Bayramda ana muhalefet partisi küskündü bayramlaşmadı.
Olsundu, küsmek hakkıydı belki…
Peki, küsen bir muhalefet, halkına, ülkesine iktidar edecek bir erke sahip olduğu imajı mı verir, yoksa, "banane ben küstüm oynamıyorum!" diyen, evin küçük oğlanı imajı mı?
Muhalif olmak elbette eleştirmektir.
Fakat sanki biz, tıpkı kavgayla tartışmayı ve benzeri tüm kavramları karıştırdığımız gibi muhalif olmakla "şikayetçi" olmayı da karıştırıyoruz.
Şikâyet bir güç dili değildir, aksine bir zafiyet dilidir; acziyeti-iktidarsızlığı çağrıştırır, hele bizim coğrafyamızda…
Meselelerin mesele edileceği siyaset arenası başkadır; ölüm-kalım-bayram başkadır bizim için.
Siz bayramlaşmayarak birilerine bir mesaj vermeyi başarır mısınız?
Evet, elbette mesaj verirsiniz, vermişsinizdir de.
Ama siyasi bir partinin hasılatı oy, muhatabı da halk ise, bayram günü tercih edilen bu şikâyetâmiz tavır; hanesini olgunlukla yönetip küsleri barıştıran bir ebeveynin şefkatli ve hoşgörülü gücünden çok, küsüp sorun çıkartan, bayram günü ağızların tadını kaçıran evin mızmızı durumuna düşürür.
Ve bunun esasen "ben yönetecek güçte değilim" diye ilan etmekten bir farkı da yoktur.
Günün sonunda ne bayram harçlığınız olur ne de oy hasılatınız. Hatadır, yanlıştır.
Evet, yanlış, hata!
Evet, bazen yanlış yaparsın ama doğru sonuç alırsın; eğrisi doğrusuna denk gelmiştir.
Fakat bazen de kör gözüm parmağına, İngilizce bir pankartı Türkiye'nin incisi bir köprüden sallandırıp hem yanlış hem de hata yaparsın.
Bu da muhalefet etmekle şikâyet etmek farkını hayata geçiremeyen politikalardan ya da daha da fenası kültürünün matematiğini hesap edememektendir.
O nedenle yüzde 20'lerdeki bir oy bandına sıkışıp kalan makus talihi kıramaz, toplumsal ortak hafızada yabancılardan medet uman Damat Ferit durumuna düşersin.
Çünkü bizde böyledir; kol kırılır yen içinde kalır, biz kardeşimizle kanlı bıçaklı oluruz ama dışarda başkasına laf söyletmez, elaleme karşı kardeşimizi savunuruz.
Eğer sen, -adına ister Boğaziçi de ister 15 Temmuz; fark etmez, zira gönüllerde adlandırılışından çok daha fazlasıdır o köprü- ülkenin ilk göz ağrılarından bir köprü üzerinden bir mesaj vermek üzere o pankartı "Free İmamoğlu" diye İngilizce açarsan, muhatabının da Türk halkı olmadığı aşikârdır.
O pankartı gören gözler "bilinçli farkındalık" dediğimiz yerden elbette yapılan eylemi eylem olarak görmektedir ancak, o en derinlere gömülü ve bilinçli olanın kat be kat fazlası, devasa bir alan olan bilinçdışı dediğimiz yerden anlamakta, kolektif hafızasıyla anlamlandırmaktadır.
Genel Başkanımız Özgür Özel’in talimatıyla, milletvekillerimiz Boğaz Köprüsü’ne ‘’İmamoğlu’na özgürlük (Free Imamoglu)’’ yazılı poster astı. Poster, Genel Başkanımız, Sosyalist Enternasyonal Temsilcileri ile köprünün altından geçerken indirildi.#İmamoğluHeryerde pic.twitter.com/bXIhtdnSJt
— CHP (@herkesicinCHP) May 24, 2025
Ormanlar yanarken "Help Turkey" afişleri açmak, "İmamoğlu'na özgürlük" demek yerine "Free İmamoğlu" pankartları asmak ve şimdi Kurban gibi büyük bir bayramda bayramlaşmamak…
Bunlar hep aynı şikayetçi davranış örüntülerinin sistematik tezahürüdür.
Ortak bilinç dışımızda ve kolektif hafızamızda bize, Damat Ferit'i çağrıştırır ve kitle psikolojisi açısından yabancılardan medet umma, kendi mahremini âleme açma ve evinde olup biteni komşuya şikayet etme basiretsizliğiyle algı bağlamında birleşir.
Sen bunu böyle yaptığında rakibinin sana kontra bir politika üretmek için zahmete girmesine bile gerek kalmaz; "yerli ve milli" sloganı kendiliğinden doğar.
Oysa bu sistematik hatalarından arınmış, organizasyon olarak şuurunu temizlemiş bir ana muhalefet bu ülkenin en yerli en millisidir, olabilirdir, olmalıdır.
Zira hata öğrenme sürecinde doğal bir adımdır; kişiye deneyim kazandırır.
Yanlış ise daha çok sonuç odaklıdır, hatalı davranış veya kararın sonucu olarak da ortaya çıkar.
Yabancılara özel başka dillerde pankartlar açmak ya da açmamak, bayramlarda tebrik etmek ya da etmemek, gerektiğinde düşmanınla bile aynı masada oturmak ya da oturmamak…
Evet, tüm bunlar kendi içinde küçük tercihler gibi görünse de konu aslında seçimlerin sonunda sandıkta "iktidar olmak ya da olmamak"tır ve işte bütün mesele de buradadır.
*Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish