Körfez ülkelerinin kritik mineraller hamlesi: Yeni bir jeopolitik yatırım rotası mı?

Dr. Osman Gazi Kandemir Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: Bloomberg

Giriş: Yeni dönemin jeopolitik ham maddesi

Elektrikli araçlardan rüzgâr türbinlerine, yarı iletkenlerden savunma teknolojilerine kadar kritik mineraller, 21'inci yüzyılın stratejik ham maddeleri haline gelmiş durumda.

Lityum, kobalt, nikel, bakır ve nadir toprak elementlerine olan talep her geçen yıl artarken, bu malzemelerin arzı, jeopolitik gerilimler, sınırlı işleme kapasitesi ve Çin merkezli tedarik zincirleri nedeniyle ciddi kırılganlıklar barındırıyor.

Bu kırılganlıklar, Körfez ülkeleri için stratejik bir fırsata dönüşmüş durumda.

Halen fosil yakıt zengini olarak anılan Suudi Arabistan, BAE, Umman ve Katar gibi ülkeler, artık "enerji sonrası çağda" kendilerini hem ekonomik hem jeopolitik anlamda yeniden konumlandırmak istiyorlar.

Bu bağlamda kritik minerallere yönelik küresel yarışa sermaye gücü, dış yatırım stratejileri ve sanayi dönüşüm planlarıyla dâhil oldular.


Kritik minerallerin yeni savaş alanı: Çin'in hâkimiyetine meydan okumak

Bugün Çin, dünya genelinde kritik minerallerin üretim ve işlenmesinde rakipsiz bir pozisyona sahip.

Çin, nadir toprak elementlerinin yaklaşık yüzde 85'ini işliyor, küresel lityum rafinasyonunun yüzde 70'ini ve kobalt tedarik zincirinin önemli bir kısmını kontrol ediyor.

Bu durum bir yandan ekonomik, diğer yandan stratejik bir bağımlılık doğuruyor.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Çin, 2010'da Japonya'ya karşı nadir toprak ihracatını durdurduğunda olduğu gibi, bu malzemeleri siyasi baskı unsuru olarak da kullanmaktan çekinmiyor.

Bu bağlamda Körfez ülkeleri, Çin'in hâkimiyetine karşı Batı'nın tedarik zincirlerini çeşitlendirme çabalarının potansiyel ortakları olarak öne çıkıyor.

Ancak bu yeni rekabette sadece Batı'nın yedeği olmak istemeyen Körfez sermayesi, aynı zamanda Çinli şirketlerle Afrika ve Güney Amerika gibi bölgelerde doğrudan rekabet içine girmeye başladı.


Sermaye gücü ve stratejik satın almalar

Suudi Arabistan Kamu Yatırım Fonu (PIF), dünyanın en büyük madencilik şirketlerinden Vale'nin kritik mineraller birimine 2,5 milyar dolarlık yatırım yaptı.

Bu yatırım, Çin'in yoğun faaliyet gösterdiği Endonezya gibi bölgeleri hedef alıyor.

Aynı şekilde BAE'nin yatırım kolu ADQ, Orion Resources ile 1,2 milyar dolarlık bir ortaklık kurarak küresel çapta lityum ve nikel gibi madenleri hedeflemeye başladı.

Zambiya'daki bakır madenlerinden Kongo'daki kalay üreticilerine kadar Afrika, Körfez sermayesinin doğrudan müdahale sahası haline geldi.

Bu yatırımlar aynı zamanda jeopolitik bir stratejiye de dayanıyor.

Çin'in kritik minerallerdeki tekeli kırılmazsa, yeşil dönüşüm hedeflerinin tehdit altında olacağının farkında olan Batılı aktörler, Körfez ülkelerini güvenilir ortak olarak konumlandırmaya başladı.


Yerli sanayi dönüşümü: Sadece hammadde değil, tedarik zinciri oyuncusu olmak

Körfez ülkeleri yalnızca dış yatırımlarla değil, iç sanayi politikalarıyla da yeni bir dönem başlatıyor.

Suudi Arabistan, Lucid Motors'la kurduğu ortaklıkla Kral Abdullah Ekonomik Şehri'nde elektrikli araç ve batarya üretimi odaklı bir otomotiv kümesi oluşturuyor.

Umman Duqm'da, BAE Abu Dabi'de, Katar ise Doha çevresinde elektrikli araç ve pil üretimi tesisleri kurma yolunda ilerliyor.

Bu üretim hedefleri, yerli tedarik zinciri oluşturma zorunluluğunu beraberinde getiriyor.

Suudi Arabistan, Yanbu'da yüksek saflıkta kimyasal üretecek bir lityum işleme tesisi inşa ederken; BAE, 1,4 milyar dolarlık pil kimyasalları tesisi yatırımı yaptı.

Umman, Çin ortaklığıyla 1,1 milyar dolarlık lityum iyon pil malzeme fabrikası kuruyor.

Tüm bunlar, Körfez ülkelerinin artık hammadde sağlayıcısı durumundan çıkıp, nihai ürün üreticisi olma hedefini yansıtıyor.


Çin ile rekabet mi, eşzamanlı ortaklık mı?

Bu yeni süreçte dikkat çeken önemli bir unsur da Körfez ülkelerinin Çin ile tamamen çatışmak yerine, "pragmatik işbirliği" stratejisi izlemesidir.

Suudi Arabistan, Çin Jeoloji Araştırma Kurumu ile Arap Kalkanı'nın jeolojik haritasını çıkarmak üzere ortaklık başlattı.

Çinli şirketlerin Suudi lityum projelerine yatırım yapması da teşvik ediliyor.

Bu esneklik, Körfez ülkelerinin hem Çin uzmanlığından faydalanma hem de Batı'ya alternatif sunma stratejisini aynı anda yürüttüğünü gösteriyor.


Batı ile jeopolitik yakınlaşma: Enerji ortaklığından maden ortaklığına

Mayıs 2025'te ABD ile Suudi Arabistan arasında imzalanan kritik mineral iş birliği anlaşması, Batı-Körfez ilişkilerinde yeni bir dönemi başlatmış olabilir.

Aynı şekilde Birleşik Krallık da Suudi Arabistan ile maden ortaklıklarını derinleştirme kararı aldı.

Körfez ülkeleri, geçmişteki güvenilir petrol tedarikçisi kimliğini, bu kez yeşil dönüşümün maden sağlayıcısı olarak yeniden kurgulamak istiyor.

Ancak bu yakınlaşmanın sınırsız olmayacağı da ortada.

Batı kamuoyunda, Çin'e olan bağımlılığı Körfez gibi otoriter rejimlerle değiştirme fikrine karşı bir direnç mevcut.

Ayrıca Körfez ülkelerinin işleme kapasitesinin hâlâ sınırlı olduğu ve uzmanlık için Batılı teknolojiye bağımlı oldukları da göz ardı edilmemeli.
 


Türkiye'nin yükselen rolü: Körfez-Batı rekabetinde yeni dengeleyici mi?

Tam bu noktada, nadir toprak elementleri bağlamında Türkiye'nin jeopolitik yükselişi Körfez stratejileriyle kesişiyor.

Eskişehir-Beylikova'da keşfedilen 694 milyon tonluk rezerv, Türkiye'yi Çin'den sonra dünyanın en büyük ikinci nadir toprak elementleri rezervi sahibi yaptı.

Eti Maden'in pilot işleme tesisi ve MSP (Mineral Security Partnership) üyeliğiyle birlikte Türkiye, sadece rezerv zengini değil, işleme kapasitesi geliştiren ve Batı ile iş birliği kuran bir aktör olarak öne çıkıyor.

Bu durum, Körfez ülkeleriyle iş birliği ya da rekabet ihtimalini de beraberinde getiriyor.

Körfez'in yatırımcı sermayesi ile Türkiye'nin maden potansiyelini bir araya getiren modeller hem Çin'in hem Batı'nın oyun planlarını etkileyecek yeni ortaklıkları mümkün kılabilir.


Sonuç: Yeni bir maden haritası, yeni bir jeopolitik zemin

Körfez ülkeleri, petrol sonrası döneme sadece enerji değil, strateji de ihraç eden bir pozisyonla hazırlanıyor.

Kritik mineraller üzerinden yürütülen bu hamle, sadece ekonomik değil, aynı zamanda jeopolitik bir oyunun parçası.

Çin'in stratejik baskı araçlarına karşı Körfez'in sunduğu alternatifler, Batı için umut verici; Körfez için ise tarihi bir dönüşüm fırsatı.

Ancak bu fırsatın sürdürülebilir olması, yalnızca rezerv ya da yatırım gücüyle değil, işleme kapasitesi, çevresel sürdürülebilirlik, bölgesel güvenlik ve uluslararası meşruiyetle mümkün olacak.

Önümüzdeki on yıl, Körfez ülkelerinin kritik minerallerde gerçekten bir "oyun kurucu"ya mı dönüşeceği, yoksa Çin'in gölgesinde kalıp sadece "oyun destekleyici" olarak mı kalacağı sorusunun cevabını belirleyecek.

 

 

*Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU