Kürdistan Bölgesi, 1991’de ABD öncülüğündeki koalisyon tarafından çizilen 36. Paralel ile fiili özerkliğe kavuştuktan sonra Süleymaniye ve Erbil merkezli iki başlı yönetim hep oldu.
Esasında Erbil, 1996 yılına kadar Kürdistan Yurtseverler Birliği (KYB)’nin elindeydi, 31 Ağustos 1996’da Kürdistan Demokrat Partisi (KDP)’nin kontrolüne geçti.
Mela Mustafa zamanında KDP’nin önce gençlik teşkilatı ardından dış ilişkilerini yürüten Celal Talabani, 1960’lı yıllarda kayınpederi İbrahim Ahmed ile birkaç defa Irak rejimi saflarında Peşmerge'ye karşı savaştı.
Daha sonra pişman olunca Barzani ikisini de affetti. Talabani, meşhur Cezayir Anlaşması'nın ardından Mela Mustafa 1974 yenilgisine uğrayınca Şam’da KYB’yi kurdu ve Süleymaniye merkezli yeni bir mücadele başlattı.
ABD, Kuveyt’te girdiği için Saddam’a müdahale edince Kürtler, 6 Mart 1991’de büyük ayaklanmayı başlattı ve Kerkük dahil Kürt bölgelerinin tamamını aldı.
Bunun üzerine Kuveyt’ten çekilen Saddam, bütün gücüyle Kürtlerin üzerine yürüdü ve yüzbinlerce Kürt göç yoluna düştü.
ABD, bunun üzerine 36. Paralel’in kuzeyi ve doğusunu uçuşa yasak bölge ilan ederek Kürtleri koruma altına aldı.
KDP ile KYB arasındaki hakimiyet çok daha eskiye dayandığı için, iki parti Saddam’a karşı birlikte savaşmasına rağmen kendi aralarındaki yapılanmaları farklıydı.
Saddam çekildikten sonra sahip olduğu alana razı olmayan Talabanigiller ile KDP arasındaki savaş 1998’deki Washington Anlaşması’yla bitti ve Kerkük yani güney tarafından Pirde (Altunköprü) ve Koya yani doğu tarafından da Koya’nın Degele köyü iki parti arasında askeri sınırlar olarak belirlendi.
Süleymaniye’de Berhem Salih ve Erbil’de Neçirvan Barzani başbakanlığındaki hükümetler 2005 yılında birleşti ve Mesud Barzani de KYB ile KDP’nin Stratejik İttifakı neticesinde Kürdistan Bölgesi Başkanı oldu.
Elbette bu anlaşmanın diğer ayağı da Celal Talabani’nin Irak Cumhurbaşkanı olmasıydı.
Mesud Barzani, bu nedenle 2009 yılında Talabani’nin ikinci defa cumhurbaşkanı olmaması yönündeki talepleri reddetmişti.
ABD Başkanı George W. Bush’un bu yöndeki tüm ısrar ve ricalarını kabul etmeyen Barzani, Talabani’nin ikinci defa cumhurbaşkanı olmasını sağlamıştı.
Talabani’nin ikinci defa cumhurbaşkanı olmasını istemeyen ve onun yerine İyad Allavi ya da Sünni kesimden birisinin olması için diplomasi yürüten ülkelerden biri de Türkiye’ydi.
KDP ile KYB yaklaşık 15 yıldır ortak hükümette yer alıyor. Başbakan KDP’den, Başbakan Yardımcısı KYB’den ve bakanlıklar da KDP’nin sandalye sayısı fazla olmasına rağmen eşit sayıda bölüştürülüyor.
Kürdistan Başkanlığı KDP Irak Cumhurbaşkanlığı da KYB’nin hakkı olarak kabul ediliyor.
İki parti arasında zaman zaman büyük anlaşmazlıklar yaşansa da sürekli olarak KDP’nin verdiği tavizler sayesinde orta bir yol bulunabilmiş ve Erbil merkezli hükümet resmi olarak tüm bölgenin temsilcisi olmuştur.
Hem Kürdistan Parlamentosu hem de Irak Parlamentosunun çıkardığı yasalar da bunu öngörmektedir.
Bağdat, Erbil’i federatif bölgenin başkenti ve seçimle iş başına gelen başbakanı da tek muhatap kabul eder.
Kürdistan’ın bütçesi Süleymaniye, Erbil, Duhok, Halepçe ve diğer bölgeleri ihtiva edecek edecek şekilde meşru hükümete gönderilir.
Süleymaniye, Erbil, Duhok ve diğer yerlerden çıkarılan petrol de eğer Bağdat hükümetine verilmiyorsa Doğal Kaynaklar Bakanlığı tarafından satılır ve Maliye Bakanlığı'nın kasasına aktarılıyor.
Maliye Bakanlığı da Süleymaniye, Erbil, Duhok vs. illerine nüfuslarına göre bütçe ayırır ve bunu İl Meclisleri, Belediyeler, Valililiklere tahsis eder.
Bölgedeki tüm Peşmerge güçleri Peşmerge Bakanlığına, polis ve diğer güvenlik güçleri de İçişleri Bakanlığına bağlıdır. İstihbarat da Başkanlığa bağlı bir birim olarak faaliyet yürütür.
KYB kendi içinde çok parçalı bir yapı olduğu için, Süleymaniye’ye tahsis edilen bütçe yerinde kullanılmıyor ve halka yeterince hizmet götürülmüyor.
Bu nedenle sık sık Süleymaniye merkezli eylemlere şahit oluyoruz.
Duhok ve Erbil’de buna benzer eylemlerin olmamasının nedeni KDP’nin baskıcılığı ya da despotizmi değil, sunulan hizmetin kalitesi ve bunun karşılığında sağlanan halkın memnuniyetidir.
Duhok ve ilçeleri ile Süleymaniye ve ilçelerine ya da köylerine giden burada kast edilenin ne olduğunu çok iyi anlayacaktır.
Son günlerde Süleymaniye ve Halepçe’nin özerklik istediğine dair dolaşan iddialar KYB’de güçlü bir konuma yükselen Lahor Şeyh Cengi’nin girişimlerinden ibarettir.
Lahor, giriştiği bu macerada tek başınadır ve KYB’de dahi güçlü bir destekten yoksundur.
Nedeni de çok basittir, Lahor dışında etkili isimlerden Mele Bahtiyar, Kosret Resul, Berhem Salih, Kubat Talabani, Mahmud Sengavi ve Şeyh Cafer Mustafa böyle bir maceraya atılmak için geçerli bir neden göremiyorlar.
Lahor ile her konuda birlikte hareket eden ve Kerkük'te onun yanında duran Bafil/Pavel Talabani bile bu konuda onu yalnız bırakmış durumda.
Pavel Talabani ve Lahor Şeyh Cengi, halihazırda KYB’de eşbaşakan koltuğundalar; ancak ikisi bu konularda uzlaşamıyor.
Aralarındaki çatlak derinleştiği için Pavel, yaklaşık bir aydır Londra’da ve Süleymaniye’ye dönmedi.
Lahor Şeyh Cengi’nin “özerklik” konusunu gündeme getirmesinin arkasında Tahran yönetimi var.
Geçen haftalarda ortaya çıkan Zine Werte krizinin perde arkasında yatan faktör de aynıydı.
Mesele şudur:
ABD, Irak’taki birçok bölgeden ve üsten askerini çekti. Enbar’daki Ayn El-Esed ve Erbil’deki Harir üslerini güçlendirdi.
Son süreçte de Harir’deki üsse patriot yerleştirdi. ABD, Erbil’e bağlı Harir’e patriot yerleştirince riskleri berteraf etmek ve muhtemel saldırılardan korunabilmek için üssün etrafındaki bölgelerin güvenli hale getirilmesini istedi.
Zine Werte olarak bilinen yer de hem İran sınırına yakın hem de KDP ile KYB arasında tampon bir bölge olarak bırakılmıştı.
ABD, patriotları kurunca Kürdistan hükümeti, KYB ve KDP Peşmergelerinden oluşan ortak bir birliği buraya konuşlandırdı.
Zine Werte, Kandil Dağı’na ve PKK’nin bulunduğu yerlere yakın olduğu için örgüt bunu kendisine yönelik bir tehdit olarak algıladı ve Erbil yönetimini tehdit etti.
Bunlar olurken Lahor Şeyh Cengi de Kürdistan hükümetinin aldığı karara karşı çıkarak buraya kendisine bağlı özel bir birlik gönderdi.
Bunun üzerine ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Davir Copley, Lahor ile telefona görüşerek attığı adımın tehlikeli olduğu uyarısında bulundu. Lahor güçlerini hemen geri çekti ve Peşmerge güçleri orada kaldı.
Son süreçte Süleymaniye ve Halepçe özerkliği meselesinin gündeme getirilmesi de İran’ın devreye soktuğu yeni kartlardan bir tanesi.
İran, ABD’nin patriot yerleştirmesine karşılık Erbil yönetimini cezalandırmak istiyor. Bunun yolu da Erbil ile Süleymaniye arasındaki birliği parçalamak ve Kürtleri yeni bir krizle baş başa bırakmak.
İran, bunu 1996’ın yazında da yapmış ve Devrim Muhafızları Ordusu İKDP Peşmergelerine karşı savaşma bahanesiyle Barzani’nin bulunduğu Selahaddin ilçesine kadar ilerlemişti.
KDP, bunun üzerine o dönem başta olan Saddam’ın bölgeye girişine izin vererek bu tehlikeyi berteraf etmişti.
İran, şimdi buna benzer bir senaryonun peşinde ve bunun için sahadaki en uygun aktör Lahor Şeyh Cengi.
Çünkü Süleymaniye tarafının askeri ve ekonomik gücünü kontrol eden Lahor, son olarak Eşbaşkan olarak siyasi olarak da en etkili isim haline gelmişti.
Süleymaniye ve Halepçe’nin özerkliği meselesi gündemde olan bir konu değildir.
Yukarıda izah etmeye çalıştığımız gibi bu Lahor’un zihnindeki bir senaryodan ibarettir. Siyasi partiler ve KYB içindeki güçlü aktörler buna karşıdır.
Son günlerde Süleymaniye İl Meclisinin 15 üyesinin, idari reform talebiyle yazdığı dilekçe bunun için fırsat kollayan basın tarafından köpürtülerek “özerklik talebi için dilekçe” şeklinde sunuldu.
Oysa, söz konusu dilekçe Başbakan Mesrur Barzani’nin, hükümet kurulurken vaadleri arasında yer alan idari ve mali reform taleplerinden ibarettir.
Bugün için hiçbir parti, Lahor Şeyh Cengi bile açıktan Süleymaniye halkının karşısına “özerklik” talebiyle çıkamaz.
Halepçe’deki dengeler ve şartlar ise başlı başına ele alınması gereken ayrı bir konudur.
Kaldı ki idari reform sadece Süleymaniye ve Halepçe için değil, Erbil ve Duhok için de söz konusu olan bir talep. Bu hükümetin vaadleri arasında da yer almış bir konu.
Süleymaniye İl Meclisi Başkanlığına
Süleymaniye İl Meclisi üyeleri olarak, idari ve mali meselelerde yerel yönetimlere daha fazla yetki verilmesiyle ilgili öneriyi bu salonda kabul ederek Kürdistan hükümetine sunduk. Fakat bu önerimize cevap vermediler.
Memur maaşlarının verilmemesi, altyapı ve diğer hizmetlerin sunulmaması krizi yeniden başgösterebilir. Bu yüzden mali, ekonomi ve hukuk alanındaki uzmanların içinde olacağı ve tüm fraksiyonların destek vereceği bir komisyon kurulmasını talep ediyoruz.
Oluşturulacak komisyon idari ve mali alanlarda yetkilerin yerel yönetimlere devredilmesiyle ilgili yeni bir proje hazırlayacak ve Süleymaniye İl Meclisi'ne sunacak.
KDP, KYB ve Goran Kürdistan Bölgesi Hükümetini kurarken bu konuda anlaşma sağlamıştı.
Süleymaniye İl Meclisi, hükümet ortaklarının anlaşma sağladığı maddelerin uygulanmasını talep etmektedir.
Komisyon kuruldu:
Süleymaniye İl Meclisi Başkanı Azad Muhammed Emin, 15 üyenin talebi üzerine idari ve mali konularda yerel yönetimlere daha fazla yetkinin verilmesiyle ilgili projeyi hazırlamak için aşağıda isimleri bulunan üyelerin yer aldığı bir komisyon kurulması yönünde talimat yayımladı.
Barzan Muhammed Salih | Meclisi Başkan Yardımcısı | Komisyon başkanı |
Mehdi Mahmud Muhammed | İl Meclis Sekerteri | Üye |
Sabah Fatih Ahmed | İl Meclis Üyesi | Üye |
Rekewt Zeki | İl Meclis Üyesi | Üye |
Mina Sami Muhammed Emin | İl Meclis Üyesi | Üye |
Kastro Maruf Kerim | İl Meclis Üyesi | Üye |
Hawser Wişyar | İl Meclis Üyesi | Üye |
Diymen Rıza Reşid | İl Meclis Üyesi | Üye |
İsmail Ali Muhammed | İl Meclis Üyesi | Üye |
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish