ABD ekonomisinin kaderi ve seçimin galibi arasındaki ilişki şaşırtıcı derecede zayıf

Kasımda Trump da seçilse Biden da seçilse ABD ekonomisinin önümüzdeki 10 yılda hayli iyi şekilde ilerlemesini beklemek için iyi sebepler var

Joe Biden kurumlar vergisini artırma sözü verdi (AP)

ABD seçimlerine üç hafta kaldı ve görünüşe göre büyüyen bir fark var. Öyleyse, Biden'ın zaferi ekonomiye ne etkide bulunacak?

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

İşte bir umut mesajı ama beklenmedik bir durum da var. Gelecek 10 yıl içinde ABD ekonomisinin, özellikle orta sınıfın yaşam standartlarının yükseltilmesi açısından hayli iyi bir şekilde ilerlemesini beklemek için iyi nedenler var. Ama beklenmedik durum şu ki bunun seçimi kazanan kişiyle pek ilgisi olmayacak.

Son birkaç yılda ABD ekonomisinde neyin yanlış gittiğini görmek kolay: Evet, uzun bir büyüme dönemi; ne var ki getirileri eşit olarak paylaşılmayan bir büyüme. Teknoloji milyarderleri daha da zenginleşirken orta gelirli insanlar yaşam standartlarının ilerlemediğini gördü. İş sayısı arttı ama güvensizlik de aynı şekilde arttı, gelir ve servet ölçeklerinin alt seviyelerinde yer alan birçok insansa ne yazık ki geriye gitti. Donald Trump Amerika'nın iç bölgelerini yeniden inşa etmek için bu eğilimleri tersine çevirmeye çalıştı ama gerçek şu ki bu durum daha da yoğunlaştı. Pandemiyle birlikte, işsizliğin düşük gelirlileri en çok etkilediği dönemde milyarderlerin eş zamanlı olarak servetlerinde hızlı bir artış kaydetmesi sonucu eşitsizlik arttı.

Peki, politikadaki bir değişim bir şeyleri değiştirir mi? Joe Biden kurumlar vergisi ve gelir vergisinin en üst oranları için artış sözü verdi ama (ki bu söyleyeceğim solda pek hoş karşılanmaz) vergi oranları eşitsizlikte çok büyük bir değişim yaratmıyor. Büyük ABD şirketleri ve en zengin bireyler çeşitli şekillerde vergiden kaçınmayı başarıyor. Apple gibi şirketlerin vergi faturalarını azaltmak için AB vergi yasasını kullanma şekli, ilk durumun bir örneği. Donald Trump'ın kendi vergi meseleleriyse ikincisine örnek. Vergi sistemini onarmak daha yüksek vergi oranlarıyla ilgili değil. Bu, çok daha derin ve daha iyi düşünülmüş reformlarla ilgili.

Ayrıca, ABD'nin yüksek meblağlar dönen para ve maliye politikalarına bakarsanız, çok fazla değişiklik görmek zor. ABD Merkez Bankası gerçekten bağımsız olduğunu gösterdi ve para politikasında hiçbir değişiklik olmayacak yani aşırı derecede gevşek kalmaya devam edecek. Ve makroekonomik düzeyde ABD'nin mali açığı epey yüksek olmayı sürdürecek. Çeşitli uzmanlar Joe Biden'ın vergi ve harcama planlarını gözden geçirdi ve sonucun Donald Trump'ınkinden biraz daha büyük bir açık olabileceği sonucuna vardı. Sorumlu Federal Bütçe Komitesi, Biden'ın başkanlığının 10 yıl içinde bütçe açığına 5,6 trilyon dolar (yaklaşık 44 trilyon TL) ekleyeceği sonucuna vardı; Trump'ın başkanlığındaysa bu tutar 5 trilyon doların (yaklaşık 39 trilyon TL) biraz altında. Aradaki fark, bir yuvarlama hatasından biraz daha fazla.
 


Peki bir şeyleri değiştirecek olan ne? Atlantik'in bu yakasındaki gözlemciler, ABD politikasının Avrupa modellerinden farklılaştığı alanlara odaklanma eğiliminde. ABD Avrupa tipi vergi ve refah sistemlerini daha fazla benimseseydi sosyal sorunlarının üstesinden daha iyi geleceğini iddia ediyorlar. Pek çok Amerikalının tepkisiyse, Avrupa ve ABD ekonomileri arasındaki performans farklarına işaret ederek son 30 yılda Avrupa'nın ABD'den çok daha yavaş büyüdüğünü belirtmek oluyor.

Bu tartışmaya girmenin yararlı olacağını sanmıyorum. Değinilmesi gereken şey, hem ABD hem de daha sınırlı ölçüde AB ekonomilerinin 30 senedir orta gelirli çalışanlarının çıkarlarına aykırı işleyen iki kuvvetle karşı karşıya olması. Çin ve Hindistan, bir milyar işçinin büyük bölümünü küresel işlem gören ekonomiye kazandırdı. Ve teknoloji orta vasıflı işlerin içini boşaltıyor. Her iki kuvvet de (ve bu gerçekten önemli nokta) şu anda muhtemelen zayıflıyor.

Çin/Hindistan mevzusu yeterince basit. ABD Çin'den bir şey ithal ediyorsa, o şeyin üretilmesinde kullanılan emek ABD'li işçileri işinden ediyor. Birleşik Krallık'taki (BK) bir banka Hindistan'daki bir çağrı merkezini kullanıyorsa, bunlar tersi durumda BK'deki çağrı merkezi istihdamları olacaktı. Bu 30 yıldır dünya ekonomisinin hakim özelliği oldu, ne var ki henüz bitmeyecek olsa da zayıflıyor. Tek çocuk politikası nüfus artışını tersine çevirdiğinden Çin'de işgücü büyüklüğü düşmeye başlıyor ve Hint nüfusu büyümeye devam etse de bunun alınıp satılan hizmetler üzerindeki etkisi sınırlı gibi görünüyor.

Teknoloji mevzusuysa daha karmaşık. Emin olamayız ve her şey salgın nedeniyle daha da karışmış durumda ama görünüşe göre hem teknolojiyi çok daha iyi uyguluyor hem de insan faaliyetinin yerini alamayacağı durumları anlıyoruz. Bu doğruysa, orta vasıflı işlerin içinin boşaltılmasının sona ereceğine dair en azından makul bir olasılık var demektir.

Öyleyse Biden'ın başkanlığı (ve bir an için sonucun bu olacağını varsayalım) ABD'li orta sınıfın kaderi için yukarıya doğru bir dönüm noktası mı olacak? Gerçek ücretler durgunlaşmak yerine istikrarlı bir şekilde yükselmeye başlayacak mı? Bence öyle olacak. Ama bunun kimin Beyaz Saray'da olacağıyla pek bir ilgisi olmayacak.


 

 

independent.co.uk/independentpremium/voices

Independent Türkçe için çeviren: Noyan Öztürk

Bu makale kaynağından aslına sadık kalınarak çevrilmiştir. İfade edilen görüşler Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independent

DAHA FAZLA HABER OKU