Cheikh Hamidou Kane ve "Muğlak Macera"

Ahmet Sait Akçay Independent Türkçe için yazdı

Cheikh Hamidou Kane / Fotoğraf: Wikipedia

Afrika edebiyatının en önemli romancılarından Malili Yambo Ouologuem, siyah adam için "şiddete mahkûm olmak, yerel bir kabilenin bakış açısından değil, kendisini daha bilinçli, geniş bir dünya perspektiften görmekle eşdeğerdir" der. 

Bound to Violence [Şiddete Mahkûm] romanının yazarı Ouologuem, şiddetle yüzleşmenin siyahların bilincinin oluşumunda çok keskin bir farklılık oluşturduğunu söyler. 

"Şiddete mahkumuz ancak iyice düşünmeli ve nasıl barış içinde yaşayan insanlar olacağımızı görmemiz gerekir. Köklerini arayanlar, kendilerini dış düşmana, yani beyaza göre tanımlamamalı, çünkü düşman siyah da olabilir" der Ouologuem. 

Senegalli Cheikh Hamidou Kane de çağdaşı gibi düşünmektedir. Her ne kadar her ikisi de Negritude [Siyahi Bilinç] hareketinin romantik atmosferi içerisinde yer alsalar da Afrikalılığı çok gerçekçi biçimlerde yansıtırlar.

Hamidou Kane'nin Ambiguous Adventure [Muğlak Macera] romanı, Chinua Achebe'nin Parçalanma romanıyla birlikte Afrika edebiyatının kanonik eserleri arasında yer alır. 
 


Muğlak Macera, uluslararası camiada Afrika edebiyatının en çok dikkat çeken romanlarından biridir. Romanın Türkçe çevirileri de mevcuttur.

Türkçe edebiyatta okurun ilgisini çeken romanın çok sayıda baskısı vardır. Hayat Çıkmazı ve Mahrem Macera diye çevrileri mevcuttur. 
 


Bundan yirmi beş yıl önce Kitap Dergisi'nde romanı analiz ederken dikkat etmediğim husus çevirmenin muğlaklık yerine mahremiyeti yerleştirmiş oluşudur.

Bu sıradan olarak görülen dokunuş/müdahale bile romanın en önemli ayrıntısını rafa kaldırır. 
 


Muğlak Macera, Batı medeniyeti karşısında Afrikalı Müslüman entelektüelin bocalayışının resmidir. Fransa'da felsefe eğitimi alan Kane, Batıyla yüzleşmenin Afrikalıyı nasıl zorunlu bir açmaza sürüklediğini ve geri dönüşün imkansızlığını çok iyi yansıtır. 

Senegal, Afrika edebiyatının mümbit topraklarındandır, bugün belki dünyanın en demokratik İslam ülkesidir. Dolayısıyla bugün Afrika'yı çatışma ve şiddet coğrafyası olarak öne süren Afro-pesimistler, nedense Senegal'i anmazlar. 

Muğlak Macera, Afrika gerçekliğinin yanı sıra Afrikalı entelektüellerin düşünce dünyasını da birçok yönden örneklemektedir. 

Romanın en önemli yönü İslam'ı bir Afrika dini olarak, Afrika'da bir yaşantı biçimi olarak ortaya koymasıdır. Roman bağlamında Senegal'i düşündüğümüzde, Afrika'nın İslamlaşmasından ziyade İslam'ın Afrikalılaşmasından söz etmek gerekir.

Kane bu bağlamda İslam'ı yabancı bir kültür olarak değil, içselleştirilmiş bir Afro-İslam örneği de sunmaktadır. 

Afrika gerçekliğini Batı ile İslam ya da Batı ile Afrika arasında konumlandıran Muğlak Macera'da, postkolonyal romanların çoğunda gördüğümüz Afrika'daki dini faaliyetlere gösterilen tepkinin aksine İslam, Afrika kültürel kimliği olarak savunulmaktadır. 

Roman, Kur'an Okulunda eğitim gören Samba Diallo'nun daha sonra Fransız okuluna kaydolması ve Fransa'ya eğitim için gidişini konu alır.

Samba'nın Fransız okuluna girer girmez içine düştüğü düşünsel açmazlar, muğlaklıklar romanın sonuna kadar eder.

Medresedeki hocasını bir ideal olarak gören Samba, sembolik olarak hocasıyla Batı'nın felsefi duruşu arasında ikilemde kalır hep. Dini duyarlılık zamanla yerini etik bir duruşa bırakacaktır. 

Roman, Afrika ve Paris'te geçiyor. Bir filozof olarak Kane, okuru kışkırtıcı biçimlerde Batı ideolojisinin yarattığı ikilemler üzerine düşündürtür. Anlatıcı ne Afrika'yı ya da İslam'ı romantikleştirir ne de Batıyı şeytanlaştırır. 
 


Muğlak Macera birçok yönden, Chinua Achebe'nin Tanrı Oku romanıyla aynı temayı işler, özellikle de yabancılar ile uzlaşma açısından bakıldığında Samba Diallo'nun babasının uyarıları, Rahip Ezeulu'nun oğlunu misyoner okuluna göndermesiyle ilgili endişeleriyle aynıdır. 

Achebe, Tanrının Oku romanında din adamı Ezeulu'nun oğlu Oduche'ye nasihatinde, oğullarından birini kiliseye gönderirken Batı dininin, dahası metaforik olarak dilinin işlevselliğini, belki de daha açık ifadeyle evrenselliğini bir öngörü olarak anlatır:

Seni bu insanlar içinde beni temsil edesin diye gönderiyorum, güvende olmak için, bu yeni dinin boy vermesi halinde.  Ya zamana ayak uydurursun ya da geride kalırsın. İçimde bir his var, kim beyaz adamla yüzleşmezse, basiretsizliğine yanacaktır.


Ezeulu, oğlunun beyazlar arasında halkın gözü olmasını istedi. Aynı kaygı Samba Diallo'nun babasının tavsiyesinde de ortaya çıkar. Samba'dan toplum için "dışarısını gözeten" birisi olmasını isteyecektir babası. 

Roman, Afrikalı öznelliğin kurulmasında eğitimin rolüne dikkat çekiyor. Kur'an Okulu'nda eğitim gören Samba Diallo, kendisini her zaman tereddüt içinde bulur.

İslam terbiyesi ve modernite etiği çatışır içinde. Belirsizlik her zaman ikisinin arasında ortaya çıkar. Ve bu, Samba Diallo felsefe alanında bir okumak için Fransa'da iken Pierre'e hayatı "başkalaşım" olarak açıkladığında böyle melez bir kimlik yaratır.

"Bazen başkalaşım bitmez bile. Kendimizi melezleştirdik" der Samba.

Samba eski/yeni, geçmiş/bugün, batı/doğu, din/bilim kavramlarıyla uğraşmak zorunda kalan insanın karmaşıklığını sembolize eder. 

Bütün bu ikilemler, Samba'nın zihnini kuşatmaktadır. Çünkü, Batı eğitimine ne kadar çok dahil olursa, köklerinden, değerlerinden, geleneklerinden o kadar çok ayrılır.

Batı eğitimi, kendisi ile Tanrı arasındaki belirsizliği derinleştirir. 

Romanın sonunda Diallobe'ye geri döndüğünde, artık inanç ve dini pratiklerle ilgilenmez. Bu da onun trajik sonunu getirir. 


Romanda bilim ve hakikat meselesi çok yerde tartışılır. Samba'nın babasının okul öğretmeniyle tartışması bu açıdan çarpıcıdır:

Kalbimin derinliklerinden, batmakta olan güneşin karşısındaki ıstırap hissini yeniden keşfetmenizi diliyorum. Bunu Batı için içtenlikle diliyorum. Güneş battığında, hiçbir bilimsel kesinlik bizi ona hayıflanmaktan alıkoymamalıdır, hiçbir mantıkî kanıt bizi güneşin yeniden doğmasını istemekten alıkoymamalıdır.


"Biliminiz kanıtın zaferidir" diyerek daha derin bir hakikat algısını önerir aslında. Bir yanıyla bilimin dış gerçekliği kapsadığını ve insanı hapsettiği görüşünü de savunur.


Tarih bilinci

Roman sömürgecilerle yüzleşmeyi "DIALLOBÉ ÜLKESİ, sadece bir gün erken saatlerde büyük bir gürültüyle uyanmıştı. Tüm kara kıta bir haykırış anı yaşadı" diye anlatır. Anlatıcı, "Garbın şafağı" olarak anar bu korkunç yüzleşme ânını.

Bu karşılaşmayı Kane, şöyle tasvir eder:

Tarihi olmayanlar dünyayı omuzlarında taşıyanlarla karşılaşıyorlardı.


Afrikalıların direnişe kalkışmalarının çok sebebi vardı. Batı'nın işgal şokunu atlatmaları kolay değildi. "Geçmişi olmayan, dolayısıyla hafızası olmayan insanlardı. Kıyılarına inen adamlar beyaz ve çılgındı" der anlatıcı. 

Uzlaşmaktan başka çare yoktur Diallobe halkı için. Kavga edenler ve teslim olanlar, uzlaşmaya varanlar ve inatçı olanlar - hepsi kendilerini, gün geldiğinde, nüfus sayımına göre kontrol edildi, bölünmüş, sınıflandırılmış, etiketlenmiş, askere alınmış, idare edilmiş bulurlar.

Hamidou Kane aslında modernitenin bütün toplumun kılcal damarlarını nasıl kuşattığını gösterir bize. 

Partha Chatterjee, Nation and Its Fragments [Ulus ve Parçaları] adlı çalışmasında sömürgeci iktidar yapılarını "sömürgeci fark yönetimi" [rule of colonial difference] olarak kavramsallaştırır.  
 


Chatterjee, sömürge yönetimlerinde yasanın düzenlenmesi ve bürokrasinin rasyonelleşmesinin yanı sıra, iktidarın aynı zamanda doğal çevrenin arkeolojik, tarihsel, arkeolojik, tarihi ve coğrafi, jeolojik, botanik, zoolojik ve meteorolojik özelliklerini bilimsel olarak incelemek ve halkın ekonomik, dilsel, demografik ve epidemiyolojik özelliklerini sınıflandırmak ve sıralamak için uzmanlaşmış teknik hizmetlerin tüm tertibatını da rasyonelleştirdiğini söyler.

"Hakikat tarihin sonunda ortaya çıkar" der Samba romanın bir yerinde. Bu sözle Kane tarihi toplumdan soyutlamaz. 

Muğlak Macera, mistik bir gerçekliğe ya da muğlaklığa kapı aralarken Afrika tarihinin, geçmişinin önemine dikkat çeker. 

Pan-Afrikanist düşüncenin en önemli isimlerinden ve Gana eski devlet başkanı, entelektüel Kwame Nkrumah'nın tarih konusundaki şu çarpıcı görüşüyle yazıyı sonlandırayım: 

"Tarihimiz, Avrupa maceralarının hikâyesi olarak değil, toplumumuzun tarihi olarak yazılmalıdır" der Nkrumah.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU