Trump'ın Kovid-19'a yakalanması, seçimlerde onu avantajlı kılar mı?

Benan Kepsutlu Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: Reuters

ABD'deki seçimlere neredeyse sadece üç hafta var. 

Eleştirilerin hedefindeki Donald Trump'la Demokrat rakibi Joe Biden'ın ilk karşılaşmaları, geçen haftanın gündem maddelerindendi.

Trump tekrar Başkan olursa ne olur, yerine Biden seçilirse Türkiye açısından neler değişir soruları tartışma programlarının konusuydu.

"Doğu Akdeniz bu kadar karışıkken, Azerbaycan-Ermenistan savaş halindeyken, Türkiye'nin de onca başka derdi varken, bize ne Amerika'daki seçimlerden" diyenler de oldu.

Ben "bize ne Amerika'dan" diyemeyenlerdenim, hele ki Türkiye ekonomik anlamda bu kadar kırılgan bir süreçten geçerken.


Her iki adayın da Türkiye'yi son derece ciddiye aldığı aşikar.

Trump'ın son dönemlerdeki "ABD Başkanı, tıpkı Putin, Şi ve Erdoğan gibi zehir olmalı" diyerek Türkiye hakkında iyi bir şey mi söyledi kötü bir şey mi söyledi diye düşündüren ifadesinin yanı sıra, Biden'ın da Türk hükümetini kendilerine bir "tehdit" olarak gördüğünü ve hiç de hoşlanmadığını biliyoruz. 

Türkiye için kritik önemdeki bir diğer konu, ABD'deki seçim sonuçlarının, yeni ABD Senatosu'nun IMF ve Dünya Bankası gibi uluslararası mali kuruluşların önünde Türkiye hakkında nasıl bir duruş sergileyeceğini gösterecek olması.

İki ülke arasındaki ilişkilerin, dış politika konusunda atılacak adımların Türk lirasının dolar karşısındaki durumunu etkilemesi gibi, sokak ekonomisindeki fiyatlara da yansıyor olması ister istemez hepimizi etkiliyor. 

İşte bu nedenle süreci ve iki başkan adayının TV'deki karşılaşmalarını merakla takip edenlerdenim.


Seçimler öncesinde halk karşısında iki adayın birbirleriyle yüzleşmesi, ABD'de gelenekselleşen bir durum. 

Trump-Biden arasındaki ilk karşılaşmayı izlerken de, Trump'ın önceki seçimlerdeki rakibi Hillary Clinton ile olan karşılaşmasıyla kıyasladım.


Bu ilk münazara sonrasında anket sonuçları her ne kadar Biden'ı yüzde 5 ile yüzde 15 aralığında öne geçmiş gösterse de, yine de Trump'ın seçilme ihtimalinin daha yüksek olduğunu düşünenlerdenim.

Zira Trump ve Clinton'ın ilk münazaraları sonrasında Clinton da yüzde 5 ile yüzde 10 aralığında önde görünüyordu.


İki adayın ilk karşılaşmaları sonrasında yapılan yorumların büyük bölümü Biden'ın "üstün" kapattığı yönünde.

Önceki seçimlerdeki hal ve tavırlarıyla, verdiği cevaplar değerlendirildiğinde Trump daha baskın görünüyor.

Kuşkusuz bunda Trump'ın başkanlık tecrübesini edinmesi ve kendine olan güvenindeki artış etkili.


İlk "hesaplaşma" gününe geçecek olursa; moderatörlüğünü gazeteci Chris Wallace'ın yaptığı münazarada planlandığı gibi adaylar el sıkışmadı, salonda tezahürat yapılmadı da. 

Agresif çıkışlarıyla tanınan, sinirlerine çoğu zaman hakim olamayan Trump, Clinton'la olan münazaraya kıyasla bu defa başlarda çok daha ılımlıydı.

Öyle ki, geçen seçimlere göre nezaket kurallarının dışına ilk çıkan Demokrat aday oldu. 

Trump'ın ne palyaçoluğu ne de yalancılığı kaldı. 

"Başkan" ifadesi yerine de "bu adam" diye hitap etmeyi tercih etti Biden; "ABD tarihindeki en kötü başkansınız" yakıştırmasındaki kullanımı dışında…

Oysa Hillary Clinton bu denli hakaret etmemişti. 

Aksine, Trump'ın Clinton'a "sen ne iğrenç bir kadınsın" demesi damga vurmuştu münazaraya.


Donald Trump'ın defalarca Biden'ın sözünü kesmesi de yapılan eleştirilerdendi. 

Belli ki bu ABD Başkanı'nın genel tavrı çünkü Cliton ile karşılaşmasında da aynı üsluptaydı Trump. 

Biden'ın buna hazır olması gerekiyordu.


Trump kendisine yöneltilecek muhtemel suçlamalara da iyi çalışmıştı anlaşılan.

Zaten çoğu da Clinton'la tecrübe ettiği münazaralardakilerle aynı başlıklardı.

Mesela Clinton'ın Trump'a "Rusya'nın kuklasısın" demesine karşılık, Biden "Putin'in yavru köpeğisin" çıkışını yaptı.


Clinton da Trump'ın vergi bildirimi tartışmasını gündeme getirdi, Biden da. 

Büyük bir hazır cevap ustalığıyla Cliton'a soruşturma sırasında neden e-maillerini sildiğini sorarak cevap vermişti Trump.

Biden'ı ise "Bana vergi indirimine dair ayrıcalıklar veren tasarıyı Obama hükümeti geçirdi" diye baskın kaldı.

Beyazların üstünlüğünü savunan gruplara tepki vermemesi de Trump'ın yine beklediği eleştirilerdendi.


Kovid-19 başlığında ise köşeye sıkışacağı belliydi, sıkıştı da.

Münazarada üzerinde 20 dakika konuşulan bu önemli başlık, Trump'ı her yönden kıstırdı.

Haftasında da virüse yakalandı zaten.

Peki Trump'ın Kovid-19'a yakalanması, onun ilk karşılaşmada yanıtsız bıraktığı sağlık sorularını telafi eder mi?

Sağlık durumunun iyi gittiğini söyleyen ve 15 Ekim'deki münazaraya katılacağını açıklayan Trump, Kovid-19'u yaşayan bir aday olarak seçimlerden avantajlı çıkar mı?


Sonucu yine her seçimde olduğu gibi kararsızlar ve yeni seçmenler belirleyecek.

ABD'deki seçimlere genel katılım oranı çok yüksek olmasa da yine de 18-20 milyon aralığında yeni seçmen bulunuyor. 

Bunların bir kısmı ABD'ye göç edip sonradan vatandaş olanlar, bir kısmı da 18 yaşına girenler.

2008 seçimlerinde Demokratlar'ın adayı Obama'nın Başkan seçildiği yıl seçime katılma oranı yüzde 61,6'ydı.

Bu yılki seçim oranını ise kestirmek zor.

Öte taraftan, mağdur olanı, zoru göğüsleyeni, dünyanın her yerinde olduğu gibi ABD halkı da sempatiyle karşılıyor.

Trump'ın Kovid-19'a yakalanması da anket sonuçlarını, hatta seçim sonuçlarını kendi lehinde etkileyebilir.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU