Bir yok oluş hikayesinden, varoluş hikayesine: Rumkale…

Şeyhmus Çakırtaş Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: Şeyhmus Çakırtaş

1999 yılının son deminde, mimar/arkeolog olan bir arkadaşım ile Halfeti'ye gitmiştim.

Henüz Birecik Barajı'nda su tutulması yeni olduğu için, Halfeti sulara gömülmemiş, bütün görkemiyle varlığını sürdürüyordu.

Kentin mimari yapısı ve mikroklimal iklimi, Fırat boyunca yükselen çeşit çeşit ağacı hayranlıkla izlemiş, burada biraz dinlendikten sonra tahta salla karşı yakaya geçmiştik. 
 

halfeti 1999.jpg
Halfeti, 1999 / Fotoğraf: Şeyhmus Çakırtaş


Karşı yaka dediğim yer, Nizip toprakları. Amacımız Rumkale'ye gitmek.

Ben adını bilsem de hakkında çok bilgiye sahip değildim, bilgiler arkeolog arkadaşımdaydı.

Onun rehberliğinden yol alarak, tarihin derinliğine yolculuk yapmak istiyorduk.
 

020.jpg
Fotoğraf: Şeyhmus Çakırtaş


Asırlık ceviz ağaçları, çınar ve dutlar arasından yürüdüğümüzde size abartı gibi gelebilir ama gerçekten güneş yüzü görmedik. Hep gölgede, hep ağaçlar arasında yürüdük.

Yol boyunca doğal su kaynakları ve iki adet de şelaleye gördük, buz gibi sularından içtik.
 

022.jpg
Fotoğraf: Şeyhmus Çakırtaş


Rastladığımız bazı köylüler tarlalarda işlerini yapsalar da, baraj sularının yükselip, bir süre sonra bu cennet parçasını yutacağını biliyor, bunun tedirginliği içinde yaşadıklarını ifade ediyorlardı.

Çaresiz sessiz kalarak, yolumuza devam etmek durumunda kalıyorduk.

Uzun bir trekking yürüyüşünden sonra kalenin kemerli doğu kapısından içeri girdik. Yüksek bir tepeye kurulan kale, bir kale olmaktan öte bir kent gibi tasarlanmış sanki.

Terk edilmiş konaklar, kale surları, çarşılar her şey viran halde duruyor. Kele üzerinde oldukça diri halde, beyaz taşlardan yapılmış, işçiliği oldukça düzgün evler var.

Çökmüş tüneller ve asırlardır yerinde duran taş kemerler.

O dönemde hayranlıkla kalede dolaştık. Kimseler yoktu, tamamıyla bir virane görünümdeydi.
 

DSCF7576.JPG
Fotoğraf: Şeyhmus Çakırtaş


Kalenin arka taraflarında yıkıntılar olsa da, gitme cesareti gösteremedik. Yıkılma tehlikesi ve sarp kayalık, cesaretimizi kırdı.

Ayrıca akşam olmadan da dönmek zorundaydık. Geri dönüş için en az bir saatten fazla zamana ihtiyacımız vardı.

Geriye döndüğümüzde Fırat incecik bir ip gibi vadi boyunca uzanmış akıyordu. Her taraf sararmış ota uyum gösteren sarımtırak mermer harabelerle doluydu.

Her şey sarı ve som altın rengindeydi.

Aradan tam 20 yıl geçti, bu yıl baharda havalar tam ısınmadan Rumkale'yi tekrar görmek üzere bu kez Antep Yavuzeli üzerinden yola çıktım.
 

IMG_0041.JPG
Fotoğraf: Şeyhmus Çakırtaş


Biraz geç kalsam da, yolculuğum öğlene doğru başladı. İyi bir saat değil, ama gitme kararlığımın gereği olarak yola çıktım.

Yavuzeli, Antep merkezden yaklaşık 35-40 kilometre uzaklıkta. Antep'in kuzeyine düşüyor. Yol asfalt, fena bir yol değil, Yavuzeli merkezden ayrılan yol, bu kez doğuya doğru kıvrılarak ilerliyor.

Yol boyunca çok sayıda köy var. Her taraf fıstık dersem abartı sayılmaz. Oldukça yeşil ve ağaçlık sayılır.

Son yıllarda köylere ağaçlandırma çalışması yapmış; özellikle ekonomik değeri olan fıstık, zeytin ve badem en fazla göze çarpan ağaçlardan.

Kesilmekten kurtulan meşe ağaçları ise bir başına yükselmenin ve kalınlaşmanın görkeminde ücra köşelerde yer alıyorlar.

Yol ilerledikçe engebe de kısmen artıyor. Yer yer düzlükler ve giderek daha fazla göze çarpan yüksek yaylalar görülüyor.

Buğday ve arpa tarlaları alabildiğince yeşil, tam kıvamında sararmayı bekliyorlar…

Araçla ilerliyorum, köy isimleri hep Türkçe yazılmış. Eski denilen yerel isimlerde herhangi bir tabela görülmüyor. Bu köylerin yerel dillerdeki isimlerini öğrenmek için, biraz yaşı ilerlemiş köylülere sormak gerekiyor.
 

Rumkale 1921 Merzimen çayı ve eski kasaba köyü..jpg
Rumkale, Merzimen Çayı ve eski Kasaba Köyü, 1921


Rumkale'ye varmadan Yavuzeli İlçesi'ne bağlı son yerleşim yeri olan Kasaba Köyü'nden geçiliyor.

Kasaba olarak isimlendirilen köy, bir asır öncesine kadar bayağı büyük bir yermiş. Çarşıları, değirmenleri ve demir döven demircileri varmış.

Oldukça canlı bir yerleşim yeri olan köy, bu nedenle Kasaba olarak anılmış ve ismi de öyle kalmış.

Şu an Kasaba'dan eser yok. Birkaç ev dışında yerleşim de yok gibi. 

Rumkale yüksek bir tepeye kurulmuş, doğu kısmında derin bir hendekle güvenliği sağlanırken, batısında bulunan Merzimen Çayı kaleye doğal bir koruma sağlıyormuş.

Kale artık bir yarımada. Üç etrafını baraj suları kapanmış ve dolaysıyla Merzimen Çayı artık yok. Büyük bir olasılıkla suyu azalmış ve ancak yağmurlardan sonra canlılık kazanıyor.
 

[scald=257601: {"additionalClasses":""}]


Rumkale müthiş bir doğaya sahip. Doğal bir korunak gibi. Bu nedenle asırlardır merkezi hükümetlerden kaçanların sığınağı durumda olmuş.

7 bin yıldan fazla bir sürerdi ayakta. Yüzlerce savaş, onlarca istila ve depreme rağmen, günümüze kadar varlığını korumuş.

Mezopotamya'nın bütün renkleri, kültür ve inançları burada hüküm sürmüş, Asurlular, Medler, Hititler, Sümerler ve kavimler kapısı gibi gibi varlığını korumuş.

Savunması kolay, kapılar kapatılırsa, dışarıdan kaleyi ele geçirmek imkansız gibi. Kalenin iki giriş kapısı var. Doğu ve batı kapısı.

Büyük bir ihtimalle savaş sırasında gerektiğinde kalenin dışına çıkılan yer altı tünelleri de var.

Romalılar burayı bir dönem askeri üs olarak kullanmış ve uzun süre Ermenilerin hakimiyetinde kalan Rumkale'ye Ermeniler yarı Kürtçe Hromgia adı verirken, Kürtler Kela Zêrrin demişler.
 


Burası aynı zamanda bir ticaret merkeziymiş. Kale çevresinde yüzlerce mağara ev var. Hepsi de yakın bir zamana kadar kullanılmış.

Ama şimdi bütün mağara evler kaderine terk edilmiş durumda. Kale üzerinde ise beyaz taşlardan yapılmış Ermeni taş ustalarının izlerini görmek mümkün.

Baraj sularının yükselmeden ziyaret ettiğim Rumkale'nin iç kısmını görmek bu kez mümkün olmadı. Çünkü kalede restorasyon çalışması olduğu için ziyarete kapalıydı gittiğim tarihte.

Yakın bir zamanda ziyarete açıldığını duydum. Ziyaret ettiğim tarihte bir ölüm sessizliği vardı. Olağanüstü bir kayalardan oluşmuş tepe ve tepeyi besleyen dağ dokusu.

Tam bir eski çağ kalesi, tıpkı Alamut Kalesi gibi. Ulaşılmaz ve uçurumlarla dolu.

Yıllar önce ziyaret etmenin hüznünü yaşadım bir kez daha. Halfet'den salla Nizip kıyılarına geçmiş, uzun bir yolu yürüyerek geçmiştik.

Geçtiğimiz beş-altı kilometrekare alanda bahçeler müthiş güzellikteydi. Ceviz, erik, kaysı, karadut, badem ve değişik ağaç türlerinin arasından nefes nefese kaleye varmıştık.

Hayatımda unutamayacağım bir ziyaretti. Ölü evi duygusu yaratmıştı bende. Kaleye batı kapısından girmiş, kalenin bölmelerini tek tek gezmiştik. Kalenin üstünde bulunan konaklar terk edilse bile görkemliydiler.

Gün boyu kalede zaman geçirdik ve akşam olmadan ayrıldık. Birkaç ay sonra baraj suları yükselmeye başladı ve yürüyüş yolu büyük bir ağaç kıyımına uğradı.

Hem Halfeti, hem de Nizip tarafındaki bahçeler birkaç gün içinde adeta yok edildi. Bir daha o yolu göremedik. Su yükseldikçe bahçeler giderek gözden kayboldu.

Halfeti'nin büyük kısmı, bahçelerin tümü suyun altında kaldı ve Halfeti ve çevresi turistik gezi alanına döndü.

Baraj gölünün kütlesinin geniş olması bir anda Halfeti'yi gündeme soktu ve saklı cennet su sloganıyla pazarlandı.

Oysa suyun dibinde kalan bahçeler, ağaçlık alan gerçek bir cennet köşeleriydi.

Ben her yıl olmasa da çok kez gelip gittim. Tekne gezileriyle sulara gömülen alanların üzerinde gezindim. Ama her seferinde hüzünlendim, hayıflandım.

Rumkale'nin yüksekliği iki minare boyunda olan doğal kayalar üzerinde kale surları inşa edilmiş. Kaya oldukça düzgün ve kesilmiş gibi duruyor. Doğal bir duvar haline getirilmiş olduğu anlaşılıyor.

Birçok isim alan kale, birçok kez de el değiştirmiş. Hromgia adının yanında Kürtler Kela Zêrin adını vermişler.

Kale, Fırat Nehri ile Merzimen Çayı'nın birleştiği, yüksek kayalarla örtülü bir tepe üzerinde konumlanmış.

Sanırım, -yanılma payını da unutmayarak- Merzimen Çayı, Yavuzeli ve Nizip ilçelerinin doğal sınırı. Her iki ilçeden de beslenen çay Fırat'a dökülüyordu.
 


Ama artık çay görünmüyor, büyük bir olasılıkla kurumuş durumda. Belki kışın ya da baharda canlanıyordur.

"Antik kaynaklarda ismi 'Hromgla' olarak geçen Rumkale, Gaziantep ilinin 62 kilometre kuzeydoğusunda, Merzimen Çayı'nın Fırat Nehri'ne döküldüğü alandaki kayalıklar üzerinde yer alır.

Jeopolitik konumundan dolayı, MÖ 855'te Assur Kralı III. Salmanassar tarafından ele geçirildiği bilinen Rumkale'nin o zamanki ismi Şitamrat'tır.

Rumkale'ye Fırat ve Merzimen kıyılarından çok dik şekilde yükselen yamaçlara yapılmış sur ve kompleks odalardan oluşan kapı geçidi ile girilmektedir.

11'nci yüzyılda Urfa, Haçlı Kontluğu Döneminde Hromgia'nın önemli bir merkez olduğu, Ortaçağ'da Ermenilerin Hromklay, Süryanilerin Kalarhomate, Frankların ise Ranculat ismiyle bildiği kale, 12'nci yüzyıl sonlarında Memlüklerin yönetimine geçmiş ve önceleri Kal-at ar Rum, daha sonra ise Kal-at el Müslimin adını almıştır.

Mercidabık Savaşı'ndan sonra Osmanlıların yönetimine geçen Rumkale, Halep Eyaletinin Birecik Sancağına bağlı bir kaza hâline getirilmiştir.

Rumkale'de hâlen Ortaçağ ve İslam dönemine ait yapılar ile bir mescit yer alır. Birecik Barajı'nın tamamlanmasından sonra kalenin sur bedenlerine kadar sular yükselmiş ve Rumkale yarımada görünümünü almıştır.

Kale iki bölüm hâlindedir. Birinci bölüm; kalenin doğusu, kuzeyi ve batısında doğal kayalığın dik olarak yontulmasıyla, doğal sur konumundadır.

İkinci bölüm ise bu doğal surun üstüne sert kalker kesme taşlarla sur duvarı olarak yapılmıştır.

Kalenin güney yöndeki kayalık uzantısı 12'nci yüzyılda oyularak adeta hendek hâline getirilmiştir. Böylece, savunmaya yönelik olarak karayla kalenin direkt ilişkisi kesilmiştir.

Kalenin güneyinde Ortaçağda inşa edilmiş Şair Aziz Nerses Kilisesi, kuzeyinde ise yine bir Ortaçağ yapısı olan Barşavma Manastırı yer alır."


Kela Zêrin ya da Rumkale bir dönem önemli bir ticaret merkezi idi. Komagene Krallığı'nın başkenti olan Samsat'a yakındı ve Ortadoğu'ya giden kervanların yolu üzerindeydi. Nehir taşımacılığı için de önemli bir kavşaktı. 

Yıllar önce bir sonbahar mevsiminde ziyaret ettiğim kale, bugün sessizlik içinde, baykuşların yuvasına dönmüş, ziyaretçilerle şenlenmeye çalışıyor.

Mezopotamya'nın ücra bir köşesinde, hem de olağanüstü bir mimari yapı olarak eski günlerini arıyor, hem de yeniden tarihe not düşmenin sancısını çekiyor.

Rumkale yeniden tarih sahnesine çıkıyor… Bu kez bir yarımada olarak. Bir ucu Urfa'nın sınırında akan Fırat'a, bir yani Yavuzeli ve Nizip'e uzanarak, geçmişin izini yaşatıyor…

 

 

* Tenzile UYSAL/www.aktüelarkeoloji.com.tr


*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU