Afrika için “déjà vu” vakti

Yusuf Kenan Küçük Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: Adnan Abidi/Reuters

Koronavirüs kaynaklı küresel salgın Afrika kıtasında hızla yayılıyor ve kıta ülkeleri ekonomileri üzerindeki etkisi gün geçtikçe artıyor. 

Bu bağlamda Uluslararası Para Fonu (IMF), Sahra-Altı Afrika’nın 2020 yılı içerisinde yüzde 5,4 daralabileceğini öngörüyor. 

Bahsekonu ekonomik daralma Sahra-altı Afrika’da son çeyrek asır içerisinde görülecek ilk resesyon anlamına geliyor. 

Dahası, normal şartlarda ihtimal verilemeyecek olan bu denli bir ekonomik küçülmenin dahi iyimser kalma ihtimali bulunuyor. 

Zira, mevcut durumda salgının öngörülenden daha uzun süreceğine yönelik tahminler ağırlık kazanıyor. 

Öte yandan salgının oluşturduğu ekonomik koşulların, doğru kullanılması halinde Afrika ülkeleri için bir fırsat oluşturduğu dillendiriliyor. 

Bu bağlamda Afrika ülkelerinin kalkınmasının önünde engel teşkil eden ekonomik kısır döngülerin kırılabileceği iddia ediliyor. 

Teoride kulağa hoş gelmekle birlikte böyle bir olasılığın gerçekten var olup olmadığını incelemek gerekiyor.


Küresel ekonomik krizlerin kıtaya etkisi 

Bunun için tüm dünyayı etkileyen 1973 ve 1979 petrol krizleri ve sözkonusu krizlerin Sahra-altı Afrika ülkelerine olan etkilerine bakmak icap ediyor. 

Genel karakteristiği itibarıyla günümüzde yaşananlara ışık tutan her iki kriz de küresel düzeyde meydana gelmesine rağmen Afrika ülkeleri ekonomilerini derinden sarsmıştı. 

Bu bağlamda, 1972-1980 yılları arasında yaklaşık 13 katına çıkan petrol fiyatları, petrol üreten birkaç istisna hariç tüm Afrika ülkelerinin enerji faturalarını kabartırken, düşen hammadde fiyatları ihracat gelirlerini önemli ölçüde düşürmüştü. 

Kamu maliyesini ayakta tutmak için alınan dış borçlar 1980’lerin başında çevrilemez hale gelmişti. 

Bunun üzerine Uluslararası Para Fonu ve Dünya Bankası, Afrika ülkelerine liberal makroekonomi politikalarını benimsenmesi karşılığında kredi vermeye başlamış ve bahsekonu uygulama “yapısal uyum programları” olarak adlandırılmıştı. 

Bu çerçevede, kabaca 1980-2000 yılları arasında hayata geçirilen ağır kemer sıkma politikaları kamu hizmetlerinin sunumunda, etkileri günümüze kadar sürecek bir yıkıma yol açmış; özelleştirme, fiyat belirleme mekanizmaları ve ithalat üzerindeki kontrolün terkedilmesi devlet bütçe gelirlerini önemli ölçüde azaltmıştı. 

Sonuç olarak Sahra-altı Afrika’nın küresel ekonomi içerisindeki payı 1980 yılındaki yüzde 2,4 seviyesinden 2000 yılında kadar yarı yarıya azalarak yüzde 1,2’ye düşmüştü. 

Aynı dönemde Latin Amerika ve Doğu Asya-Pasifik ülkelerinin küresel ekonomideki ağırlıkları artmış, özellikle Doğu Asya-Pasifik ülkeleri sınıf atlayarak dünyanın üretim merkezleri haline gelmişti. 

Bu nedenle anılan süreç, Afrika’nın “kayıp dönemi” olarak adlandırmakta. 
 

Afrika’nın kayıp çeyrek yüzyılı.jpg
Afrika’nın kayıp çeyrek yüzyılı / Kaynak: Dünya Bankası


Koronavirüs Afrika için ekonomik bir fırsat mı?

Küresel salgın kaynaklı ekonomik krizin, Afrika ülkelerince fırsata dönüştürülebileceğini savunanlar ağırlıklı olarak üç politika üzerinde duruyor. 

Birincisi ekonomik çeşitlendirme, yani yeraltı zenginliği veya tarım ürünü şeklindeki hammadde ihracatına dayalı ekonomik yapının değiştirilmesi, hammaddelerin yarı mamul veya mamul mal haline getirilerek ihraç edilmesi, buna ilaveten alternatif sektörlerin geliştirilerek küresel emtia fiyatlarının dalgalanmasından kaynaklı risklere karşı ekonominin dirençli hale getirilmesi. 

İkincisi Afrika ülkelerinin borçlarının silinmesi, bahsekonu ülkelere uluslararası finansal kuruluşlar tarafından daha fazla kredi imkanı sunulması ve Afrika Kalkınma Bankası gibi kıtanın kendi kredi olanaklarının artırılması. 

Üçüncüsü ise Afrika ülkeleri ekonomilerinde dijital dönüşümün sağlanması. 

DAHA FAZLA OKU

Ancak, her üç politikanın da hayata geçirilebilmesi için devasa mali kaynaklara, yetişmiş insan gücüne, altyapının geliştirilmesine, daha da önemlisi siyasi ve ekonomik elitin kamu maliyesi üzerinden rant oluşturma ve destekçilerine rant dağıtmasına dayalı sosyo-ekonomik sistemin ortadan kaldırılmasına ihtiyaç duyuluyor. 

Buna ilaveten uluslararası kreditörlerin ve donör ülkelerin borç silme ve ilave finansman sağlamaya açık olması gerekiyor. 

Ayrıca, kıta içi kredi olanaklarının artırılmasının bir temenniden öteye geçebileceğini söylemek güç zira, başta Afrika Kalkınma Bankası olmak üzere kıtaya ait finansman ve kredi kuruluşları dışa bağımlı durumda. 

Örneğin Almanya, ABD ve Japonya, kıtanın en önemli kredi kuruluşu olan Afrika Kalkınma Bankası’nda en fazla hisseye, dolayısıyla en fazla oy oranına sahip ilk beş ülke arasında yer alıyor. 
 

dolar euro Reuters-Dado Ruvic.jpg
Fotoğraf: Reuters/Dado Ruvic


Dolayısıyla salgının gelişmiş, azgelişmiş farkı gözetmeksizin tüm ülkelerin ekonomilerini olumsuz etkilediği ve daralmaya neden olduğu dikkate alındığında bu şartların gerçekleşmesi ihtimalinin düşük olduğu izahtan vareste. 


1980-2000 dönemi ile benzerlik 

Koronavirüs salgınının ekonomik etkisi belli açılardan 1970li yıllardaki petrol krizini andırıyor. 

Bu seferki krizin kaynağı düşen petrol fiyatları yerine küresel bir salgına karşı alınan tedbirler olmakla birlikte sonuçları benzerlik gösteriyor. 

Bu çerçevede, Afrika ülkelerinin ihraç ettiği hammaddeye olan talepteki düşüş fiyatları aşağı çekerken, küresel arz zincirindeki aksama kıtanın ithal ettiği emtia fiyatlarının artmasına, dolayısıyla ödemeler dengesinin bozulmasına, ülkelerin dış finansman kaynak ve borçlanma gereksinimlerinin artmasına yol açıyor. 

DAHA FAZLA OKU

Ayrıca, ekonomik kriz vergi gelirlerini düşürürken, kıta nüfusu içerisinde aşırı yoksulların sayısını 40 milyon kadar artırması bekleniyor. 

Bu çerçevede krizin esnekliği zaten çok düşük olan Afrika ülkeleri kamu maliyeleri üzerine ilave yük getirmesi kaçınılmaz görünüyor. 

Ekonomik krizin küresel düzeyde olması nedeniyle de Afrika ülkelerinin diğer geleneksel dış finansman/döviz kaynakları olan resmi kalkınma yardımları, doğrudan yabancı yatırımlar ve işçi dövizlerinin azalacağı öngörülüyor. 

Nitekim resmi kalkınma yardımlarında 2008 yılından itibaren azalma eğilimi gözlenirken kıta ülkelerine gönderilen işçi dövizlerinin 2020 yılında yüzde 23 oranında düşüş göstermesi bekleniyor. 

Sadece işçi dövizlerindeki azalma Sahra-altı Afrika ülkeleri için 12 milyar dolar kayıp anlamına geliyor. 

Buna ilaveten doğrudan yabancı yatırımların en büyük kaynağı olan gelişmiş ekonomiler, kendi ülkeleri içerisinde istihdam olanaklarını artırmak isteyeceklerinden Afrika ülkeleri için kritik önemi haiz olan doğrudan yabancı yatırımların azalacağı tahmine müsait.


Krizin muhtemel etkileri 

Küresel ekonomik krizler, son beş asırdır siyasi ve ekonomik kaderi kıta dışı güçler tarafından tayin edilen Afrika kıtası üzerinde çok daha derinden hissediliyor. 

DAHA FAZLA OKU

Bunda sömürgecilik döneminin mirası olan hammadde ihracatına dayalı ekonomik yapının kırılamaması ve devlet gücünden kaynaklı rantın dağıtımı temelli sosyo-politik sistemin muhafazasının önemli bir etkisi sözkonusu. 

Dolayısıyla ne kadar süreceğini ve etkilerinin ne denli derin olacağını şimdiden kestirmek güç olmakla birlikte mevcut krizin Afrika ülkelerince fırsata dönüştürülmesinin iyimser bir beklentiden öteye geçmesi zor görünüyor. 

Zira Sahra-altı Afrika ülkelerinin özellikle kısa ve orta vadede azalacak ihracat gelirleri, işçi dövizleri, kalkınma yardımları ve doğrudan yabancı yatırımlar nedeniyle yeni bir borç sarmalı içerisinde girmesi, eğitim ve sağlık gibi temel hizmetlerinin hem nitelik ve hem nicelik olarak erozyona uğraması, aşırı yoksul kesimlerin sayıca artması ve yaşam standartlarının düşmesi ihtimali gün geçtikçe artıyor. 
 

ap.jpg
Güney Afrika Cumhuriyeti’nde gıda yardımı için sıra bekleyen dargelirliler / Fotoğraf: AP/Themba Hadebe


Buna bağlı olarak Afrika halkları içerisindeki belli kesimlerin ekonomik ve sosyal olarak marjinalleştirilmesinden kaynaklanan ihtilafların artarak şiddetlenmesi krizin muhtemel diğer bir neticesi olacağa benziyor. 

Sadece salgına hasredilemeyecek olmakla birlikte, Mali, Gine ve Güney Afrika’daki protestoları bunun işaret fişekleri olarak okumak mümkün. 


Sonuç

Koronavirüs küresel salgını, kıta ülkelerindeki mevcut yapısal ekonomik bozuklukları ve kamu hizmetleri sunumundaki sorunları gün yüzüne çıkarmakta bir turnusol kağıdı işlevi görüyor. 

Öte yandan, krizin fırsata dönüştürülmesi için önerilen politikaların tamamı gerekli ve Afrika’nın ekonomik ve sosyal sorunlarının çözümü için hayati önem arzediyor. 

Fakat Afrika’da istihdamın artırılması, ekonomik çeşitlendirmenin sağlanması, kalkınma ve sosyal adaletin temini için bir paradigma değişikliğine gidilebilmesi, çok sayıda tutarlı karar alınmasını, bunların kıta genelinde ülkelerin kahir ekseriyeti tarafından kararlılıkla uygulanmasını ve bu politikaların şeffaflık, hesap verebilirlik ve hukukun üstünlüğü gibi iyi yönetişim prensipleriyle desteklenmesini gerekli kılıyor. 

Aksi takdirde Afrika ülkelerinin, daha kısa sürecek olmakla birlikte 1980-2000 yılları arasında yaşadıkları ekonomik durgunluğun bir benzerini önümüzdeki dönemde de yaşaması ve bu durumun her küresel krizin akabinde tekrar etmesi kuvvetle muhtemel. 

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU