Geleneğin gücüyle geleceğe yön vermek: Yaşar Güler'in askerî stratejideki rolü

Cihad İslam Yılmaz Independent Türkçe için yazdı

Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler / Fotoğraf: AA

Yaşar Güler'in askerî kariyeri, sadece bir bireyin yükseliş hikâyesi değil; aynı zamanda Türk Silahlı Kuvvetleri'nin (TSK) kurumsal sürekliliğinin, disiplin anlayışının ve devlet aklının sürekliliğinin de izlerini taşıyan tarihsel bir yürüyüştür.

Onun Harp Okulu'ndan başlayan mesleki serüveni, cumhuriyet tarihinin kritik eşiklerinden geçerek şekillenmiş, zamanın ruhunu kavrayan ama gelenekten sapmayan bir çizgiyle olgunlaşmıştır.

Güler, askeri meslek hayatının her evresinde görev yaptığı birimleri sadece yönetmekle kalmamış; aynı zamanda bulundukları kurumsal yapının ruhuna sadık kalmış ve o ruhu gelecek kuşaklara taşımayı da görev bilmiştir.

Askerî kariyerinde Genelkurmay Harekat Başkanlığı, 2. Ordu Komutanlığı, Genelkurmay II. Başkanlığı, Kara Kuvvetleri Komutanlığı ve nihayetinde Genelkurmay Başkanlığı gibi en üst düzey görevlerde bulunması, onun sadece operasyonel başarıları değil, aynı zamanda stratejik aklı ve kurumsal sadakatiyle öne çıktığını gösterir.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Türkiye'nin yakın dönem tarihinde yaşanan güvenlik krizleri, bölgesel istikrarsızlıklar ve iç güvenlik tehditleri karşısında, Güler'in yükselişi sıradan bir terfi süreci değil, liyakat esaslı bir yönetsel ihtiyaçla şekillenmiştir.

Özellikle 15 Temmuz 2016 sonrasında ordu içerisinde yeniden yapılanmanın gerekliliği, bu süreci daha da belirleyici hâle getirmiştir.

Güler, bu dönemde sadece bir komutan değil, aynı zamanda bir toparlayıcı, birleştirici ve devleti yeniden ayakta tutan kadrolardan biri olarak tarih sahnesinde yerini almıştır.

Bu yönüyle Yaşar Güler'in kariyeri, TSK'nın kurum olarak geçirdiği evrimin de bir özeti gibidir.

Onun bireysel başarıları, kurumun içindeki liyakat sisteminin işlerliğine; aldığı her görev, devletin yüksek menfaatlerine olan sadakatine işaret eder.

Askeri disiplin, hiyerarşi ve kurumsal gelenek gibi kavramlar onun şahsında soyut ilkeler olmaktan çıkıp, ete kemiğe bürünmüş değerler hâline gelmiştir.

Neticede, Yaşar Güler'in meslekî yürüyüşü, sadece bir komutanın değil, cumhuriyet tarihinin askerî geleneğini taşıyan ve bu geleneği çağın gerekleriyle harmanlayan bir devlet adamının yürüyüşüdür.

Bugün onun hakkında yapılacak her değerlendirme, aslında Türk Silahlı Kuvvetleri'nin modernleşme sürecini, güvenlikte paradigma değişimini ve liderlik anlayışının nasıl dönüşebileceğini anlama çabası olarak da okunmalıdır.


Krizler çağında liderlik

Modern devletlerin güvenlik yapıları, kriz anlarında ortaya koydukları reflekslerle şekillenir.

Bu reflekslerin başarıyla yönetilmesi ise ancak sükûnet, kararlılık ve stratejik akılla donanmış liderlerle mümkündür.

Yaşar Güler, tam da bu bağlamda, Türkiye'nin yakın tarihindeki en çalkantılı dönemlerde sergilediği soğukkanlı duruşla öne çıkmış; krizi fırsata dönüştüren değil, krizi devlet aklıyla yöneten bir komutan profili sunmuştur.

15 Temmuz 2016 gecesi yaşanan hain darbe girişimi, yalnızca bir güvenlik tehdidi değil, aynı zamanda Türk Silahlı Kuvvetleri'nin kurumsal itibarına yönelmiş büyük bir saldırıydı.

O gece ve sonrasında ortaya çıkan belirsizlik ortamı, Türkiye'nin askerî ve sivil bürokrasisinde derin bir yeniden yapılanmayı zorunlu kıldı.

Bu sancılı süreçte Yaşar Güler'in rolü, yalnızca kurmay akıl ve operasyonel yönetimle sınırlı kalmadı; o aynı zamanda ordunun itibarını yeniden inşa eden ve kurum içindeki moral-motivasyonu diri tutan bir lider olarak da öne çıktı.

Özellikle Genelkurmay II. Başkanlığı görevindeki deneyimi, Güler'e olayların sadece sahadaki etkilerini değil, aynı zamanda stratejik düzlemdeki yankılarını da görebilme yetisi kazandırmıştı.

Güler'in liderliği, kendisini takip eden birliklerde sadece itaat değil, aynı zamanda güven duygusu da yaratmıştır.

Onun komuta ettiği birimler, yalnızca emir-komuta zinciriyle değil, moral bütünlük ve yüksek disiplin anlayışıyla da hareket etmiştir.

Bu özellikler, onun sınır ötesi operasyonlarda, özellikle de Zeytin Dalı ve Barış Pınarı Harekâtlarında kendisini açıkça göstermiştir.

Askerî harekâtların sadece sahada kazanılmadığını; siyasi, diplomatik ve psikolojik boyutlarının da bulunduğunu bilen bir lider olarak Güler, bu bütünsel bakışı komuta ettiği yapılar üzerinden başarıyla hayata geçirmiştir.

Bu noktada Yaşar Güler'in liderlik tarzını "soğukkanlı komutanlık" kavramıyla tanımlamak yerinde olacaktır.

O, yüksek perdeden seslenmeyen ama söyledikleri yankı bulan; karar anlarında sessizce ağırlığını koyan; gösterişten uzak ama etkisi derin bir liderlik biçimini temsil eder.

Bu liderlik biçimi, sadece askerî başarılarla değil, aynı zamanda kurumsal sadakat, devlete bağlılık ve demokratik düzene saygı gibi değerlerle iç içe geçmiş durumdadır.

Yaşar Güler'in kriz dönemlerinde sergilediği bu sükûnet ve kararlılık, onu sadece dönemsel bir aktör değil, aynı zamanda Türkiye'nin güvenlik bürokrasisinde bir istikrar sembolü haline getirmiştir.

Çünkü kriz zamanlarında gerçek liderlik, sadece emir vermekle değil; aynı zamanda kargaşa içinde yön gösterebilmekle, belirsizlikte güven telkin edebilmekle ölçülür.

Güler, işte tam da bu ölçülerin her birinde güçlü bir kararlılıkla var olmuştur.


Güvenlik paradigmasında dönüşüm ve stratejik vizyon

21'inci yüzyılın güvenlik algısı, klasik orduların savaş meydanlarında çarpıştığı dönemleri çoktan geride bırakmıştır.

Bugünün güvenlik doktrini; asimetrik tehditlerden siber saldırılara, hibrit savaş tekniklerinden psikolojik harekât alanlarına kadar genişleyen, dinamik ve çok katmanlı bir yapıya dönüşmüştür.

Yaşar Güler, bu dönüşümün bilincinde olan ve Türk güvenlik mimarisini bu değişime hazırlayan nadir komutanlardan biri olarak öne çıkar.

Onun stratejik vizyonu, sadece konvansiyonel ordu yapısını yönetmekle sınırlı kalmamış, aynı zamanda çağın ruhuna uygun yeni güvenlik kavramlarını da TSK'nın bünyesine dahil etmeye yönelik çabalarla şekillenmiştir.

Güler'in Genelkurmay Başkanlığı ve Milli Savunma Bakanlığı dönemlerinde özellikle vurguladığı “bütünleşik güvenlik” yaklaşımı, onun sadece askerî değil, siyasal, ekonomik, teknolojik ve diplomatik alanları da içeren bir güvenlik tasavvuruna sahip olduğunu gösterir.

Bu yaklaşım, Türkiye'nin çevresindeki istikrarsızlıklar karşısında izole bir askeri güç olarak kalmaması; aksine çok boyutlu tehditlere karşı senkronize ve proaktif bir güvenlik politikası geliştirmesi gerektiği inancına dayanır.

Bu bağlamda, Güler'in yerli ve milli savunma sanayiine verdiği stratejik destek de göz ardı edilemez.

Çünkü bir ülkenin bağımsız hareket edebilmesi, büyük ölçüde kendi savunma araçlarını üretme kapasitesine bağlıdır.

Güler, bu gerçeği erken kavramış ve Türkiye'nin ASELSAN, ROKETSAN, HAVELSAN gibi savunma sanayi kurumlarıyla kurduğu yakın ilişkiyi, salt teknik değil, stratejik bir bütünlük içerisinde ele almıştır.

Onun bu konudaki tavrı, Türk ordusunu dışa bağımlılıktan kurtarmaya yönelik milli bir refleksin taşıyıcısıdır.

Ayrıca Yaşar Güler, klasik savaş kuramlarını yeniden okuma ve onları Türkiye'nin jeopolitik gerçeklikleriyle harmanlama yeteneğiyle dikkat çeker.

Siber güvenlik, yapay zekâ destekli savunma sistemleri, insansız hava araçlarının etkin kullanımı gibi modern güvenlik başlıklarına olan ilgisi, onun geleceği okuyan bir askerî akıl inşa ettiğini gösterir.

Bu tür teknolojik gelişmeleri yalnızca savaş aracı olarak değil, caydırıcılık, istihbarat, psikolojik üstünlük ve stratejik öngörü kapasitesinin parçaları olarak değerlendirmiştir.

Dahası, onun vizyonu salt teknik ve teknolojik yönüyle sınırlı değildir.

Yaşar Güler, tehdit değerlendirmelerinde kültürel, sosyolojik ve bölgesel hassasiyetleri de dikkate alan bir bakış geliştirmiştir.

Güvenliği sadece “dış tehdit” olarak algılamayan, toplumsal direnç, moral üstünlük ve ulusal bilinç gibi faktörleri de güvenlik ekosisteminin asli unsurları olarak gören bir zihinsel altyapıya sahiptir.
 


Devlet aklı, sadakat ve demokratik meşruiyet dengesi

Devlet geleneği, yalnızca kurumların varlığıyla değil, o kurumları temsil eden şahsiyetlerin taşıdığı sorumluluk ve aidiyet bilinciyle ayakta kalır.

Yaşar Güler'in askerî kariyeri, bu geleneğe sadakatin ve devlet aklını önceleyen bir yönetim anlayışının izlerini taşıyan nadir örneklerden biridir.

Onun duruşu, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin yalnızca bir güç aparatı değil, aynı zamanda anayasal düzenin teminatı olarak görülmesi gerektiğini her adımda hatırlatan bir karakter taşır.

Yaşar Güler'in sadakat anlayışı, bireylere ya da dönemsel yönetimlere değil, doğrudan doğruya devletin sürekliliğine ve anayasal çerçeveye yöneliktir.

Bu yönüyle Güler, askeri sadakati bir biat ilişkisi olarak değil, kurumsal aidiyetin ve tarihsel sorumluluğun bir tezahürü olarak değerlendiren bir komutandır.

Bu yaklaşım, özellikle Türkiye'nin yakın tarihindeki vesayet tartışmalarından geçerek ulaştığı demokratik olgunluk içinde çok daha anlamlı hale gelir.

Güler'in devletle kurduğu ilişki, ne bir teknik bürokrata özgü kayıtsızlıkla ne de dar anlamda bir askerî hiyerarşi sadakatiyle sınırlıdır.

Onun sadakati, "devlet aklı" dediğimiz, bin yıllık birikimin şekillendirdiği, stratejik sabır, sağduyu ve kurumsal istikrarla yoğrulmuş bir anlayışa dayanır.

Bu nedenle Güler, siyasi gelişmeler karşısında kendini konumlandırırken her zaman kurumun vakarını ve tarafsızlığını koruyarak hareket etmiş, TSK'yı siyasetin değil, milletin ordusu olarak muhafaza etmeye özel bir dikkat göstermiştir.

15 Temmuz sonrası oluşan atmosferde Türk Silahlı Kuvvetleri'nin yeniden yapılandırılması sürecinde Güler'in üstlendiği rol, bu devlet aklının somut bir yansımasıdır.

Askerî disiplinin yeniden tesisi, liyakatin merkezde tutulması ve sivil-asker ilişkilerinin anayasal sınırlar içinde yeniden dengelenmesi sürecinde onun liderliği belirleyici olmuştur.

Güler, bu süreci herhangi bir hizipleşmeye veya şahsi bağlılığa prim vermeden, TSK'nın tarihsel itibarı ve toplumsal meşruiyeti ekseninde yürütmeyi bilmiştir.

Demokratik düzene ve sivil iradeye olan bağlılığı, onun liderliğini salt askerî bir başarıdan çıkarıp, bir devlet adamı niteliğiyle değerlendirmeyi mümkün kılar.

Güler'in bu bağlamda öne çıkan bir başka özelliği de, hesap verebilirliğe ve kurumsal şeffaflığa verdiği önemdir.

Bu anlayış, orduyu modern demokratik toplumların güvenlik kurumlarına benzer bir konuma taşımak açısından kıymetlidir.

Çünkü modern devlet, artık sadece gücün değil, meşruiyetin de temsil edildiği bir yapı olarak ayakta kalır.

 

 

*Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU