Güney Kafkasya'da yeniden şekillenen güç dengeleri

Dr. Osman Gazi Kandemir Independent Türkçe için yazdı

Azerbaycan Cumhurbaşkanı Aliyev ile Ermenistan Başbakanı Paşinyan, ABD Başkanı Trump'ın ev sahipliğinde gerçekleşen 3'lü zirvenin ardından imzalanan ortak deklarasyonda, iki ülke dışişleri bakanlarının barış anlaşmasını parafladıkları belirtildi / Fotoğraf: AA

Değişen satranç tahtası

8 Ağustos 2025'te Beyaz Saray'da imzalanan Washington Anlaşması, Güney Kafkasya'nın jeopolitik haritasını yeniden çizdi.

Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev ile Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan, ABD Başkanı Donald Trump'ın aracılığında Trump, Uluslararası Barış ve Refah Yolu (TRIPP) adı verilen çok boyutlu bir stratejik projeye imza attı.

TRIPP, geleneksel ulaştırma hatlarının ötesinde kara yolu, demiryolu, enerji iletim hatları ve fiber optik ağların entegre edildiği bir koridor.

Nahçıvan'ı Azerbaycan'a bağlayacak bu kritik güzergâh, Ermenistan'ın Syunik bölgesinden geçerken işletme ve güvenlik kontrolü münhasıran ABD'ye verilecek.

Henüz paraf aşamasında olan bu anlaşma, bölgedeki güç dengelerini kökten değiştirirken yeni fırsatlar ve riskler yaratıyor.


Ermenistan'ın karmaşık pozisyonu

Ermenistan'ın 2020 Karabağ yenilgisinin ardından Moskova'ya olan güveni zayıfladı.

Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü'nden (KGAÖ) çekilme kararı, diplomatik olarak Rusya'dan kopuşun en açık göstergesi oldu.

Ancak bu kopuş, Ermenistan için çifte kenarlı bir kılıç niteliği taşıyor.

Boşluğu doldurmaya çalışan Batılı aktörler arasında Fransa'nın Mistral hava savunma sistemleri ve Caesar obüsleriyle sağladığı askeri destek dikkat çekse de ABD'nin TRIPP gibi çok katmanlı yaklaşımı Ermenistan'ı hem ekonomik hem güvenlik hem de diplomatik açıdan Batı yörüngesine çekiyor.

"Eagle Partner" tatbikatları, Ermenistan ordusunu NATO standartlarına yaklaştırırken, TRIPP sayesinde Ermenistan, bölgesel ticaretin potansiyel merkezi haline geliyor.

Ancak bu dönüşüm beraberinde ciddi riskler getiriyor.

Rusya'nın enerji fiyatlarını artırması veya Ermeni diasporasını mobilize ederek iç politikada Paşinyan'a baskı kurması olası senaryolar arasında.

Syunik bölgesindeki yerel halkın, özellikle İran sınırına yakın kesimlerin TRIPP projesine karşı olası tepkileri, koridorun işlerliğini sekteye uğratabilir.

Daha kritik olan ise, Ermenistan'ın egemenlik algısının zedelenme riski.

TRIPP'in güvenliğinin ABD'ye emanet edilmesi, uzun vadede Ermenistan'ın bağımsız dış politika manevra alanını daraltabilir.

Batı'ya artan bağımlılık, Erivan'ı yeni bir hegemonik ilişkinin içine çekme potansiyeli taşıyor.

Paşinyan'ın Washington Anlaşması ile "Ermenistan'ı yalnızlıktan çıkaran lider" imajını güçlendirmesi, kısa vadede iç politikadaki pozisyonunu sağlamlaştırıyor.

Ancak Karabağ yenilgisinin yarattığı travma ve Rusya yanlısı muhalefetin direnci, Paşinyan yönetimini istikrarsızlık tehdidiyle karşı karşıya bırakıyor.

Batı'ya yönelimin milliyetçi çevreler tarafından "milli bağımsızlığa ihanet" olarak algılanması riski bulunuyor.


Azerbaycan'ın stratejik özerklik arayışı: Çoklu ortaklık modelinin imtihanı

Azerbaycan'ın Karabağ zaferinde Türkiye'nin oynadığı belirleyici rol, Bakü'de "fazla baskın ortak" endişelerine yol açtı.

Bu algı, Aliyev yönetimini stratejik özerklik arayışına sevk ederek çoklu ortaklık modeline yöneltti.

TRIPP, Azerbaycan'a Türkiye'den bağımsız olarak Batı ile doğrudan temas kurma imkânı sunarken, İsrail ile derinleşen askeri iş birliği özellikle İran'a karşı caydırıcılık sağlıyor.

TRIPP'in Azerbaycan'a sunduğu en önemli fırsat, ülkenin Orta Koridor'da merkez konumunu pekiştirmesi.

TANAP ve TAP gibi mevcut enerji projelerinin TRIPP ile entegrasyonu, Azerbaycan'ın Avrupa pazarındaki rolünü güçlendirirken, Nahçıvan'ın ana karaya bağlanması ekonomik çeşitlendirme hedeflerine hizmet ediyor.

Azerbaycan'ın çoklu ortaklık stratejisinin en kritik ayağını oluşturan Azerbaycan-İsrail ittifakı, derin güvenlik riskleri barındırıyor. (Bu konuyu daha önce kaleme almıştım.)

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Bu yakınlaşma ekonomik ve askeri çıkarlar (enerji ve teknoloji alışverişi) temelinde görülse de, temelde İran'a karşı ortak tehdit algısına dayanan bir güvenlik iş birliğine dayanmaktadır.

İran'ın kuzeyindeki milyonlarca Güney Azerbaycan Türkü, Bakü'nün Türkiye ile derinleşen stratejik ortaklığı ve Zengezur Koridoru planları, Tahran açısından Azerbaycan'ı potansiyel bir güvenlik tehdidine dönüştürmüş durumda.

Ancak bu güvenlik ortaklığının uzun vadeli sonuçları dikkatle analiz edilmelidir.

İlişkilerin merkezinde sürekli aynı tehdit algısının yer alması, zamanla stratejik bağımlılık yaratma riski taşır.

Daha kritik olan ise, bölgesel dengeler sıcak çatışma ortamına dönüştüğünde -örneğin İsrail'in İran'a yönelik bir operasyonu durumunda- Azerbaycan'ın doğrudan hedef haline gelme riski.

Bu senaryo, Türkiye'yi de istemediği bir çatışma hattına sürükleyebilir.

TRIPP'in işletmesinin ABD'ye verilmesi, Azerbaycan'ın kendi topraklarındaki kontrolünü uzun vadede zayıflatırken, Türkiye ile ilişkilerde "eşitler arası" dinamik yaratma çabası, Ankara-Bakü ittifakında örtülü gerilimler doğurabilir.


ABD'nin jeopolitik başarısı: Düşük maliyet, maksimum etki

ABD'nin TRIPP projesiyle elde ettiği kazanım, askeri üsler kurmadan diplomatik ağırlığını kullanarak Orta Koridor'un en kritik kesimini kontrol altına alması.

Bu, yalnızca ticari akışları değil, enerji ve dijital veri akışını da Washington gözetiminde tutması anlamına geliyor.

TRIPP, Rusya ve İran'ı bypass ederken aynı zamanda Çin'in Kuşak ve Yol Girişimi'ne (BRI) karşı bir hamle niteliği taşıyor.

Orta Asya'dan Avrupa'ya uzanan ticaret yollarında ABD'nin kontrolünü artırması, Pekin'in bölgesel etkisine karşı bir dengeleme unsuru yaratıyor.

ABD'nin TRIPP'in güvenliğini üstlenmesi, bölgede dolaylı bir askeri varlık oluşturuyor.

Bu durum, NATO'nun Kafkasya'daki dolaylı genişlemesi olarak yorumlanabilir ve Rusya-Çin-İran ekseninde daha geniş bir jeopolitik tepkiye yol açabilir.


Kaybedenler: İran ve Rusya'nın karşı hamleleri

TRIPP, İran'ın kuzey geçişlerini bypass ederek Tahran'ın Kafkasya üzerinden Türk dünyasına açılımını zayıflatıyor.

ABD'nin bölgeye yerleşmesi, İran açısından hem askerî hem istihbarî tehdit oluşturuyor.

Ancak İran'ın tamamen pasif kalması beklenemez.

Tahran, Ermenistan-İran-Hindistan (INSTC) koridorunu güçlendirerek TRIPP'e alternatif yaratabilir ve Azerbaycan'ın güneyindeki etnik gruplar üzerinden asimetrik baskı kurabilir.

Ukrayna savaşının Rusya'nın bölgesel etkinliğini azaltması, AGİT Minsk Grubu'nun devre dışı kalması ve barış masasının Moskova'dan Washington'a taşınması, Kremlin için ciddi prestij kaybı anlamına geliyor.

Ancak Rusya'nın tamamen devre dışı kaldığı iddiası gerçekçi değil.

Moskova, Ermenistan'daki 102. Üssü ve Gyumri'deki tesisleri koruyor, Azerbaycan'la enerji ve silah ticareti sürdürüyor.

Dağlık Karabağ'daki Rus barış gücünün statüsünü değiştirerek diplomatik manevralarla yeniden etkili olmaya çalışabilir.


Türkiye için revize edilmiş strateji: Proaktif adaptasyon

Ankara'nın Ermenistan ile ilişkilerini Azerbaycan dosyasından tamamen bağımsız yürütmesi artık zorunluluk haline geldi.

Sınır ticaret bölgeleri, ortak enerji projeleri ve kültürel diplomasi öne çıkmalı.

Türkiye, TRIPP'in tek alternatif olmasını engellemek için Ermenistan ile doğrudan ekonomik köprüler inşa etmeli.

TRIPP'e alternatif olarak Gürcistan ile stratejik ortaklığın derinleştirilmesi kritik önem taşıyor.

Kars-Tiflis-Bakü (KTB) hattının kapasitesinin artırılması ve Gürcistan'ın Batı yanlısı politikasından yararlanılarak bu ülke üzerinden bölgesel etkinin güçlendirilmesi hedeflenebilir.

Azerbaycan, Ermenistan, Gürcistan ile Türkiye ve İran'dan oluşacak 3+2 formatının aktif bir şekilde savunulması, 3+3 formatının günümüz jeopolitik gerçeklikleri karşısındaki sınırlarını aşabilir.

Bu yalın ve gerçekçi model, bölgesel dengeleyici aktörler olarak Türkiye ve İran'ın öncülüğünde, Güney Kafkasya ülkelerinin katılımıyla şekillenecek yeni bir güvenlik ve iş birliği platformu sunuyor.

Bu yapının merkezinde dış müdahaleye kapalı, bölge içi diplomasiye açık bir anlayış yer almalıdır.

Formül yalnızca Türkiye'nin çıkarlarını değil; Gürcistan'ın Rusya karşısında güçlenmesini, Azerbaycan'ın uzun vadeli güvenliğini, Ermenistan ile sürdürülebilir normalleşmeyi ve İran'ın kuşatma algısını kırarak yapıcı bir role evrilmesini hedefler.

İran'ın bölgesel iş birliğine angaje edilmesi, Batı'nın izole edici stratejilerine karşı Türkiye ve Azerbaycan için manevra alanı yaratırken, İsrail merkezli güvenlik mimarisine bağımlı olmaksızın istikrar üretmenin önünü açar.

Bu yaklaşım hem ABD hem de Rusya etkisini dengeleyebilir, İran'ın kuşatılma algısını azaltabilir.

Güvenliği yalnızca tehditleri savuşturma refleksiyle değil, ilişkileri yeniden kurma cesaretiyle tanımlayan bu vizyon, Türkiye'nin diplomatik prestijini ve arabulucu kapasitesini pekiştirirken, bölgede sürdürülebilir barışın temellerini atabilir.

Türkiye'nin en kritik hamlesi, Nahçıvan'ı bir lojistik ve askeri merkez haline getirmek olmalı.

İğdır-Nahçıvan doğalgaz boru hattı gibi altyapı projeleri, bu bölgenin Türkiye'nin Orta Koridor stratejisindeki merkezi rolünü pekiştirebilir.

Türkiye'nin Azerbaycan ile kurduğu ilişki, klasik dış politika ortaklığının ötesinde tarihsel hafızaya, kültürel yakınlığa ve "kardeşlik hukukuna" yaslanmaktadır.

Bu bağ, 1918'de Kafkasya'da Nuri Paşa komutasındaki Kafkas İslam Ordusu ile el ele verilen mücadeleden bugüne uzanır.

Haydar Aliyev'in "Biz bir millet, iki devletiz" sözünün temsil ettiği bu yakınlık, 2020 Karabağ Savaşı'nda yeniden vücut bulmuştur.

Ancak bugün Azerbaycan'ın İsrail ile kurduğu stratejik yakınlaşma ve TRIPP'e yönelimi, bu kardeşlik hukukunu yeni bir sınava sokuyor.

Türkiye, bu durumu anlamaya çalışırken Azerbaycan'ı dışlamak yerine dostane biçimde yönlendirmeyi tercih etmelidir.

Çünkü kardeşlik, sadece destek olmak değil; aynı zamanda zor zamanlarda uyarı sorumluluğunu da taşır.

TRIPP'i tamamen karşısında konumlandırmak yerine, Türkiye projeyi kendi lojistik ağlarıyla (Bakü-Tiflis-Kars demiryolu) entegre ederek dolaylı fayda sağlama yollarını aramalıdır.

NATO üyesi olarak ABD ile iş birliği potansiyeli, Ankara'yı tamamen dışlanmış bir aktör olmaktan koruyabilir.

Ancak asıl hedef, Azerbaycan'ın İsrail merkezli güvenlik ekseniyle aşırı özdeşleşmesini engelleyerek, bölgesel çatışma senaryolarında tarafsızlığını korumaya yardımcı olmaktır.


Uzun vadeli senaryolar ve sürdürülebilirlik

TRIPP'in başarısı, Ermenistan'ın iç istikrarı, Azerbaycan'ın sabırlı yaklaşımı ve bölgesel güçlerin tepkilerinin yönetilmesine bağlı.

Syunik bölgesindeki güvenlik, yerel halkın desteği ve İran-Rusya ekseninin karşı hamleleri, projenin uzun vadeli sürdürülebilirliğini belirleyecek faktörler.

Washington Anlaşması'nın kalıcılığı, Ermenistan-Azerbaycan arasında kapsamlı bir barış anlaşmasının imzalanmasına ve karşılıklı güven inşasına bağlı.

ABD'nin güvenlik garantisine rağmen, iki ülke arasındaki tarihsel düşmanlığın aşılması zaman alacak bir süreç.


Çok boyutlu jeopolitik dönüşüm

Washington Anlaşması ve TRIPP koridoru, Güney Kafkasya'nın güç dengesini kökten değiştirdi, ancak bu değişim tek boyutlu bir kazanan-kaybeden tablosu sunmuyor:

  • Ermenistan, ekonomik ve diplomatik kazanımlar elde etti, ancak Rusya'dan kopuş ve Batı'ya bağımlılık riskleriyle karşı karşıya. 
  • Azerbaycan, stratejik özerklik ve lojistik merkezi olma hedefine yaklaştı, ancak çoklu ortaklık stratejisinin getirdiği risklerle mücadele edebilir.
  • ABD, düşük maliyetle yüksek etki elde etti ve Orta Koridor'un kontrolünü ele geçirdi.
  • İran ve Rusya, nüfuz kaybetti ancak karşı hamle kapasitelerini koruyorlar. 
  • Türkiye, bölgesel sahiplenmede zorluklar yaşasa da adaptasyon ve yeni stratejilerle etkinliğini koruma şansına sahip. 

Türkiye açısından bu tablo, çok yönlü diplomasi, proaktif adaptasyon ve stratejik esneklik ihtiyacını ortaya koyuyor.

Ankara'nın başarısı, ABD kontrolündeki projelere karşı denge mekanizmaları kurmasına, Ermenistan ile doğrudan diplomatik köprüler inşa etmesine ve bölgesel entegrasyonda alternatif modeller sunmasına bağlı.

Sonuçta, TRIPP bir ulaştırma projesi değil; Güney Kafkasya'nın gelecekteki jeopolitik mimarisini şekillendiren çok boyutlu bir dönüşüm aracı olarak değerlendirilmelidir.

 

 

*Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU