Antik Mısır'ın kuruluş devri din coğrafyası

Umut Ataseven Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: Reuters

Antik Mısır coğrafyası bulunduğu konum itibarıyla etrafının çöllerle kaplı olması hasebiyle ulaşım noktasında sıkıntılar yaşadığını bilmekteyiz.

Ulaşım konusunda sıkıntılar yaşayan Antik Mısırlılar bu coğrafya üzerinde birtakım değişiklikleri de meydana getirmişlerdir.

Kuruluş devri idari taksimatına bakıldığında yerli halkın bölgeyi neden tercih ettikleri he bir araştırma konusu olmuş ve yapılan çeşitli çalışmalarla açıklanmaya gayret edilmiştir.

Bölge halkının Nil'in durumundan dolayı tarıma yöneldiklerini ve bölgesel ticarete adım attıklarını söyleyebiliriz.

Nil'in taşma zamanları (temmuz-eylül) hesaplamalar sonucu elde edilmiş olsa da bu hesaplamalar yapılırken hangi araçlardan yararlanıldığı hep bir merak konusu olmuştur.
 


1436 yılda bir meydana gelen Güneş Tutulmasının hesaplanması, Mısırların ne denli sistematik çalıştığının kanıtlarından biridir.

Bu hesaplamalar şüphesiz bulundukları coğrafya üzerinde yapılmış ve kayıt altına alınmıştır. Coğrafi faktörlerin matematik bilimin gelişmesine neden olduğunu da söyleyebiliriz. 

Bu dönemde yaşanan inanç sistemi şüphesiz Antik Mısırlıların künyesini de ortaya koymaktadır.

Yerleşik hayata geçişin hızla sürdüğü ve tamamlandığı devirlerde ortaya bir inanç sisteminin çıkabileceğini de unutmamak gerekir.

İlk Mısırlılar yerleştikleri coğrafyalara kendilerine ait ata kültleri ve değerleri ile çok şey katmışlardır.

İlk devirlerde yaşanan inanç kültleri müstakil olarak anılsa da toplumsal değerlerden uzak bir dini gelişim yaşanması pek de mümkün olmamıştır.

İlk anıtlar ve ilk hac merkezleri toplumsal değerlerin önde gelen kültlerinden olmuştur.

Özellikle ölmüş atalarının mezarlarını ziyarete giden Mısırlar buralara hediyeler, değerli eşya ve mücevherler götürerek onlara olan saygılarını da göstermişlerdir.


Bu saygı göstergesi yılın belli zamanlarda sıkça yapılmaya başlanmış ve bir gelenek olarak gelecek kuşaklara bırakılmıştır.

Hac merkezleri adını alan dini yerler, mabetler ve anıtların zamanla merkezi eyaletlerden uzaklaşması o bölgeyi daha da ilgi çekici hale getirmiştir.

Abydos şehrinde yer alan bir hac merkezi vardır ki; burada milyonlarca hediyeler bulunmuş ve hediyelerin her biri Mısırlıların atalarına sundukları saygıyı ifade etmekteydi.

Ata inançları zamanla Osiris merkezli bir din algısını yaratmaya başlamış ve Osiris'in hazin öyküsü toplumda büyük yankı uyandırmıştır.

Bu hikâye toplum nazarında bir dayanak ve güven konusu olmuş; zamanla Osiris tanrısallaştırılmıştır.

Din adına yapılan her uygulamanın karşımıza kültürel bir yaptırım olarak çıkıyor olması toplum nazarındaki inanç açlığını da gözler önüne sermektedir.

Dönem hakkında çeşitli rivayetler olmakla birlikte döneminde vücuda getirilmiş bir Tarih (Historia) eseri vardır ki; bu eser bize Herodotos'u anma ihtiyacı hissettirmektedir.

Herodotos Historia'sı dönem hakkında bilgiler vermekle birlikte dönemin her türlü sosyolojisini de ortaya koymaktadır. 
 

Herodotos.jpg
Herodotos; m.ö d.484 -ö. 425


Bugün Herodotos denildiğinde birçok yorum ile karşılaşmak mümkündür. Bu yorumların bazıları maksatlı önermeler olmakla birlikte olumlu eleştirileri de görmek mümkündür.

Herodotos'u anlamak aslında Mısır için ayırdığı bölümü de anlamak demektir ki; bu eseri bir başucu eseri kabul etmeden dönem hakkında yargılara varmamız da pek mümkün olmamaktadır.

Bugün 'Kâinatın ilk insanları kimdir' diye sorulduğunda şüphesiz bu soruya Herodotos cevap vermektedir.

Herodotos dünyanın ilk insanlarının Mısırlılar olduğunu; yine Mısırlılardan öğrenmiş ve eserinde bu şekilde bahsetmiştir.

Mısırlılar dünyanın ilk insanlarının kendilerinin olduğu ifade etmiş ve bu özellikleri onları diğer toplumlardan ayırdığına inanmışlardır.

Öyle ki; bu varsayım kabul edildiğinde yaşamın başladığı ilk coğrafya Antik Mısır coğrafyası olmaktadır ki bu bilgi teyide muhtaçtır.

Antik Mısır coğrafyası yaşamın başladığı ilk coğrafya olup olmadığı henüz kanıtlanamamışken; insan yaşamına uygun bir coğrafya olduğu gerçeğini de görmek gerekir.

Su ihtiyacı bakımından oldukça elverişli, tarım ve hayvancılık açısından da oldukça önemli bir coğrafya olmuştur.

Mısır coğrafyası tarım alanında oldukça gelişmiş ve bu şekilde bir ticaret hacmini meydana getirmiştir.

Kuruluş devrinin din açısından bir önemi de şudur ki; Ruhban sınıfının temelleri yine bu dönemde atılmaya başlanmıştır.

Zamanla değişime uğrayan din algıları olsa da ruhban sınıfın ayrıcalıklı durumu yıkılış sürecine kadar önemini ve yerini korumuştur.
 


Ruhban sınıfının iktidarla olan mücadelesi bir bakıma tarihi coğrafyayı da yakından ilgilendirmekte ve bu sürecin ilerleyen dönemlerde coğrafi koşullarınca yaşanan çatışmaları ne denli körüklediğini görebilmekteyiz.

Ruhban sınıfının ilk devirlerde devlet teşkilatında ayrıcalıklı bir konumu olmakla birlikte bu ayrıcalığın zamanla kuvvetlendirdiğini söyleyebiliriz.

Toplum ve coğrafya ilişkisi; bulunulan mekânın gerek inanç sistemini gerekse ibadet biçimlerini de etkilemiştir.

Yapılan ibadetlerin çoğu ata dininin tek ve çoğulcu tanrısı Amon için yapılmakla birlikte Ra, Horus, Isıs, Sekhmet ve çeşitli tanrıların coğrafya ile yakından ilişkileri ile açıklanabilmektedir.


Antik Mısır coğrafyası, merkez teşkilatının oluşmasında da büyük bir paya sahiptir.

Mekânın yüzölçümünün büyük olmasından dolayı idari taksimatlara ihtiyaçlar duyulmuş ve aşağı yukarı Mısır olarak ayrımlara gidilmiştir.

Aslında bu ayrım hem coğrafi faktörlerden dolayı hem de idarenin zorluğundan kaynaklanmaktaydı ki; bu sürecin sağlıklı bir şekilde ilerleyebilmesi için de merkezi teşkilatın güçlü olması beklenirdi.

Coğrafya aynı zamanda halkı yönetme kabiliyetini de etkilemekte; sıcaklık veya kuraklık etmenlerinin iktidar kuvvetlerince katı bir idari anlayış sergilemelerine neden olmaktaydı.

Bir idarecinin (Firavun) hem bulunduğu coğrafyadan ötürü hem de yönetebilme kabiliyeti oldukça önem arz etmekteydi ve bu kabiliyet merkezi teşkilatın kuvvetli olmasına bağlıydı. 
 

 
Antik Mısırlılar tıp alanında eskiçağ dünyasının önde gelen toplumlarından biri olmakla birlikte Eskidoğu ve Eskibatı coğrafyasını kendisine hayran bırakan bir yapısıyla tüm zamanlara damga vurmayı başarmıştır.

Klasik tarih anlayışlarından biri olan ve günümüzde dahi uygulamanın mükemmeliyeti sık sık anılmaktadır ki bu uygulama mumyalama geleneğinden başka bir şey değildir.

Mumyalama geleneği Mısır coğrafyasının Mısırlılara bir armağanı olarak karşımıza çıkmaktadır. 

Mumyalama geleneği yine tarihi coğrafyanın önemli konularından bir olmaya aday ve hatta ilgili konularından biri olarak görülebilir.

Mumyalama geleneği ve usulü bulunulan coğrafya itibarıyla netlik kazanmış, kullanılan malzemeler Antik Mısır coğrafyasında yetişen ürünlerin kullanılmasıyla geleneğin devam ettirilmesi sağlanmıştır.

Antik Mısır coğrafyası tüm dinlerin değil, ata dinlerin üzerine kurulu bir coğrafya olmakla birlikte toplum yapısı itibarıyla dindar bir yapısı olan millet görümüne sahiptir.

Bu yapısı onların ahiret inancının temellerini inşa etmeye olanak sağlamış ve yine aynı şekilde tarihi coğrafyanın etkisiyle inanç kültlerini ortaya koymuştur.
 


Firavunların ölümsüzlük arzuları, bedenlerini her daim diri tutmak istemeleri ve öldükten sonra yeniden dirilip Ra ile bütünleme düşüncesi yine antik Mısır coğrafyasında vücut bulmuştur.

Antik Mısır bulunduğu konum itibarıyla sıcak bir iklime sahip, yıl içindeki güneşlenme süresi oldukça uzundur.

Yaşanılan coğrafyanın sıcak olması her daim başlarının üzerinde onları ısıtan bir güneş motifini ortaya çıkarmış ve bu motifin güneş kültünü ortaya çıkararak güneşin Ra adını alıp tanrısallaşma süreci hızlanmıştır.

Ölüm arzusunun aksine yeniden doğuş inancının bir sonucu olarak karşımıza mezarlar çıkmaktadır ki bu mezarlar günümüzde dahi hala varlıklarını korumaktadır.

Antik Mısır ile özdeşleşen ve mezar amelelerinin büyük emekleriyle göğe doğru yükselen piramitler Eskiçağ dünyasının en önemli konularından biridir. 
 


İlk devirlerde yapılan mezarları yine tarihi coğrafya içerisinde incelemek mümkündür. Kullanılan malzemeler ve işlenen mimari motifler bile tarihi coğrafyanın bir konusudur.

Kuruluş devri içerisinde inşa edilen mezarlar daha çok tek kapılı odalardan müteşekkil iken sülaleler devrinde bu oda ve kapıların sayısı artmıştır.

Ruhun tek kapıdan geçerek tanrıya ulaşacağı düşüncesi yerini sülaler devrinde çoklu kapılara ve bu kapılardan geçerken verilecek mücadelelere bırakmıştır.

Bu, ruhun özgür kalması ve tanrı ile bütünleşme sürecinde verilen mücadeleler olmakla birlikte yeni argümanlar da ortaya çıkmaya başlamıştır; bunlardan bir tanesi ise Apofistir.

Bir bakıma şeytani bir varlık olarak bilinen ve ruhun tanrıya ulaşmasını engellemeye çalışan dini inancın bir parçası olarak karşımıza çıkmaktadır.

Bu şeytani varlık Antik Mısır coğrafyasının önemli bir unsuru olmuş, bu unsuru bertaraf etmenin yolu dindar olmaktan geçtiğine inanılmaktaydı. 
 


İlk dönem mezarlar incelendiğinde sadece Firavunun müstakil olarak gömüldüğü yerler olmadığını, mezar içerisinde çoğu zaman bir erkanı ve hizmetkarının da varlığı saptanmıştır.

Firavunlar tek başına gömülmemiş ve ruhunu tanrı ile bütünleştirdikten sonra yeniden doğuşu amaçlamış ve bu dirilişten sonra kendisine hizmet etmesine inandığı hizmetçilerini yanında götürmüştür.

18. Hanedanlığa kadar bu inanç devam etmiş ancak daha sonra bu kölelerin yerini Şwapti adı verilen heykelcikler almıştır.

Tutankhamun'un mezarı açıldığında çok sayıda bu heykelciklere ulaşılmıştır; uygulama biçimi farklı olsa da aynı inanç devam etmiştir.

Sonuç itibarıyla her tarihi hadisenin yaşandığı bir coğrafya olmakla birlikte yine bu coğrafyalarda yaşamış sayısızca millet baş göstermiştir.

Bu milletlerin bu coğrafyalarda iskân ettikleri sürece kültürel yapıları yine bulundukları mekân üzerinden şekillenmiştir.

Bu çalışama ile Antik Mısır örneğini ele alarak tarihi coğrafyanın önemini ve bu tarihi coğrafyanın neleri etkileyip, nelere mal olduklarını anlatmaya gayret ettik.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU