Türkiye'de 1960'li yıllardan bu yana yoğun bir şekilde aşiret yapısı neden çözülmüyor, tartışması yapılıyor.
Batı modernleşmesi esas alınarak eğitim, kentleşme gibi bazı dinamiklerin aşiret yapısını büyük ölçüde çözeceği bekleniyordu.
Ancak cumhuriyetin kuruluşu ile birlikte başlayan topyekûn modernleşme hamlesinin üzerinden 100 yıl geçmiş olmasına rağmen aşiret yapısı kurum ve örgütlenmesi ile hâlâ sosyal ve siyasal yaşamda kendisinden bahsettirecek düzeyde güçlü bir şekilde varlığını sürdürüyor.
Bugün aşiretsel yapıdaki değişim kentleşme, eğitim ve kitle iletişim araçları gibi dinamikler üzerinden gerçekleşiyor.
Ancak bu dinamikler, aşiret gibi geçmişi belki de Mezopotamya'da yerleşik hayata geçildiği binlerce yıl öncesine dayanan bir yapıyı çözmekte yetersiz kalıyor.
Peki, neden bu yapı hâlâ modernitede içkin dinamiklere karşı direnebiliyo?
Aşiretsel yapının varlığını bugüne kadar güçlü bir şekilde sürdürmesinin nedeni ne?
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Kaba taslak bunu şu 3 temel nedene dayandırmak mümkün:
- Birincisi, aşiretsel yapıyı asıl çözecek olan sanayi ve ticarete dayalı üretimin çok zayıf olması;
- İkincisi, aşiret ilişkilerinin Avrupa'daki feodalitede olduğu gibi sadece üretim araçlarını (toprak) denetlemeye dayanmaması; yanı sıra sülale, kabile ve aşiret gibi farklı derecelerdeki akrabalığı içinde barındırması.
- Üçüncüsü de devletin sosyal bir devlet olarak yerine getirmesi gereken hizmetleri yeterince yerine getirememesi.
Bu yazıyı aşiret ve sosyal devlet ilişkisi ile sınırlı tuttuğumuz için sadece üçüncü maddede geçen neden üzerinde duracağız.
Bu üçüncü nedeni anlamak için aşiret yapılanmasının benzerlik gösterdiği Batı feodalitesinin hangi gelişmelerden dolayı çözüldüğüne bakmak gerekir.
Batı feodalitesinin belirgin özelliği üretim aracı olan toprağın denetimine dayanmasıydı.
Kırsalda üretimin temel araçları olan toprak, karasaban ve öküz/katır toprak beyi (senyör) tarafından denetleniyordu.
Dolayısı ile topraksız köylü (mülksüzler) de senyöre bağımlı hale geliyordu.
Bunun sonucunda Ortadoğu'daki aşiret sistemine benzeyen bir düzen çıktı ortaya.
Ne zamanki kentlerde önce ticaret daha sonra da sanayi gelişmeye başladı, toprak da önemini kaybetti.
Köyden kente kitleler halinde göç eden köylüler (serf), kentlerdeki özgürleştirici sektörlerde (ticaret ve sanayi) istihdam edilerek feodalitenin sonunu getirdiler.
Sanayi ve ticaretin etkisi ile devlet, yarattığı iş olanakları ve ihtiyaç duyulan diğer hizmetleri yerine getirerek insanı insana bağımlı olmaktan kurtardı.
Bizde ise insanları birbirine bağımlı olmaktan kurtaracak kitlesel üretimin kaynağı olan sanayi üretimi çok zayıf olduğu gibi bununla bağlantılı bir şekilde devlet sosyal devlet olma (İş, güvenlik, alt yapı hizmetleri, barınma) misyonunu da yeterince yerine getiremiyor.
Aşiret örgütlenmesi ihtiyaç duyulan hizmetlerin yerine getirilmesine aracılık ederek sosyal devletin bu boşluğunu dolduruyor.
Onun için can güvenliğinden tutun iş bulma ve barınmaya kadar aşiret örgütlenmesi kent merkezlerinde dahi bu ihtiyaçların karşılanmasında hâlâ bir aktör durumunda.
Aşiret dayanışması insanların bir yerde takılan alacaklarını almaları, başkaları ile yaşadıkları sorunların çözülmesi, yaşadıkları mağduriyetin giderilmesi, iş bulmaları ve barınmaları gibi sosyal devletin yerine getirmesi gereken hizmetlere ulaşmayı kolaylaştırıyor.
İşe alımlarda (devlet ya da özel), köylük yerlerde herhangi bir alt yapı hizmetinin yerine getirilmesinde, dağıtılan teşviklerde aşiret hâlâ kolaylaştırıcı bir aktördür.
Sosyal devletin hüküm sürdüğü ülkelerde eşitlik ilkesi çerçevesinde bütün vatandaşlara söz konusu hizmetleri devlet yerine getiriyor.
Devlet, vatandaşın ihtiyaçlarını karşılayarak vatandaşlarının başka örgütlenmelerde çözüm bulmalarına fırsat vermiyor.
Avrupa'da üretim biçiminin değişmesine (tarımdan sanayiye geçiş) bağlı olarak insanların ekonomik özgürlüğe kavuşmaları ile mülkiyet denetimine dayanan feodalite yıkıldı.
Çünkü Batı feodalitesi çıkar temelli bir bağımlılık ilişkisine (köylünün toprak beyine bağımlı olması) dayanıyordu ve ne zamanki söz konusu çıkar bağları çözüldü, sistem de eş zamanlı bir şekilde çöktü.
Bizde de Avrupa feodalitesinde olduğu gibi üretim araçlarının denetlenmesi bağlamında aşiret ilişkileri çözüldü aslında.
Çünkü büyük çoğunluğu kente yerleştiği için köylülerin köydeki mülkiyet ilişkileri ile bağları koptu.
Bir de toprak beyinin (ağa) mülkiyetindeki araziler artık onun ailesine dahi yetmeyecek düzeyde paylaşılmış durumda.
Ancak Türkiye'de devlet, sosyal devlet olmanın gerektirdiği hizmetleri yeterince yerine getiremediği için devletin bu konuda bıraktığı boşluğu aşiret tarzı örgütlenmeler doldurmaya çalışıyor.
Dolayısıyla aşiret ile aşiret üyeleri arasındaki çıkar ilişkisi -devletin misyonunu yerine getiremediği alanlar üzerinden- hâlâ varlığını sürdürüyor.
Bundan dolayı da aşiret -eğitimli/eğitimsiz fark etmiyor- bütün üyeleri için hâlâ sığınılması gereken koruyucu bir kurum olma özelliğini sahip.
Örneğin, aşiret derneklerinin son yıllarda gördüğü ilgiyi de kısmen bu durum ile açıklamak mümkün.
Dernekler üzerinden örgütlenen aşiret üyeleri, bu örgütlülük sayesinde sosyal devletten kaynaklı hizmetlere ulaşma konusunda daha organize hale geliyor.
Sonuç olarak, Türkiye'de hem kaynakların sınırlı olması hem de mevcut kaynakların sosyal devlet ilkesi doğrultusunda kullanılmaması nedeniyle aşiret tarzı örgütlenmeler, söz konusu hizmetlerin karşılanmasında önemli bir aracı kurum haline geliyor.
Sosyal devletin bıraktığı boşluk ve bu boşluğun doğurduğu çıkar ilişkisi aşiret yapısının çözülmesinin önündeki önemli nedenlerden biridir.
*Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish