ABD-Çin mücadelesinin arka planı: Teknoloji savaşları

Nurettin Akçay Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: Reuters

Bir önceki yazımda ABD ile Çin arasında yaşanan gerginliğe kısaca değinmiş, son zamanlarda iyice dibe vuran ilişkilerin yapısal sorunlardan kaynaklandığını ve ABD’nin kapsamlı bir Çin politikasının ürünü olduğunu ifade etmiştim.

Bu yazıda ise iki ülke arasındaki gerilimin ana nedenlerinden biri olan teknolojik rekabete kısaca değinmek istiyorum. 

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Çin’in yükseliş hikâyesi 1978’de Deng Xiaoping’in başa geçmesiyle başlıyor. Bu tarihten itibaren ekonomik ve sosyal reformlarla ciddi bir kalkınma hamlesi başlatan Çin, kademeli ve sabırlı bir şekilde ilerleyişini sürdürüyor.

Jiang Zemin’in 1993’de devlet başkanı olmasıyla birlikte ideolojik bir ülke hüviyetinden kurtulup profesyonel ve pragmatist bir yapıya bürünen Çin, 2001 yılında Dünya Ticaret Örgütü’ne de girerek ekonomik dönüşümünü hızlı bir şekilde devam ettiriyor.

Bu süreç boyunca sert sosyalist ekonomi modelinden piyasa ekonomisine geçen Pekin yönetimi, yüksek iş gücü ve geniş pazarından da yararlanarak yüksek hızlarda büyüyen bir ülke haline geliyordu. 

1980’li yıllarda tarım ve maden ürünü satıp işlenmiş ürün alan Çin, gerçekleştirdiği yapısal reformlar sayesinde sadece 40 yılda dünyanın en büyük ihracatçısı konumuna gelmişti.

Üstelik ihraç ettiği ürünlerin yüzde 94,7’si imalat sanayi ürünlerinden oluşuyordu. Fakat zamanla diğer ülkelerin de düşük sermayeli rekabetçi bir yapıya bürünmesi, Çin için yeni stratejiler geliştirilmesini zorunlu kılmıştı.

Çin artık ucuz iş gücü konusunda avantajlı bir ülke değildi. Güneydoğu Asya ve Latin Amerika ülkeleri ucuz iş gücü konusunda uzun süredir Çin’den daha avantajlı ülkeler haline gelmişti. 

Pekin için yeni dönemin anahtar kelimesi teknolojiydi ve Çin’in orta gelir tuzağından kurtulup daha sürdürülebilir bir ekonomiye kavuşması için teknoloji yoğun bir stratejiye ihtiyacı vardı.

Çin, 12 ve 13. Beş Yıllık Kalkınma Planlarıyla ekonomik bir dönüşüme gideceğinin işaretlerini “inovasyona dayalı büyüme” ifadeleriyle vermiş ve bu konuda kapsamlı çalışmalar gerçekleştirmeye başlamıştı.

Özellikle 2012 yılında Xi Jinping’in başa geçmesiyle birlikte, bu alanda önemli atılımlar gerçekleştiren Çin; askeri teknolojiden, yapay zekaya kadar pek çok alanda önemli başarılar elde ediyordu.

Pekin yönetiminin istikrarlı bir şekilde teknolojik kapasitesini artırması, Çin ile ABD arasında son zamanlarda zirveye ulaşan tansiyonun en önemli gerekçelerinden biri.

Her ne kadar ABD ve Çin arasındaki ticaret açığı mevcut ticaret savaşlarının görünürdeki sebebi olarak gösterilse de didişmenin asıl nedenini ABD Ticaret Bakanı Wilbur Ross şu sözlerle açıklıyordu:

Çin ile uzlaşının zor olduğunu düşünüyorum. Fakat asıl mesele iki ülke arasındaki ticaret açığı değil. Sadece o olsaydı sorun çözülürdü. Asıl mesele fikri mülkiyet hakları, zorla teknoloji transferi ve casusluk.


Hali hazırda iki ülke arasındaki gerilimi tırmandıran iki önemli konu bulunuyor: Made in China 2025 Planı ve Huawei’nin 5G çalışmaları. 


Made in China 2025

2015 yılında Çin, ABD ile arasındaki ticaret savaşlarına da konu olacak “Made in China 2025” planını duyuruyor ve bu planla birlikte kapsamlı bir devlet stratejisi uygulamaya başlıyordu.

2025 planı Çin için çok önemli bir konu ve ABD de bu planın kendisi için hayati riskler taşıdığını düşünüyor. Stratejik plan Alman endüstrisi 4.0’dan esinlenerek “Çin sanayisini kapsamlı bir şekilde geliştirmeye yönelik bir girişim” olarak tanımlanmaktadır.

Çin’in bu planla amacı ülkeyi; robotik, ileri bilgi teknolojisi, havacılık, tarım teknolojisi, sentetik malzemeler, biyo-tıp, yapay zeka ve yeni enerji araçları gibi gelişmiş endüstrilere hükmeden yüksek teknolojik bir güce dönüştürmek.

Ayrıca ekipman üreticisi ülke konumundan, marka üreticisi ülke konumuna geçmek planın diğer önemli hedefleri arasında bulunuyor.

Bununla birlikte Pekin, plan sayesinde kendi kendine yeten bir yapı oluşturmayı da hedefliyor.

Açıklanan planda Çin'in teknoloji pazarının ne kadarının Çinli şirketler tarafından kontrol edileceği dahi belirtilirken, ülkede üretilecek teknolojinin 2020’ye kadar yüzde 40’ının, 2025’e kadar da yüzde 70’inin Çin Malı olması gerektiğine açıkça atıfta bulunuluyor. 

ABD ise Çin’in ileri teknolojide baskın bir oyuncu olma girişimlerini yakından takip ederken, Pekin’in 2025 Planı’nı kendi ulusal güvenliğine tehdit olarak görüyor.

Ticaret savaşları sırasında ABD’nin getirdiği ek tarifelerin genellikle 2025 stratejik planı için önemli ürünleri hedef alması da Washington yönetiminin plana yönelik tehdit algısını çok iyi açıklıyor aslında.


Savaşın diğer cephesi Huawei ve 5G

ABD ve Çin arasındaki sürtüşmenin en ön cephesinde bulunan şirketlerden biri de Huawei ve Huawei’nin 5G çalışmaları.

Son zamanlarda şirkete yönelik söylemlerin sertliği artarken, ABD şirkete ait ekipmanların Five Eyes Partners dediğimiz istihbarat ittifakında ve NATO müttefiki olan ülkelerde yasaklanmasını talep ediyor.

Five Eyes üyelerinden Avustralya Huawei’nin ekipmanlarını yasaklayan ilk ülke olurken, İngiltere bu yıl içerisinde 5G istasyonlarında Huawei'ye ait teknolojileri kullanmaya son vereceğini, Yeni Zelanda ve Kanada ise alternatif 5G sağlayıcıları aradığını duyurdu.

Makinalar arası iletişimi mümkün kılacak ve inovasyon anlamında yeni bir çağa girmemizi sağlayacak 5G, Amerikalı elitlerin güvenlik gerekçeleriyle üzerinde önemle durduğu bir konu.

Stratejik bir alan olarak gördükleri 5G’nin Çin’in kontrolünde olmasını istemeyen Washington yönetimi, uzun süredir bu konuda Çin’in önünü kesmeye çalışıyor.

Örneğin, Dışişleri Bakanı Mike Pompeo 2019 yılında müttefiklerini uyararak Huawei ürünlerini satın almamalarını, aksi takdirde Washington yönetimiyle işbirliği yapmalarının zora gireceğini söylemişti.

Yine Pomepo bugünlerde 5 günlük bir Orta Avrupa gezisi gerçekleştirerek; Çek Cumhuriyeti, Slovenya, Avusturya ve Polonya gibi ülkelerde 5G konusunda uyarılar yapacağı duyurdu. 

Peki, Huawei ve 5G’yi bu kadar önemli kılan şey ne? 

170 ülkede hizmet veren Huawei, dünyanın en önemli telekomünikasyon şirketlerinin yüzde 80’i ile iş yapıyor. Xi Jinping’in ulusal şampiyonlar diye tanımladığı şirketlerden biri olan Huawei, aynı zamanda Çin’in yapay zeka ve 5G çalışmalarının da odağında bulunuyor.  

2027'ye kadar yaklaşık 50 milyar dolara ulaşması beklenen 5G pazarının şu an tartışmasız lideri Huawei.

Öte yandan önümüzdeki dönemde 5G neredeyse her sektörde kullanılacak ve 2035’e kadar 5G ağları üzerinden 12,3 trilyon dolarlık bir ekonomik çıktı sağlanması bekleniyor. 

Bununla birlikte 2023’te 1 milyar kullanıcıya ulaşması beklenen 5G sayesinde makinaların birbirleriyle veya daha büyük sistemlerle bağlantılı olduğu bir dünyaya adım atacağız.

Kısacası gelecekte oluşacak dijital dünyanın ana temalarından birini 5G oluşturacak ve bu teknolojiyi kontrol eden ülke küresel güç rekabetinde olağanüstü bir avantaja sahip olacak.

Sonuç olarak, yazımda da kısaca ifade ettiğim gibi Çin ve ABD arasında yaşanan rekabetin en önemli sebeplerinden birini Çin’in son yıllarda yüksek teknolojiye yönelik gerçekleştirdiği yatırımlar oluşturuyor.

ABD’nin Çin’e yönelik hamlelerini basit bir ticaret dengesizliği ya da yaklaşan başkanlık seçimleri üzerinden değerlendirmek yerine, Çin’i küresel liderliğe bir adım daha yaklaştıracak teknoloji devriminin önüne geçmek şeklinde okumak gerekiyor.

Çin’in inovasyona dayalı büyüme hedefleri özetle bu şekildeyken, önümüzdeki yazıların birinde Çin ve yapay zeka konusuna da kısaca değinip Pekin’in bu konuya neden üst düzey bir önem verdiğini anlatmaya çalışacağım.  

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU