Gaz yağı şişesi

Şeyhmus Çakırtaş Independent Türkçe için yazdı

Yirmi altı yıl önce Siverek'teki evimizden bir daha dönmemek üzere ayrıldığımızda, baba yadigarı toprak damlı, taş duvarlı evimizin bütün ayrıntıları kendiliğinden zihnime kazınırken, evi ıssızlığa terk ederek, Urfa'ya göç ettik.

Geride bir sürü hüzün, anı ve sevinçler bırakarak, çok uzak olmayan bir adımlık Urfa'ya yerleştik.
 

031 (2).JPG
Fotoğraf: Şeyhmus Çakırtaş


Belki ayrılmak için hiçbir neden yoktu ya da bize öyle geliyordu. Siverek'in kaskatı feodal yapısı, genel baskıcı siyasal ortam ve ülkenin içinde bulunduğu durum, büyük kentlerin çekim gücü göçün arka planında yer alan nedenlerdi.

Bildik nedenler yani… 
 

DSCF0374.JPG
Fotoğraf: Şeyhmus Çakırtaş


Herkesin hayatında en az bir ya da birkaç kez etkilendiği toplumsal nedenler.

İnsanın batıya göçünün tarihsel etkisiyle yönümüzü batıya vermiş; Ankara, İstanbul derken ancak Urfa'ya karar kılmıştık.

Oysa o yıl öğretmen olarak tayinim Ankara Şereflikoçhisar'a çıktığı halde son anda atama kararnamesini iptal ederek, Urfa'ya tayin olmuştum.
 

024.JPG
Fotoğraf: Şeyhmus Çakırtaş


Urfa çok uzak bir diyar değildi elbet. Bir adımlık yer, göç bile sayılmazdı. Ama insan doğup, büyüdüğü yerden kopunca, her yer insana çok uzak gelir. O zaman Urfa bile bana çok uzak bir yer gibi gelmişti.

Urfa'da ilk günlerimiz, bu uzaklığın derin sancısında geçerken, Urfa'nın kadim sokaklarına bayağı zaman sonra alışmaya başladık.
 

039 (2).JPG
Fotoğraf: Şeyhmus Çakırtaş


Tarihin en eski izlerine, değişik kültür ve inançlara tanıklık yaparken, zamanla ısot reçelinin aslında kırmızıbiber salçası olduğunu da öğrendik.

Bu arada zaman sessizce akıp geçti. Zamanın her dalgalanması bizi ayrı sarstı, her kavşak canımızı acıttı.
 

042 (2).JPG
Fotoğraf: Şeyhmus Çakırtaş


Mutlu olduğumuz günler de oldu elbet. Ama zaman hep ağır bir yük gibi durdu sırtımızda.

Yakın olan uzak, uzak olan yakın oldu. Değişti her şey, bütün imgeler, mekan ve duygular değişti.
 

DSCF0385.JPG
Fotoğraf: Şeyhmus Çakırtaş


Baş döndürücü bir değişimin gölgesinde zamanın hızına yetişmeye çalıştık böylelikle.

Çok uzak bir yerden de gelmiyorduk ama aradaki mesafenin bu kadar uzak olduğunu süreç içinde anladık.
 

DSCF0395.JPG
Fotoğraf: Şeyhmus Çakırtaş


Siverek katıksız bir Kürdi kenti, Urfa ise tipik bir küçük Ortadoğu'ydu.

Bu nedenle yeni kültürlerle tanıştık, bazı alışkanlıklarımız kendiliğinden buharlaştı, bazı yeni davranışlar yaşantımıza dahil oldu.
 

DSCF0396.JPG
Fotoğraf: Şeyhmus Çakırtaş


En çok da acıyı benimsedik, yemeklerimizde bütün tatlar acıya evirildi zamanla.

Sonra göç yolları başka kentlere doğru uzadı. Her gidilen yer, yeni bir şey kattı yaşantımıza, bazı kavramları da bizden aldı.
 

DSCF0394.JPG
Fotoğraf: Şeyhmus Çakırtaş


Ne ilginçtir ki hızla akıp giden zamana inat, rüyalarım hiç değişmedi. Rüyalarımda sanki zaman donmuş gibi beni Siverek'teki evimizin avlusunda yaşatmaya devam ediyordu.  

Bu nedenle, geride bıraktığımız evimiz, bütün zamanlarda bende varlığını sürdürdü ve uykularımın değişmez parçası oldu.
 

Ş (2).JPG
Fotoğraf: Şeyhmus Çakırtaş


Şimdi harabe bir görünüm alan ve artık bize ait olmayan evimiz, rüyalarımda hala aynı dinginliğinde.

Aradan yıllar geçmesine rağmen çoğu rüyam hala geride bıraktığımız evde geçiyor, insanlarla ilişkilerim o evde şekilleniyor.
 

Ş (6).jpg
Fotoğraf: Şeyhmus Çakırtaş


Hayatında Siverek'in kıyısından geçmeyenler bile, rüyalarımda o evde görünüyor, benimle aynı dili konuşup, aynı havayı teneffüs ediyor, Zazaca konuşuyor, çok güçlü imgelerle rüyalarıma giriyor.

Şimdilerde gördüğüm bütün rüyaları unutabiliyorum; ama o evde geçen rüyalarım zihnimde kalıyor, kaydoluyor sanki; unutmuyorum, unutamıyorum.
 


Rüyalarım toprak damlı, taş duvarlı evimizin avlusunda geçiyor, geniş yapraklı dut ağacının gölgesinde dinlenen, tahta merdivenden dama çıkan insanların siluetlerinden oluşuyor.
 


Bir de evimizin tahta direklerini destekleyen sütunda asılı duran gaz yağı şişesi, her seferinde rüyalarıma giriyor, adeta siyah beyaz bir fotoğrafın en belirgin ve net yerini oluşturuyor. 

Zihnim geçmişin izlerini günümüze taşırken, 1980 öncesi elektriksiz evimizi aydınlatmak için gaz yağı satan satıcıdan gaz doldurduğumuz gaz şişesini hiç unutamıyorum. 

Gaz yağı şişesi sanki karşımda, eski evimizin duvarında asılı duruyor. Belki 50 yıllık, belki daha eski, büyükçe kulplu cam şişe.
 


26 yıl önce babamın vefat ettiği tarihte bile yarısına kadar gaz dolu olarak, duvarda asılı duruyordu.

Evimize elektrik geleli yıllar olmasına rağmen, o şişe hep yerinde kaldı. Çünkü fazlasıyla elektrikler kesiliyor ve zaman zaman eski çıla dediğimiz gaz lambasını yakıyorduk.

Babam vefat edince, hiçbir zaman ne ben ne annem ne de kardeşlerim o şişeye dokundu. 

Göç ettiğimizde yüklerimizin arasına almadığımız, duvardan da indirmeye kıyamadığımız o gaz yağı şişesini bir hüzün imgesi olarak geride bıraktık.
 


O geniş yapraklı dut ağacı, evinizin damına çıkan tahta merdiven, kapı içinde kapısı olan kocaman tahta kapıyı Siverek'te bırakıp, göç yollarına düşerken, o köhne evimizin rüyalarımda yıllarca kalacağı, yaşayacağını hiç tahmin etmezdim.

Şimdi o ev rüyalarımda hala aynı şekilde korunuyor, dingin bir şekilde yaşıyor.

Ve o şişe, bilmem kaç yıllık o yeşilimsi kalın cam şişe, hala yarısına kadar gaz yağıyla dolu olarak rüyalarımda varlığını sürdürüyor. 

Dokunsam, gaz lambasının gazını doldursam ve zamanı geriye sarabilsem, zamanın karanlık tünelinden gidip, o şişeyi oradan, asılı duvardan alabilsem…

 

 

*Bu yazı 03 Ağustos 2010 tarihinde yazılmış, Şubat 2021'de gözden geçirilerek, tekrar ele alınmıştır…

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU