Peş peşe gelen fiyaskolar halkı Johnson yönetiminin planları konusunda kuşkucu yaptı

Downing Street'teki günlük basın toplantılarında dile getirilen abartılı iddialar, Vietnam Savaşı döneminin "Five O'Clock Follies" brifinglerini andırıyor

Birleşik Krallık koronavirüs kaynaklı kayıplar açısından dünyada ilk sıralarda yer alırken Johnson yönetimi bu nedenle eleştiriliyor (Reuters)

"Five O'Clock Follies", Vietnam Savaşı sırasında ABD ordusunun var olmayan zaferlerini ve çılgınca abartılmış düşman zayiatını duyurmasıyla nam salan basın brifinglerine verilmiş bir isimdi.

Britanya hükümetinin fazlasıyla iyimser iddialarda bulunduğu Kovid-19 pandemi brifinglerinin aynı şaibeli şöhreti kazanmasıysa daha kısa sürdü. Koronavirüse karşı verilen savaşta yaşanan sözümona önemli gelişmeler, bu başarılar gizemli bir şekilde buharlaşana ya da birkaç hafta sonra kenarda kalacak şekilde önemsiz gösterilene kadar tantanayla kutlanıyor.

Kendisinden fevkalade işlerin beklendiği son sihirli çözüm, enfekte olmuş biriyle temas eden herkesin hızla takip edilebilmesi için bilgi sağlayacak uygulamaydı. Sağlık Bakanı Matt Hancock'un saat 5'te düzenlenen basın brifinglerinden birinde gururla tanıttığı uygulamanın Britanya'nın bu hastalıkla mücadelesinin önemli bir parçası haline gelmesi gerekiyordu.

Uygulama Wight Adası'nda test edildi ve yapılan araştırmalar işe yaramadığını gösterdi. Gün gibi ortadaki vaziyet karşısında komik bir şekilde kontrolü elden bırakmayan üst düzey bir hükümet yetkilisi, "Hiç uygulama olmaması, kötü bir uygulama olmasından daha iyidir" dedi.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Uygulamanın getirdiği bozgun ve hükümetin zamanında cankurtaran ilan ettiği ama sonradan işe yaramaz olduğu ortaya çıkan diğer başarısızlıklar karşısında ülkede tuhaf bir öfkesizlik hakim. Belki de kuşkuculuk artık öyle salgın hale geldi ki bakanların iyimser tahminleri ve vaatleri en başından beri önemsenmiyordu.

Yine de bu işlevsiz uygulama, Britanya'nın yarı-tecritten kurtulması halinde hayati önem taşıyacak vaka bulma, test etme ve takip ağının kurulmasına yardımcı olacaktı. Bu iş daha önce tüberküloz, çocuk felci, frengi ve HIV gibi hastalıklar için yapılmıştı ve tekrar yapılması da çok zor olmamalı. İrlanda'nın Cork bölgesinde 1956'da yaşanan salgında ben de çocuk felcine yakalanmıştım. Kıt kaynaklara sahip İrlanda Sağlık Bakanlığı'ndan bir yetkili ertesi sabah çıkagelmiş, hiçbirinde telefon bulunmayan civardaki çiftlikleri ziyaret ederek burada yaşayan insanlara neler olup bittiğini ve şimdilerde gönüllü tecrit denen şeyi uygulanmalarının gerektiğini anlatmıştı. Fakat nasıl oluyorsa 1950'lerde yoksul İrlanda kırsalında yapılanlar bugünün çok daha zengin ve daha bilgili Britanya devletinin becerilerinin ötesinde duruyor.

Boris Johnson'ın pandemiyle başa çıkmaya çalışmasını takip etmek, gitgide Pembe Panter filmlerinde Müfettiş Clouseau'yu canlandıran Peter Sellers'ı izlemeye benzedi. İzleyenler bilir; Clouseau her daim biraz yanlış düşünür ve bir sonraki fiyaskonun eli kulağındadır.

Mukayese başarılı olsa da buna gülmek zor, zira hükümetin basit hatalarına dair o acayip uzun listenin fazladan 40 bin kadar kişinin ölmesinde payı var. Gerçek anlamda münasip olan tek kıyas, müşterek aptallıkları sonucu adamlarının korkunç kayıplar vermesine yol açan l. Dünya Savaşı'nın Britanyalı generalleriyle yapılabilir.

Şayet toplam can kaybı bu kadar korkunç olmasaydı, hükümetin maskaralıkları mayhoş bir eğlence yaratabilirdi. Britanya'ya giriş yapan kişiler için 14 günlük karantina uygulaması, ilkin neşe kaynağı olabilirmiş gibi gelmiyor. Birleşik Krallık'taki (BK) esas tecritten daha sıkı bir mahpusluk hali olarak az çok ev hapsine karşılık gelen bu kurallar sert ve onları ihlal edenleri ciddi cezalar bekliyor.

Önerinin kendi kendini yenilgiye uğratacak absürtlükte olduğunu anlamak için karantina zamanı insanların istedikleri yere gidebileceğini gösteren muazzam istisnalar listesini okumak yetiyor. Listede uzay mühendisleri ve tarım işçileri gibi belirli mesleklerin yanı sıra "uzman teknik becerilere" sahip olanlar ya da haftada bir kez BK'yla başka herhangi bir ülke arasında gidip gelme alışkanlığı olanlar gibi geniş çapta herkesi kapsayabilen kategoriler de bulunuyor.

Ortada hakiki bir karantina yokken varmış gibi davranmak için neden böyle bir zahmete girip bu kadar eleştiri alıyorlar? Bu basbayağı en kötü ihtimalle Brexit zihniyeti, en aptal ihtimalle de Britanyalı istisnacılığı mı? Belki de bir bütün olarak Brexit projesinin bizatihi kendisinin uzun bir istisnalar listesinin takip ettiği zoraki bir bağımsızlık ilanı olduğu ortaya çıkacak.

Johnson ve bakanları, Kovid-19 gibi gerçek bir krizle karşı karşıya kaldıklarında her konuyu Britanya bayrağıyla paketleyebildikleri o günlere özlem duyuyor gibi görünüyor. Johnson, Siyahilerin Hayatı Önemlidir protestolarının bir şekilde Britanya tarihiyle geleneklerine meydan okuduğunu ve sözlerini destekleyecek yeterli kanıt olmamasına rağmen bilhassa Parlamento Meydanı'ndaki Winston Churchill heykelinin tehlike altında bulunduğunu öne sürerek eski rolüne çabucak dönüverdi. Bazı ulusal simgelere yönelik tehdidi bu şekilde pekiştirmek, Sao Paulo'dan Budapeşte'ye, Washington'dan Manila'ya kadar nativist (yerli halkı yabancılardan üstün tutma yaklaşımını benimseyen -ed.n.) her demagogun, daha satılmadan vitrinde eskiyen bir taktiğidir.
 


Johnson'ın BK Uluslararası Kalkınma Dairesi'nin (DfID) Dışişleri Bakanlığı'yla birleştirilmesini haklı göstermek için sığ vatansever söylemi kullanması tam da ondan beklenecek bir hareket. Bir krizin ortasındayken böyle bir hamleye öncelik verilmesi garip olsa da Johnson, hak etmeyen çeşitli ülkeler için bunun "gökten para yağdıran devasa bir ATM" olduğunu ve Britanya yardımlarının gelecekte Ukrayna gibi finansal fazilet abidelerinde Britanya menfaatlerini desteklemeye yöneleceğini öne sürdü.

Hükümetin bu şekilde birdenbire yeniden yapılanmaya gitmesi genelde karışıklığa neden olur ve kimseye pek yararı dokunmaz. Bu durum, Johnson hükümetinin sadece sloganlarla ve manşetlerle düşündüğünü, koronavirüsle başa çıkmada gerçek bir stratejisi olmadığını gösteren başka bir işaret. Johnson, Churchill'i taklit etmek ve Churchillvari, utanç verici konuşmalar yapmak isteyebilir ancak kendisi gerçekte kahraman idolünün yaptıklarının tam aksini yapan bir çeşit "anti-Churchill".

Churchill, Britanya'nın sadece Avrupa devletleriyle güçlü ittifaklar kurduğunda ya da bu ittifaklara katıldığında Avrupa'da savaşlar kazandığının veya büyük nüfuz sahibi olduğunun epey bilincindeydi. Britanya'nın tek başına uzun süre ayakta kalamayacağını biliyordu ve ll. Dünya Savaşı'nda Nazi Almanya'sına karşı ABD ve Sovyetler Birliği'yle ittifak kurmak için yoğun çaba sarf etti.

Johnson ağzından çıkan süslü sözlerin ötesinde hiçbir zaman Britanya ya da Avrupa tarihi hakkında pek bilgi sahibiymiş gibi görünmedi. Bu tam da her şeyin iyi olacağına ve cihanşümul Britanya'nın dünyanın geri kalanı hakkında fazla bir şey bilmeden tekrar yükselebileceğine dair gamsız bir özgüven taşıyan Brexitçilerden beklenecek türde bir hareket. Bu çeşit taşralı özgüvenin bir belirtisi de insanların dünya çapında ırkçılık karşıtı kampanyayla dayanışma jesti olarak neden "diz çöktüğü" konusunda cahil kalmayı her nasılsa başardığını gösteren Dışişleri Bakanı Dominic Raab'da görüldü.

Johnson, Churchill'den hayli farklı ve Britanya tarihinde kendisine yakinen benzediği herhangi bir liderin olduğunu düşünmek de zor. Kıyaslandığı kişilerin çoğu, Marx Kardeşler'in Duck Soup filmindeki Freedonia ülkesinin lideri Rufus T. Firefly gibi kurgusal karakterler. Diğerleri de bu kadar zavallı bir liderin böylesine ciddi bir krizde uzun süre dayanamayacağına inanıyor ve tıpkı Macbeth'teki gibi gitmek zorlaştığında o da şöyle hissediyor: "Artık unvanı ona bol geliyor; tıpkı cüce bir hırsızın devden çalıp giydiği giysiler gibi."

 

 

https://www.independent.co.uk/voices

Independent Türkçe için çeviren: Ata Türkoğlu

Bu makale kaynağından aslına sadık kalınarak çevrilmiştir. İfade edilen görüşler Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independent

DAHA FAZLA HABER OKU