Geçmişten günümüze Arakan ve bölgedeki siyasi dinamikler

Cahide Hayrunnisa Çiçek Independent Türkçe için yazdı

Kolaj: Independent Türkçe

Türkiye'nin 2012 yılında Budist Rakhineler tarafından Rohingyalı Müslümanlara uygulanan katliamla daha yakından tanıdığı Myanmar, 53 milyonluk nüfusu ile Asya Pasifik ülkeleri arasında önemli bir yere sahiptir.

Güneydoğu Asya'da Çin, Hindistan, Bangladeş, Malezya ve Tayland gibi stratejik konumdaki ülkelere komşu olan Myanmar, bu ülkelere benzer kültürel özellikleri de bünyesinde barındırmaktadır.

Ancak içinde bulunduğu coğrafi şartlar ve komşu ülkelerin etkileri toplumsal çeşitlilik açısından önemli bir kazanç gibi görünse de Arakan toplumunu ulus olma ve ortak tarih bilincinden yoksun bırakmaktadır.

180'den fazla etnik grubu bünyesinde barındıran ülke, siyasi açıdan gruplar arasında etnik ayrımlar gözetmekte ve bu gruplardan yalnızca 135'ini resmi olarak vatandaşı kabul etmektedir.

Özellikle nüfusun yaklaşık yüzde 10'unu oluşturan Müslümanlara karşı etnik temizlik operasyonu yürüten ve dönem dönem çok büyük katliamlara imza atan Myammar Hükümetinin bu uygulamaları dikkatleri bölgenin stratejik önemine ve siyasetine çevirmektedir. 


Oldukça zengin yer altı kaynaklarına, doğalgaz ve petrol yataklarına sahip bölgenin günümüzdeki bu ayrımcılığa dayanan etnik siyasi yapısını anlamak için tarihsel süreçlerine bakmak ve bölgedeki uluslararası aktörleri iyi tanımak gerekmektedir.

1826'de İngiliz Sömürgesi ile başlayan ve Çin ile ABD'nin mücadele arenasına dönen Myanmar, kanlı bir tarihi geçmişe sahiptir.

Yaşanan etnik temizliğin bölgede bulunan Burmalı Müslüman gruplara değil de sadece Rohingyalı Müslümanlara karşı uygulanması ve bu politikanın kaynağının din savaşları gibi gösterilmek istenmesi, sorunun temeline inmek gerektiği gerçeğini karşımıza çıkarmaktadır.

Çünkü Rohingyalıların yerleşim yerlerinin bölgedeki mevcut doğalgaz ve petrol kaynaklarının bulunduğu bölgede bulunması ve bu noktaların Andaman Denizi ve Bengal Körfezi'ne hakim önemli fay hatlarından olması asıl sorunun din savaşları değil de enerji savaşları ve bölge hakimiyeti olduğunu göstermektedir. 


Diğer taraftan Rohingyalı Müslümanlara karşı uygulanan etnik temizliğin sebeplerinden biri olarak gösterilen bu toprağın gerçek sahibi olmadıkları ve bölgeye sonradan yerleştikleri tezi de, tarihsel süreçler incelendiğinde doğruluğunu yitirmektedir.

8'nci yüzyılda bölgeye gelen Arap Müslümanlar sayesinde İslam'la tanışan Rohingyalılar, yüzyıllar boyunca aynı topraklarda hüküm sürmüşlerdir. 


Sorunun ana aktörlerinden olan Burmalı Budistlerde yine aynı dönemlerde Arakan'da yaşayan bir diğer etnik grup olarak karşımıza çıkmaktadır.

Arakan'ın stratejik önemini değerlendiren bu iki etnik grup, deniz ticari yoluyla uzun yıllar tüccarlık yapmış, zenginleşerek bölgeyi Güneydoğu Asya'nın Endülüs'ü konumuna getirmişler ve birçok Avrupa ülkesi ile uzun yıllar ticari ilişkilerini sürdürmüşlerdir.

Ticaretin de gelişmesiyle birlikte Rohingyalı Müslümanlar ve Burmalı Budistler aynı topraklarda barış içinde yaşamışlardır. 

Bu süreçte dostluk içinde yaşayan iki halkı sonradan bu denli kanlı tarihsel sürecin bir parçasına haline getiren etkenler dikkatle incelenmeli, bölgeye hakim olan uluslararası aktörlerin katliamlardaki rolü asla göz ardı edilmemelidir. 


Arakan'ın katliamlarla dolu tarihsel süreci

Rohingyalı Müslümanlar ve Budist Rakhineler yaklaşık olarak 19'ncu yüzyılın sonralarına kadar aynı topraklarda sorunsuz bir şekilde birlikte yaşamışlardır.

Ancak 1826 yılında başlayan ve tam 120 yıl boyunca devam eden İngiliz sömürgesinin ardından ayrıştırmacı politika benimseyen İngilizler, yüzyıllar boyu dostluk içerisinde yaşayan iki etnik grup arasına nifak tohumları ekmiştir.

İngiltere Sömürge Sistemi ile, Arakan tarihinde Rohingyalı Müslümanların dışlanması ile başlayıp, katliamlarıyla devam eden etnik temizlik politikaları açısından önemli bir sürecin en büyük aktörü haline gelmiştir.

Bu politikayı beslemek adına o dönemde bölgeye gelen işçi göçünü bahane eden İngiltere, 'Rohingyalı Müslümanların Arakan'a sömürge döneminden sonra gelen göçmenler olduğunu' ve 'bu toprakların asıl sahibi olmadığını' iddia ederek vatandaşlığa kabul etmemiştir.

Diğer taraftan Müslümanların kendileri için büyük bir tehlike olduğuna inanan Budist Rakhineler, aleyhte propagandalara başlayarak, yüzyıllardır birlikte yaşadıkları özgür toplumu sömürge sistemine tercih etmişlerdir. 


1948 yılında sömürgeden kurtulup bağımsızlığını ilan eden Myanmar, yönetimini cuntacıların gölgesi altında oluşturmuştur.

Bu tarihten itibaren de yeni kurulan Myanmar Devleti'nde söz sahibi olan cuntacılar ve Budist Rakhineler Müslümanlara karşı başlattıkları propagandayı etnik temizlik ve zulme dönüştürmeye başlamışlardır.

Günümüze kadar devam eden bu acılı sürecin ilk katliamı 1942 yılında gerçekleşmiştir. Devlet destekli Budist Rakhineler Minbya Köyü'nden başlayarak tüm Arakan'a yayılarak Rohingyalı Müslümanları katletmişlerdir.

40 gün devam eden ve 'Kerbelayı Arakan' olarak nitelendirilen olaylarda 150 bin Rohingyalı katledilmiş, köyler yakılarak yok edilmiş, geriye kalan Müslümanların çoğu başta Bangladeş olmak üzere komşu ülkelere göç etmek zorunda kalmışlardır.
 

Burma Library.jpg
Fotoğraf: Burma Library


Geride kalan Müslümanlara baskıların artması sonucu 1947 ve 1948 yıllarında komşu ülkelere toplu göç dalgası artarak devam etmiştir.

1954 yılında ise toplumsal baskı, etnik temizlik ve katliamlara bir de ekonomik yaptırımlar eklenmiş, Müslümanlar işten çıkarılarak yerine Budistler istihdam edilmiştir.

Aynı yıl içerisinde Müslümanların kendini biraz olsun toparladığını gören Burma Ordusu, devlete karşı silahlı mücadeleye girişeceklerini iddia ederek 'Muson Operasyonu' adı altında yeni bir katliama imza atmıştır. 
 

CNN.jpg
Fotoğraf: CNN


Baskılar, sürgünler ve katliamlarla karşı karşıya bırakılan Rohingyalı Müslümanlar, 1962 Askeri Darbesi ile birlikte tüm iktisadi güçlerini kaybetmişlerdir.

Medya halkı Müslümanlara karşı kışkırtma noktasında aktif kullanılmış, askeri rejim tarafından 'Göçmen Soruşturma Operasyonu' adı altında taciz, tecavüz, adam kaçırma, harç kesme gibi eylemler normalleştirilmiş ve olaylar artarak devam etmiştir. 
 

The Guardian gazetesinin Mart 1962 tarihli nüshası askeri darbeyi konu alıyor.jpeg
The Guardian gazetesinin Mart 1962 tarihli nüshası askeri darbeyi konu alıyor


1978 yılına gelindiğinde ise, 'Kral Dragon Operasyonu' adı altında yüzlerce Rohingyalı tutuklanarak işkence ve tecavüze maruz bırakıldıktan sonra öldürülmüştür.

Yaşadıkları topraklarda hiçbir şekilde can ve mal güvenliği kalmayan 200 bini aşkın Rohingyalı Müslüman, Bangladeş'te geçici kamplara yerleştirilmiştir. 
 

Impact.jpg
Impact International'ın Mayıs-Haziran 1978 sayılı nüshası 'Kral Dragon Operasyonu' ​​​​​​nu konu alıyor


Tüm yaşanan bu katliamların ardından Rohingyalı Müslümanlara karşı en büyük darbe 1982 Anayasası ile vurulmuştur.

Kabul edilen yeni Anayasada yürürlüğe konulan Vatandaşlık Kanunu ile tüm etnik azınlıklara haklar verilirken Rohingyalı Müslümanlar göçmen statüsüne alınarak resmi olarak 'vatansız bir halk' konumuna düşürülmüştür.

Bu tarihten itibaren yasal tüm haklarını kaybeden ve devletsiz sayılan Rohingyalılar, 2012 yılında daha büyük bir etnik temizlik ile karşı karşıya bırakılmıştır. 
 

Rohingyalı mülteciler, Ağustos 1978'de Burma'dan Bangladeş'e kaçtılar. Kalan birkaç eşyalarını taşıyorlar  Fotoğraf United States Holocaust Memorial Museum (USHMM).jpeg
Rohingyalı mülteciler, Ağustos 1978'de Burma'dan Bangladeş'e kaçtılar. Fotoğrafta, kalan birkaç eşyalarını taşıyorlar /  Fotoğraf: United States Holocaust Memorial Museum (USHMM)


29 Mayıs 2012'de 3 Budist Rahip bir kadına tecavüz ederek cesedini Müslüman köyün yakınlarını bırakır ve olaydan masum 3 Müslüman genç sorumlu tutulur.

Öldürülen gençlerin ardından yaşanan karmaşayı fırsat bilen Budist Rakhineler, Müslümanların köylerini yakarak dünyanın gözü önünde yeni bir katliama imza atar.

Ardından 140 bin Rohingyalı daha ülkesini terk etmek zorunda kalır. 

Yaşanan bu olayın ardından bölgeye giden İnsan Hakları Örgütleri Rohingyalı Müslümanların yıllardır maruz bırakıldığı etnik temizlik ve katliamı kamuoyunun gündemine taşınmıştır. 
 

Haziran 2012'de yaşanan şiddet olayları sırasında silah taşıyan yerel Budistler yanan bir köyden uzaklaşıyor.  Fotoğraf İnsan Hakları İzleme Örgütü.jpeg
Haziran 2012'de yaşanan şiddet olayları sırasında silah taşıyan yerel Budistler yanan bir köyden uzaklaşıyor / Fotoğraf: İnsan Hakları İzleme Örgütü

 

Uluslararası güvenlik açısından Arakan sorunu

1942'den beri devam eden katliamlarla vatansızlaştırılıp topraklarını terk etmek zorunda kalan ve sınır bölgelerinde sıkışan Rohingyalılar, gittikleri Bangladeş, Hindistan, Pakistan, Afganistan, ABD ve Körfez Ülkeleri dahil birçok ülkede uluslararası güvenlik konusunda zafiyet oluşturmaya başladıktan sonra ancak devletlerin gündemine alınmıştır.

Rohingyalıların kimliksiz bir şekilde çeşitli ülkelere girebilmeleri ve bunun sonucunda çeşitli terör gruplarına dahil olmaları, aynı zamanda Ortadoğu'dan sızan küresel insan kaçakçıları ve silah tacirlerinin artması, yasa dışı örgütlerin mağdur edilen masum halk üzerinden bu alanı rahatlıkla kullanabileceğini ortaya çıkarmıştır. 

Çözüme dair en önemli adımlardan biri 5 Eylül 2016'da Kofi Annan Vakfı ve Myanmar Devlet Danışmanlık Ofisi ile ortak bir komisyon kurularak atılmıştır.

Rohingyalı Müslümanların yaşadığı tüm problemleri tespit ederek çözüm önerileri sunmak üzere toplanan kurul çeşitli ulusal ve uluslararası engellemelerle karşı karşıya bırakılmıştır.

İddialara göre 9 Ekim 2016'da Rohingyalıların 3 sınır karakoluna bıçak ve silahla saldırı düzenlediği belirtilmiş, ancak bir süre sonra saldırıları Hareke el-Yakin, Aq Mul Mujahedeen adında bir grup üstlenmiştir. 

Yaşanan tüm engellemelere rağmen 23 Ağustos 2017'de Annan Raporu yayımlanmıştır. 

Raporda; bölgede şiddeti engelleyecek toplumlararası uzlaşıyı tesis etme, topraklarına el konulan Rohingyalı Müslümanlara tazminat ödenmesi ve en önemlisi Rohingyalı Müslümanlara vatandaşlık statüsünün verilip tüm hak ve hürriyetlerden sınırsız faydalanmaları gibi çok önemli kararlar alınmıştır.

Alınan kararlarda ayrıca 100 binden fazla Arakanlı mülteciye ev sahipliği yapan komşu Bangladeş ile iş birliği yapılmasının ve hükümetler arası anlaşma ile uluslararası normlara uygun olarak mültecilerin Bangladeş'ten Myanmar'a gönüllü dönüşlerine imkan sağlaması gerektiği de vurgulanmıştır. 
 

Rohingyalı mülteciler güney Bangladeş'teki bir kampa sığınaklar kurdu, 1991 Fotoğraf Liba Taylor Photography.jpeg
Rohingyalı mülteciler güney Bangladeş'teki bir kampta, 1991 / Fotoğraf: Liba Taylor Photography


Bu kadar önemli konularda uluslararası manada atılan ilk adımın ardından 2 gün sonra Arakan Kurtuluş Örgütü (ARSA) adı altında bir yapının polis merkezlerine saldırı düzenlemesi de uluslararası terörizm alanında bu sahanın boş bırakılmamak istendiğinin bir göstergesi sayılabilir.

Diğer taraftan yapılan Polis Merkezi ve diğer saldırıların ardından etnik temizlik operasyonlarına hız veren yetkililer, ARSA'nın üstlendiği bu olaydan sonra bir operasyon gerçekleştirmiş ve 100 bin Rohingyalıyı yerinden etmiştir. 

Kendini Arakan Kurtuluş Örgütü olarak tanımlayan yapı ise, kuruluş amacını hakları ellerinden alınarak etnik temizliğe maruz bırakılan Rohingyalı Müslümanların kimliklerinin geri iade edilmesi olarak tanımlamaktadır.

Örgüt aynı zamanda küresel cihat örgütleriyle, Laşker Taybe, el-Kaide ya da DAEŞ ile bir bağlantılarının bulunmadığını ifade etmektedir.

Buna karşın örgütün lideri olan Ataullah'ın Pakistan Karaçi doğumlu, Suudi Arabistan'a göçen bir Rohingyalı olması ve 2012'den sonra eğitim alarak örgüte katılması, aynı zamanda örgütün oluşum süreci, beslendiği kaynaklar ve ilkeleri hakkında net bir bilginin olmayışı dikkat edilmesi gereken bir durumdur. 


Rohingyalı Müslümanların maruz bırakıldığı insani hak ihlalleri 

Rohingyalı Müslümanlar İngiliz Sömürgesi ile başlayan etnik temizliğin ardından 1982 Anayasası ile 'Vatansızlaştırılmış' ve akıl almaz zulümlere maruz kalmışlardır.

Uygulanan işkencelerin yanı sıra kendi topraklarından göçe zorlanan Rohingyalılar, BM Raporlarına bile 'Problemlerinin çözümü imkansız hale gelmiş tek halk' olarak yansımış ve tüm insani hak ve hürriyetlerden mahrum bırakılmışlardır. 

Burmalı Budistlere yeşil kimlik verilirken, Rohingyalılara yabancılara verilen beyaz kimlik verilmektedir.
 

2016 yılında Tula Toli köyünden bir aile. Yetkililer, bu fotoğrafta onları beyaz numaralı kartlar takmaya zorladı Fotoğraf Greg Constantine.jpeg
2016 yılında Tula Toli köyünden bir aile. Yetkililer, bu fotoğrafta onları beyaz numaralı kartlar takmaya zorladı. Bu ailenin 6 üyesi öldürüldü / Fotoğraf: Greg Constantine (USHMM)


Evleri, ticarethane ve ibadethaneleri yakılarak yok edilen, hiçbir şekilde can ve mal güvenliği bulunmayan Müslümanlara, uğradıkları taciz ve tecavüzlere karşın cezai yaptırım uygulanmazken, bu durum Budistlerin zulümlerini aleni ve kural tanımaz bir şekilde sürdürmelerine zemin oluşturmaktadır.

Motorlu taşıt ve telefon kullanamayan, ağır vergi yükümlülüğü olan, seyahat özgürlüğü bulunmayan, betonarme ev yapmasına izin verilmeyen, eğitim ve sağlık gibi devlet imkanlarından yararlanamayan, evlenmesi ve çocuk sahibi olması yasaklanan kısacası Myanmar'ın bir köşesinde unutulan bu halk, adeta açık hava hapishanesinde yaşam mücadelesi vermektedir.

Bu şartlarda yaşamayı kabul etmeyip canı pahasına göçe zorlanan Rohingyalıları ise gittikleri ülkelerde çok daha zorlu şartlar beklemektedir. 
 

Arakan.jpg
İlk karede (üstteki) Rohingyalıların evleri yıkılırken, Budistlerin evlerine dokunulmadığı görülüyor. İkinci karede (alttaki) ordunun Rohingya topraklarına inşa etmeye başladığı yeni altyapı görülüyor / Fotoğraflar: Greg Constantine (USHMM)


Bangladeş'teki Arakan kampları

Budist Rakhinelerin saldırıları sonucu kendi topraklarından göç etmek zorunda kalan Rohingyalı Müslümanların sığındığı ülkelerin başında Bangladeş gelmektedir.

Bangladeş ve Arakan Naf Nehri ve 175 kilometrelik ormanlık alanlarla birbirinden ayrılmıştır.
 

Bangladeş ve Arakan Sınırı - Naf Nehri.jpg
Bangladeş ve Arakan Sınırı, Naf Nehri


İmkan bularak Bangladeş'e göç etmek isteyen Rohingyalılar, deniz büyüklüğündeki bu nehirden küçük botlarla karşı tarafa ulaşmaya çalışmakta, bu esnada çok fazla insanın bindiği botlar ya batmakta ya da akıntıya kapılarak kaybolmaktadırlar. 

BM tarafından resmi olarak kabul edilen Khutupalong, Nayapara, Leda, Balukhali Kamplarının yaşam koşulları diğer kamplara göre biraz daha iyi sayılmaktadır.

Resmi olmayan Batta Jaguna Kampı ve asıl yoğunluğun yaşandığı Khutupalong Genişleme Sahası ilk dönemlerde toplam 300 bin Rohingyalı Müslümana ev sahipliği yaparken, son saldırının ardından bu rakam 1 milyon 300 bine ulaşmıştır. 

Genellikle Bangladeş'in sınırında bulunan Naf Nehri kenarında, Teknaf, Chittagong ve Cox's Bazar'da kurulan kampların çoğunluğu kadın ve çocuklardan oluşmaktadır.
 

Arakanlı hafız yetimler.jpg
Arakanlı hafız yetimler / Fotoğraf: Cahide Hayrunnisa Çiçek


İhtiyaçları BM ve Uluslararası STK'lar tarafından karşılanan kamplarda eğitim, sağlık, barınma ve güvenlik gibi temel ihtiyaçlardan yoksundur.

Aynı zamanda cinsel istismar ve tecavüz olaylarının çok fazla yaşandığı bölgelerde, sürekli açlık, elverişsiz şartlar ve salgın hastalıklardan dolayı çocukların yaşam süresi 10'lu yaşlara kadar düşmektedir.  
 

Arakan’ın yetim çocukları.jpg
Arakan'ın yetim çocukları


Özellikle en kalabalık nüfusu barındıran ve 1996 yılında gerçekleşen göç ile Khutupalong Mülteci Kampı'na alınmayan Rohingyalıların ormanlık alana kurmuş oldukları ve BM tarafından resmi kabul edilmeyen Khutupalong Genişleme Sahası, imkan açısından en kötü durumda olan merkezlerin başında gelmektedir.

Sadece üzerlerindeki tek bir kıyafet ile göçe zorlanan ve buraya gelen mülteciler yokluk ve sürekli açlık sorunu ile karşı karşıya kalmışlardır. 
 

Khutuphalong Kampı.jpg
Khutupalong Genişleme Sahası / Fotoğraf: Cahide Hayrunnisa Çiçek


Ağustos 2015 tarihinde Khutupalong Genişleme Sahası'na giderek yapmış olduğumuz saha çalışması ve röportajlar sonucunda, Rohingyalı Müslümanların ormanın içinde bambulardan yapılmış derme çatma barakalarda, muson yağmurları, zehirli ve yırtıcı hayvanlar, alt yapı eksikliğinden kaynaklı artan salgın hastalık gibi tahayyül edilmeyecek derecede hayati önem taşıyan sorunlarla baş başa bırakıldıklarına şahitlik etmiştik.
 

Khutuphalong Kampı’nda bir su kuyusu ve Arakanlılar.jpg
Khutuphalong Kampı'nda bir su kuyusu ve Arakanlılar / Fotoğraf: Cahide Hayrunnisa Çiçek


Bangladeş Hükümetinin mültecilerin gelmesini istememesinden kaynaklı yardımların engellenmesi, yaşanan sıkıntıların haberleştirilememesi ve mültecilerin hiçbir şartta ülke içine alınmaması gibi tutucu politikaları yaşanan durumu çok daha vahim hale getirmektedir.

Kampların olduğu bölgeye giriş çıkışlara ve insani yardıma ancak yeni bir katliamla karşılaşan Rohingyalıların durumu kamuoyuna yansıdığında izin verilmekte, bunun haricinde sıkı yaptırımlar kaldığı yerden devam etmektedir. 
 

Khutuphalong Kampı - Rohingyalı Müslüman Kadınlar.jpg
Khutuphalong Mülteci Kampı'nda Rohingyalı Müslüman kadınlar


Göç alan diğer ülkeler

Myanmar'da Budist Rakhinelerin ve rejim güçlerinin saldırılarından kaçan Rohingyalı Müslümanlar, Bangladeş'in yanı sıra BAE, Hindistan, Pakistan, Malezya, Hindistan, Filipinler, Tayland ve Endonezya'ya göç etmişlerdir.

Endonezya'daki Lhokbani, Bayeun ve Langsa Mülteci Kampları, Bangladeş'ten sonra en fazla yoğunluğun yaşandığı bölgelerin başında yer almaktadır. 


Arakan'ın iç dinamikleri ve uluslararası aktörlerin rolü 

Arakan problemini çıkmaza sokan en büyük sorunların başında uluslararası kamuoyunun bölgede yaşanan insani kriz yerine zengin doğalgaz ve petrol rezervlerine odaklanması yatmaktadır.

Bu bağlamda yaşanan insani kriz Myanmar'ın Müslümanların yoğun yaşadığı Sittwe'den başlayan ve Yunnan şehrinden Çin'e giren Çin-Myanmar Doğalgaz ve Petrol Boru Hattı Arakan sorunu çerçevesinde yeniden ele alınmalıdır.

2019 yılında inşaatı başlayan bu hat sayesinde, Myanmar'ın enerji kaynaklarının Çin'e taşımasının yanı sıra, Malaka Boğazı'na alternatif olarak düşünülen hat ile Çin'in Singapur ve Malezya'ya olan bağımlılığı da büyük oranda azalacaktır. 
 

Çin-Myanmar Doğalgaz ve Petrol Boru Hattı AA.jpg
Çin-Myanmar Doğalgaz ve Petrol Boru Hattı / Fotoğraf: AA


Myanmar Hükümeti de Çin'in bölgedeki tüm dengeleri değiştirecek olan stratejik projesini sorunsuz şekilde yürütebilmesi adına 5 bin 620 dönüm yer işgal edip çevresini askeri bölge ilan ederek bölgeye 13 bin 500 asker konuşlandırarak koruyacak ve boru hattının üzerinde bulunduğu tüm köyler boşaltacaktır.

Myanmar Çin'e sunmuş olduğu bu hizmetinin karşılığında 29 milyar dolarlık bir gelir elde edecektir.

Diğer taraftan Arakan'ın başkenti Akyab'da yapılacak Uluslararası Liman ve Enerji Terminalleri ile Ortadoğu'dan Çin'e giden tankerlerin boşaltım yapılacağı bir merkez haline getirilecektir. 

Hayata geçirilen bu plan Rohingyalı Müslümanların kaderinin Çin'in enerji güvenliğinin bir parçası olduğunu açık bir şekilde göstermektedir.

Myanmar Hükümeti de enerji yolunun güvenliği için uzun vadede risk olarak gördüğü Rohingyalı Müslümanlara 'Burayı terk edin' demekte ve enerji yolu üzerinde bulunan kendi topraklarında yaşamak isteyen halka karşı acımasız bir etnik temizlik politikası yürütmektedir. 

Süper güç devletler ve uluslararası kamuoyunun kendi enerji politikaları yüzünden birçok devlete müdahale ettiği düşünüldüğünde, Arakan'da yaşanan zulme karşı sessiz kalmaları da anlaşılabilir bir boyut kazanmaktadır.

Bu sebeple, Rohingyalı Müslümanların problemi bir post-kolonyal ulusalcılık sorunu gibi görülse de krizin bu kılıf altına gizlenmiş enerji politikalarının ve bölgesel güç rekabetinin bir uzantısıdır. 


Myanmar'da Thayet Myo Türk Şehitliği 

I. Dünya Savaşı'nda İngilizlere esir düşen 12 bin Türk askerinin sürüldüğü bölge İngiliz sömürgesinde bulunan Myanmar'dır.

O dönem demiryolu yapımı, köprü yapımı gibi en ağır işlerde çalıştırılan Türk askerlerden bazıları çalışmayı kabul etmedikleri için öldürülmüş, bazıları ise salgın hastalıklar ve kötü yaşam koşulları sebebiyle şehit düşmüşlerdir.

Geriye kalan askerler ise Mondros Mütarekesi'nin ardından ülkelerine geri gönderilmişlerdir.

'Savaş esiri' damgalı mektuplar sayesinde öğrenilen askerlerin mezarı ile ilgili ilk bilgiye, 1961'de Yeni Delhi Büyükelçisi'nin Myanmar ziyaretinden sonra, 1982'de ise Arakan'daki Müslümanların liderinin Türkiye'nin Dakka Büyükelçiliği'ne Thayet Myo'da 800 kadar Osmanlı askerinin mezarının olduğunu haber vermesinin ardından ulaşılabiliştir. 
 

Thayet Myo Türk Şehitliği-.jpg
Fotoğraf: Wikipedia


Türkiye, 12 bin kilometre ötede bulunan Thayet Myo Türk Şehitliği'ne kitabe diktirmiş ancak geçen yılların ardından bakımsız kalan şehitlik tarlaya dönmüş ve mezar taşları parçalanmıştır.

Son olarak 2015 tarihinde Thayet Myo'daki mezarlar Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı TİKA ile Millî Savunma Bakanlığı tarafından yeniden şehitlik hâline getirilmiştir.
 

Thayet Myo Türk Şehitliği.jpg
Thayet Myo Türk Şehitliği / Fotoğraf: Wikipedia

 

Tespitler 

Myanmar'da yaşayan Rohingyalı Müslümanların sayısı 3 buçuk milyona yakınken şu an bu rakamın 700 bin civarında olduğu düşünülmektedir.

Kendi topraklarından göç etmek zorunda bırakılan Müslümanlar gittikleri bölgede zorlu koşullarla mücadele ederken, kalmaları halinde etnik temizlik politikası ile karşı karşıya bırakılmışlardır.

Vatanlarında kalmaya devam eden Rohingyalı Müslümanların köylerinde adeta açık hava hapishanesinde gibi yaşam mücadelesi verdiği, tüm sosyal ve ekonomik haklarının ellerinden alındığı, sağlık, gıda, eğitim gibi temel hiçbir imkana erişemedikleri bilinmektedir.

Myanmar içindeki ormanlık kamplarda sıkışıp kalan 200 binden fazla Rohingyalıdan da yardım çığlıkları yükselmektedir.

Ancak özellikle son dönemde yaşanan Kovid-19 pandemisini bahane eden Myanmar devleti, STK'ların bölgeye girişini tamamen engellemiş ve Rohingyalı Müslümanları kaderine terk etmiştir. 


Tüm dünyaya hüküm süren enerji politikaları yüzünden yurtlarından edilen, etnik temizlik ve zulümlere maruz bırakılan halkların başında Arakan'daki Rohingyalı Müslümanlar gelmektedir.

Bu noktada Çin'in dev projelerinin sorunsuz hayata geçmesi için petrol ve doğalgaz hattının geçeceği topraklarda yaşayan Rohingyalılara yönelik etnik temizliğin bölgede tek bir Müslüman kalmayana dek süreceği öngörülmektedir.

Ekonomik çıkarlarını gözeten Myanmar Hükümeti de pastadan payını almak adına Rohingyalı Müslümanlara karşı uyguladığı zulümlere aralıksız devam etmektedir. 


Sınır bölgelerinde 1 milyon 300 binden fazla Rohingyalıyı barındıran Bangladeş ise, maddi yetersizliklerini, güvenlik sorunlarını ve kamplardaki aşırı yüklenmenin azaltılması gerektiğini öne sürerek mültecileri Bengal Körfezi'ndeki Bhasan Char Adası'na taşımak istemektedir.

Uluslararası kamuoyu ve BM, adanın sele eğilimli olması, güvenlik ve alt yapı çalışmalarının kontrolünün yapılmasına izin verilmemesinden dolayı güvensiz ilan ettiği adaya mültecilerin taşınmasını istememektedir.

Ancak son dönemde adaya çok ciddi yatırımlar yaptığını söyleyen Bangladeş, dünya kamuoyunun tepkilerine rağmen 600 binden fazla Arakanlı göçmen grubunu adaya taşımıştır. 


BM raporlarına göre dünyada sorunlarına çözüm bulunamayacak tek halk Rohingyalı Müslümanlar olarak belirtilmiştir. Yüzyıllardır kendi topraklarında yaşadıkları halde "vatansız" bırakılan Rohingyalıların sorununun çözüm adresi göç ettikleri ülkeler değil, onları bu mağduriyete sürükleyen Myanmar Hükümetidir.

Mülteci konumuna düşen 1 milyon 300 bin Rohingyalının vatanlarına geri dönüşü için şartlar oluşturulup kimlikleri iade edilmelidir.

Özellikle Bangladeş başta olmak üzere komşu ülkelere sığınan, sınırlarda ve ormanlarda ölüme terk edilen mültecilerin durumlarının iyileştirilmesi adına yardım faaliyetlerinin artırılması elzemdir.

Bu noktada, STK'ların uluslararası kamuoyunu harekete geçirecek ve Rohingyalı Müslümanların insani sorunlarının çözümü için siyasilere yol gösterecek çalışmaları bir an önce başlatması gerekmektedir. 

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU