Çok kutuplu dünya düzeninde Rusya: Yeni bir kutup olma şansını kaybetti mi?

Dr. Osman Gazi Kandemir Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: AP

Küresel sistem, Soğuk Savaş sonrası dönemde tek kutupluluktan çok kutupluluğa evriliyor. ABD, Çin ve AB bu yeni düzenin doğal kutupları olarak öne çıkarken, Rusya genellikle bu listenin dışında bırakılıyor.

Bu durum rastlantı mı, yoksa yapısal nedenlere mi dayanıyor?

Rusya gerçekten küresel bir kutup olma şansını kaybetti mi?


Kutupluluk ve yeni dünya düzeni

Uluslararası ilişkilerde "kutupluluk", küresel sistemde etkili güç merkezlerinin sayısını tanımlar.

Tek kutuplu yapı (Soğuk Savaş sonrası ABD'nin hâkimiyeti), iki kutuplu denge (ABD-Sovyetler) ve çok kutupluluk gibi formatlara ayrılır.

Bugün gelinen noktada çok kutupluluk bir eğilim olarak öne çıksa da her ülke bu denklemde eşit konumda değil.

ABD, Çin ve AB, ekonomik büyüklükleri, teknolojik yetenekleri, demografik güçleri, jeopolitik etkileri ve yumuşak güç kapasiteleri ile küresel kutup kriterlerini karşılıyor.

Peki ya Rusya?


Rusya'nın güç arayışı: Tarihsel yörünge

Sovyetler Birliği'nin 1991'de dağılmasıyla Rusya, süper güç statüsünü kaybetti.

Boris Yeltsin döneminde Batı ile iş birliği temelinde yeni bir yön arandı.

Ancak NATO'nun doğuya genişlemesi gibi gelişmelerle bu dönem hızla sona erdi.

Vladimir Putin'in iktidarıyla birlikte Rusya, "çok kutuplu dünya" söylemiyle büyük güç statüsüne dönüş için askeri, diplomatik ve ekonomik araçlara yöneldi.

Kırım'ın ilhakı (2014), Suriye müdahalesi (2015) ve Ukrayna savaşı (2022-günümüz) bu hedefin dışavurumlarıdır.

Ancak dış politikanın askeri zorlamaya dayalı olması, Rusya'nın küresel düzene katkı yapan değil, ona meydan okuyan bir aktör olarak algılanmasına neden oldu.


Ekonomik güçte kısıtlılık: Kaynak zenginliği, teknolojik yoksunluk

Nominal GSYİH açısından Rusya, 2025 tahminlerine göre yaklaşık 2,08 trilyon dolar ile global düzeyde 11'inci sırada yer almakta.

Bu ortalama olarak Türkiye'nin iki katı ekonomik büyüklük anlamına geliyor.

Satın alma gücü paritesine göre ise 4'üncü sırada.

Ancak bu fark, enerjiye dayalı yapının ve döviz oynaklığının bir sonucu.

Ekonomik yapı ciddi anlamda petrol ve doğalgaz ihracatına bağımlı.

Enerji fiyatlarındaki oynaklık ve yaptırımlar, sürdürülebilir büyümeyi tehdit ediyor.

Rusya, savaş ekonomisine geçerek kısa vadeli direnç gösterse de bu model uzun vadede tıkanmaya mahkûm.

Yabancı yatırımların geri çekilmesi, teknoloji kıtlığı, beyin göçü ve yüksek askeri harcamalar; ekonomik büyümeyi frenleyen yapısal sorunlar olarak öne çıkıyor.


Askeri güç: Sayılar var, sürdürülebilirlik yok

Rusya, küresel askeri sıralamalarda ABD ve Çin'in ardından geliyor.

Ancak Ukrayna savaşındaki yüksek zayiat oranları, tank ve zırhlı araç kayıpları, komuta yapısındaki hantallık, eğitimli personel eksikliği gibi sorunlar, bu gücün etkinliğini sorgulatıyor.

Savaş ekonomisine geçiş, GSYİH'nin yüzde 6,2'sini savunmaya harcama (bazı kaynaklar yüzde 10 gösteriyor.) gibi adımlar, ordunun büyüklüğünü sürdürülemez kılıyor.

Modernizasyon süreci savaşla birlikte 20 yıl geriye gitmiş durumda.

Teorik askeri güç ile pratikteki askeri etkinlik arasındaki uçurum, Rusya'nın kutup olma iddiasını zayıflatıyor. 

Kaldı ki, ekonomik güç geriledikçe askeri gücün ileri gitmesi beklenemez. 


Teknoloji ve inovasyon: Zayıf altyapı, düşen endeksler

Rusya'nın teknoloji üretiminde ciddi eksikleri var.

Küresel İnovasyon Endeksi'nde 2024'te 59'uncu sıraya gerileyerek "düşük teknolojili ülke" olarak anılmaya başladı.

Ar-Ge yatırımları GSYİH'nin sadece yüzde 1'i düzeyinde.

Savunma sanayi ve nükleer enerji gibi niş alanlarda bazı başarılar görülse de yapay zeka, biyoteknoloji, dijital ekonomi gibi çağın çığır açan alanlarında belirgin bir varlık söz konusu değil.

Patent üretimi, bilimsel yayınlar ve uluslararası başvurular da ciddi düşüşte.

Bu durum, Rusya'nın geleceğin teknolojik düzeninde öncü değil, takipçi konumuna mahkûm olduğunu gösteriyor.


Demografi: Azalan nüfus, artan eşitsizlik

Rusya'nın nüfusu yaklaşık 144 milyon.

Ancak doğurganlık oranı düşük (1.47), nüfus yaşlanıyor (medyan yaş 40.3) ve cinsiyet dengesi bozulmuş durumda.

Ukrayna savaşında kaybedilen erkek nüfus, bu tabloyu daha da ağırlaştırıyor.

Göçle birlikte ülkeyi terk edenler arasında doktorlar, mühendisler ve IT uzmanları gibi yüksek vasıflı kişiler öne çıkıyor.

Beyin göçü, insan sermayesinin çöküşü anlamına geliyor. Eğitim sıralamaları da küresel liderlerin oldukça gerisinde.

Bu demografik kırılganlıklar, Rusya'nın uzun vadede ekonomik üretkenlik ve yenilikçilik kapasitesini tehdit ediyor.


Jeopolitik etki: Alanı var, ama çekim gücü yok

Rusya, BM Güvenlik Konseyi daimî üyeliği ve nükleer gücü sayesinde hâlâ önemli bir jeopolitik aktör.

Ancak etkisi çoğunlukla belirli bir etki alanıyla sınırlı: BDT, Karadeniz, Orta Asya ve Ortadoğu.

  • Avrupa ile tam kopuş: Ukrayna savaşı sonrası AB ile ilişkiler, stratejik olarak düşmanca bir düzeye evrildi. Rusya artık Avrupa için doğrudan güvenlik tehdidi olarak algılanıyor. Bu durum, Rusya'nın Avrupa içindeki nüfuz kapasitesini kalıcı olarak sınırlıyor.
     
  • Anti-Batı bloklara eklenme: Savaşın ardından Rusya'nın İran, Kuzey Kore ve Çin gibi aktörlerle ilişkileri derinleşti. Bu ilişkiler stratejik yakınlıktan çok zorunlu ortaklığa dayanıyor ve Rusya'yı çok kutupluluğun merkezi değil, Batı karşıtı eksenlerden birinin parçası haline getiriyor.
     
  • Yakın çevrede etki erozyonu: Güney Kafkasya'da Rusya'nın dengeleyici rolü zayıflarken, Suriye'de de askerî kaynakların Ukrayna'ya kaydırılması bölgedeki nüfuzunu sınırladı. Suriye'de rejim değişikliği sonucu, ani olarak ana aktör konumunu kaybetti. Bu durum, Rusya'nın etki alanlarında bile prestij kaybına yol açtı.

Küresel yönetişimde norm koyucu değil, norm bozucu bir rol üstlenmesi; Rusya'nın yumuşak diplomatik güç inşasını sınırlıyor.
 


Yumuşak güç: Kültürel zenginlik, ideolojik daralma

Klasik müzik, bale ve edebiyat gibi alanlarda Rusya'nın kültürel mirası güçlü.

Ancak yumuşak güç sıralamalarında genel bir düşüş yaşanmakta.

Ukrayna savaşı sonrası imajı daha da zedelendi.

Rusya'nın uluslararası meşruiyet sorunu, ideolojik izolasyonla birleşiyor.

Batı karşıtı, anti-liberal ve gelenekçi söylemler; yalnızca belirli toplum kesimlerine hitap ediyor.

Evrensel çekicilikten uzak.

Bir "kutup", yalnızca zorlama gücüyle değil, cazibesiyle de etkili olmalıdır.

Rusya'nın bu cazibe alanı oldukça sınırlı.


Kaybedilen şans mı, yanlış seçim mi?

Rusya, küresel kutup olma potansiyeline sahipti.

Ancak bu potansiyeli dönüştürebilecek stratejik hamleleri yapmak yerine, askeri zorlamaya ve dışlayıcı ideolojik çizgilere yöneldi.

Bu tercihler, onu enerjisiyle etki yaratabilen ama sürdürülebilir kalkınma ve küresel meşruiyet inşa edemeyen bir aktöre dönüştürdü.

Yeni dünya düzeninde kutup olmak sadece güçle değil, güven, cazibe ve ortaklık kapasitesiyle mümkün.

Rusya bu sınavı, en azından bugün için, geçemedi.

 

 

*Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU