Hükümet çevreleri, Sanayi Bakanı ve bazı yetkililer bu hafta bir açıklamada bulundular: Türkiye'nin Samsun-Mersin hattı üzerinde 12 tane yeni büyük organize sanayi bölgeleri yapacaklarını ve bunların şu ana kadar Türkiye'deki mevcut kapasitenin de üzerinde bir rakama ulaşacağını söylediler.
Bu kadar büyük kapasiteli organize sanayi bölgeleri tabii ki dikkat uyandırdı.
Nerelere yapılacak, nasıl olacak ulaşım, demir yolu, kara yolu, hava yolu, limanlarla bağlantılar ve bunların etrafında şekillenecek yerleşim bölgeleri şu an için henüz net olarak belli değil.
Çarpık şehirleşme tüm dünyada büyük sorun. Türkiye'de de en az dünyadaki şehirler kadar önemli bir sorun. Türkiye'nin neredeyse bütün şehirleri, hatta kasabaları bile ne yazık ki son 60-70 senede çarpık bir şekilde gelişti, şehirleşti.
Türkiye'nin ilk büyük göç dalgası 1950 Demokrat Parti iktidarı ile birlikte başladı. O tarihe kadar köylünün neredeyse şehirlere gelmesi, yasaktı.
Bu resmi bir yasak değil ama sosyal şartlar, ekonomik durumlar, yolların olmaması, şehirli, kentli eşrafın, yerlilerin köylülere sıcak bakmaması birçok sebep vardı.
Ama 1950 ile birlikte, akın akın köylüler şehirlere ve özellikle de büyük metropollere, İstanbul'a akmaya başladılar.
70'den sonra, 90'dan sonra iki büyük dalga halinde bu göçler yine devam etti.
Adana, Mersin, Bursa, Antalya, İstanbul, Ankara, İzmir, Diyarbakır, Antep, Urfa... Tahminlerin ötesinden nüfus artışına sahne oldu.
Bazı vilayetler de neredeyse boşaldı. Mesela Ordu, Giresun, Erzurum, Ardahan, Kars...
Daha bu taraflara doğru gelindiği vakit İç Anadolu'nun Yozgat, Sivas, Çankırı, Kastamonu, yani sadece İstanbul'da, Kastamonu nüfusuna sahip, kayıtlı 550 bin insan var.
İşte bu hesaplanamayan, kontrol edilemeyen ve düzenlenemeyen göç dalgasıyla memleketin şehirleri, içinden çıkılmaz, yaşanılmaz bir hale geldi.
Özellikle de İstanbul...
Hatırlarsanız ben yani parlamento döneminde de ondan sonra da ondan evvel de defalarca İstanbul'un boşaltılmasından bahsettim.
Büyük şehirlerin bu dengesiz hani bir hastalığı olur ya, şeker, tansiyon, kolesterol böyle anormal durumlara gelir. Bu durumlarının düzeltilmesi gerektiğini söyledim. E tabi İstanbul boşaltılsın derken aklı evveller, bu işi bilmeyenler yahu bunlar ne diyorlar işte milleti tüfekle, silahla, dipçikle, zorla İstanbul'dan mı çıkaracaklar? Hayır tabii ki dediğimiz bu değil. Böyle bir şey de mümkün değil. Bu işi dünyada en iyi beceren ülke Almanya, sonrasında Japonya.
Sanayi, ticaret, finans merkezleri, limanlar, eğitim merkezleri o kadar güzel organize edilmiş ki hiçbir yerde yığılma yok. Mesela Almanya 90 milyona yaklaşan nüfusuyla Türkiye'nin üçte biri kadar bir toprağı var, sahası var.
İşte doğuyla birleştikten sonra belki yarısı kadar bir toprağı var, Doğu Almanya, Batı Almanya birleştikten sonra. Ama en büyük şehirleri Berlin ve Hamburg 3-4 milyon civarında.
Böyle 20 milyonluk bir İstanbul yok.
5 milyonluk bir, 5,5 milyonluk bir Ankara da yok.
Türkiye'ye de düşen, yapılması gereken bu işin planlanması, düzenlenmesi...
Siz bütün sektörleri, sanayiyi, ticareti, turizmi, eğitimi bir yere veya yerlere yığarsanız bu işin içinden çıkma imkanınız yok.
Onun için, işte yıllardır aynı şeyi söylüyorum: Türkiye'nin acilen cazibe merkezleri kurması lazım.
Bu cazibe merkezleri, altyapısı hazırlanmış, sanayisi, planlanması, turizmi neyse yani hangi sektörde gelişecekse bunların etütleri yapılmış bir şekilde ve Türkiye'nin en yoğun, emek yoğun sektörlerinden başlamak üzere acilen şekillenmeli.
Mesela şu an Sosyal Güvenlik Bakanlığı'nın elinde sigorta kayıtları, iş kayıtları, iş yeri kayıtları var. Ticaret odalarında da var.
Mesela İstanbul'da en fazla asgari ücretle çalışan sektör hangisi? Tekstil mi? İmalat mı? Turizm mi? İşte hangi sektör en ağır emek, yoğun ağırlıklıysa bunlardan başlamak üzere teşvikler vasıtasıyla, yönlendirmeler vasıtasıyla, muafiyetler vasıtasıyla işte o boşaltma işlemi gerçekleştirilir.
Bir Konya, bugün İç Anadolu'nun ortasında yani bugün şehir merkezi 1.5 milyon civarında rahatlıkla 3 milyona çıkabilir. Veya bir Aksaray, işte il oldu biliyorsunuz daha önden Niğde Aksaray diye dilimize pelestek olmuştu, tabii şimdi Niğde'nin birkaç misli bir yer. Burada sanayi organize edilebilir, kısmen var.
Aynı şekilde Denizli, Aydın, Erzurum, Diyarbakır, Urfa, Sivas bunların hepsi belli planlamalarla çok ciddi bir nüfus alabilir İstanbul'dan ve diğer metropollerden.
İşte hükümetin yıllar sonra dile getirdiği bu uygulama, tabii teferruatını bilmiyoruz, yani uygulama derken daha sadece fikirde, daha uygulama yok. Eğer doğru düzgün planlanırsa, doğru düzgün şekillenirse ve hızla yol alırsa, bu kurulacak sanayi bölgelerinin etrafında ranttan uzak, rantiyeye fırsat vermeyen şehirleşmeler, imar planları, hastaneler, okullar... Bir şehrin gereği ne varsa bunların tamamı eğer düzenlenebilirse işte Türkiye'nin bu derdi biter.
En azından dertlerinden biri ve en büyüklerinden biri biter.
İstanbul'un bu felaket keş mekeş hali sona erer.
İlk etapta ilk 5 yılda en az 5 milyon nüfusun İstanbul'dan boşaltılması hedeflenmeli.
Tabii daha sonrasında daha fazla yapabiliyorsanız. Bu konuda merakla ısrarla ve biraz daha heyecanlı işte bu yeni projeleri, yeni yapılanmaları bekliyoruz.
Çok geç kaldık, çok yanlış işler yaptık. Çok meşhur bir sözümüz var: Zararın neresinden dönülse kardır. Bu karın bir an önce ortaya korunmasını bekliyoruz.
*Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish