Sınıfta üniforma var: Avrupa'da eğitim ve militarizm çatışması

Dr. Osman Gazi Kandemir Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: AP

Almanya Genelkurmay Başkanı Orgeneral Carsten Breuer'in "NATO ülkeleri önümüzdeki 4 yıl içinde Rusya'dan gelebilecek olası bir saldırıya karşı hazırlıklı olmalı" uyarısı, Avrupa'daki güvenlik tartışmalarını yeni bir boyuta taşıdı.

Breuer'in "40 yıllık hizmet hayatında hiç böyle bir tehdit görmediğini" ve "2029 yılına kadar hazırlıklı olmalıyız" şeklindeki ifadeleri, kıtada yükselen tehdit algısının ne denli ciddi olduğunu gözler önüne seriyor.

Bu ifadelerin, "askerî harcamaları artırabilmek için toplumu zihnen hazırlamak amacı taşıdığı" yorumu yapılabilir.

Ancak bu yeni güvenlik endişesi sadece savunma bütçelerini ve askeri kapasiteleri değil, toplumun en hassas alanlarından birini, yani eğitimi de derinden etkilemeye başlıyor.

Bir zamanlar Türkiye'deki Milli Güvenlik Bilgisi derslerini, demokratikleşme ve çocuk hakları gerekçeleriyle eleştiren ve kaldırılmasını savunan Avrupa Birliği'nin, şimdi kendi içinde benzer uygulamaları düşünmesi ironik bir tablo çiziyor.

Birleşik Krallık'ta okul çocuklarına silahlı kuvvetlerin değerinin öğretilmesini amaçlayan yeni hükümet planları, "Avrupa'da militarizm yeniden mi canlanıyor?" sorusunu çok daha kapsamlı bir şekilde sormamızı gerektiriyor.


Savunma harcamalarından okul müfredatına: Genişleyen güvenlik algısı

Ukrayna'daki savaş, Avrupa'da Soğuk Savaş sonrası dönemin "barışın getirisi" (peace dividend) anlayışını paramparça etti.

Rusya'nın revizyonist politikaları karşısında, AB ülkeleri savunma harcamalarını rekor seviyelere çıkardı.

2021 ile 2024 yılları arasında AB ülkelerinin savunma harcamaları yüzde 30'dan fazla artarak 326 milyar euroya ulaştı.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

AB Komisyonu'nun savunma harcamalarının GSYİH'nin yüzde 1,5'ine kadar çıkarılmasına yönelik önerisi, Avrupa'nın askeri kaslarını geliştirme konusundaki kararlılığını gösteriyor.

NATO'nun "caydırıcılık ve kolektif savunma" yönünü güçlendirme çabalarına ek olarak, AB'nin kendi savunma inisiyatifleri de hız kazanıyor.

AB'nin Stratejik Pusula belgesi ve Avrupa Savunma Fonu (EDF) ile Kalıcı Yapılandırılmış İşbirliği (PESCO) gibi mekanizmalar, bu dönüşümün sadece transatlantik değil, aynı zamanda kıtanın iç dinamiklerinden beslenen kurumsal bir süreç olduğunu gösteriyor.

Ancak bu dönüşüm sadece bütçe kalemlerinde veya tank sayısında değil.

Avrupa, artık geleceğin çatışma ortamlarının sadece cephede değil, siber uzayda, dezenformasyon alanında ve en önemlisi toplumsal bilinçte yaşanacağının farkında.

İşte tam da bu noktada eğitim kurumları sahneye çıkıyor.


Okullar güvenlik eğitiminin yeni sahnesi

Birleşik Krallık'ta hükümetin, okul çocuklarına silahlı kuvvetlerin değerini öğretmeyi planlaması, bu yeni eğilimin en somut örneklerinden biri.

Bu plan, "Kişisel, Sosyal, Sağlık ve Ekonomik Eğitim" (PSHE) dersleri aracılığıyla veya yedek askerlerin okulları ziyaret ederek askeri kariyerleri anlatması yoluyla hayata geçirilecek.

Amaç, gençlerin askeri kariyerleri öğrenmelerini ve orduyla olan bağlarını güçlendirmelerini sağlamak.

Bu adım, aynı zamanda ordunun personel hedeflerini tutturma zorlukları karşısında bir tür "işe alım aracı" olarak da yorumlanabilir.

Benzer tartışmalar ve uygulamalar Avrupa'nın başka yerlerinde de görülüyor:

  • Almanya: Financial Times'da da yer alan bilgilere göre, Almanya Federal İçişleri Bakanlığı, okullara sivil savunma derslerinin dahil edilmesini öneriyor. Bu derslerle öğrencilerin nükleer, biyolojik veya kimyasal saldırılar gibi senaryolara karşı bilinçlendirilmesi ve acil durumlarda nasıl davranacaklarının öğretilmesi hedefleniyor. Bakanlık, okul müfredatlarından sorumlu federal eyaletlere bu derslerin içeriği ve öğretim materyalleri konusunda destek sağlamayı teklif etmiş durumda. Almanya'daki bazı eyaletlerde, silahlı kuvvetler ile okullar arasında zaten işbirliği protokolleri bulunuyor; askeri personel okulları ziyaret ederek gençlere ordu hakkında bilgi veriyor veya belirli projelerde yer alıyor. Ancak bu durum, Birleşmiş Milletler tarafından "Bundeswehr'in özellikle çocukları hedef alan girişimleri" nedeniyle eleştiriliyor ve eğitimin tarafsızlığı ilkesine aykırı bulunduğu savunuluyor. Özellikle sol ve pasifist örgütler, bu tür işbirliklerini "okulların militarizasyonu" olarak nitelendirip karşı çıkıyor.
     
  • Fransa: Fransa, Avrupa'da stratejik özerkliğe en çok vurgu yapan ülkelerden biri olarak, ulusal güvenlik bilincinin artırılmasına özel bir önem veriyor. Fransa Cumhurbaşkanı Macron, evrensel ulusal hizmet (Service National Universel - SNU) programını genişleterek, gençlerin askeri veya sivil bir hizmet deneyimi kazanmasını teşvik ediyor. Bu program kapsamında, gençlere vatanseverlik, dayanışma ve kriz anlarında sivil direniş gibi konularda eğitimler veriliyor. Ayrıca, askeri okulların ve askeri eğitim programlarının tanıtımı, gençlere yönelik etkinliklerle okullarda da destekleniyor.
     
  • İtalya: İtalya'da da okulların "militarizasyonu" üzerine tartışmalar yaşanıyor. 2023 Ağustos ayında Deniz Kuvvetleri ile Eğitim ve Liyakat Bakanlığı arasında eğitim ve öğretim işbirliği protokolü imzalanması gibi gelişmeler, bu eğilimi güçlendiriyor. Eğitim ve Savunma Bakanlıkları arasında yapılan anlaşmalarla, okullara polis ve askeri görevlilerin yol güvenliği, zorbalık veya siber güvenlik gibi konuları konuşmak üzere davet edilmesi yaygınlaşmış durumda. Ancak eleştirenler, bu ziyaretlerin çoğu zaman belirtilen eğitim konularından saparak askeri kültürü teşvik ettiğini ve üniformalı personelin varlığının öğrencilerin askeri yaşama dair algılarını olumsuz etkileyebileceğini belirtiyor. Ayrıca, okullarda daha sert disiplin uygulamalarının getirilmesi de bu militarizasyon tartışmasıyla ilişkilendirilerek, askeri düzene benzer bir otorite beklentisi yaratıldığı iddia ediliyor.
     
  • İskandinav ülkeleri (öellikle Finlandiya ve İsveç): Bu ülkeler, tarihsel deneyimlerinin de etkisiyle, toplumsal dayanıklılık ve sivil savunma konularında uzun süredir öncülük ediyor. Örneğin, Finlandiya'da temel sivil savunma eğitimleri ve krizlere hazırlık bilgisi, okul müfredatının ayrılmaz bir parçası. Öğrenciler, doğal afetler, savaş durumu veya diğer acil durumlarda nasıl hareket edeceklerini, ilk yardım ve hayatta kalma tekniklerini öğreniyorlar. İsveç ise zorunlu askerliği 2017'de yeniden başlatmasının yanı sıra, okullarda "toplumsal dayanıklılık" kavramını ve milli savunmanın önemini vurgulayan eğitimleri güçlendiriyor. Bu ülkelerdeki eğitim, sadece orduya hizmete değil, kriz yönetimi ve dirençli toplum inşasına yönelik, geniş tabanlı bir toplumsal güvenlik kültürü oluşturmayı hedefliyor.


"Militarizm" mi, "gerçekçilik" mi? Kavramsal bir çatışma

Peki, bu gelişmeler "militarizm"in yeniden canlanışı olarak mı yorumlanmalı, yoksa artan tehditler karşısında bir "gerçekçilik" ve "caydırıcılık" çabası mı?

  • "Militarizm" argümanı: Militarizm, sadece askeri harcamaların artması değil; sivil alanların, özellikle eğitim ve kültürün, askeri değerler doğrultusunda dönüştürülmesidir. Eleştirenler, askeri konuların okullara girmesinin, savaşın ve askeri gücün normalleşmesine yol açabileceğini, çocukların bilinçaltına militarist bir zihniyetin yerleşebileceğini savunuyor. Okulların tarafsız ve barış odaklı olması gerektiğini, askeri propagandadan uzak durulması gerektiğini vurgulayan sivil toplum kuruluşları ve sendikalar da mevcut. Birleşmiş Milletler'in bazı ülkeleri çocuklara yönelik askeri girişimler konusunda uyarması da bu endişelerin bir göstergesi. Kaynakların savunma odaklı eğitime yönlendirilmesinin, temel eğitim kalitesini düşürebileceği endişesi de dile getiriliyor. Almanya'da bazı gençlik örgütleri ve öğretmen sendikaları, bu militarizasyon eğilimlerine karşı aktif olarak kampanya yürütüyor.
     
  • "Gerçekçilik ve caydırıcılık" argümanı: Bu görüşü savunanlar ise, Rusya'dan gelen somut tehditler karşısında savunma kapasitelerini artırmanın bir zorunluluk olduğunu belirtiyor. Amaç, çatışmayı provoke etmekten ziyade, potansiyel bir saldırıyı engellemek için yeterli askeri güce sahip olmaktır. Eurobarometer anketlerine göre, AB vatandaşlarının yüzde 66'sının AB'nin güvenlik risklerine karşı daha büyük rol oynamasını istemesi, bu "gerçekçi" yaklaşımı destekleyen bir kamuoyu zemini olduğunu gösteriyor. Bu çerçevede, genç nesillerin krizlere karşı bilinçli ve hazırlıklı olması, toplumsal dayanıklılığın temel bir parçası olarak görülüyor. Zorunlu askerlik tartışmaları ve bazı ülkelerde yeniden uygulamaya konulması da bu "gerçekçilik" argümanının bir uzantısı.


Bir paradigma değişimi eşiğinde

Avrupa, Soğuk Savaş sonrası dönemin barışçıl Avrupa imajından, daha askeri odaklı ve jeopolitik rekabetin belirlediği bir geleceğe doğru ilerliyor.

Almanya Genelkurmay Başkanı'nın uyarıları, savunma harcamalarındaki rekor artışlar ve şimdi de okulların müfredatına dahil edilmeye başlanan güvenlik konuları, bu köklü değişimin somut göstergeleri.

"Militarizm" kavramının tam anlamıyla geri döndüğünü iddia etmek için erken olsa da Avrupa içindeki bir "silahlanma yarışının" sadece Rusya tehdidine değil, aynı zamanda kıtanın liderlik arayışına, stratejik özerklik hedefine ve ABD'ye bağımlılığının sorgulanmasına da bağlı olduğu açık.

"Güvenlik odaklı bir zihniyetin" Avrupa'da belirgin bir şekilde yükseldiği aşikar.

Bu dönüşüm, Avrupa'nın kimliği, değerleri ve uluslararası ilişkilerdeki rolü üzerinde uzun vadeli etkiler yaratacak.

Gelecek, sadece askeri güç dengeleriyle değil, aynı zamanda toplumların ve genç nesillerin bu yeni güvenlik ortamına nasıl hazırlandığıyla da şekillenecek.

Avrupa'nın bu süreçte iç dengelerini, demokrasi ve barış değerlerini koruyarak, uluslararası işbirliğini nasıl sürdüreceği, kıtanın ve dünyanın geleceği için belirleyici olacak.

 

 

*Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU