Geçen günlerde ABD'de toplanan Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nda Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da bir konuşma yaptı.
Toplantının ana gündemini Gazze'de yaşanan olaylar oluşturdu.
60 binden fazla insanın vahşice katledilmesi, soykırım tartışmalarını hemen hemen tüm vicdan sahibi insanların gündemine taşıdı.
Ardından, aralarında Birleşik Krallık ve Fransa'nın da bulunduğu birçok ülke, "iki devletli çözüm" çerçevesinde Filistin Devleti'ni tanıdı.
Konu bu kadar can yakıcı ve vicdan sızlatıcı olunca, ne yazık ki hamaset, çözüm odaklı tartışmaların önüne geçiyor; yapılması gerekenler, konuşulması gereken konular ve çözüm yolları arka plana düşüyor.
Bugün biz de "iki devletli çözüm"ün ne olduğunu konuşalım.
Biliyorsunuz, İsrail Devleti 1948'de kuruldu.
Kurulmadan birkaç gün önce ise Birleşmiş Milletler, "iki devletli çözüm" kararı aldı.
Bu karara göre, günümüzde İsrail olarak bilinen topraklar -tarihi Filistin topraklarının bir kısmı- Yahudilere bırakıldı.
Geriye kalan bölgede ise bir Filistin Devleti kurulması kararlaştırıldı.
Müslümanlar ve Araplar -içlerinde Hristiyanların da bulunduğu- bu karara şiddetle karşı çıktılar.
Onların itirazı şuydu:
Yahudiler bu topraklarda yoktu.
20'nci yüzyılın başlarında 35-40 bin civarında olan Yahudi nüfusu, büyük göçlerle ve İngiltere'nin desteğiyle 1948'de 700 bine ulaştı.
O dönemde bile Filistinli Arapların sayısı, Yahudilerin iki katından fazlaydı.
Böyle bir coğrafyada, yani aslında yerleşik olmadıkları bir toprakta, ülkenin yarısından fazlasının -hem de en verimli bölgelerinin- Yahudilere verilmesini kabul etmediler.
Düşündüler ki:
Zaten çoğunluğuz, birçok Arap ülkesi yanımızda. Mısır, Ürdün, Suriye, Lübnan birinci dereceden sınırda. Hep birlikte Yahudileri denize dökeriz; bu iş biter.
Ama olmadı, biliyorsunuz.
1948'de Filistinliler "iki devletli çözüm"ü kabul etmeyince savaş çıktı.
Ne yazık ki İsrail, Filistinli Araplara bırakılan devletin sınırlarına da yerleşti ve bu toprakları işgal etti.
Bu süreçte ciddi bir Filistinli nüfusu -700 bin ile 800 bin arasında, hatta yaklaşık 1 milyon kişi- çevre ülkelerle göç etmek zorunda kaldı.
Filistinliler, "Zaten kısa süre içinde geri döneceğiz, bu iş böyle sürmez" diye düşündüler.
Ancak ne yazık ki 1948'den bugüne, tam 77 yıldır geri dönemiyorlar.
1967 Savaşı'nda ise, Ürdün yönetiminde olan eski Kudüs şehri, yani Doğu Kudüs -esas Sur içi- İsrail tarafından işgal edildi.
Batı Şeria da aynı şekilde İsrail'in kontrolüne geçti.
Mısır'ın bir vilayeti konumundaki Gazze de işgal edildi.
1948'de göç etmeyen Araplar ise İsrail vatandaşı olarak kabul edildi.
Bugünkü İsrail Devleti sınırları içinde yaklaşık 6,5 milyon Filistinli yaşıyor.
Bunların yaklaşık 2 milyon 100 bini, 1948'de vatandaşlığı kabul eden, göç etmeyen ve İsrail vatandaşı olan Araplardan oluşuyor.
Yaklaşık 2,5 milyon Filistinli ise Batı Şeria'da, Mahmud Abbas yönetimindeki bölgelerde yaşıyor.
Gazze'de ise nüfus yaklaşık 2 milyon civarında.
İsrail vatandaşı Arapların, yani 2 milyon 100 bin civarındaki Arapların, 120 kişilik İsrail Parlamentosu'nda kendi partileri bulunuyor ve seçimlere göre 14-17 milletvekili çıkarabiliyorlar.
Önceki dönemde ise bazı bakanlıklar dahi aldılar.
Ancak şu anda bu kesimden ciddi bir ses çıkmıyor; belirgin bir tepki ortaya konulmuyor.
Batı Şeria'da da büyük ölçüde sessizlik hakim.
Eylemler ve karşı çıkışlar oluyor, ama Gazze'deki kadar yoğun değil.
Bugün Filistinliler kabaca üç siyasi çizgiye ayrılmış durumda:
İsrail vatandaşı Araplar,
Mahmud Abbas yönetimindeki Batı Şeria'daki Araplar,
Gazze'deki Filistinliler.
Bu grupların kendi içinde de birçok fraksiyon bulunuyor.
Örneğin, İsrail vatandaşı Arapların bile 4–5 partisi var; bazen anlaşabiliyorlar, bazen anlaşamıyorlar.
Esas sorun da tam olarak burada yatıyor.
Şimdi herkes "iki devletli çözüm" diyor.
Yani, 1948'de kabul edilmeyen tez veya karar, bugün tüm dünyaya sunuluyor ve "Bunu kabul edin" deniliyor.
Buna göre, bir tarafta İsrail olacak, Yahudiler Siyonist yönetim altında varlığını sürdürecek; diğer tarafta ise Batı Şeria merkezli bir Filistin devleti kurulacak.
Bu proje Gazze ve Batı Şeria'yı kapsıyor.
Ancak burada çok ilginç bir durum var:
Türkiye dahil herkes İsrail'i "iki devletli çözüm"ü kabule zorlarken, Hamas bunu kabul etmiyor.
Hamas, İsrail'i asla meşru bir devlet olarak tanımıyor; dolayısıyla "iki devletli çözüm"ü de reddediyor.
Kuruluşundan itibaren tezleri, 1948 öncesi sınırlar içinde bir İslami Filistin devleti kurulması yönündeydi.
O zaman, bütün dünyayı kabule zorluyoruz, herkes baskı yapıyor -Türkiye de dahil- ama Hamas kabul etmiyor.
Peki, bu çözüm nasıl mümkün olacak?
Şu an Filistinliler kendi içinde bile büyük bir bölünme içinde: İsrail vatandaşı Araplar, Batı Şeria yönetimini destekleyenler ve "iki devletli çözüm"ü kabul etmeyen, savaşa devam eden Hamas.
Bu üç grup bir araya gelmezse çözüm mümkün değil.
Bazıları diyor ki:
22 Arap devleti var, hiçbiri destek vermiyor; hepsi Amerikan, İsrail ve İngiliz etkisi altında; paraları onların bankalarında, ekonomik olarak her yönüyle bağlılar; en ufak bir çözümü bile desteklemiyorlar.
Bu doğru, ama onlardan önce esas sorun şu:
Şu anki Filistinliler kendi aralarında bile bir bütünlük ve ortak siyaset oluşturamıyor.
İşte esas mesele bu: Bu gruplar nasıl birleştirilecek?
Şu anda piyasada olan devletler arasında en büyük görev Türkiye'ye düşüyor.
Ancak Çin'in bunu yapmaya çalıştığı vakit durum çok farklı bir boyut kazanıyor.
Çin, Filistinli grupları bir araya topladı; henüz olaylar başlamadan önce onları anlaşmaya ve ortak bir siyasette birleştirmeye çalıştı.
Ancak Çin'in İsrail Büyükelçisi, Tel Aviv'deki evinde ölü bulundu.
Şimdi bu konular tartışılmadan ve konuşulmadan sadece hamaset yapılması, işi daha da çözümsüz hâle getiriyor; herhangi bir netice ortaya koymuyor ve yazık oluyor.
Peki, ne demek istiyorum?
Bütün dünyayı bir kenara bırakın; önce Filistinliler -Müslümanıyla, Hristiyanıyla, Filistinli Araplarla- ortak bir siyaset geliştirmeli.
Bugün yaklaşık 6,5 milyon Filistinli kabaca üç gruba, detayda ise 13–23 gruba bölünmüş durumda.
Peki, bu koşullarda nasıl bir siyaset oluşturulabilir?
Bütün dünya, diyelim ki, "iki devletli çözüm"ü kabul etti; şu an kabul eden devletlerin sayısı 150'yi geçti.
Amerika, İsrail (birkaç istisna dışında), Birleşik Krallık, Fransa ve diğerleri bunu onayladı.
Ama İsrail bile "iki devletli çözüm"ü kabul etse, Hamas bunu reddettiği müddetçe ve tek bir Filistin yönetimi olmadığı sürece bu çözüm nasıl hayata geçirilecek?
İşte ben bu soruyu soruyorum ve burada duruyorum.
Allah rahmet etsin, bir eski akrabamız vardı; çaresiz ve çözümsüz kaldığında özel bir duası vardı:
Allah hakka yardım etsin
Evet, Allah hakka yardım etsin.
*Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish