Sahraaltı Afrika'da bir yıldız: Somali

H. Caner Akkurt Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: AA

2001 yapımı, "Kara Şahin Düştü" (Black Hawk Down) filmini hatırlarsınız. Hani, "kahraman" Amerikan Özel Görev Gücü'nün 1993'te, Somali'nin başkenti Mogadişu'da, "acımasız" Somalili isyancılar tarafından pusuya düşürülerek 18 saat mahsur kaldıkları ve büyük kayıplar verdiği başarısız bir askeri operasyonu anlatan başarılı bir Hollywood filmi.

Filmin başarısı ya da başarısızlığı bir yana fakat 3 Aralık 1992 tarihinde kabul edilen 794 no'lu BM Güvenlik Konseyi kararı ile ABD tarafından yönetilecek bir Birleşmiş Milletler Barış Gücü (UNITAF) oluşturuldu.

Somali'ye barış, huzur ve istikrar getirileceği öne sürülerek "Umudun Yeniden Tesisi Operasyonu" başlatıldı.

Günden güne kayıp sayısı artan BM Barış Gücü bölgeden 3 Mart 1995 tarihinde çekildi. Bilindiği üzere; 1993 Şubatı'nda, dönemin Başbakan Yardımcısı Erdal İnönü ve Milli Savunma Bakanı Nevzat Ayaz, Barış Gücü askerlerinin arasında yer alan Türk birliğini ziyaret etmiş ve Somali halkıyla buluşmuştu.
 

 
Afrika boynuzu olarak da bilinen ve Sahraaltı Afrika bölgesinde bulunan Somali, dünyanın en kritik ve önemli dar suyolu geçitlerinden biri olan Babül Mendep boğazına uzun bir kıyısı bulunmaktadır.

Bu boğaz, hem askerî, hem de ticarî açıdan oldukça stratejik bir öneme haiz. Babül Mendep boğazının dünyanın özellikle petrol ihracatının geçiş noktalarından biri olduğunu unutmamak gerekiyor.

Sadece bir senede geçen petrolün yaklaşık değeri 350 milyar dolar olup, dünya petrol ihracatının yüzde 26'sı bu bölgeden geçmektedir.  

Yılda ortalama 35 bin ticarî geminin geçiş yaptığı düşünüldüğünde boğazın ticarî hacim değeri yıllık 2 trilyon doları bulmaktadır. 

Kızıldeniz'i Hint okyanusuna bağlıyor olması sonucu gemilerin Asya'dan Afrika'ya geçişini ekonomik hale getirmektedir.

Zira Akdeniz'i Hint Okyanusu'na kısa yoldan bağlayarak Ümit Burnu'nu dolaşmadan, mesafeyi dört kat kadar azaltan bir geçiş güzergâhıdır.

İşte Somali, Hint Okyanusu ve Kızıl Deniz'de 3 bin 300 kilometre kıyı şeridi ile Afrika'da en uzun kıyıya sahip olan jeo-stratejik bir Afrika ülkesidir.

Bugünlere nasıl geldiğini anlamak için Somali'nin kısaca tarihi geçmişine uzanalım: Bölgeye Somali denmesinde ağırlıklı olarak, deve sütü anlamına gelen ve Somalice olan "So" ve "Mali" kelimesinin birleşmesinden olduğuna inanılmaktadır.

Somali halkı geçimini hayvancılıktan sağladığından ve kendilerine misafir geldiğinde süt ikram ettiklerinden dolayı yabancılar ve muhacirler bu kelimeyi bölge halkından sık olarak duyduklarından dolayı buraya Somali adını verdikleri rivayet edilmektedir.

Nitekim 1329-1331 yılları arasında bölgeyi ziyaret eden İbn-i Battûta, bölgenin Berber denilen Somali soylu siyahî bir halkı olduğunu, ticarî faaliyetinin deve ve koyun yetiştiriciliğiyle birlikte balıkçılıktan ibaret olduğunu yazmaktadır.

Eski Mısırlıların Somali'yi, Punt (Baharat) ülkesi olarak adlandırdıkları da bilinmektedir.

19'ncu yüzyılın ikinci yarısında İngiltere, Fransa, İtalya ve Habeş Krallığı'nın Somali'ye ilgisi artmıştır. Fransa 1859'da bölgenin mahallî idarecisinden kiraladığı Somali'nin kuzey ucundaki Obuk'u (bugünkü Cibuti'yi) sömürgesi ilan edip Osmanlı'nın bütün engelleme çabalarına rağmen burada Fransız Somalisi adıyla bir sömürge yönetimi kurmuştur.

İtalyanlar da uzun süredir bu bölgede kendilerine bir faaliyet alanı açmak için çaba sarfediyordu. 1870 yılında Mussava ile Zeyla arasında bulunan Assab'ı işgal ederek burada bir ticaret merkezi kurdular.

Bölgede küçük de olsa bir iskeleyi ele geçiren İtalya buna başka yerleri de katmak istiyordu. İtalya bölgede İngiltere ile anlaşarak karşılıklı olarak Doğu Afrika'daki sömürge sınırlarını belirlemiştir.  

Bu dönemde Benedir sahilleri, Zancibar'ın kontrolüne girdi. Zancibar Sultanlığı bölgedeki topraklarının kullanım hakkını İngiltere ve İtalya'ya devretti.

Zeyla', Berbera ve Tacüre aynı yıl İngilizler tarafından "İngiliz Somalisi" (Somaliland) adıyla sömürgeleştirildi.

2 Mart 1891'de İngilizlerin İtalyanlarla anlaşmasının ardından Somali'nin güney sahilindeki Bereve ve Marka gibi şehirler İtalyanların elinde kaldı.

Somali, sahip olduğu konum ve kaynaklar nedeniyle, Avrupalı sömürgecilerin istilâsına maruz kalan tüm Afrika ülkelerinin karşılaştığı sınır anlaşmazlıkları sömürgeci devletlerin çizdiği keyfî sınırlardan kaynaklanırken, iç politik istikrarsızlıklar da farklı etnik gruplara sahip bölgelerde oluşturulmaya çalışılan ulus-devlet yapılanmasının bir sonucu olmuştur.

Emperyalist güçlerin kaos teorisiyle ortaya koyduğu sömürgeci politikalar Somali'yi istikrarsızlaştırarak bu günlere kadar getirmiştir.

1990'dan itibaren baş gösteren iç savaş ülkeyi daha da kaosa sürüklemiş, savaş baronlarının eliyle tam bir çatışma ortamına dönüşmüştür.

Otorite boşluğu ve istikrarsızlıkla birlikte Avrupa, Amerika ve Çin, Somali'nin ekonomik imkânlarını sinsice ve kurnazca talan etmeye devam etmektedir.

Örneğin devasa büyük gemilerle herhangi bir lisansa sahip olmaksızın ve en temel kuralları yok sayarak Somali sahillerinde balık ve diğer deniz ürünlerini çıkarmaktadırlar.  

Kendi ülkelerinde türleri korumak üzere konulmuş olan kotaları Somali'de hiçe saymaktadırlar.


Tabii ki mesele bununla kalmıyor. Daha vahim olan, Avrupalı şirketlerin, Somali açıklarına nükleer atıklarını boşaltmış olmaları.

2005'teki tsunami bu atıkların çok büyük bir bölümünü Somali topraklarına taşıdı. Daha önce halk arasında hiç görülmemiş bazı hastalıklar baş göstermeye başladı.

Bu arada yeri gelmişken belirtmek gerekirse; ülkenin bazı âlimlerince, balık dâhil deniz ürünleri konusunda yenmesinin haram olduğuna dair fetva vermelerinin nedeni budur.

İlkel avlanma teknikleri dışında bir şey bilmeyen ve bu durum nedeniyle artık balıkçılığı kısıtlı olarak yapan Somalili balıkçıları aslında korsanlığa iten temel mesele de buydu.
 

2.jpg
Mogadişu sahilleri

 

3.jpg
Hafızlık eğitimi veren geleneksel medreseler

 

5.jpg
Türk Kızılayı'nın destek verdiği yetimhane

 
Birkaç yıl önce iki defa ziyaret etme imkânı bulduğum Somali, 1990'da çatışmalar, açlık ve yağmacılıkla talan edildi ve devlet çöktü.

İç savaştan birkaç yıl önce ABD'nin Somali'de petrol olduğunu keşfetmesi iç savaşın başlama tarihinin tesadüf olmadığını ispatlamaktadır.

1992'de "Umudun Yeniden Tesisi Operasyonu" adıyla ABD, ilk defa Afrika'daki bir ülkenin denetimini eline aldı ve insani müdahale adı altında bir askeri işgal gerçekleştirmiş oldu.

"Black Hawk Down" filmindeki gibi gerçekten de ABD askerleri Somali'de direnişçiler tarafından yenilgiye uğratıldı.

O zamandan beri Amerika'nın politikası, Somali'yi genel manada kapsayan hükümetten yoksun bırakmak, hatta bu ülkeyi birçok parçaya bölerek Balkanlaştırmak yönünde olduğunu görüyoruz.

Batılı emperyalistler jeo-stratejik konumunun yanında enerji kaynaklarının da farkındalar.

Bununla birlikte petrolün çıkarılması için acele etmiyorlar çünkü bölgedeki rakiplerinin güçlü bir Somali devletiyle anlaşma yapmaları işlerine gelmiyor. ABD, bölgede kendinden bağımsız bir strateji izlenmesini istemiyor.

Burada aslında en büyük mesele Hint Okyanusu'nun denetimi. Daha önce Somali'nin bir parçası olan Cibuti'de Amerika Birleşik Devletleri, Fransa, Japonya ve İtalya gibi ülkelerin askerî üs bulundurduğu düşünüldüğünde bölgede küresel rekabetin günden güne nasıl arttığını görebiliriz.

ABD diğer ülkelere göre Cibuti'de, askerî bakımdan en önemli varlığa sahip ülke konumunda. 

Birkaç yıl önce dışından gördüğüm, Ambouli Havaalanı'nın güneyinde yer alan Camp Lemonnier üssünde ABD, 4 bin askeri personel bulunduruyor ve bu üsse yıllık 63 milyon dolar kira ödeyerek 2024'e kadar kullanma hakkına sahip.

Üstelik bölgede en yüksek sayıda İHA ve SİHA bulunduran üssü olma özelliğiyle ABD, bölgede etki ve nüfuz alanını geniş tutarak Afrika Boynuzu'nda ağırlığını hissettirmektedir.

Diğer taraftan 2015'in sonunda Cibuti'yle bir askeri üs kurma konusunda antlaşma imzalayan Çin'i görmezden gelmemek gerekiyor ve böylelikle bölgedeki küresel rekabetin ne denli yoğun olduğunu anlıyoruz.

Dönemin Cibuti Dışişleri Bakanı Muhammed Yusuf, söz konusu rekabete yönelik şöyle demişti:

Nasıl ki ülkemizde mevcut bulunan ABD, NATO, Fransa, İngiltere, İtalya ve Japon kuvvetlerini daha önce hoş karşıladıysak, Çin'in de Cibuti'deki varlığını öyle karşılıyoruz.

Nitekim Çin, Cibuti'deki askerî üssünü 1 Ağustos 2017'de faaliyete geçirmişti. Öncelikle Çin'in sadece Cibuti'ye değil, bölgeye ilgisinin çok fazla olduğunu bilmemiz gerekiyor.

Çin bugün Cibuti'deki limanlar ve serbest bölgelerin yüzde 40 hissedarı durumunda. Aynı zamanda Çin'in, Etiyopya'daki gazdan faydalanmak ve bu gazı Etiyopya'dan ithal etme hakkına da sahip olduğunu da biliyoruz. 

Somali, jeostratejik öneminin ve muhtemel petrol rezervinin yanında uranyum, demir cevheri, boksit, bakır ve doğalgaz rezervlerine sahip olan bir ülke.

Bütün bunlarla birlikte tarım, hayvancılık ve balıkçılık açısından çok önemli bir potansiyele sahip. Fakirlik ve kuraklık ile gündeme gelen Somali'de 8,5 milyon hektar ekilebilir arazi, 50 milyondan fazla canlı hayvan stoku ve doğru bir yatırımla yılda 1,8 milyon ton balık ihraç edebilme kapasitesine sahip.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, 19 Ocak 2020'de Berlin'deki Libya Konferansı'nın dönüşünde uçakta gazetecilerin sorularını yanıtlarken, Somali'den Türkiye'ye petrol arama çalışmalarına katılma teklifi geldiğini ve Somali açıklarında petrol arama çalışmalarına Türkiye'nin de katılmayı planladığının sinyallerini vermişti.

Ancak Somali'de bazı petrol sahalarının ruhsatı yıllar öncesinden yabancı şirketlere verilmiş durumda ve iç savaştan sonra kurulan Somali hükümeti petrol araması için 2013'te yabancı bir şirketle anlaşma imzalamıştı.

O tarihten bu yana ne kadar gelir elde edildiği ve bu gelirin kaydının tutulup tutulmadığıyla ilgili tartışma sürüyor.

Şubat 2019'da Somali açıklarındaki 75 bin kilometre karelik alanda 30 milyar varil petrol kaynağı olduğu belirtilen 15 parselin uluslararası enerji şirketlerinin arama ve sondaj faaliyetlerine açılacağı duyurulmuştu.

Bu 15 parselin tümü, ülkenin güney kıyılarında bulunmaktadır.
 


Somali, 1988 yılında Exxon Mobil ve Royal Dutch Shell ortaklığıyla bir anlaşma imzaladı. Buna göre bu şirketler Somali açıklarında arama faaliyeti yapacak; bulunan petrolden elde edilen gelir Somali hükümetiyle bu ortaklık arasında eşit olarak bölüşülecekti.

Ancak 1991 öncesi var olan petrol yasası ve bununla ilgili kurulan kurum ortada olmadığı için anlaşmanın geçerliliğinin devam edip etmeyeceği de belirsizliğini koruyor.

Anlaşmaya göre bu ortaklık, 5 parselin ruhsatını aldı. Fakat iç savaşın başlamasıyla birlikte anlaşma hayata geçirilemedi.

Petrol varlığının kesinleşmesi sonrası Shell EP Somali ve Mobil Araştırma Somali Anonim Şirketi adı altında ülkeye geri dönen şirketler, bu zamana kadar yaklaşık kira bedeli olarak Somali'ye 1,7 milyon dolar ödedi.

2013'te de İngiltere'deki Muhafazakar Parti'nin eski liderlerinden Lord Michael Howard'ın kurduğu Soma Petrol ve Gaz Şirketi, kurulduktan bir ay sonra Somali hükümetiyle bir anlaşma imzaladı.

Bu anlaşmayla Soma, sismik araştırma yaparak Somali açıklarındaki yeraltı kaynaklarını araştırma ve karşılığında 12 parselde ya da 60 bin kilometre karede sondaj yapma hakkını aldı.

2015'ten bu yana bölgede sismik veri toplayan İngiliz Spectrum Geo Şirketi ve Somali Petrol ve Maden Bakanlığı, araştırmanın sonuçlarını Şubat 2019'da Londra'da yaptığı bir toplantıda açıkladı.  

Açıklamada dikkat çeken husus, araştırmanın 122 bin kilometre karelik bir alanda yapılmış olmasıydı ve risk içermeyen 30 milyar varillik petrol potansiyeli bulunduğuydu.

Uluslararası Enerji Ajansı'na göre 2019'da Türkiye'nin petrol tüketiminin günlük yaklaşık 1 milyon varil olduğu düşünüldüğünde, 30 milyar varillik petrol hacminin büyüklüğünü anlamamız daha kolay olacaktır.

Öyle görünüyor ki, Türkiye, Somali'de petrol arama çalışmalarına ancak mevcut parsel sayısının artırılmasıyla ve Somali hükümetiyle iyi bir pazarlık yaparak dâhil olabilecektir. Türkiye'nin elinin bu bağlamda güçlü olduğuna inanıyorum. 

Türkiye, Afrika ülkeleriyle ilişkilerinde her zaman insani diplomasiyi öne çıkarmış, "Afrika'nın sorunlarına Afrikalı çözümler" yaklaşımıyla kıtanın siyasi ve güvenlik sorunlarının çözümünde yardımcı rol üstlenmiştir.

Somali'de de aynı politikaları sürdürerek ülkenin özellikle ekonomik kalkınma politikalarına destek vermektedir.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Başbakan olduğu dönemde, 19 Ağustos 2011 tarihinde gerçekleştirdiği tarihi nitelikteki ziyaret, ülkenin uluslararası izolasyonunun kalkmasına vesile olmuştur.

1991 yılında kapatılan Mogadişu Büyükelçiliğimiz 1 Kasım 2011 tarihinde yeniden açılmıştır. 2011'de Başbakan Erdoğan'ın ziyareti sonrası TİKA, Kızılay ve sivil toplum kuruluşlarının katkılarıyla Türkiye, tarihindeki en büyük yurt dışı yardım operasyonuna başlamış ve o tarihten bu güne insani yardım, kalkınma, eğitim ve kültürel iş birliği alanında önemli atılımlar gerçekleştirmiştir.

Somali'ye eğitim. sağlık, ulaştırma ve güvenlik alanlarına yayılmış olan yardımlar, kurumsal sistemin bulunmadığı ve her türlü altyapı desteğine ihtiyacı olan Somali'nin yeniden inşa sürecine büyük katkı sağlamaktadır.

Mogadişu Uluslararası Havalimanı ve Mogadişu Limanı halen Türk firmaları tarafından işletilmektedir. Bunun yanında 2017'de açılan TURKSOM askeri eğitim üssüyle Türkiye, Somali'nin güvenlik kapasitesini artırma konusunda da ciddî bir rol oynamaya başladı.

Bölgede ABD ve Avrupalı ülkeler, siyasi ve güvenlik eksenli bir politikayı öne çıkarken, Çin ve Hindistan ekonomik ilişkilerini başat unsur olarak görmektedir.

Türkiye ise bu anlamda Somali'yle olan tarihi bağlarla dengeli bir yaklaşım yürüterek, makro çerçevede etkili bir siyaset izlemektedir.
 

aa.jpg
Fotoğraf: AA


T.C Dışişleri Bakanlığı resmi verilerine göre, 2018 yılında Türkiye'de yükseköğretim seviyesinde eğitim gören uluslararası öğrenci sayısı 125 bin iken, toplam sayının 11 bini SAA (Sahra Altı Afrika) ülkelerindendir.

Bu sayının ise 2 binden fazlasını Somalili öğrenciler teşkil etmektedir. Bununla birlikte Türkiye Bursları programıyla Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı, kültür merkezleri ve Türkçe eğitim faaliyetleriyle Yunus Emre Enstitüsü yoğun çalışmalar yürütmektedir. 

 

 

* "Somali'de Avrupalı Sömürgeciler ve Direniş Hareketleri (1885-1950)" başlıklı doktora tezini benimle paylaştığı için Somali'de yaşayan değerli arkadaşım Dr. Dahir Hussein Addawe'ye teşekkür ederim.


*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU