Çatışma, insanlık tarihinin ve toplumsal hayatın doğal bir parçasıdır. Toplumlar, gruplar, hatta bireyler arasında farklılıklar ve çıkarlar çoğu zaman çatışmalara dönüşebilir. Her gün bir dizi çatışma ile karşılaşır, bunların bir kısmını çözer, bir kısmı ile yaşamaya devam ederiz. Çatışma özünde kötü değil, önemli olan onu nasıl yönettiğimizdir. Bir çatışmayı iyi yönetirseniz iyi sonuç alırsınız; kötü yönetirseniz, yani yönetemezseniz kötü sonuç alırsınız. Barış aynı zamanda bir toplumsal kapasite meselesidir yani barışı mümkün kılan şey, çatışmaları önleme, yönetme, çözme ve dönüştürme kapasitesidir. İşte bu yüzden barış, yalnızca bir hedef değil, aynı zamanda bir beceridir- tıpkı dijital bir araç kullanmak gibi öğrenilebilir ve öğretilebilir bir beceri.
Söz konusu kapasitenin sonucu olarak dünyada bazı coğrafyalar çatışmalarını şiddete teslim etmeden çözmenin yollarını bulabilirken, bazıları aynı döngüyü onlarca yıl tekrarlıyor. Bu durum barışın inşa edilmesi gereken bir süreç olduğunu gösteriyor.
"Barışa Açılan Kapılar" başlıklı bu yazı dizisinde, dünya üzerindeki farklı barış süreçlerine yakından bakacağız. Başarılı olmuş örnekler üzerinden - ki tüm barış süreçleri topluma bazı hakikatleri öğrettiği ve tecrübe kazandırdığı için başarılı sayılırlar - barışın imkânlarını ve sınırlarını, yerelden küresele uzanan bir perspektifle birlikte inceleyeceğiz.
Bu kısa yazıda, 20 yılı aşkın süredir görece kırılgan da olsa sürdürülebilir bir nitelik kazanmış olan bir barışın hikâyesine odaklanıyoruz: Kuzey İrlanda Barışı.
Barışın yol haritası: Kuzey İrlanda deneyimi
Dünya tarihinin en komplike ve en uzun süren çatışmalarından birisi olan Kuzey İrlanda sorunu, 1960’lı yıllardan itibaren derinleşen mezhep temelli ayrışma, kimlik çatışması ve İngiltere'nin tarihsel müdahaleleri ile uzun yıllar boyunca Avrupa'nın en sert çatışmalarından birisi haline geldi. Katolik milliyetçiler ile Protestan birlikçiler arasında süren ve "the troubles" (bela günleri) olarak anlan bu dönem 3 bin 500’den fazla insanın hayatını kaybetmesine, on binlercesinin ise travmalarla yaşamaya mahkûm olmasına neden oldu. Ancak bu karanlık tablo 1998’de imzalanan Belfast Anlaşması (diğer adıyla Good Friday Agreement ya da Hayırlı Cuma Anlaşmasıyla) önemli bir dönüm noktasına ulaştığı.
Kuzey İrlanda barış süreci, modern zamanların en dikkat çekici ve öğretici barış deneyimlerinden biridir. Onlarca yıl süren, binlerce insanın hayatına mal olan ve toplumun tüm damarlarını işlemiş bir çatışmanın ardından gelen müzakere, uzlaşma, yüzleşme ve ortak gelecek arayışı. Bu örnek, bize barışın sadece çatışma ve şiddetin sona ermesi olmadığını, aynı zamanda birlikte yaşama iradesinin hayata geçirilmesi olduğunu gösteriyor.
Çatışmanın temel dinamikleri: Kimlik, eşitsizlik ve egemenlik
Çatışma; Katolik, İrlandalı kimliğini benimseyen ve birleşik bir İrlanda isteyen milliyetçiler ile Protestan, Britanyalı kimliğini korumak isteyen ve birleşik krallıkla entegrasyonu savunan birlikçiler arasında yoğunlaştı. Yüzeyde dini gibi görünse de özünde bir kimlik, eşit yurttaşlık ve yönetişim kriziydi. Katoliklerin kamu sektöründe dışlanması, ayrımcı politikalar, siyasi temsildeki eşitsizlikler, hukuk zafiyetleri, dışlayıcı bir eğitim, demokrasi eksiklikleri, hoşgörüsüz dini öğreti ve kolluk kuvvetlerinin taraflı tutumu çatışmayı derinleştirdi.
Barış sürecinin mimarları ve stratejik hamleler
Barış süreci, sadece siyasi elitlerin değil, sivil toplumun, uluslararası toplumun ve hatta bireysel çaba ve girişimlerin ürünüydü.
Sürecin en kritik aktörleri arasında;
- İngiliz Hükûmeti (Tony Blair liderliğinde),
- İrlanda Cumhuriyeti Hükûmeti,
- IRA ve siyasi kanadı Sinn Féin,
- Ulster Unionist Party (UUP),
- Sivil toplum kuruluşları ve dini liderler,
- ABD (özellikle Bill Clinton ve George Mitchell arabuluculuğuyla) yer aldı.
İngiltere Başbakanı Tony Blair’in sürecin ilk aşamalarında IRA’nin temsilcileriyle gece yarısı gizli görüşmeler yaptığında bile, sabah saatlerinde kamuoyuna "devlet teröristlerle görüşmez" açıklaması yaptı.
Bu örnek bile barış süreçlerinin çelişkili ama gerçekçi doğasını gösteren önemli bir anekdottur. Bu görüşme aslında barışın kapalı kapılar ardında nasıl öldürüldüğünün bir kanıtıdır.
Diğer taraftan yine Tony Blair’in "Bu mesele (Kuzey İrlanda sorunu) siyasi hayatıma mal olsa bile onu çözeceğim" sözüyle barışın inşasında siyasi iradenin ve güçlü liderliğin etkisini göstermektedir.
Hayırlı Cuma Anlaşması: Müzakere yoluyla inşa edilen bir model
1998’de varılan anlaşma, klasik bir güç paylaşımlı demokrasi modeli olarak değerlendirilebilir. Bu çerçevede;
- Kuzey İrlanda’da iki toplumlu bir meclis ve yürütme sistemi kuruldu.
- Taraflar arası eşit statü anlayışı benimsendi.
- Polis teşkilatı yeniden yapılandırıldı.
- Siyasi mahkûmlar serbest bırakıldı.
- Kimlik tercihine saygı gösterilerek, halkın gelecekte İrlanda ile birleşme veya birleşik krallıkta kalma yönünde referandum hakkı tanındı.
Bu model, bir taraftan Birleşik Krallığın birliğini koruyarak, diğer taraftan çok kimlikli bir yönetişim sistemi kurmaya yöneldi. Çatışmanın "sıfır toplamlı doğası", karşılıklı tanıma ve işbirliği ilkeleriyle dönüştürüldüğü.
Toplumsal entegrasyon ve sivil toplumun barış sürecindeki rolü
Barış anlaşması bir son değil, yeni bir başlangıçtı. Özellikle sivil toplumun, dini liderlerin ve eğitim kurumlarının katkıları bu süreçte hayati rol oynadı. Barış eğitimi programları, okullarda karşılıklı empatiyi arttırmayı hedefledi. Katolik ve Protestan çocukların ortak eğitim aldığı bazı okullar ‘entegrasyon laboratuvarı’ olarak görüldü.
STK'lar, özellikle travma yaşayan bireyler için rehabilitasyon, toplum temelli barış atölyeleri ve hafıza politikalarının oluşumunda önemli görevler üstlendiği. Kurban yakınlarına adalet arayışı için destek sunan kuruluşlar, barışın yalnızca siyasi değil, aynı zamanda insani bir arayış olduğu ve toplumsal zeminde de inşa edilmesi gerektiği kısa sürede anlaşıldı.
Sivil toplum, barışın sadece liderlerin işi olmadığını gösterdi. Örneğin, Community Relations Council (Topluluk İlişkileri Konseyi) ve Healing Through Remembering (hatırlama ve Abma Yoluyla iyileşme) gibi sivil toplum yapıları, geçmişle yüzleşme ve topluluklar arası güven inşaasında kilit rol oynadı.
Bu noktada;
- Toplumlar arası entegrasyon projeleri
- Barış ve uzlaşı eğitimleri
- Stk'ların öncülüğünde yürütülen diyalog çalışmaları
- Gençlik değişim programları
- Dini kurumların köprü rolü gibi girişimler önemli işlevler gördü.
1. Toplumlararası entegrasyon projeleri
Katolik ve Protestan topluluklar arasındaki kutuplaşmayı azaltmak, günlük yaşamda karşılaşma ve birlikte çalışma kültürünü geliştirmek için Sharewd Spaces and Services programları özellikle Belfast ve Derrylondon gibi şehirlerde kamu alanlarının (parklardan kütüphanelere) ortak kullanımı hedeflendi. Bu sayede, karşılıklı ön yargılar azaldı; ‘interface areas’ denilen çalışmanın en yoğun yaşandığı mahallede bile, sınırlı da olsa etkileşim başladı, çatışmasızlık durumu gündelik hayatı kolaylaştırdı ve kamusal alanda sembollerin (bayrak ve flama gibi) kullanımının nötürleşmesi sağlandı.
2. Barış, demokrasi ve insan hakları eğitimleri
Çocuklara ve gençlere karşılıklı anlayış, insan hakları ve demokrasi değerlerini öğretmek için Education for Mutual Understanding (EMU) (Karşılıklı anlayış için eğitim) - 1980’lerin sonlarında geliştirildiği, 1990’larda müfredata girdiği. Bu çerçevede, Katolik ve Protestan okulları arasında twinned school (kardeş okul) modeliyle ortak dersler ve projeler yürütüldü. Bu projelerle, genç nesillerde etnik ve dini kimliğin dışlayıcı değil, çoğulcu biçimde algılanmasına katkı sağladı ve travmatik geçmişi konuşabilir hale getirdi. Yapılan araştırmalara göre, bu tür programlara katılan gençlerin diğer gruplara karşı daha az tehdit algısı taşıdığı saptandı.
3. STK’ların diyalog çalışmaları
Toplum tabanında diyalog ve anlayışı artırmak, çatışmadan doğrudan etkilenmiş bireyleri barış sürecine dahil etmek için Community Relations Council (Topluluk İlişkileri Konseyi) - hükümet destekli ama bağımsız çalışan ve yerel barış projelerini finanse eden bir yapı; Healing Through Remembering (hatırlama ve Anma Yoluyla iyileşme) - travmalarla yüzleşme hafıza çalışmaları ve anma etkinlikleri düzenleyen bir ağ ve WAVE Trauma Center - mağdurlara psikolojik destek sağlayarak toplumsal iyileşmeyi hedefleyen yapılar geliştirildi.
Bu kuruluşların faaliyetleri sonucunda kurban ve fail yakınlarını aynı masa etrafında buluşturma cesareti gösterildi ve diyalog toplantılarında ‘hikayeni paylaş’ yöntemleriyle toplumsal empati geliştirildi. Böylece toplumlararası önyargılar ve güvensizliğin ortadan kaldırılmasına katkı sağlandı.
4. Gençlik değişim programları
Farklı dini/etnik kimliklere sahip gençlerin bir araya gelip birlikte deneyim kazanmalarını sağlamak amacıyla The Spirit of Enniskillen Trust (Enniskillen Ruhunu Yaşatma Vakfı)- 1987’de Enniskillen bombalanmasına ölen bir öğrencinin babasının girişimiyle kuruldu. Bu vakıf kanalıyla barış gönüllüsü gençler, yurt dışına gönderilip geri döndüklerinde kendi toplumlarında diyalog projeleri yürüttü. Bu sayede, gençler arasında alternatif liderlik kültürü gelişti ve yurt dışında birlikte yaşama deneyimi kazanan gençler, döndüklerinde barış elçiliği yaptı.
5. Dini kurumların köprü rolü
Dini/etnik topluluklar arası karşılıklı saygıyı ve diyalogu teşvik etmek içinse Irish Inter-Church Meetings (İrlanda Kiliseler arası Buluşmalar) ve Corrymeela Community (Corrymeela Toplumu) ile Katolik, Anglikan, Presbiteryen ve Metodist liderlerin buluştuğu yapılar oluşturuldu. Bu tür yapılarla Kuzey İrlanda’da barış ve uzlaşı temalı kamp ve eğitim programları geliştirildi. Eğitimler sonucunda, dini farklılıkların çatışmayı körükleme aracı olması yerine barışın taşıyıcısı olması sağlandı ve özellikle kırsal bölgelerde kiliseler arası dualar ve ziyaretlerle sembolik ama güçlü mesajlar verildi. Zira toplumun farklı kesimlerinden bireylerin dini liderlerin çağrısına daha açık olduğu anlayışı hâkimdi. Böylece, bu ziyaretler toplumlar arasında güvenin artmasına katkı sağladı.
6. İnsan hakları ve hukuki güvence
Hayırlı Cuma Anlaşması (1998), sadece politik çözüm değil, hak temelli bir yaklaşım da sundu. Yeni oluşturulan Kuzey İrlanda İnsan Hakları Komisyonu, eşit yurttaşlık ilkesinin yaşama geçirilmesini denetledi. Eğitim müfredatına insan hakları, barış ve demokrasi konuları entegre edildi. Ayrıca Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin Kuzey İrlanda’da uygulanması garanti altına alındı.
Bu çok katmanlı sivil toplumun katkıları olmasaydı, Good Friday Agreement yalnızca bir diplomatik belge olarak kalabilirdi. Kuzey İrlanda deneyimi şunu gösterdi: barış sadece devletlerin ya da silahlı aktörlerin işi değildir, sıradan insanların, öğretmenlerin, din adamlarının, gençlerin ve mağdurların sürece dâhil edildiği bir toplumsal aksiyondur. Eğitimle, diyalogla, tarihle yüzleşerek ve kolektif hafızayı yeniden kurarak barış sürdürülebilir hale getirilebilir.
Sonuç: Kırılgan fakat sürdürülebilir bir barış
Dünyanın en başarılı barış süreçlerinden birisi olan Kuzey İrlanda barış süreci bile ancak bir çatışmayı görünür çatışma, hatta zaman zaman kriz düzeyine indirgeyebiliyor.
Hâlâ zaman zaman siyasi krizler yaşanıyor, toplumlar arasında görünmez duvarlar varlığını sürdürüyor.
Ancak şiddetin yerini siyasal mücadeleye bırakması ve uluslararası hukuk çerçevesinde bir uzlaşının yaşatılıyor olması, barışın mümkün olduğunu gösteriyor.
Artık insanlar sokakta bombaların patlayıp patlayacağını düşünmeden yürüyebiliyor.
Bu bile başlı başına büyük bir toplumsal başarıdır.
* Prof. Dr. Nezir Akyeşilmen: Selçuk Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi ve İnsan Hakları Eğitimi Derneği Başkanıdır. Çalışma alanları barış çalışmaları, çatışma analizi, insan hakları, uluslararası ilişkiler ve dijital politikaları kapsamaktadır.
*Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish