Osmanlı subayı Mehmed Emin Zeki Beg, nasıl Kürt tarihi yazarı oldu?

Faik Bulut Independent Türkçe için yazdı

Görsel: Pinterest

Tarihte pek çok alanda ün yapmış Kürt asıllı âlim (din bilgini), tarih yazarı, siyasetçi, komutan, hükümdara vb rastlanır.

Bunlardan biri de Ebü'l-Hasen Alî b. Nâfi' lakaplı Ziryab'dır.

Ziryab/Zeryab, İspanya'nın Endülüs bölgesine bağlı Kurtuba'da hükümdarlık kuran Emeviler döneminde yaşamış bir şair, botanikçi, coğrafyacı, müzisyen ve şarkıcıdır.

Irak'ta mesleğini icra etmiş, sonradan İspanya'ya taşınmıştır: İspanyol kültürüne yön vermiş; orada Avrupa'nın ilk konservatuarını kurmuş ve akademik olmayan Flâmenko müziğinin babası sayılmıştır.

Ünlü Tunuslu Sosyolog İbn Haldun, Ziryab hakkında şöyle der:

İspanya'ya miras olarak o, musiki bilgisini bırakmıştır.


Tarihçiler bahsine gelirsek; ortaçağda İbn-ül Esir, İbn-ül Kesir, İbn Halikan, İbn Miskeveyh gibi önemli tarihi olaylar, hükümdarlar, şahsiyetler, aşiret veya kavimler hakkında yazıp çizen Kürt kökenli tarihçilere rastlanmaktadır.

Bunlar Kürt hükümdarları ve aşiretlerine hayli yer vermişler; ancak hiçbiri, özel olarak Kürt tarihi yazmamıştır.

16'ncı yüzyılın sonlarında Bitlis hükümdarı Şerefhan'ın kaleme aldığı Şerefname: Kürt Tarihi isimli kitap, bu alanda ilklerden sayılır.

Ancak o bile, soyağaçlarıyla birlikte Kürdistan coğrafyasındaki beyler (mîr/mîran veya mîrmîran) ile hükümdarların serüven ve biyografilerinden ibarettir.
 

Mehmet Emin Zeki Beg-1.jpg
Mehmet Emin Zeki Beg / Fotoğraf: Biyografya


Modern anlamda ilk kez Kürtlerin tarihiyle ilgili çalışma yapıp yayınlayan zat, Irak Kürdistan Bölgesi (IKB) Süleymaniye şehrinden Mehmed Emin Zeki Beg'dir.
 

M. E. Zeki Beg'in ilk kitabının Arapça çevirisinin kapağı.jpg
Mehmed Emin Zeki Beg'in ilk kitabının Arapça çevirisinin kapağı


Gelgelelim kendisi meslekten tarihçi olmadığı gibi bu konuda özel bir eğitim almış da değildi. Zeki Beg, nasıl olmuş da modern Kürt tarih yazımının başlatıcısı ve öncüsü sayılmıştır?

Bunu anlayabilmek için, onun yaşam öyküsünden yol çıkmak gerekir.

İzleyelim:

"M. E. Zeki Beg, Şubat 1880'de Süleymaniye şehrinde doğdu. Babası, şehrin doğusundaki Guvisra mahallesinde oturan ve tütün ticaretiyle uğraşan Hacı Abdurrahman Beg, dedesi Mahmud Ağa'dır.

Öğrenimi sırasında parlak zekâsından dolayı kendisine 'Zeki' lakabı verildi. İlk eğitimini, derslerin Farsça verildiği Molla Abdülaziz Medresesi isimli ilkokulda aldı (1892).

Ertesi yıl Askeri Rüştiye'nin ikinci sınıfına geçti. Buradan mezun olunca Bağdat'taki Askeri İdadi'ye girdi (1896).

Ardından İstanbul'daki Harbiye Mektebi'ne devam etti ve ikinci mülâzım rütbesiyle mezun oldu (1902). Harp Akademisi'ni yüzbaşı rütbesiyle birincilikle bitirdi (1904).

Osmanlı'nın Bağdat'taki Altıncı Ordu isimli biriminde göreve başladıktan bir yıl sonra Emlâk-i Seniyye İdaresi'ne mühendis tayin edildi. 

II. Meşrutiyet'in ilânı üzerine kendi isteğiyle Edirne'deki İkinci Ordu'ya tayini yapıldı; ancak İstanbul'a vardığında Harita Komisyonu'na üye seçilerek İstanbul ve çevresinin haritasının hazırlanmasında görev verildi (1909).

Ertesi yıl Türkiye-Bulgaristan arasındaki sınır tespit komisyonuna topografya subayı olarak tayin edildi. İki yıl bu görevde kaldı. Daha sonra bir yıl kadar Kafkasya'da Türkiye-Rusya sınır komisyonunda çalıştı. 

Balkan Savaşı başlayınca yine kendi isteğiyle Çatalca Cephesi'ndeki beşinci fırkaya erkânıharp (kurmay subayı) olarak atandı (1912).

1913'te bir grup subayla birlikte eğitim için gittiği Fransa'da bir yıl kaldıktan sonra tekrar Rusya sınır belirleme komisyonunda görevlendirildi (1914).

Buradaki görevini tamamlayıp Tiflis'e geçmesinden birkaç gün sonra, I. Dünya Savaşı patlak verdi. Bunun üzerine Moskova, Petersburg, İsveç ve Almanya üzerinden bir buçuk ay içinde İstanbul'a döndü ve Birinci Ordu'da görevlendirildi. Eylül 1915'te rütbesi binbaşılığa yükseltildi.
 

Devlet Adamı Mehmed Emin Zeki Beg-4.jpg
Devlet Adamı Mehmed Emin Zeki Beg / Fotoğraf: TDV İslâm Ansiklopedisi


Irak ve Havalisi Umum Kumandanlığı'nda erkânıharbe (kurmay subaylığına) tayin edilen Zeki Bey, Selmânıpâk'taki ordu karargâhına gitti.

Altıncı Ordu teşkil edilinceye kadar burada harekât (operasyon) müdürlüğü yaptı. Selmânıpâk, Dolapça, Şeyh Said, Gelâl, Kuveyt ve Kûtül'Amâre çevresindeki savaşlara katıldı.

Kûtül'Amâre'de teslimiyeti kabul eden İngiliz generali Townshend'ın kuvvetlerine ait silâhları teslim almakla görevlendirildi (Nisan 1916). 

Halil Paşa kumandasında Altıncı Ordu kurulduğunda istihbarat şubesine getirildi. Bağdat'ın İngiliz kuvvetlerinin eline geçmesinin (Mart 1917) ardından ordu kumandanlık karargâhıyla birlikte Musul'a döndü.

Bir süre sonra izinle gittiği İstanbul'da Mustafa Kemal Paşa komutasındaki Yedinci Ordu erkânıharp başkanı muavinliğine tayin edilerek (1 Temmuz 1917) Halep'e ulaştı. 

Mustafa Kemal Paşa'nın ordu kumandanlığından istifa edip (4 Ekim 1917) yerine Fevzi Paşa'nın (Çakmak) getirilmesinden sonra bu orduyla Filistin'e gitti; El Halil, Kudüs ve Nablus çevresinde meydana gelen savaşlara katıldı.

Fevzi Paşa'nın hastalanıp İstanbul'a dönmesi üzerine ikinci defa Yedinci Ordu Kumandanlığına getirilen (7 Ağustos 1918) Mustafa Kemal'in talebiyle gümüş imtiyaz madalyasıyla ödüllendirildi ve rütbesi albaylığa yükseltildi. 

1918 Eylülünde Kafkas Cephesi'ndeki Üçüncü Ordu'da erkânıharp başkan muavini sıfatıyla görevlendirildi.

Yıl sonunda İstanbul'da Erkânıharp Dairesi Başkanlığı Harp Tarihi Şubesi başkan muavinliğine nakledildi. Bu sırada tamamına yakını Irak cephesiyle ilgili Türkçe eserlerini yayımladı.

Osmanlı Ordusu, Osmanlı Savaşları Hakkında İncelemeler, Irak'ı Nasıl Kaybettik, Harb-i Umumide Osmanlı Cepheleri Vakayyi (Olayları), Irak Seferi ve Hatalarımız bunlar arasındadır. 

Muhammed Ali Avni ve onu izleyen bazı yazarlar, Zeki Bey'in Irak dönüşü için 24 Temmuz 1924 tarihini verirken, kızı Seniha Emin Zeki, 1923 yılının ortalarında (24 Temmuz) döndüğünü belirtir.

Irak'a dönüşünden birkaç gün sonra Bağdat'ta Kraliyet Askeri Okulu öğretmeni, 1924 yılı sonunda ise müdür oldu.

Irak Ordusu'nda miralay (albay) rütbesi verilerek eğitim dairesinde görevlendirildi. Osmanlı Ordusu'nda edindiği tecrübeyle Irak'ta askeri eğitim ve araştırmalara önemli katkılar sağladı. 

Temmuz 1925'te Süleymaniye'den mebus seçildi, meclis başkanvekilliği ve askerî komisyon başkanlığına getirildi.

Mayıs 1928'de Süleymaniye, Ocak 1932'de Erbil, Ağustos 1935 ve Ekim 1943'te yine Süleymaniye mebusu seçildi. 25 Aralık 1943'te Âyan Meclisi'ne üye oldu.

1925-1942 yılları arasında Irak krallık yönetiminde kurulan yaklaşık otuz hükümetin çoğunda İskân, Ulaştırma, Maarif (Eğitim), Savunma, Adalet ve İktisat bakanı olarak görev yaptı.

10 Temmuz 1948'de Süleymaniye'de vefat etti.

Çoğu kaynağın aksine Suveyrekî, onun Bağdat'ta öldüğünü ve Süleymaniye'ye götürülüp defnedildiğini ileri sürer. (Süleymaniyeli tarihçi) Kemal Mazhar Ahmed ise, 9 Temmuz'da öldüğünü kaydeder.

Irak cephesinde görevli olduğu dönemde harp madalyası, gümüş liyakat nişanı, ikinci dereceden Alman demir haç nişanı, Avusturya hükümeti harp madalyası, Filistin cephesinde birinci dereceden Alman demir haç nişanı ile ödüllendirilen Zeki Bey, yoğun askerî ve idari görevleri arasında bu cephedeki savaşlara dair bir dizi eser kaleme almış, ayrıca İstanbul'da ve Irak'ta çıkan Tanin, Tasvîr-i Efkâr, Vakit, Gelâvêj, Jîn, Bangî Kurdistân, Jiyâneve, Jiyân gibi gazete ve dergilerde yazıları neşredilmiştir.

Osmanlı Devleti'nin dağılmasından sonra Irak'taki siyasî istikrarsızlık ortamında kurulan hükümetlerin çoğunda bakan olarak bilgi ve tecrübesinden yararlanılmıştır.

Osmanlı askerî tarihine dair eserleri yanında esas olarak modern dönemde Kürt tarihi üzerine bilimsel bir üslûpla hazırlanan ilk eserin müellifi olarak şöhret bulmuştur. 

Zeki Bey; Kürt tarihine, dil ve kültürüne hizmetle ilgili teşebbüsleri desteklemiş, 1930'da Tevfik Vehbî, Cemal Baban gibi şahsiyetlerle birlikte hukukçu ve milletvekili Maruf Ciyavuk'un başkanlığında 'Kürt Terakki Kulübü' adlı derneğin kurucuları arasında yer almış, 1943 yılında derneğin başkanlığına seçilmiştir.

Iraklı edip Alâeddin Seccâdî tarafından çıkarılan ilk Kürtçe edebiyat dergisi olan aylık Gelâvêj'in kuruluşunda (1939) ve yazı kadrosu içinde görev almış, dergide yazılar yazmıştır.

Kürtçe, Türkçe, Arapça ve Farsça yanında İngilizce, Fransızca ve Rusça da bilen Zeki Bey şiir, hat ve resimle de ilgilenmiştir." 1-2
 

M. Emin Zeki Beg'in nasıl tarih yazarı olduğuna dair kendi kaleminden Arapça makale....jpg
Mehmed Emin Zeki Beg'in nasıl tarih yazarı olduğuna dair kendi kaleminden yayımlanan Arapça makale


Sıra geldi M. Emin Zeki Beg'in kendi kaleminden tarih yazmaya başlamasının hikâyesine: 

"Osmanlı ismi tarihe karışınca, onun yerini Türkiye ve Turan ibareleri aldı. Dolayısıyla Osmanlı İmparatorluğu çatısı altında yaşayan Türk olmayan diğer unsurlar (etnik kökenliler) gibi bende de şöyle güçlü bir duygu depreşti: Türklerden bağımsız olacak milletimin geleceği!

Böyle bir milli hissiyatın daha taşkın bir şekilde bilince çıkarılıp yaygın bir yurtseverlik sempatisi yaratılması için düşünmeye başladım.

Lakin milletimin kökeni hakkında hiçbir şey bilmiyordum; şimdiye kadar Kürt ulusunun tarihini araştırıp inceleme ihtiyacı içinde olmamıştım. Ne diğer araştırmalarım sırasında ne de sonrasında hiç düşünmedim bile.

Çünkü Osmanlı kavramı, imparatorluğun denetimi altında yaşayan bütün etnik topluluklar ve halkları kapsıyordu. En azından bu kavramla beynimiz uyuşturulmuştu. 

Durumu fark edince, kendi kendime sual eyledim: Hangi sülaleye ve soya bağlıyım ben? Sülalem ve soy ağacım Kürt halkına mı mensuptur? Hal böyleyse, bu halkın tarihi ve geçmişteki izleri nelerdir?

Nereden gelmiş, nasıl ortaya çıkmıştır? Gelgelelim bu ve benzeri sorulara ve kendimce verdiğim cevap yeterli, tatmin edici olmaktan uzaktı.

Buradan hareketle birçok Kürt âlimi (düşünürü, aydını) ile ileri gelenlerine başvurdum. Bunlardan ikisi, tarih profesörü idiler. İkisinden biri Kürtlerin soyunu götürüp (Yemenli aşiretlerin atalarından-F.B.) Kahtanilere bağladı.

Onun referansı 'Kurd bin Amru el Kahtani' imiş! Diğeriyse 'Kürtlerin CASAD isimli bir cin soyundan geldikleri' yolundaki rivayete sarılmıştı! 

Bu saçmalıklarından ötürü oldukça üzüldüm, özellikle her iki rivayetin Kürt mahallesinde revaçta oluşuna pek yazıklandım.

En sonunda karar verdim: İş başa düştü; bu meşakkatli ve karmaşık meseleyi bizzat ben araştırıp inceleyecektim. Tarihin Kürtlerle ilişkin bu bilmecesini çözmeliydim.
 

Mehmed Emin Zeki Beg-çocuklarıyla birlikte. .jpg
Mehmed Emin Zeki Beg, çocuklarıyla birlikte


O sıralar henüz Asitana'daydım (Osmanlı payitahtı İstanbul-F.B.). İşe koyulmak için güzel bir fırsattı bu. Resmi mesai saatlerin dışındaki vaktimi, gayet tehlikeli ve riskli sayılan bu konuya ayırdım.

Hicri 1328 (miladi 1910-1911) yılından itibaren Payitaht'taki kütüphanelere dadandım. Vaktim sınırlıydı; çünkü yılın yarısını görevli olduğum sınır bölgelerindeki çizim ve haritaların belirlenmesiyle geçiyordu. Buna rağmen araştırma ve okumalarıma devam ettim.

1330'da (miladi 1914) yüzlerce farklı eser, kitap, tarihi kaynak, seyahatname ve hatıra kabilinden çalışmaya ulaştım. Onlardan bazı metinleri, bölümleri ve görüşleri not aldım.

Bir yıl sonra kader beni başka bir tarafa yönlendirdi. Resmi bir görevle gittiğim Avrupa'da (1331-miladi 1915), özellikle Almanya ve Fransa'da çok sayıda kütüphane, kitap deposu ve müzeye uğradım. 
 

Siyasetçi Mehmed Emit Zeki Beg..jpg
Siyasetçi Mehmed Emit Zeki Beg / Görsel: Pinterest


Artık müdavimi olduğum bu yerlerde Kürt ve Kürdistan hakkında yazılıp basılmış nadir bulunan gayet değerli eserleri inceleme imkânım oldu. Ek olarak Kürtler konusunda Avrupalı şarkiyatçılar (doğubilimcileri) ile uzmanların yazdıklarından onlarca kitap satın aldım.

1919 yılı Kurban Bayramı sırasında büyük bir felaket başıma geldi. Oturduğum mahallede yangın çıktı; onca emekle biriktirdiğim birçok kitap, kaynak ve materyal yangında kül olup gitti.

Bu felaket, bütün umutlarımı ve şevkimi de birlikte yok etmiş oldu. Fakat 1929 yılının bir gününde, nasıl olduysa, Irak parlamentosu kütüphanesinde "İslam Bilgi Dairesi"ne yolum düştü. Vakit kaybetmeden yeniden araştırma ve incelemeye koyuldum. 

Orada yeni yayımlanmış değerli bir eser buldum. Uluslararası uzmanlardan oluşan bir komisyonun gözetiminde 1905 yılında derlenip basılmış bir kitaptı bu. Ancak henüz diğer ciltleri tamamlanmamış bir çalışmaydı.

Eserin ikinci cildinde, bilhassa Rusyalı doğubilimci Vladimir Minorsky'nin Kürtler ve Kürdistan üzerine yazıları dikkatimi çekti. Yazılarını defalarca okudum; her okuyuşumda daha bir heyecanlandım ve dikkat ettim.
 

Kürtler ve Kürdistan Tarihi kitabının Kürtçe kapağı-.jpg
'Kürtler ve Kürdistan Tarihi' kitabının Kürtçe kapağı


Bu yazılar, Kürtler hakkında tarih yazma umudumu yeniden canlandırdı. Kaldığım yerden inceleme işine dört elle sarıldım. 'Kürtler ve Kürdistan Tarihi'ni, antik çağlardan başlatıp günümüze kadar özet halinde yazmaya karar verdim.

Başta bahsedilen (Minorsky'nin) eseri olmak üzere Kürtlere dair yazılarından bulduklarımı Kürtçe'ye çevirdim.

Bulamadıklarımı başka kaynaklarda arayarak elde ettim. Bazı kitapların dipnotlar ve kaynakça bölümündeki yazılı eserleri not edip bulma yoluna gittim.

Bu çabalarımda, özellikle kaynak bulma konusunda dostlarımın yardımları çok oldu. Ayrıca Irak Tarihi Eserler Dairesi müdürü (Asur tarihi uzmanı, dilbilimci ve arkeolog-F.B.) İngiliz Sir Sidney Smith'in yol göstericiliği ve bilimsel yöntemlerinden yararlandım:

Kendisinin yazdıkları dâhil kabarık sayıda uzmanın kitaplarına ulaşmamı sağladı. O, bununla da yetinmedi; yazılan her eseri değerlendiren ilgili makalelerini de bana verdi. Hepsini, kitabımın birinci cildinde belirttim. 

Bu çalışmam biter bitmez, 1930 yılı başlarında, aynı yolda arama ve incelemeyi sürdürdüm. O sırada Irak hükümetindeki görevim de bu işe müsait idi.

Bir yıl kadar ara vermeden gösterdiğim çabanın ürünü olan kitabımın ilk cildi yayınlandı: 'Kürt ve Kürdistan Tarihinin Özeti.'

İkinci cilt ise 'Kürt Devletleri Tarihi' adıyla çıktı. Arkasından 'Süleymaniye Tarihi' ile 'Kürt ve Kürdistan Meşhurları' isimli iki kitap geldi.
 

M. Emin Zeki Bey'in iki kitabının kapakları.jpg
M. Emin Zeki Bey'in iki kitabının kapakları


Arkadaş ve dostlarımdan bazıları, bu eserlerimi Arapça veya Türkçe yayınlamamı istediler. Yapmadım. Yapsaydım, doğru olmazdı.

Çünkü 'Kürt ve Kürdistan Tarihi' gibi iddialı bir başlıkla ortaya çıkıyorsun ve bunu başka bir dilde yayımlıyorsun! Doğru olan, milletimin dili sayılan Kürtçe yayımlamaktı.

Nitekim öyle yaptım. Mesela İdris-i Bidlisî, 'Heşt Beheşt' (Sekiz Cennet) adıyla Osmanlı padişahlarının hayatlarını yazıp Sultan II. Bayezid'e armağan etmiş; ama eseri Farsça yazılmıştı.

Hadi, bunu bir yere kadar anlayışla karşılıyorum. Zira kitabın muhtevası Kürtlere ilişkin değildi; konusu, sekiz Osmanlı padişahı idi.

Ancak Bitlis hükümdarı Şerefhan'ın meşhur kitabı 'Şerefname'yi Kürtçe yerine Farsça yazması hiç yakışık olmadı. Hem Kürt halkının ve beylerinin tarihlerini konu edinmişsin, hem de bunu Farsça kaleme almışsın! 
 

M. E. Zeki Beg-Şerefname'yi Farsça yerine Kürtçe yazmalıydı diye Şerefhan'ı eleştirmiş-.jpg
Mehmed Emin Zeki Beg, "Şerefname'yi Farsça yerine Kürtçe yazmalıydı" diye Şerefhan'ı eleştirmiştir


Eserlerimdeki Kürtçe kelimeleri olduğu halleriyle yazdım. Kürtçe'de kullanılmış olan Farsça ve Arapça kelimelerin alt ve üstündeki işaretleri (esre, kesre, fethe, damme, şedde gibi) harf olarak yazdım.

Çalışmalarımın mükemmel olduğu iddiasında değilim; kuşkusuz ki bunlarda kusur, eksiklikler olabilir. Hatta büyük oranda eksik kaldıklarını bile söyleyebilirim.

Bu kitapları yazabilmek için İngilizce, Fransızca, Almanca, Arapça, Türkçe ve Farsça kaynaklardan 250 cilt eser okudum, didik didik inceledim.
 

M. E. Zeki Beg'in Bağdat hakkında yazdığı Arapça kitap .jpg
Mehmed Emin Zekî Bey’in Bağdâd ve Son Hâdise-i Ziyâî adlı eserinin iç kapağı


Buna rağmen Türkler ve Kürdistan tarihi, hâlâ daha fazla araştırma ve incelemeyi gerektirecek kadar derin bir mevzudur. Eksiklik ve kusurlar ancak bu yolla giderilebilir.

Kürt gençlerinin ve Kürtçe öğrenmeye merak salanların bu alanda kendilerini yetiştirmeleri, adeta bir çalışma/araştırma nüvesi (grubu, odağı) oluşturmaları yerinde olacaktır. Araştırıp incelemeli, eleştirip eksiklikleri tamamlamalılar. 

Aslında geçmiş tarih yazıcıları, Kürt kavmi ve şahsiyetlerinden sıkça bahsetmiş olmalarına rağmen, yöntem eksikliği yahut kusurlu bakış açıları nedeniyle, bahsedilen konuları yarım bırakmışlardır.

Mesela İbn-ül Esir, 'El Kâmil fi'l Tarih' adlı meşhur eserinde Abbasi döneminde Cafer isimli anlı şanlı bir Kürt önderinden söz etmiş.

Bu Cafer denen namlı zat, Abbasi ordusunu, Dasın/Dasen Dağı yakınlarında iki kez hezimete uğratmış. İyi güzel de, gerisi yok.

Çünkü bu Cafer'in Kürt olarak aslı faslı nedir, nerelidir, nereden gelmiş nereye gitmiştir; sonra kendisine ne olmuştur? Yok! 

Keza Kürt asıllı tarihçi İbn Miskeveyh, 'Tecarub-ul Umem' adlı eserinde Ahmed el Dehhak isimli bir Kürt komutanın Mısır ordusunda, Suriye bölgesinde İbn-ül Semsema komutasında Bizans ordusuyla savaşını anlatır (hicri 381).

Mısır Ordusu, çatışma sırasında iki kez geriler ve artık bozguna uğrayıp ricat etmek üzeredir. Bu Kürt Ahmed, aniden ve son bir gayretle atını yıldırım hızıyla sürüp kılıç sallaya sallaya Bizans ordusunun karargâhına ulaşır; oradaki Bizans başkomutanını katleder. Bunun üzerine Bizans ordusu yenilir. 

Ne yazık ki sanki bu Kürt Ahmed, aniden sırra kadem basmış gibi, kendisinden bir daha bahsedilmez. O nerelidir, hangi ailenin mensubudur, nereye gitmiştir; savaştan sonra ona ne olmuştur, bilinmez. 

İşte bu tür ayrıntıların izini sürmek, Kürt tarihine ilişkin eksiklikleri gidermede önemlidir." 3 
 

M. Emin Zeki Beg'in diğer bir kitabının kapağı-.jpg
Mehmed Emin Zeki Beg'in diğer bir kitabının kapağı


Mehmed Emin Zeki Beg'in yukarıdaki makalesini "kıssadan hisse" yani hikayeden pay çıkarmak/ders almak manasında okursak, iki önemli nokta karşımıza çıkar:

İlki, Afrikalıların şu meşhur atasözüdür:

Aslanlar kendi hikâyelerini yazmadıkça, avcıların hikâyelerini dinlemek zorundayız.

Yani, şu-bu demeden tarihi olay, hikaye, rivayet, masal, aşiret veya ailelerle ilgili soyağaçları vs adına önümüze ne çıkarsa, bir yerlerinden tutup iz sürmeli; iğneyle kuyu kazar gibi yerin belki de 20 kat dibindeki Kürt tarihinin izlerini bulmalı ve yazmalıyız.
 

Mehmet Emin Zeki Beg-2.jpg
Mehmet Emin Zeki Beg / Fotoğraf: kurdipedia.org


"Aşiretçilik, ailecilik, bölgecilik yapıyor!" türünden suçlamalara kulak asmadan yola devam etmeli; bulduklarımızı bilimsel ölçütlere göre değerlendirmeliyiz.


İkincisi ise, daha özgün ve sorumluluk gerektiren bir tutumdur:

Halkımızın evlatları arasında Kürt tarihiyle ilgili yakından uzaktan ne varsa, herkes elindekini ve yastığının altındakini çıkarıp kamuoyuna sunmalı, tartışmaya açıp değerlendirmelidir.

Bu yöndeki tüm çabaların yoğun bir emek ve gayret sonucu olduğunun bilincine varmalı; bu tür çabalar küçümsenmemeli; tam tersine, takdir ve teşvik edilmelidir. 

 

NOT: Mehmet Emin Zeki Beg adı, gerek kitaplarının üstünde gerekse başka yerlerde, özellikle Türkçe'ye çevrilen ve kendisinden bahsedilen yerlerde farklı yazılmıştır: Muhammed Emin Zeki Beg, Mehmet Emin Zeki Bey gibi. Kendimce Mehmed (veya Mihemed) Emin Zeki Beg olarak yazmanın Kürtçe fonetiğine (ses bilgisi ve seslendirme) daha uygun olduğunu düşünüyorum.  


Kaynakça: 

  1. TDV İslam Ansiklopedisi, "Mehmed Emin Zekî Bey" maddesi;  Nûbihar yayınevi, "M. Emin Zeki Bey Biyografisi" ve Tuncay Yılmazer, "Bir Osmanlı Kurmay Subayı: Iraklı Kürt Devlet Adamı Mehmet Emin Zeki Bey'in Yaşam Öyküsü, Gelibolu'yu Anlamak sitesi, 15 Mayıs 2016.  
  2. Turas-u Bağdad (تراث بغدادي‎  )isimli Arapça facebook hesabı 22 Mayıs 2019; Ragihandina Emcûmena Niştîmanî Kurdî li Sûriyê, سيرة الكاتب محمد أمين زكي بك … إعداد أدهم شيخو بن علي;  Wikipedia Arapça ansiklopedi,    محمد أمين زكي بك maddesi; Wikipedia İngilizce, "Muhammed Amin Zaki" maddesi.  
  3. كيف ألّفتُ كتابي هذا؟- محمد أمين زكي- 15 Mart 1931- Malpera Tîrêj Tevayî û Çandî, 24 Eylül 2003. 

 
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU