Hindistan'daki komünist hareketler
Karl Marx ve Friedrich Engels tarafından kaleme alınan Komünist Manifesto, "Dünya işçileri birleşin" diyordu;
Zincirlerinizden başka kaybedeceğiniz hiçbir şey yok.
Proletaryaya yöneltilmiş coşkulu bir savaş çığlığıydı ve muazzam bir çekiciliği vardı.
Sanayi Devrimi'ni izleyen yıllarda, Avrupa'daki fabrikalarda ve kömür madenlerinde çalışan işçiler sefil, insanlıktan uzak bir hayat sürerken işverenleri ve sahipleri, "kapitalistler", parayla oynuyordu.
Marx ve Engels, işçilerin ayaklanacağını, baskıcılarını devireceğini ve "proletarya diktatörlüğüne" yol açacağını öngördüler.
Bunun ilk olarak Britanya ve Almanya gibi en sanayileşmiş ülkelerde gerçekleşeceğini söylediler.
İronik olarak, Marx ve Engels öldükten çok sonra gerçekleşen şey, komünizmin başlangıçta zar zor sanayileşmiş bir ülke olan Rusya'ya gelmesiydi.
Aslında, Rusya önce Lenin ve sonra Stalin döneminde dünya çapındaki komünist hareketin öncüsü oldu.
Komünizm Avrupa'nın geri kalanında bastırılmış olsa da onun daha ılımlı bir biçimi olan "sosyalizm", Marksist ideolojiden esinlenerek orada kök saldı...
Hint komünist hareketi Rusya'da Çarlık İmparatorluğu'na karşı gerçekleşen 1917 Ekim Devrimi'nden güçlü bir şekilde ilham almıştı.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Hindistan'daki İngiliz sömürge yönetimini devirmek isteyen bir grup Hint devrimci, dünyanın çeşitli yerlerinden o zamanlar Sovyetler Birliği olan Taşkent'e ulaştı.
Meksika Komünist Partisi'nin kurucularından ve Komünist Enternasyonal'in yürütme komitesinin bir üyesi olan Bengal kökenli Hint devrimci Manabendra Nath Roy'un yardımıyla 17 Ekim 1920'de Hindistan Komünist Partisi'ni (CPI) kurdular.
Hindistan'ın göçmen Komünist Partisi'nin dışında, 1920'lerin başlarında Hindistan'ın farklı bölgelerinde, Bombay'da Shripad Amrit Dange, Kalküta'da Muzaffar Ahmad, Madras'ta Malayapuram Singaravelu Chettiar ve Lahor'da Ghulam Husain gibi liderlerin önderliğinde dağınık komünist gruplar ortaya çıkıyordu.
Hindistan'ın göçmen Komünist Partisi'nin faaliyetleri, bu gruplara Marksizm-Leninizm konusunda teorik ve pratik eğitim sağlamaya hizmet etti.
MN Roy ile temas halinde olan komünistler, 25-28 Aralık 1925 tarihleri arasında günümüzdeki Uttar Pradesh'in Kanpur şehrinde Hindistan komünistlerinin açık konferansını düzenlediler ve Bombay'da merkez ofisi olan Hindistan Komünist Partisi'ni (CPI) kurmaya karar verdiler.
Bu, Hindistan topraklarında tüm Hindistan'ı kapsayan bir komünist parti kurma yönündeki ilk çabaydı ve Hint komünistlerin bir bölümü tarafından Hint komünist hareketinin başlangıcı olarak kabul ediliyor. (Diğer bölümü 1920'yi baz alıyor.)
Hindistan'da komünist fikirlerin yayılmasından ve imparatorluğuna olan etkisinden kaygı duyan İngilizler, ilk komünistlere karşı bir dizi komplo davası başlattı.
1921 ile 1933 yılları arasında o dönemin birçok önemli komünist lideri tutuklandı.
1934'te İngiliz hükümeti Komünist Parti'yi ve tüm bağlı örgütlerini yasakladı ve üyeliğini bir suç haline getirdi.
Komünistler devrimci faaliyetlerini gizlice sürdürdüler ve Parti'nin etki alanını ve üye sayısını artırmaya devam ettiler.
Bunlardan Hindistan ulusal hareketinin parçası veya simgesi olan Hindistan Ulusal Kongresi (kısaca Kongre) içindeki sol blok olan Kongre Sosyalist Partisi veya CSP önemli.
İlk yıllarında çoğunlukla kent merkezlerinde seferber olan komünist hareket, önce devrimci işçilerin sömürge yönetiminin mekanizmasını, ulaşım ve iletişimi felç etmede oynayabileceği rolü anlamalarıyla ve sonra nüfusun yüzde 80'inden fazlasının tarım toplumlarında yaşadığı Hindistan'da ulusal kurtuluşun ancak köylülerin büyük ölçekte seferber edilmesiyle mümkün olacağını fark etmeleriyle kırsal Hindistan'da da büyümeye başladı.
Bu anlayışla komünistler 1936'da bir dizi kitle örgütü kurdular: All India Kisan Sabha (AIKS veya All India Peasant Union: Tüm Hindistan Köylüler/Çiftçiler Birliği), All India Students' Federation (Tüm Hindistan Öğrenci Federasyonu), Progressive Writers' Association (İlerici Yazarlar Derneği) ve 1943'te Indian People's Theatre Association (Hint Halk Tiyatrosu Derneği).
Kongre liderliğinin çoğu yerde toprak ağaları ve yöneticilerle/sanayicilerle açıkça aynı çizgide duruşu, All India Kisan Sabha veya komünistlerin liderliğinde köylü hareketini güçlendirdi.
Sonucunda, Kongre'nin sağ kanadının baskısı altında Kongre Sosyalist Partisi CSP liderliği komünistleri ihraç etti.
Bunun ardından, CSP'nin bazı birimleri kendilerini tümüyle CSP'den Hindistan Komünist Partisi CPI'ye dönüştürdüler.
1939'da II. Dünya Savaşı patlak verdiğinde Britanya, Hindistan'ı Hint halkının temsilcilerine danışmadan savaşa dahil etti.
Savaş, temel malların fiyatının keskin bir şekilde artmasıyla Hint halkına büyük zorluklar yaşattı.
CPI savaşa karşı çıktı ve kitlesel protestolar düzenledi. İngiliz hükümeti kitlesel tutuklamalar başlattı, Mayıs 1941'e gelindiğinde CPI liderliğinin neredeyse tamamı hapisteydi.
Fakat savaşın karakteri, Nazi Almanyası'nın 22 Haziran 1941'de Sovyetler Birliği'ne saldırmasının ardından emperyalistler arası bir savaştan faşizme karşı tüm halkın savaşı haline geldi.
SSCB'nin İngiltere ve Amerika ile ittifak halinde yürüttüğü savaşın ortasında ve Japon kuvvetleri Hindistan'a doğru ilerlerken ve İngiliz işgali altındaki Singapur, Burma, Malaya ve Andaman Adaları topraklarını fethederken, Hindistan'a savaştan sonra iktidarın devri de dahil olmak üzere tavizler teklif eden İngilizlerle müzakerelerde bulunan Kongre, sömürge yöneticilerinin "Hindistan'ı terk etmesini" talep ederek İngilizleri hızla bir uzlaşma aramaya zorlamak için "Quit India" mücadelesini başlattı.
Faşist güçlerin küresel ilerlemesiyle karşı karşıya kaldıklarında çağrının zaman için uygunsuz olduğunu düşünen ve Müttefiklerin herhangi bir şekilde zayıflamasının anti-faşist savaş çabasını zayıflatacağından kaygılanan komünistler, tüm Hindistan Kongre Komitesi'nin Quit India Kararı'na karşı çıktılar.
Ancak insanlar sömürgeciliğin boyunduruğundan kurtulmak için sabırsızlanıyorlardı ve komünistlerin duruşu o dönemde ülkedeki popüler duyguya aykırıydı.
Halkın ruh haline karşı gelmek ciddi bir hataydı.
Kongre, İngilizlere Quit India çağrısını yapmış olsa da liderlerinin çoğu tutuklandı ve çağrıya karşı çıkmalarına karşın komünistler hapisteki Kongre liderlerinin serbest bırakılması için kampanya yürüttüler ve ulusal birlik hükümeti kurulmasını talep ettiler.
1934'te uygulanan Komünist Parti yasağı Temmuz 1942'de kaldırıldı ve komünistler serbest bırakıldı.
Savaşın ortasında, 1943-1944'teki korkunç Bengal Kıtlığı; Bengal, Orissa, Bihar ve Assam'da 3 milyondan fazla insanın ölümüne neden oldu.
Bu, İngilizlerin Müttefiklerin Japonya ile Güney Asya'daki savaşını finanse etmek için kitlesel tüketimi kısıtlayarak Hint nüfusundan kaynak toplamak için kar enflasyonu yaratma yönündeki kasıtlı bir politikasının sonucuydu.
Komünistler, temel malların tedarik edilmesi ve dağıtılmasında aktif olarak yer aldılar.
Parti, gıda tahıllarını ve diğer temel malları stoklayan tüccar ve toprak sahiplerine karşı bir hareket oluşturmak ve bu tür sömürücüleri destekleyen İngiliz yöneticilerin halk karşıtı karakterini ifşa etmek için kampanya yürüttü.
Mahila Atma Raksha Samiti (Kadınların Öz Savunma Komitesi) genç kadınları insan tacirlerinden kurtarmak için kuruldu.
Bu çalışmaların sonucunda, savaşta popüler olmayan bir duruş sergilemelerine karşın komünistler bağımsız güçlerini korudular ve Parti'ye olan kitle desteği önemli ölçüde arttı.
Savaş sonrası dönemde Hindistan'da kitlesel mücadelelerde bir artış görüldü ve Komünist Parti'nin savaş sırasında birçok bölgede inşa ettiği güç şimdi kitlesel eylemlere dönüştürüldü.
Bu dönemde komünistlerin liderliğinde Hindistan'ın çeşitli bölgelerinde toprak ağalarının sömürüsüne karşı köylülerin kitlesel seferberlikleri görüldü.
Bazı yerlerde seferberlikler komünistlerin önderlik ettiği silahlı isyanlar şeklini aldı.
Sonuç olarak köylüler uğruna savaştıkları hakların çoğunu kazandı ve komünist hareket daha da güçlendi.
O dönemki kitlesel eylemler arasında, -mezhepsel isyanların yaşandığı bir zamanda gerçekleşen ancak sınıf mücadelesine dayalı Hindu-Müslüman birliğinin görkemli bir örneğini sergileyen- Bengal'deki "Tebhaga (üç pay) hareketi" (1946-50),-o zamanlar Hyderabad prenslik devletinin bir parçası olan Telangana'da- Hindistan tarihinde gerçekleşen en büyük komünist önderliğindeki ayaklanma olan "Telangana silahlı mücadelesi" (1946-51) ve -o zamanlar Travancore prenslik devletinin bir parçası olan Kerala'nın Alappuzha bölgesindeki iki köy olan Punnapra ve Vayalar'daki- "Punnapra-Vayalar ayaklanması" (1946) önemli.
Son mücadele aynı zamanda Malayalam konuşan bölgelerin (eski Travancore ve Cochin prenslik devletleri ile doğrudan İngiliz yönetimi altında olan Madras başkanlığına bağlı Malabar bölgesinin) birleşmesiyle birleşik Kerala dil devletinin kurulması sürecini de başlattı.
Telangana hareketi, köylüleri baskıcı toprak ağalarının hakimiyetinden kurtarmayı ve toprağı topraksızlar arasında yeniden dağıtmayı amaçlıyordu ve bu da 16 yıl sonra Naksalbari ayaklanmasının kökü olacaktı...
Dahası, Telengana ayaklanması CPI'ın gerilla savaşını bir taktik olarak teşvik etmesine yol açtı.
Ancak 15 Ağustos 1947'de Hindistan'ın bağımsızlığına kavuşmasıyla birlikte, komünist hareketin önünde bir dizi soru belirmişti.
Komünistlerin şiddetle karşı çıktığı sömürgeci güç gitmişti. Artık ülkeyi Hintler yönetiyordu.
Peki yeni devletin doğası neydi ve yeni yöneticiler kimlerdi?
Yeni Hindistan devleti bir sömürgeci gücün kukla devleti miydi?
Yoksa Hint egemen sınıflarının desteğine dayanan bağımsız bir devlet miydi?
Bu yeni bağlamda Hint egemen sınıfları kimlerdi?
Komünist partilerin yeni devlet ve egemen sınıflarla etkileşiminin doğası ne olmalıydı?
Komünist Parti yeni yöneticilerle etkileşime girmeli ve ittifak kurmalı mıydı?
Yoksa devletin devrilmesi için silahlı mücadele mi vermeliydi?
"Rus yolu"nu mu yoksa "Çin yolu"nu mu izlemeliydi?
Yoksa bir Hint yolu var mıydı?
Bunlar komünist hareket içinde demlenen ve daha sonra hareket içinde farklı kolların oluşmasına yol açan başlıca sorulardı.
Farklılıklar 1950'lerin ortalarından itibaren yoğunlaştı.
Acil soru, Hindistan Ulusal Kongresi'nden Jawaharlal Nehru başkanlığındaki bağımsızlık sonrası Hindistan hükümetinin politikalarının nasıl analiz edileceğiydi.
Hükümet nispeten bağımsız bir dış politika izliyordu, ekonomik planlama sürecini harekete geçirmişti ve Kongre, amacının sosyalist bir toplum düzeni kurmak olduğunu dahi iddia ediyordu.
Hindistan Komünist Partisi'nin bir bölümü, komünistlerin Kongre içindeki o zamanlar Jawaharlal Nehru tarafından temsil edilen sol kanatla birlikte çalışması gerektiğini düşünüyor ve bu kanadın ulusal burjuvaziyi temsil ettiğini ve emperyalizme ve feodalizme karşı durduğunu savunuyordu.
Bu tartışmalar en sonunda 1964 yılında Hindistan Komünist Partisi'nin ikiye bölünmesine yol açtı:
Kongre ile işbirliği yoluna karşı çıkan grup Hindistan Komünist Partisi (Marksist) veya CPI(M) veya CPI-M'yi kurdu, diğer grup ise Hindistan Komünist Partisi (CPI) adını korudu.
Başka anlatımla dönemin iki komünist devi olan Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB) ile Çin Halk Cumhuriyeti (ÇHC) arasında ideolojik ayrışmanın yaşanmasının ardından CPI, CPI (Sovyet yanlısı kanat) ve CPI(Marksist) (Çin yanlısı kanat) olarak ikiye bölündü.
1960'larda Sovyetler komünizmi yaymak için demokratik yöntemler ve diplomatik ilişkileri savunuyordu ve bu da Çinlilerin Sovyetleri "devrimci ateşi terk eden revizyonistler" olarak etiketlemesine yol açtı.
CPI'ın yaşlı üyeleri (tıpkı Stalin'in 1951'de onlara demokratik kurumları kullanmalarını tavsiye ettiği gibi) SSCB'nin yanında yer alırken, hala şiddetli devrimi savunan genç kuşak ise Telangana ayaklanmasını terk ettikleri için yaşlı üyeleri davaya ihanet eden kişiler olarak gördü ve Çinlilerin yanında yer aldı.
(Bir zamanlar, gençken Marksist değilseniz kalbinizde bir sorun var demektir ve yaşlandığınızda hala Marksistseniz kafanızda bir sorun var demektir denirdi! -Bu sözü daha sonra yine kullanacağım.)
Dolayısıyla bu bölünmede ayrıca Telangana hareketinin sonuçlarının da büyük etkisi vardı.
O dönemde Hint Ordusu köylü isyancılara karşı saldırılarını artırdığında ve tüm komünistlerin teslim olmasını istediğinde CPI üyeleri bir ikilemle karşı karşıya kaldılar; bazıları silah bırakmanın gerekliliğini hissederken, diğerleri mücadeleyi terk etmenin CPI'yı köylülerin gözünde itibarsızlaştıracağına inanıyordu.
Bu nedenle liderlik bölündü; bazı üyeler teslim olmayı seçerken diğerleri silahlı mücadeleye devam etti.
Hindistan Ulusal Kongresi ile yapılan müzakerelerin ardından CPI Ekim 1951'de resmen isyandan çekildi. Korkulduğu gibi bu durum, proletaryaya satış noktası olan devrimci ideolojiyi terk etmiş gözüken CPI'ın itibarsızlaşmasına yol açtı.
CPI'ın kapasitelerindeki bu hayal kırıklığı duygusu, 1964 sonlarında Kalküta'da düzenlenen Hindistan Komünist Partisi'nin Yedinci Kongresi'nde Hindistan Komünist Partisi'nin (Marksist) kurulmasının yolunu açtı.
Ancak çok zaman geçmeden CPI(Marksist)'ın kendisi de ideolojik farklılıklar nedeniyle bir bölünme yaşayacaktı
(Ki konumuz itibarıyla asıl film burada kopuyor).
2. bölüm sonu...
*Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish