bir ihtilafın baş göstermesi ihtimali gittikçe artıyor. 

Bu şartlar Çad'daki gelişmeleri daha önemli kılıyor. 

Fransa ve ABD'nin Deby'nin ölümünün ardından yaşananlara verdikleri tepki, demokratikleşme sürecine destek vermektense ne pahasına olursa olsun istikrarın tesisine odaklanacaklarının işaretlerini taşıyor. 
 

İdris Deby’nin cenaze töreni.jpg
İdris Deby'nin cenaze töreni / Fotoğraf: AFP

 

Sonuç

Uluslararası Kriz grubunun ahiren yayınlanan bir raporunda dikkat çekildiği üzere Sahel bölgesindeki isyan hareketlerinin ve güvenlik sorunlarının temelinde "yönetişim krizi" bulunuyor. 

Bu sorunlara çözüm bulunmasının yolu da bölge ülkelerinde hukukun üstünlüğünün tesis edilmesi, devlet yönetimlerinin ve liderlerin hesap verebilir kılınması, halkların güvenlik, eğitim, sağlık hizmetleri gibi temel beklentilerine cevap verebilecek politikalar oluşturulmasından geçiyor. 

Ancak, Çad örneğinde olduğu gibi, bölgede etkin olan Fransa ve ABD gibi devletler ve ülke içinde gücü elinde bulunduran elitlerin öncelikleriyle, bölge halkının temel beklentileri birbirinden farklı. 

Dahası çözüm istikametinde atılabilecek adımlar bu gayrı resmi ittifak tarafından istikrarın sarsılması olarak algılanabiliyor. 

Dolayısıyla, Çad'da İdris Deby'nin ölümü üzerine yaşanan eski düzenin devam ettirilmesine yönelik telaşı, bu ittifakın hayatta kalma reaksiyonu olarak okumak gerek. 

Fakat bu yaklaşımın uzun vadede Çad'a istikrar getirmeyeceği, mevcut siyasi ve ekonomik yapının da sürdürülebilir olmadığı bir gerçek. 

Nasıl bağımsızlığından bu yana ülkede sayısız isyan hareketi gerçekleştiyse, ihmal edilen geniş toplum kesimlerinin haklarını silahla aramaya devam edeceklerini söylemek kehanet olmayacaktır. 

Ancak toplumu oluşturan gruplar arasında Çad halkının tamamının özgürlük, refah ve kalkınmasını hedefleyen sosyal bir mutabakat olmadığı için olası bir iktidar değişimi, örneğin FACT'in başkenti ele geçirmesi ülkedeki cari yönetim anlayışını değiştirmeyecektir. 

Nihayetinde Çad halkının çok büyük bir kısmının, ülkenin zenginliklerini ve insan kaynaklarını heba eden bu güç mücadelesi içerisinde felaketi ağır çekim yaşamaya devam edeceği anlaşılıyor.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU