Kanal İstanbul’un yatırımcısı Çinliler mi?

Dr. Ümit Alperen Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: AA

Türkiye’nin ‘çılgın projeleri’ arasında yer alan Kanal İstanbul Projesi’nin 2011’de ilk defa en somut şekliyle resmi olarak açıklanmasının üzerinden yaklaşık dokuz yıl geçmesine rağmen henüz somut bir adım atıl(a)madı.

Kanal İstanbul Projesi’nin yatırım büyüklüğü, Türkiye’nin yanı sıra dünyanın da en büyük ve önemli şehirleri arasında yer alan İstanbul’da neden olacağı çevresel ve iklimsel değişikliklere dair tartışmalar ve Türkiye kamuoyunu bölmesi bu projeyi ‘projelerin en çılgını’ yaptığı söylenebilir.

Son dönemlerde Kanal İstanbul Projesi, Çin ile birlikte tartışılır hale geldi. Çin’in Kanal İstanbul ile anılmasının en önemli nedeni, özellikle Kuşak-Yol Projesi kapsamında dünyanın her yerinde devasa altyapı yatırımları yapması ve küresel ekonomideki belirsizlik devam ederken dünyada bu kadar büyük bir yatırımı kimin yapabileceği sorusuna hala elinde bulunan devasa finans fazlası ile cevap verebilmesi.

Çinli Cosco Pacific’in 2015’de Türkiye’nin en önemli limanlarından ve Kanal İstanbul’un Marmara Denizi ayağında yer alan Kumport’u satın alması gibi nedenler yatırımcı adayı olarak Çin’i ilk sıralara yerleştiriyor.

Türkiye medyasında ise Kanal İstanbul ile ilgili çıkan haberlerin en ilgi çekicisi, Çin’in projeyi kendilerine vermeleri durumunda, ilk aşamada 30 milyar doları Türkiye’ye getirecekleri ve projenin tamamlanması için de toplamda 65 milyar dolarlık bir yatırım yapacakları haberleri Çin’i gündemimize taşıyor.

Son olarak, 4 Ocak’ta Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Sayın Fahrettin Altun’un Kanal İstanbul ile ilgili Çince videolu bir tweet atması, "Acaba projeyi Çinli şirketler mi yapacak" sorusunu akıllara getirdi.

Sayın Altun’un Çince tweeti Çin Komünist Partisi’nin gazetesi Renmin Ribao, kaynak gösterilerek neredeyse Çin’in bütün ana medyasında “Türkiye hükümeti Kanal İstanbul Projesi’nin yapımını hızlandırıyor” başlığı ile yer aldı.

Haberin içeriğinde ilgili tweetteki videoya atıf yapılarak Kanal İstanbul Projesi ile kanaldan yapılacak olan ticaretin daha hızlı ve ekonomik olacağı belirtildi.

Ayrıca haberde 45 kilometre uzunluğunda Karadeniz ile Marmara Denizi’ni birbirine bağlayacak olan projenin ilk olarak 2011’de duyurulduğu ve 16 milyar dolara mal olacağı gibi tanımlayıcı bilgiler yer alıyor.

Bütün bunlara ek olarak haberde “Türk yetkililerin ifadelerine göre Çinli yatırımcılar projeye katılmak istediklerini belirttiler” ifadeleri de yer alıyor.

Çin Komünist Partisi’nin gazetesinin Çinli yatırımcıların Kanal İstanbul ile ilgilendikleri bilgisini Türk yetkililere dayandırması aslında Çin’in ya da Çinli yatırımcıların projenin parçası olmaya dair düşüncelerinin hala muğlak mı olduğu sorusunu akla getiriyor.

Fakat bildiğim kadarıyla Çin tarafından Kanal İstanbul Projesi’nin yatırımcısı olacakları yönünde resmi ya da gayrı resmi bir açıklama bulunmuyor.

Çin medyasında da Kanal İstanbul ilgili haberler çoğunlukla Türkiye’den yapılan açıklamaların ve tartışmaların yorumsuz olarak aktarılması dikkat çekici. 


Peki, yazımızın ana sorusunu soracak olursak, Çin Kanal İstanbul Projesi’ne nasıl yaklaşıyor ve projenin yatırımcısı olacak mı?

Çin’den resmi bir açıklama yapılmaması, yapılan açıklamaların muğlak olması ve Çin medyasında konunun yeterince tartışılmaması nedeniyle, bu soruya kesin bir cevap vermek şimdilik çok mümkün değil.

Fakat Çin’in Rusya ile ‘stratejik işbirliği’ ve Güney Çin Denizi sorunu bağlamında Kanal İstanbul Projesi’nde nasıl bir pozisyon belirleyebileceği tartışılabilir. 


Çin’in Kanal İstanbul Projesi’nde yatırımcı olmasını belirleyecek ilk muhtemel faktör, Rusya’nın projeye yaklaşımıdır.

Tayyip Erdoğan tarafından 2011’de “çılgın proje” olarak Kanal İstanbul Projesi açıklandığında, Karadeniz’e kıyısı olan ve Montrö Boğazlar Sözleşmesi imzacılarından Rusya, bu projenin ilk olarak Montrö Boğazlar Sözleşmesini ihlal edip etmeyeceğini sorguladı.

Aynı zamanda Rusya birçok kez İstanbul Boğazı’ndan petrol taşımasından vazgeçmeyeceğini belirterek bu “çılgın projede” Türkiye ile aynı düşünmediğini belirtti.

Son olarak da Gazeteci Murat Yetkin’in, Rusya’nın Ankara Büyükelçisi Aleksei Erkhov ile Aralık 2019 sonunda yaptığı röportajda Erkhov, Kanal İstanbul’un Montrö’yü değiştirmediği sürece, Türkiye’nin meselesi olduğunu ifade etti.

Her ne kadar, Cumhurbaşkanı Erdoğan, Kanal İstanbul’un Montrö Boğazlar Sözleşmesi’ni etkilemeyeceğini belirtse de, Karadeniz’i kendi stratejik arka bahçesi olarak gören Rusya’nın aynı düşüncede olup olmadığı konusundaki soru işaretleri hala duruyor. 


Dolayısıyla dünyanın en stratejik boğazları arasında yer alan İstanbul Boğazı’na alternatif olacak Kanal İstanbul’un, Montrö’yü nasıl etkileyebileceğinin netlik kazanmaması, bu tartışmayı uluslararası bir boyuta taşıyor.

Bilindiği üzere daha önce uluslararası bir komisyon tarafından kontrol edilen Çanakkale ve İstanbul Boğazları, 1936 Montrö Boğazlar Sözleşmesi ile Karadeniz’e kıyıdaş olan ülkelere belirli avantajlar sağlayarak Türkiye’nin denetimine devredildi.

1936 Montrö Boğazlar Sözleşmesine göre, her iki boğazdan da geçişler savaş zamanı ve barış zamanı olmak üzere düzenlendi.

Montrö Sözleşmesi genel olarak ticari gemilerin geçişinde serbestiyet tanırken, Karadeniz’e kıyısı olmayan devletlerin savaş gemilerinin Boğazlar’dan geçişine ve Karadeniz’de bulunmasına 15 bin ton sınırı ve 21 günü aşmayacak bir süre sınırlaması getiriyor. 


Yukarıda bahsettiğimiz bağlamda Rusya’nın en büyük endişesi, Montrö Sözleşmesi dışında kalması muhtemel Kanal İstanbul’dan ABD’nin ve diğer NATO üyesi ülkelerin gemilerinin Karadeniz’e geçebilmesinin önünün açılması.

Çünkü eski Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, 2008’de Rusya-Gürcistan savaşı sırasında, ABD’nin Karadeniz’e Montrö’de belirlenenden daha büyük savaş gemisi geçirme talebinin reddedildiğini açıklamıştı.

Gül’ün bu açıklamaları aynı zamanda ABD’nin Montrö’de değişiklik istediği şeklinde yorumlanmaya da açık.

Montrö ile Karadeniz’de kurulmuş mevcut dengenin NATO lehine değişmesi Rusya’nın batıda daha fazla baskı hissetmesine neden olacaktır.

Hong Kong, ticaret savaşı ve insan hakları meseleleri nedeniyle Batı dünyası ile ve genelde ABD ile ilişkileri kötüleşen bir Çin’in mevcut konjonktürde Rusya’nın daha dirençli olmasını istemesi rasyonel bir tutum olacaktır.

Ayrıca Türkiye’nin mevcut ekonomik koşullarda kendi imkanları ile Kanal İstanbul Projesi’ni gerçekleştirmesi zor görünüyor.

Dolayısıyla Rusya’nın, Kanal İstanbul Projesi’ne karşı açık bir pozisyon alması durumunda, ‘stratejik işbirlikçisi’ Çin’in, "Rusya’ya rağmen bu projede yatırımcı olmak ister mi" sorusu önemlidir. 


Çin’in, Kanal İstanbul Projesi’ne yaklaşımında önemli rol oynaması muhtemel ikinci faktör ise Güney Çin Denizi’nin mevcut statüsüdür.

Güney Çin Denizi, Çin’in birincil derecede öncelikli ulusal çıkar alanı içerisinde ve dış politika gündeminde de hem ABD ile hem de Güney Çin Denizi’ne komşu ülkelerle yaşadığı sorunlarla yer alıyor.

Çin, Güney Çin Denizi’ne özellikle ABD savaş gemilerinin girmesini egemenliğinin ihlal edilmesi olarak görüyor ve rahatsızlığını ifade ediyor.

Ayrıca son dönemde ABD’nin, NATO’nun alan-dışılık tanımına yeni yorum getirme çabaları ve Aralık 2019 başında gerçekleştirilen NATO zirvesinde Çin’e ilişkin açıklamalar Pekin yönetiminin “çevrelenme” bağlamında tehdit algısını artırdı.

Çin, birden fazla boğaz tarafından çevrelenmiş Güney Çin Denizi’nde Karadeniz’e benzer bir statü arayışında.

Diğer bir deyişle, Çin kendi güvenlik endişeleri bağlamında Güney Çin Denizi’ne kıyısı olmayan devletlerin -ABD- savaş gemilerinin girişini Montrö Boğazlar Sözleşmesi’ne benzer bir sözleşme ile sınırlama arayışı içerisinde.

Bu çerçevede de Montrö Boğazlar Sözleşmesi ile savaş gemilerinin girişi sınırlandırılmış bir Karadeniz, Çin’in Güney Çin Denizi politikası için uygun bir örnek teşkil ediyor. 


Özet olarak, Türk yetkililer her ne kadar Kanal İstanbul Projesi’nin Montrö Boğazlar Sözleşmesi’ni etkilemeyeceğini söylese de, uluslararası kamuoyunun bu konudaki şüpheleri henüz giderilmiş değil.

Dolayısıyla Rusya ile küresel düzeyde neredeyse her alanda ‘stratejik işbirliği’ içerisinde olan Çin’i,n birincil derecede çıkar alanı olmayan Karadeniz ve Türk Boğazları konusunda Rusya ile yakın bir pozisyonda olması sürpriz olmayacaktır.

Ayrıca Çin’in Karadeniz’deki gelişmeleri yakından takip ettiğini söylenebilir. Çin de Rusya’nın Karadeniz’deki politikasına benzer bir şekilde stratejik deniz yolu geçişi olan Güney Çin Denizi’nde kontrolünü artırmak ve savaş gemilerinin geçişini düzenlemenin yollarını arıyor.

Bu bağlamda Çin’in, Güney Çin Denizi’ne uluslararası hukuki çözüm arayışına uygun bir örneklem olan Montrö Boğazlar Sözleşmesi’ni olumsuz etkileyecek girişimlerden kaçınması beklenebilir.

 

 

* Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU