Gizli belgelere göre Suriye'nin ABD ile birlikte Lübnan'a askeri müdahalesi ve Dürzi lideri Kemal Canbulat'ın öldürülmesi

Faik Bulut Independent Türkçe için yazdı

Kolaj: Independent Türkçe

İlgililerin yakından izlediği gibi; 7 Ekim 2023'teki Filistin silahlı direniş hareketi Hamas ile direnişçi müttefikleri, "El Aksa Tufanı" adıyla İsrail denetimi altındaki topraklara 3 bin milisle girerek büyük bir baskın gerçekleştirdiler.

Baskın sonrası 240 İsrailliyi rehin aldılar, İsrail'e ait askeri ve sivil yerleşim yerlerini tahrip ettiler.

Birkaç gün sonra da İsrail bütün gücüyle Gazze bölgesine yüklenerek operasyon üzerine operasyon düzenledi.

Yaklaşık 70 bin sivil (kadın, yaşlı, çocuk) öldürüldü. Gazze yerle bir edildi.

Ardından kuzeyden İsrail'e roket-füze-SİHA ile saldıran ve Hamas ile dayanışma içinde olan Lübnan Hizbullah partisine yüklenerek başta hareketin lideri Hasan Nasrallah olmak üzere yüzden fazla komutanını öldürdü.

Bu saldırılardan sonra Hizbullah zayıfladı; Lübnan siyaset sahnesindeki eski gücü ve söylenecek sözü kalmadı.

Bunun üzerine devreye giren ABD-Fransa-Suudi Arabistan, ülkeyi kendi denetimlerine almak üzere harekete geçtiler.

Nitekim Trump'ın Suriye ve Lübnan'daki özel temsilcileri Hizbullah'ın silahsızlandırılması için yoğun çaba harcamaktalar.

Neticede eskiden Suriye-Hizbullah-İran ittifakının denetiminde olup da İsrail ve ABD karşıtı politikalar üretebilen Lübnan, bundan böyle ABD-Fransa-ABD politikaları doğrultusunda faaliyet göstermeye mecbur kılınacaktır.

Bu durum, 1975'te başlayıp 1990'da sona erdirilen Lübnan iç savaşını hatırlatmaktadır.

Tarihin tekerrürü ile jeopolitik oyunların bölgede yarattığı sonuçlardan ders almak için, bu yazımda ben de Lübnan iç savaşı ile dönemin Dürzi lideri Kemal Canbulat'ın (Kemal Beg) Suriye istihbaratı tarafından katledilişinin perde arkasını yazacağım.
 


15 yıl süren Lübnan İç Savaşı

Konuya Vikipedi ansiklopedisi Türkçe ve Wikipedia İngilizcedeki kayıtlarına dayanarak iç savaş ile sonrasının tarihini özetleyerek başlıyorum:

Lübnan İç Savaşı (Arapça: الحرب الأهلية اللبنانية‎), 1975'ten 1990 yılına kadar Lübnan'da yaklaşık olarak 150-230 bin insanın ölümüne neden oldu.

Yaklaşık 350 bin kişi yaralanmış, bir milyondan fazla insan ülkesini terk etti.

ABD ile Sovyetler Birliği arasındaki hegemonya mücadelesi sürecinde Soğuk Savaş diye adlandırılan dönemden Lübnan da ciddi şekilde etkilendi.

Çatışan tarafları daha iyi anlayabilmek için, ülkenin demografik yapısının çerçevesini çizmekte yarar var:

Malum, Lübnan etnik/ inanç yani zümrecilik/mezhepçilik temelinde bölünmüştür.

Ülke anayasası da buna göre hazırlanıp kabul edilmiştir.

Bu miras, "Osmanlının millet sisteminden" kalmadır.

Sömürgeci devletler, bilhassa İngiltere ile Fransa ise I. Dünya Savaşı sonrasında 1916 Sykes-Picot Anlaşması uyarınca bölge ülkelerinin sınırlarını çizmekle kalmamış; aynı zamanda oradaki farklı inanç ve etnik kökenden insanların kendi çıkarları doğrultusunda sahneye çıkmasına da yardım etmişlerdir. 

Buna göre: Lübnanlı Hıristiyanlar (Marunîler) ile Sünni Müslümanlar sahil bölgelerinde yoğunlaşmış; Şiiler güneye ve Bekaa Vadisi yöresine yerleşmiş; Dürziler ile bazı Hıristiyan topluluklar ise dağlık bölgeleri mesken edinmişler.

Osmanlı sonrasında Marunî Hıristiyan cemaati mensupları ülkenin idaresini 150 yıldan buyana tekellerinde tutmaktadır.

Din ile siyaset bağları, Lübnan'ın 1920-1943 yılları arasında Fransız mandası altında kalmasını sağlıyordu.

Lübnan anayasası cemaat ve toplulukların nüfusuna göre bir kota sistemi koymuştur.

Örneğin, cumhurbaşkanı Hıristiyanlardan, başbakan Sünnilerden, parlamento başkanı Şiilerden, bakanlıklar Dürzi ve benzeri topluluklardan seçilir.

Lübnan ordusu genelkurmay başkanlığı ise kesinlikle Hıristiyanlara aittir. 

Farklı siyasi hareket ve partilerden oluşan Hıristiyanlar siyasi açıdan faşist eğilimleriyle ünlü olup bugün olduğu gibi dün de Arap-İslam dünyasına sempatiyle bakmazlardı.

İsrail, Fransa ve ABD muhibbi olup gizli veya aleni olarak onlardan her türlü siyasi, ideolojik, askeri ve mali destek alır; icabında onlarla hemen her konuda işbirliği yaparlardı.

Bu kesimler aynı zamanda Arap dünyasında Ürdün ve Suudi Arabistan ile de müttefik sayılmaktaydı. 

1970'li yıllarda siyasi-askeri tahakkümünü iyice sağlamlaştıran bu kesime "gerici, faşist ve tecritçi güçler" adı verilmişti.

Onların tahakkümüne karşı çıkan kesimler ise Müslümanlar (Sünni, Dürzi, Şii), Arap milliyetçileri, sol kesimler (sosyalist, komünist, ilericiler, Filistin direnişçileri) olarak biliniyordu ve 1975'teki iç savaş sırasında "laik-demokrat ilericiler" diye adlandırılmışlardı. 

Sırtını milliyetçi Arap ülkelerine, dünyanın bağlantısızlar hareketine ve başta Sovyetler Birliği olmak üzere Sosyalist bloka dayamış olan bu cephe; Lübnan'daki zümrecilik-mezhepçilik temelindeki sınıflandırmaya karşı çıktı; laiklik ve eşit vatandaşlığı savundu.

Ülkedeki başkaldırıların temel sebebi Hıristiyanlar lehine düzenlenen adaletsiz sistemi kökünden değiştirmekti.

1958 yılındaki kutuplaşma ve çatışma sırasında Hıristiyanlar çoğunlukla Batılı ülkelerin yanında yer alırken, Müslümanlık çatısı altında toplanan İlerici Cephe ise Cemal Abdülnasır gibi Panarabist siyasetler güden Arap devletlerine sırtlarını dayamıştı. 

1958'deki siyasi kriz ancak ABD'nin Beyrut'a çıkarma yapmasıyla sona ermişti. 
 

Hafız Esad ve Kemal Canbulat ihtilafının perde arkasını gösteren yeni belgeler ortaya çıktı / Görsel: Al Majalla
Hafız Esad ve Kemal Canbulat ihtilafının perde arkasını gösteren yeni belgeler ortaya çıktı / Görsel: Al Majalla

 

İsrail ve Filistinlilerin Lübnan siyasetine etkisi

1948'de İsrail'in kurulması ve sonrasında yüzbinlerce Filistinli mültecinin Lübnan'a yerleşmesi dini çatışmaları artırdı.

1976-90 yılları arasında Filistinli mülteciler nüfusun yüzde 35'ini oluşturuyordu.

Silahlı FKÖ gerillalarının ülkeye girişi ciddi siyasi sorunlara/tepkilere neden oldu.

FKÖ'nün gelişi ile Filistinli mültecilerin silahlanması farklı gruplar arasındaki sürtüşmeyi hızlandırdı.

1976'da çoğunluğu Müslüman Lübnan Cephesi (Sünni, Dürzi, Şii) ile Milli Komite (Hıristiyanlar) arasında çatışmalar başladıktan kısa süre sonra Arap Birliği teşkilatı ve Suriye arabuluculuğa giriştiler.

Filistinli-Lübnanlı çatışması daha çok Güney Lübnan'da yoğunlaşmıştı.

FKÖ burayı 1969 yılında kontrol etmeye başlamıştı.

Kahire Anlaşması imzalanınca bölgeden çekildi.

Sonrasında İsrail, Güney Lübnan'ı işgal etti.

Suriye Hıristiyanlar lehine iç savaşa dâhil oldu ve sorun uluslararası bir boyut kazandı.

Suriye ve İsrail anlaşmazlığı Lübnan üzerinden devam etti.

1980'lerde taraflar harabeye dönen Beyrut'un onarılması için çaba harcamaya başladılar.

1989 yılında Suudi Taif Anlaşması imzalandı ve çatışmalar sona erdi.

1990 yılı Ocak ayında Arap Birliği, Kuveyt liderliğinde Suudi Arabistan, Cezayir ve Fas temsilcilerinden oluşan bir komisyon kurdu.

Bu arada 31 Ocak 1990'da Lübnan Cephesi ve Lübnan ordusu tekrar çatışmıştı.

Bu Cephe, Doğu Beyrut'ta şiddetli saldırılar düzenleyerek ilerledi. 

Ağustos 1990'da Lübnan Parlamentosu, Başbakan Mişel Avn'nın Taif Anlaşması'nı ihlal ettiğini duyurdu ve yeni bir başkanın seçilmesi kararını aldı.

13 Ekim 1990'da Suriye ordusu son büyük operasyonunu yaptı.

Hava kuvvetleri ve Lübnanlı müttefiklerinin saldırısıyla Avn, Başkanlık sarayı etrafında sıkıştırıldı ve yüzlerce destekçisi öldürüldü.

Avn, Beyrut'taki Fransız büyükelçiliğine sığındı ve ardından da Fransa'ya kaçtı.

Mart 1991'de Lübnan Parlamentosu bir af kanunu çıkardı ve tüm siyasi suçlular serbest kaldı.

Mayıs 1991'de, çoğunluğu Hizbullah militanlarından oluşan silahlı güçlerle Lübnan Ordusu tekrar kuruldu.

Bu arada şiddet az da olsa devam ediyordu.

Aralık 1991'de Müslümanların yoğun yaşadığı Basta kentinde bir bombalı araç patlatıldı.

Aralarında eski başbakan Şefik Vezzan'ın da bulunduğu yaklaşık 30 kişi öldü, 120 kişi yaralandı.

Savaş sonrası dönemde Suriye'nin Lübnan üzerindeki baskısı arttı.

Hıristiyan liderler sürgün, suikast veya mahkûmiyet yoluyla siyaseten tasfiye edildiler.


Lübnan'a askeri müdahale için Suriye ile ABD anlaşması

1975 yılı boyunca Lübnan'daki iç savaş iyice kızıştı.

Taraflar birbirinin kökünü kazımaya ant içmişlerdi.

Hıristiyan güçler koalisyonu en çok ABD, İsrail ve Fransa'ya güveniyordu.

Müslüman güçler cephesi ise başta Sovyetler Birliği olmak üzere Suriye, Libya, Irak, Cezayir ve bir dereceye kadar Mısır'dan destek alıyordu. 

Olayın perde arkasını yabancı kaynaklardan ve daha ziyade Suudi Arabistan denetimindeki Londra merkezli El Mecelle dergisinin derlediği Suriye arşivlerden öğrenebiliyoruz.

El Mecelle, Beşşar Esad rejiminin 8 Aralık 2024'te çökmesinden sonra elde edilen Şam'daki devlet arşivlerini tarayarak konu hakkında 6 bölümlük bir dizi yayımlamıştı. Buna göre:

Normalde Sovyet blokunun müttefiki sayılan Suriye Devlet Başkanı Hafız Esad,1973 Arap-İsrail savaşı sonrasında ABD Dışişleri Bakanı Henry Kissinger'in ünlü "mekik diplomasisi" sonucu İsrail ile mütareke anlaşması imzaladı. 

O tarihten sonra Esad, Amerikan yönetimiyle adım adım sıcak ilişkiler geliştirdi.

Çünkü bu anlaşma sayesinde rejiminin geleceği garanti altına alınmıştı.

Esad bunu fırsat bilerek sözde Filistin direniş hareketi ile Lübnan'daki İlerici Güçlerin (Sünniler, Şiiler, Dürziler, Arap milliyetçileri, ilericiler, Filistinliler, sosyalistler ve komünistler vs) arkasındaki esas güç olarak görünmesine rağmen Lübnan'daki gerici ve işbirlikçi Hıristiyan güçleriyle arasını düzeltme yoluna gitti. 

O dönemde Hıristiyanlar Batılı güçlerle İsrail'e sırtlarını dayamak suretiyle Lübnan'ın "yumuşak karnı"nı oluşturuyorlardı.

En azından Esad'ın tespiti bu yöndeydi.

Buna karşılık İlerici Güçler ülkenin siyaset sahnesinde daha güçlü ve etkiliydi.

Bahsi geçen güçlerin baş temsilcisi Dürzi toplumunun siyasi lideri, İlerici Sosyalist Parti (İSP) genel başkanı Kemal Canbulat idi.

Bu ünlü şahsiyet 1969'dan itibaren Marunî siyasi/idari tahakkümünden bizar olan ne kadar yurtsever, ilerici, komünist ve Arap ulusalcısı varsa (Sünni, Şii, Dürzi, Kürt, Filistinli vs.) etrafına toplamıştı.

Lübnan iç savaşı giderek kızışınca Arap Birliği teşkilatı üyesi ülkeler savaşa son vermek için "Caydırıcı Güç" adı altında oluşturulacak bir ordunun devreye girmesini kararlaştırdı.

Bunu yapabilecek biricik kuvvet ise Suriye idi.

Ancak şöyle bir sorun vardı:

Suriye'nin Lübnan'a askeri müdahalede bulunup askerlerini sahaya sürmesi, ABD ile Hıristiyan güçlerin kaybetmesini istemeyen İsrail'in işine gelmiyordu.

Bu durumda Suriye'nin fiili olarak devreye girmesi, İsrail'in Hıristiyanlar lehine Lübnan'a girmesinin bahanesi olacaktı.

17 Ocak 1975 tarihinde ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Alfred Atharton kendisiyle buluşan Suriye Dışişleri Bakanı Abdülhalim Haddam'a şöyle demişti:

Lübnan hakkındaki değerlendirmeniz nedir? Bazı kaynaklara bakılırsa siz Lübnan'a tekrar girmeye niyetlisiniz. Gerçekten de Suriye hükümeti Lübnan krizinde faydalı bir diplomatik bir rol oynayabilir.


1976'ın ilkbaharında Lübnan krizi iyice derinleşmişti.

Kimi Lübnanlı kesimler Suriye'nin olası bir askeri müdahalesinden çekindikleri için milli uzlaşmaya dayalı bir hükümet kuramamışlardı.

Arşivdeki gizli belgelerle bakılırsa 30 Mart 1976'da Esad ile bağlantı kuran Ürdün Kralı Hüseyin, şu uyarıda bulunmuştu:

Amerikan yönetimi Suriye'nin askeri müdahalesinin tehlikeli olduğu kanısındadır!
 

Ürdün Kralı Hüseyin ile Suriye Başkanı Hafız Esad
Ürdün Kralı Hüseyin ile Suriye Başkanı Hafız Esad

 

Devrisi gün ise aynı Kral, bu kez Washington'dan farklı bir mesaj iletti: 

ABD Başkanı Gerald Ford ve Dışişleri Bakanı Henry Kissinger ile Lübnan meselesini konuşup dedim ki:

‘Lübnan'ın kurtulabilmesi için Suriye'nin açık ve doğrudan askeri müdahalede bulunması şarttır.'

Amerikalı yetkililer ise ‘Suriye açıktan girerse, İsrail de aynısını yapar; dolayısıyla biz Suriye'nin açıktan değil, herkese duyurmadan üstü örtülü biçimde Lübnan'a asker göndermesine itiraz etmeyiz' deyip eklediler:

‘Kriz çok kötüleşirse, Suriye için müdahale ortamı doğuncaya kadar bekleyebiliriz.'


Kral Hüseyin, yanıtını aktardı:

'Müdahaleye razı olursanız bunun hedefini, alanını, zamanını ve ne zaman çekileceğinizi belirleyip karşı tarafa bildirmelisiniz.'


Başka bir gizli belgeye göre ise Henry Kissinger Esad'la çok açık konuşmuştu:

ABD'nin Suriye'nin askeri müdahalesine karşı olduğu yolundaki haberler asılsızdır. Dahası var: ABD'nin Lübnan'daki Büyükelçisi (İlerici Cephe lideri) Kemal Canbulat'ı şu noktada uyarmıştık: Suriye'nin duruma müdahale edip çatışmaları durdurmasına itiraz etmenizin sonuçları vahim olur!
 

ABD Dışişleri Bakanı Henry Kissinger, Hafız Esad'ın Lübnan'a girmesini teşvik etti
ABD Dışişleri Bakanı Henry Kissinger, Hafız Esad'ın Lübnan'a girmesini teşvik etti

 

ABD'nin Şam Büyükelçisi Başkan Esad'ın Özel Kalem'ine not bırakmış:

Biz kesinlikle ateşkesin sağlanıp çatışmaların derhal durdurulmasından yanayız. Başkan Esad'ın da bizimle aynı fikirde olduğu kanısındayız: Dolayısıyla çatışmaları durdurmak istemeyen Kemal Canbulat'ın siyasi manevralarına ve oyalamalarına Başkan Esad'ın aldanmayacağı inancındayız.


Kissinger bu arada çatışmanın diğer tarafı olan Hıristiyan kesimi varılacak mutabakat sonrasında İlerici Güçler cephesi (Müslümanlar, Solcular, Arap milliyetçiler vs.) lehine ülke çapında gerekli siyasi, iktisadi ve sosyal reformlar yapmaya ikna etmişti.

Esad'ın askeri danışmanları ve diplomatları, üç seçenek belirlemişlerdi:

  1. Lübnan'dan çekilmek.
  2. Bu ülkeye askeri müdahalede bulunmak.
  3. Suriye askerlerinin de içinde yer alacağı bir Lübnan askeri gücü oluşturmak.

Esad, bunlardan müdahale şıkkını tercih etmişti. 


Sovyet yönetiminin Esad'dan rahatsızlığı

Sovyet yönetiminin her türlü yardımı yaptığı İlerici Güçler cephesinin galip gelmesini önlemeye çalışan Esad'ın ABD ile birlikte Lübnan'a müdahale planı yapmasından rahatsız olan Moskova/ Kremlin yönetimi, müttefikleri aracılığıyla eleştirilerine ağırlık verdi. 

Bu sıralarda İlerici Güçler ve onlarla birlikte hareket eden Filistin direniş örgütleri, Hıristiyan bölgelerini kuşatıp çemberi daraltmak suretiyle hızla ilerliyorlardı.

Galibiyet ufukta görünmüştü. Dolayısıyla İlerici Güçlerin kurmay kademesi (Kemal Canbulat başta olmak üzere FKÖ lideri Yaser Arafat) Hafız Esad'ın askeri müdahale yoluyla planlarını bozmasına karşı çıkıyorlardı.

Bahsedilen kurmay kademesinin itirazlarıyla karşılaşan Esad, ABD ve Batılı güçlerin teşvikiyle 1976'da 31 Mayısı 1 Hazirana bağlayan gecede Lübnan sınırından içeri girdi.

Sosyalist ve komünistler buna şiddetle karşı çıkınca da onlara kulak veren ve inisiyatifin ABD destekli Hafız Esad'ın eline geçmesinden endişelenen Sovyet yönetimi de rahatsızlığını açıkça dile getirdi. 

Esad, bu jeopolitik oyunda İsrail ile ABD'nin beklentisine cevap verip Hıristiyanların mağlup olmasını engelleyecekti.

Bu da İlerici Güçler cephesinin kaybına yol açacak ve silah zoruyla hizaya getirilmesi anlamına gelecekti.
 

Hafız Esad ile Leonid Brejnev. Sovyet yönetimi Lübnan'a müdahalesine karşı çıkmıştı
Hafız Esad ile Leonid Brejnev. Sovyet yönetimi Lübnan'a müdahalesine karşı çıkmıştı

 

Daha kötüsü ise Sovyet yönetiminin desteklediği güçler geri plana atılınca Moskova'nın Lübnan'daki çıkarları ve itibarı da zedelenmiş olacaktı.

Sovyet yönetiminin rahatsızlığını anlayan Suriye yönetimi, Dışişleri Bakanı Abdulhalim Haddam'ı hemen Moskova'ya gönderdi.

5 Temmuz 1976'da mevkidaşı Andrey Gromika ile Haddam arasındaki ihtilaf çok büyüktü. 

Arafat ile Canbulat, Kremlin yönetiminden tam destek almaktaydılar.

Müttefikleri sayılan Suriye yönetimi ise İlerici Güçler cephesinin itirazlarına aldırmadan Amerikan desteğiyle onları dize getirmeye kararlıydı.

Haddam'a kalırsa durum şöyleydi:

Lübnan'da uluslararası ölçekte büyük bir komplo vardı. Başarılı olursa Suriye'yi de tehlikeye sokacaktı. Dolayısıyla Sovyetler Birliği'nin çıkar ve çabaları da boşa gidecekti!
 

Lübnan'a askeri müdahalenin iki mimarı-Hafız Esad ile Abdulhalim Haddam
Lübnan'a askeri müdahalenin iki mimarı-Hafız Esad ile Abdulhalim Haddam

 

Andrey Gromiko ikna olmamıştı ama Suriye'nin önünü de kesmedi.

Bunun sonucunda Suriye ordusu 20 Ocak 1976'da "Filistin Kurtuluş Ordusu" kisvesiyle ülkenin dört bir yanına yayıldı.

Bunu El Saiqa (Yıldırım) isimli özel birimin gelişimi izledi.


Hafız Esad-Kemal Canbulat buluşması ve cinayet

Dürzi lider ve İlerici Güçler koalisyonu sözcüsü Kemal Canbulat o sıralarda Başkan Esad'ı ikna edip müdahale fikrinden caydırmak üzere Şam'ı ziyaret etmişti.

Canbulat-Esad görüşmesi bir hayli gergin ve sert geçiyordu.

Esad'a kalırsa:

Lübnan'da olan biten düpedüz mezhepsel-dinsel çatışmaya dayalı kirli bir savaştı. Buna müsaade edilemezdi. Keza hasım taraflardan birinin diğerini ezip bitirmesine asla göz yumulamazdı. Filistin ulusal kurtuluş hareketinin arada heba olmasına da cevaz verilmemeliydi. O halde hemen ateşkes yapıp tarafların uzlaşmaları sağlanmalıydı!


Kemal Canbulat ise gerekçelerini şöyle sıralıyordu: 

140 yıldan bugüne sırtını sömürgecilere ve emperyalistlere dayamış olan gerici, faşist ve tecritçi güçlerin tahakkümü altında kalmış Lübnanlılar, ilk defa zincirlerini kırıp topyekûn ayağa kalkmışlar. Cephede sürekli ilerliyoruz.

Bu tarihi galibiyetin/zaferin zevkinden bizi mahrum etmeyin. Yolumuza çıkmayın. Tam tersine, bize silah ve lojistik destek verin ki, ülkenin başına musallat olmuş bu gerici Hıristiyan güçlerin bir kısmını imha edelim, diğerlerini de zorla göçertelim.

Sonuç olarak 140 yıl boyunca bize hükmeden bu gerici güçlerin yerini biz alalım. Ülkeyi mezhepçilik temelinde değil, laiklik ve demokrasi kurallarına göre yönetelim.


Bu sözler üzerine öfkelenen Esad ağzına geleni söyledi:

Lübnan insanını öldürmek üzere benden silah vermemi istiyorsun! Sen deli misin? Silah vermemi unut, bu imkânsızdır. Ayrıca Hıristiyanların katledilmesi Vatikan ve Batılı ülkeleri ayağa kaldırır. Bölge bir din çatışmasına dönebilir. Daha da kötüsü böyle bir davranış, İsrail'in plan ve amaçlarına hizmet eder.


Esad'ın İlerici Güçler koalisyonuna ve bilhassa Filistin örgütlerine yardım etmenin tersine, gerekirse onları birbirine düşürüp silah zoruyla bastıracağını anlayan Sovyet yönetimi, bu kez mızrağın sivri ucunu Esad'a yönelterek şunları dile getirdi:

Hani siz İsrail ve Amerika'ya karşı direnişin bir parçasıydınız! Filistin direniş hareketini tasfiye etmeye karşıydınız! Lafta bunu söylerken fiiliyatta İsrail'in desteklediği gerici Hıristiyan kuvvetlerinin Filistin kamplarını kuşatmasına katkıda bulunuyorsunuz. 

O kadar ki Sovyetler Birliği'nden gönderilen tıbbi ve benzeri insanı yardımlar bile sizin çemberinizi yarıp Filistin mülteci kamplarına uluşamıyor. Siz sadece siyasi tutumunuzu değil, insani duygunuzu da yitirmiş olmalısınız.

Ve hâlâ bizim müttefikimiz olduğunuzu söylüyorsunuz!

 

Kemal Canbulat'ın Hafız Esad ile son buluşması, kendi ölümüyle sonuçlandı
Kemal Canbulat'ın Hafız Esad ile son buluşması, kendi ölümüyle sonuçlandı

 

Hafız Esad-Kemal Canbulat buluşması başarısızlıkla sonuçlanınca, bu Dürzi lider, 2 Mart 1977 tarihinde nazik bir üslupla kaleme aldığı mektubunda 7 madde ile birkaç fıkra ile kendi görüş ve temennilerini dile getirdi ve Esad'a yönelik uyarılar yaparak mektubunu sonlandırdı: 

Biz tek ülkeyiz, aynı halkız, tecritçi gericilerin çabalarına rağmen birlik ve beraberliğimizi korumuşuz. Dolayısıyla Suriye'nin çıkarı Lübnan'ınkidir; Lübnan'ın çıkarı ile Suriye'ninki aynıdır. Bu münasebetle yurtsever vicdanınıza seslenerek, bizi yolumuzdan ve hedefimizden alıkoymayın diyerek size kalbimdeki temenni, sevgi ve saygıyı sunuyorum! Kardeşiniz Kemal Canbulat!
 

Kemal Canbulat'ın öldürülmeden bir hafta önce Hafız Esad'a gönderdiği mektup, ona uyarı notu gibidir
Kemal Canbulat'ın, öldürülmeden 1 hafta önce Hafız Esad'a gönderdiği mektup, ona uyarı notu gibidir

 

Kendine rakip tanımayan ve itiraz kabul etmeyip, her sözün ardında siyasi anlamda bir plan, komplo arayan Esad ise bu mektuptan bir hafta sonra Kemal Canbulat'ı istihbarat elemanlarına öldürtmüş ama suikast uzun yıllar faili meçhul cinayet olarak kalıvermiştir.

Birkaç ay önce buna ilişkin bir makalem yayımlanmıştı:

Esad rejiminin çökmesinden kısa bir süre sonra yakalanan eski dönemin istihbaratçılardan biri (Hava Generali İbrahim Huveyce) sorgu sırasında failin kendisi olduğunu itiraf etmişti. (Bkz. https://www.indyturk.com/node/758716/, 18 Mayıs 2025) 
 

Kemal Canbulat'ı öldüren eski Suriye rejiminin Hava İstihbarat Başkanı İbrahim Huveyce / Görsel: Independent Arabia
Kemal Canbulat'ı öldüren eski Suriye rejiminin Hava İstihbarat Başkanı İbrahim Huveyce / Görsel: Independent Arabia

 

1970'lerde Lübnan'a şekil vermeyi planlayan Suriye-ABD-İsrail üçlüsü hedefine ulaşmamıştı.

Doğan boşluğu İran ile Lübnanlı Şii müttefikleri (Hizbullah ve Emel örgütü) doldurmuştu.

Bu durum 2025 yılı başına kadar sürdü.

Şimdiyse ABD-İsrail-Suudi Arabistan-Fransa dörtlüsü Lübnan'ı yeniden şekillendirmek üzere hareket geçtiler.

Bakalım, bu plan nasıl sonuçlanacak! 

 

 

*Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU