Ne geçmiş tükendi ne gelecek!

Celalettin Can Independent Türkçe için yazdı

İlkler, 68'liler

1960'lı yıllar...

Dünyanın lanetlileri hızlı bir hareketlenme sürecine giriyor.

Benzeri bir süreç Türkiye'de de yaşanmaya başlıyor.

Bizde 19'uncu yüzyılın başlarında uç veren modernleşme süreci, 1960'lı yıllarda yeni bir aşamaya giriyor.

"Devleti kurtarma" girişimleri, yerini "halkı devletten kurtarma" girişimlerine bırakıyor.

Bu yeni tür bir aydınlanma, sosyalist devrimci aydınlanma anlamına geliyor.

1960'larda halka köklü bir biçimde yansımasına fırsat verilmeyen devrimci hareketlilik, 1970'li yıllarda "halklaşma" sürecine giriyor.

1978'lerde doruk noktasına ulaşıyor.

Akabinde kısmi bir iç savaş ve 12 Eylül darbesi ile kırılmaya uğruyor.

Halkı, yeni sömürgecilikten, emperyalizm ve oligarşiden kurtarmaya yönelen devrimci mücadele ilk olarak varlıklı ve eğitimli ailelerin gençlerinin öncülüğünde gelişiyor.

Bu öncü devrimciler kültürel donanımları gereği etkili bir hümanizmanın bayraktarlığını yaptıkları gibi, kitleleri harekete geçirmede söz sanatını ustaca kullanma yeteneğine sahipler.  

Oldukça bilinçli, idealist ve adanmış karaktere sahipti 68 kuşağının öncüleri.
 


Ardılları, 78'liler...

1970'lerin başında egemen oligarşinin tavrı sertleşiyor.

1960'lı yılların nispi demokratik koşullarında yetişen ilk devrimciler, 12 Mart 1971 darbesi ile biçiliyor.

Biçilenler, Mahirler, Denizler, İbrahimler tohumu toprağa atmışlar bir kez, tohum boy veriyor.

1973-74 yıllarından itibaren nöbeti halktan gelen gençler devralıyor.

Devrimci-demokratik mücadele bu gençlik üzerinden toplumun derinliklerine nüfuz etmeye başlıyor.

Halk tüm geriliği ve acemiliği ile, mücadele geçmişinden öğrendikleriyle politikleşme sürecini, toplumsal sürecin doğal mecrasının aktif öznesi olarak yaşıyor.

1978'li yıllar bu yönlü gelişmenin doruk noktası oluyor.

Bu yıllar egemen oligarşinin sert mücadelesinin başlangıç yılları, aynı zamanda halklaşan hareketin kırılma yıllarının da başlangıcı oluyor.

Buradan doğru bakıldığında, 78 devrimciliği faşizme, emperyalizme, sömürgeciliğe, yeni sömürgeciliğe karşı sonuna kadar yurtsever, demokratik, özgürlükçü bir devrimcilik...

Başarılı olursa Türkiye'nin kaderi başka türlü çizilecek, başarılı olmazsa başka türlü...

Pek farkında olmasa da tarih ona bu rolü veriyor.

Ancak bir o kadar da yalnız ve sahipsiz bir kuşak.

Önderliğini 71 devrimciliğinin şahsında kaybetmiş, "kendi göbek bağını" kesmeye mecbur bırakılmış bir kuşak...

Bütün kusurlarına rağmen 1974-80 yılları arasında, dünyanın en kitlesel anti-faşist mücadelesine milyonlarla, sahada birebir kanıyla canıyla direnerek öncülük etmiş bir kuşak…

"Başarılı olamadı" denemez, tarihi gerçeklere haksızlık olur bu!

Ancak 12 Eylül darbesi öncesinde Türkiye'nin hala hesabını vermediği, katledilen 5 bin devrimci-yurtsever gencin yanı sıra, 12 Eylül darbesi sonrasında, yargısız infazlar, yüzbinlerle işkenceden geçirilirken, atıldığı zindanlarda ve idmanlar sırasında olsun, bu zor zamanlarda aynı ruhla direndiği de bir gerçek.

Bu inkâr edilmez gerçeklere karşın sırtında infaz yasası tehdidinin ağırlığı altında salıverildiğinde gündemden düşürüldüğü, sanki hiç yaşamamış gibi "yitik kuşak" sayıldığı da bir gerçek. 

Bir başka gerçek de gündemden düşünce, tarihimizin egemen oligarşinin "allamelerinin" yazdığı, ateşin ortasında olanların yazamadığı bir tarih olması…

12 Eylül darbesinin işkence, cezaevi, baskı politikasıyla dağınık, örgütsüz kalma gibi nedenlerle kendi tarihimizi yazmasak da iddia ettikleri gibi "yitik kuşak" değildik, yaşayan bir kuşaktık!

Kanıt mı?

Kanıt biziz...

Yaşayanlardır...

25 yıldır Türkiye'ye anlattığımız hikâyedir bu!

 

 

*Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU