Netanyahu ile Trump, politikadan önce bir "egolar birliği" kurmuştu.
Kudüs, Golan ve İbrahim Anlaşmaları bu ilişkinin zirveleriydi.
Ama şimdi kameralar önünde küfürleşiyorlar.
Ne oldu da bu "zafer ortaklığı" yıkıldı?
Bir küfürlük kopuş
Donald Trump, 24 Haziran 2025'te kameralar karşısında alışılmadık şekilde sertti.
"Eğer ben devreye girmeseydim, İsrail-İran savaşı tüm bölgeyi yakacaktı" dedi.
Ateşkese rağmen İran hedeflerini vurmaya devam eden Netanyahu'ya öfkeliydi.
"Delirmiş olmalı. Ben durdurdum, o devam etti" dedi ve ardından ağza alınmayacak bir küfür savurdu.
Bu an, sadece iki lider arasındaki görüş ayrılığını değil, yıllardır bastırılan bir gerilimin açığa çıktığını gösteriyordu.
Bu olayın belirginleştiğini 23 Mayıs'ta "Trump-Netanyahu: İttifak mı, Mesafeli Ortaklık mı?" başlığıyla yazmıştım.
Benzeyen egolar, çatışan kırılganlıklar
Trump ve Netanyahu, benzer şekilde şekillenmiş iki siyasi karakter:
İkisinde de yüksek özgüven, hırs, sahne arzusu ve kendini tarihsel figür olarak görme eğilimi var.
İkisi de "kazanan" imajına takıntılı, megalomanlıkta sınırda duran figürler.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Ancak bu benzerlikler onları birbirine yaklaştırmaktan çok, zamanla ayrıştırdı.
Çünkü bir noktada bu ortaklık, karşılıklı bir ihtiyaç ilişkisinden bir üstünlük mücadelesine dönüştü.
Netanyahu'yu uzun süredir tanıyanların ifadesiyle, o asla sorumluluk almaz, hatayı paylaşmaz.
Riskli kararları astlarına havale eder, siyasi ömrünü uzatacak taktiklerle ilerler.
Trump ise duygusal, anlık tepkiler veren ve aşağılanma hissine karşı aşırı savunmasız bir figür.
Bu nedenle kamuya yansıyan her "sadakatsizlik" Trump için bir ihanet olarak kodlanıyor.
Tanışıklığın kökleri ve ortak zaferler
İkili arasındaki ilişki 1980'lere uzanıyor.
Netanyahu, Trump'ın babası Fred Trump ile tanışan, aileyle yakın bağ kurmuş bir figür.
Trump 2013'te Netanyahu'yu "Harika bir adam, harika bir lider" diye tanıttığında, aslında aralarındaki kişisel bağın kamuya açık ilanı yapılmıştı.
İttifaklarının altın çağı, Trump'ın birinci başkanlık döneminde yaşandı:
- Kudüs: ABD, Kudüs'ü İsrail'in başkenti olarak tanıdı. Bu, uluslararası diplomasi açısından kırmızı çizgiydi, ama Trump bunu Netanyahu'ya bir "zafer" olarak sundu.
- Golan Tepeleri: ABD, 1967'den beri tartışmalı olan bu bölge üzerindeki İsrail egemenliğini resmen tanıdı.
- İbrahim Anlaşmaları: Trump yönetimi, İsrail ile 4 Arap ülkesi arasında normalleşmeyi sağladı. Netanyahu, bunu diplomatik bir devrim olarak sundu.
Tüm bu adımlar, Trump'ın "kazanma" arzusunu tatmin ederken, Netanyahu'nun iç politikadaki meşruiyetini ve sertlik yanlısı çizgisini besledi.
Netanyahu'nun ustaca manipülasyonları
Netanyahu'nun Trump üzerindeki etkisi, sadece dostlukla açıklanamaz.
Bu ilişki, aynı zamanda Netanyahu'nun ustaca kişisel diplomasi taktikleriyle şekillendi.
İddialara göre Netanyahu, Trump'a Filistin lideri Mahmud Abbas'ın çocuk katillerini övdüğünü "kanıtlayan" bir sahte video izleterek pozisyonunu değiştirdi.
Ayrıca, Trump'ın BM Güvenlik Konseyi'nde İsrail karşıtı kararları veto etmesi için doğrudan müdahalelerde bulundu.
Bu manevralar, Netanyahu'nun Trump'ın onay ihtiyacını ve ego hassasiyetini ne kadar iyi çözdüğünü gösteriyor.
"İhanet"in başlangıcı: Biden tebriği
2020 seçimlerinin ardından Netanyahu, Joe Biden'ı tebrik eden ilk liderlerden biri oldu.
Trump ise bu hareketi unutmadı.
"Uğruna en çok şey yaptığım kişi" dediği Netanyahu'nun bu "ihaneti", kişisel bir kırılma yarattı.
Trump için bu, duygusal bir reddedilme anlamına geldi.
Ve o günden itibaren, İsrail'le ilişkileri bir angajman değil, bir yük olarak değerlendirmeye başladı.
Savaş, ateşkes ve iplerin kopuşu
2025 Haziran'ında İsrail, İran'a sürpriz hava saldırıları düzenledi.
Trump bu operasyonu başlangıçta destekledi ancak sınırlı kalması koşuluyla.
Çünkü Washington'da bir savaş daha istemiyordu.
Kendi deyimiyle; "Savaş başlatan değil, bitiren başkan" olarak tarihe geçmek istiyordu.
Netanyahu ise aksine, İran'a karşı fırsat penceresi yakalandığına inanıyordu.
Trump'ın diplomatik dengeyi önceleyen yaklaşımına uymadı, hatta ateşkese rağmen bombalamaya devam etti.
Bu, Trump açısından bir aşağılanmaydı:
Ben liderim diyorum, o dinlemiyor.
Trump'a yakın isimlerin aktardığına göre, "Netanyahu'nun kendisi üzerinden dünyaya savaş açtığını" düşünen Trump, bunu bardağı taşıran son damla olarak gördü.
Ama belki de daha derin bir sorun vardı:
Netanyahu artık Trump için bir ortak değil, kontrol edilemeyen bir siyasi riskti.
Trump uzaklaşmak mı istiyor?
Trump'ın İsrail'i Ortadoğu turuna dahil etmemesi, ABD'nin diplomatik ekseninin Körfez'e kaydığını gösteriyor.
"Önce Amerika" doktrini, artık Netanyahu'nun savaşlarına sonsuz destek vermek istemiyor.
İsrail'e silah desteği hâlâ sürse de Trump artık bunun siyasi bedelini sorguluyor.
Özellikle ABD kamuoyunda genç nesillerin İsrail'e bakışı olumsuzken, Netanyahu'nun aşırı sağcı söylemleri ve savaş suçları iddiaları Trump'ın imajına zarar veriyor.
Gerçek kopuş mu, sahne mi?
Peki bu sert açıklamalar, bir stratejik mesafe alış mı, yoksa gerçek bir kopuş mu?
- Bir görüşe göre bu, kontrollü bir rol dağılımı: Trump barış isteyen lider rolünde, Netanyahu iç kamuoyunu tatmin eden "şahin" pozisyonda.
- Diğer görüşe göre ise bu çatışma gerçek ve geri dönülemez: Netanyahu, artık Trump için siyasi bir bagaj ve maliyet üretmeye başladı.
Her iki ihtimalde de artık "birlikte yürüyen" değil, "birbirine tahammül etmek zorunda kalan" iki lider söz konusu.
Sonuç: İkisi de güçlü, ama artık birlikte değil
Trump ile Netanyahu arasındaki ilişki, bir süreliğine dünya siyasetini şekillendiren bir ittifaktı.
Ancak bu ittifakın zemini, ortak değerlere değil, birbirlerinin zaaflarını ustalıkla kullanan iki karakterin geçici dengesine dayanıyordu.
Netanyahu, sorumluluk almaktan kaçınan, hatayı paylaşmayan, riski astlarına devreden bir lider olarak tanınıyor. Trump ise onay arayan, aldatıldığını düşündüğünde patlamaya hazır bir figür.
Bu iki kişilik, artık birlikte çalışabilecek durumda değil.
Belki de en büyük kırılma, liderlerin birbirinden değil, kendi egolarından kurtulamamasıdır.
*Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish