Türkiye'nin yeni formatı ve İslamcılar

Altan Tan Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: Reuters

Türkiye yaklaşık 8-9 aydır, Devlet Bahçeli'nin 1 Ekim'de DEM Parti milletvekillerinin elini sıkmasıyla başlayan süreci tartışıyor.

Bu sürecin iki temel boyutu var:

Birincisi, Türkiye’nin iç dinamikleriyle ilgili.

Şöyle deniliyor:

Türkiye, iyisiyle kötüsüyle, doğrularıyla yanlışlarıyla, eksikleriyle fazlalıklarıyla bir yüzyılı geride bıraktı. Artık 1923’lerin, 30’ların, 50’lerin, 70’lerin ya da 80’lerin Türkiye’si değiliz. Dindar-laik çelişkisi, sınıflar arası farklılıklar, Kürt meselesi, Alevilerin talepleri, ekonomik olarak dış pazarlara açılma mecburiyeti ve daha birçok mesele… Tüm bunları üst üste koyduğumuzda, Türkiye’nin ikinci yüzyıla kendini yeniden yapılandırarak, yeni bir paradigmayla başlaması gerektiği ortaya çıkıyor.


Bu doğrultuda öncelikli hedef, içeride Kürt meselesinin “şiddetin, silahın, terörün” sona erdirilmesi.

Ardından, Türkiye’de yaşayan herkesin; her dilden, her dinden, her mezhepten ve her sınıftan insanın ortak bir vatanda buluştuğu, demokratik bir cumhuriyetin inşa edilmesi hedefleniyor.
 


İkinci boyut ise, Ortadoğu’ya dair.

1916’da İngiltere ve Fransa arasında imzalanan Sykes-Picot Antlaşması’ndan bu yana geçen iki dünya savaşı, ardından Soğuk Savaş’ın bitişi, reel sosyalizmin çöküşü ve en son Suriye ile Irak’taki Baas rejimlerinin yıkılması… Tüm bu gelişmeler, bölgede yeni bir Ortadoğu’nun ortaya çıkmasına neden oldu.

İran’ın, Rusya’nın, Hizbullah’ın ve Hamas’ın güç kaybetmesiyle oluşan boşluğu büyük oranda Türkiye doldurmaya başladı.

Özetle, Türkiye hem içeride hem dışarıda yeni bir paradigma kurmaya muhtaç.

En hafif ifadeyle, kendini yeniden yapılandırması; ekonomik, siyasi, kültürel, sosyal ve ideolojik olarak yeni bir formata oturtması gerekiyor.

Bu tartışmalar giderek hız kazanıyor.

Son olarak hükümet, yeni bir anayasa konusunu ısrarla gündeme taşıdı.

Meclis Başkanı bu süreci takdim etti, komisyonlar kuruldu.

Bu komisyonlar nasıl bir çalışma yürütecek?

Hangi süreci izleyecekler?

Ortaya nasıl bir anayasa çıkacak?

Siyasi partiler ve taraflar neler söyleyecek?

Bunların hepsini birlikte görecek ve değerlendireceğiz.

Ancak işin taçlandırılması anlamına gelecek yeni anayasa, sanıldığı kadar kolay bir iş değil.

Özellikle eski rejimin artığı olan ulusalcı, Kemalist, laikçi aydınlar bu konuda ciddi bir direnç içerisinde.

Ne söylenirse söylensin, hemen “ülkenin bölünmesi, parçalanması”, “şeriat rejimine geri dönülmesi” gibi asılsız ve temelsiz gerekçelerle eski, köhne rejimin devamını savunuyorlar.

Özetle durum bu.

Yeni bir anayasa yapılacaksa, Türkiye’de yaşayan halkın; en geniş anlamda, vatandaşların mümkün olan en büyük çoğunluğunun onayını almak gerekir.

Yani bir anayasa yüzde 50+1 ile yapılmaz. Teknik olarak oylamayla yapılsa bile bu, toplumsal barışı ve uzlaşmayı sağlamaz; uzun vadeli olmaz

. Yüzde 65, 66, 70, 75, 80... Ne kadar yüksek bir uzlaşı ve ittifak sağlanabiliyorsa, bu hedeflenmeli ve oluşturulmalıdır.

İşte bu büyük çoğunluğun onayını alabilmek için, onların arzuları, istekleri, beklentileri; hatta tersinden, kuşkuları, endişeleri ve korkuları da mutlaka dikkate alınmalıdır.

Bunlar yapılmadan sağlıklı bir ilerleme kaydetmek ve kalıcı bir sonuca ulaşmak mümkün değildir.

Burada, Türkiye’de mevcut iktidarın bir dönem İslamcı kimliğiyle tanınması meselesine değinmek gerekiyor.

Parantez açalım: Bugün bu kimlik hâlâ var mıdır, yok mudur, ne ölçüde vardır; o "gömlek" çıkarılmış mıdır, yeniden mi giyilmiştir; zihinlerde farklı fikirler olabilir. Bu başka bir konu, şimdilik kapatalım.

Ancak Türkiye’de en büyük ortak paydayı oluşturan kesim -Kürdüyle, Türküyle; şehirlisiyle, köylüsüyle; zenginiyle, fakiriyle- muhafazakâr İslami kesimdir.

Bu kesimin de anayasa tartışmalarına aktif olarak katılması gerekmektedir. Bugün bu çağrı, özellikle onlara yöneliktir.

Elbette herkes kendi görüşünü dile getirecek: Ulusalcılar da, laikler de, Kürt siyasetçiler de…

Ki Kürt siyasetinin içinde de geniş bir yelpaze var:

PKK çizgisinden muhafazakâr Kürtlere, AK Partili Kürtlere kadar herkes kendi sözünü söylemeli.

Aynı şekilde İslami kesim de, ki bir dönem kendini "İslamcı" olarak tanımlamış, sonrasında bu kimliği "muhafazakâr demokrat" olarak yumuşatmış çevrelerden; mutasavvıflara, tarikatlardan selefilere kadar uzanan geniş yapı bu tartışmalarda ne düşündüğünü açıkça ortaya koymak zorundadır.

Bu noktada 2 temel yanlıştan kaçınmaları gerekir:

  1. İktidarın arka bahçesi olma refleksinden sıyrılmak.
  2. Geleneksel -yine tırnak içinde- "devletin âli menfaatlerini koruma" refleksinden uzak durmak.

Çünkü bu iki mesele, İslami kesimin asli gündemi değildir.

Asıl mesele şudur:

İslami kesim kendi düşüncesine göre nasıl bir Türkiye tasavvur ediyor?

Nasıl bir Ortadoğu, Balkanlar, Kafkaslar siyaseti öngörüyor?

Farklı dinlerin, mezheplerin, dillerin, halkların, sınıfların birlikte nasıl yaşayacağını düşünüyor?

İşte bu sorulara verdikleri cevapları, yeni anayasa tartışmalarında mutlaka belirtmelidirler.

Kimse onlardan başlı başına bir anayasa yazmalarını beklemiyor; 200-300 maddelik bir metinden söz etmiyoruz.

Mesele, Türkiye'nin ana sorunlarına dair duruşlarını ve temel çerçeveyi ortaya koymalarıdır.

Şu an karşılaştığımız sorunlar, bizi yeni bir anayasa yapmaya iten temel sıkıntılar nelerdir?

Antidemokratik 12 Eylül faşist anayasasından söz ediyoruz.

Peki, bunun dışında bugünkü sorunlarımız neler?

Etnik sorunlarımız var, mezhebi sorunlarımız var, sınıfsal sorunlarımız var, eğitim sorunumuz var…

Yani bu toplumun, birlikte ve barış içinde, demokratik bir cumhuriyet çatısı altında yaşayabilmesini sağlayacak bir düzene ihtiyaç var.

Bizi bu düzene götürecek maddeler neler olmalı?

Burada mesele sadece 5-10 maddenin tespiti değil.

Dediğim gibi, tek tek aydınların, entelektüellerin, âlimlerin bireysel görüşlerinden ibaret bir şeyden bahsetmiyoruz.

Türkiye’de en az 200, 300, hatta 400 İslami kanaat önderinin, eli kalem tutan şahsiyetlerin altına imza koyabileceği ortak bir mutabakat metni oluşturulmalıdır.

Eğer bu yapılabilirse, hem Türkiye’deki geniş halk kitlelerini ikna etmede önemli bir rol oynar hem de toplum içindeki çatışma ve sürtüşmeleri yumuşatmada ciddi bir işlev görür.

Aksi takdirde sürekli polemiklerle, karşılıklı açıklamalarla, sürtüşmelerle, laf oyunlarıyla bu dönemi de boşa geçiririz.

Belki iktidarın işine yarayacak birkaç madde meclisten farklı uzlaşmalarla geçebilir, ancak Türkiye’nin hem iç yapısına hem dış politik vizyonuna yeni bir format atacak, ikinci yüzyıla doğru düzgün bir şekilde ilerlememizi sağlayacak bu yeni anayasa arayışı başka bir bahara kalır.

Evet, bekliyoruz.

İslami kesimin eli kalem tutan tüm şahsiyetlerini, ortak temel maddelerde birleşmeye ve kamuoyunu ikna etmeye davet ediyoruz.

 

 

*Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU